Gezi

Lübnan: Baalbek ve Bacchus Tapınağı

Lübnan’a gelirken sadece adını duyduğum, ama gitmek için kesin bir plan yapmadığım Baalbek’e gidişim tamamen doğaçlama bir şekilde oldu. Şüphesiz ki gittiğime pişman olmadım, ama gittiğim şehirde gördüklerim kadar oraya gidiş şeklim de bu yolculuğu benim için unutulmaz kıldı.

Beyrut’a yaklaşık 80 km mesafedeki Baalbek’e genellikle taksiyle gidiyor ve antik kenti gördükten hemen sonra ayrılıyor turistler. Nitekim ülkenin Suriye sınırına sadece 10-15 km mesafedeki Hizbullah kontrolündeki bu şehrine gitmek normalde zaten tavsiye edilmiyor. Taksiyle 50-60 dolardan aşağı gidilemediğini okumuştum. Kaldığım hostelde Baalbek’e taksi dışında nasıl gidileceğini sorduğumda bana Beyrut’un güneyindeki Cola’dan dolmuşların kalktığını anlattılar. Cola da yabancı misyonlar tarafından şehrin gidilmesi tehlikeli bulunan kısmında yer alıyor. Ne düşündüm de dolmuşa binmeye karar verdim, açıkçası şu an ben de bilemiyorum. En akla yatkın ihtimal, macera arayışı gibi görünüyor şimdi bana. Ama toplamda 10 $ gibi bir paraya gidip gelmek de başarıymış hani.

Sabah etken vakitte Cola’ya gidip oradakilere Baalbek’e gitmek istediğimi anlatmaya çalıştım. Zahle, Ştura falan dediler, tabii ki ne dediklerini pek anlamadım. Üzerinde sadece Arapça yazılar yazan bir dolmuşa bindim. Beni nedense en öne, şoförün yanına oturttular. Arka taraftaki keşmekeşin dışında kalmak elbette işime geliyordu. Yıllarca adını haberlerden duyduğum Bekaa Vadisi’nin göbeğine yolculuk başladı. Önce bir tırmanış, vadiye vardıktan sonra da inişli bir yol var diyebilirim. Birinde kilise, birinde cami (ya da ikisi birlikte) bulunan köyleri geçiyorsunuz yol boyunca. Tabii bu arada askeri kontrol noktaları da bol miktarda bulunuyor. 80 km’lik yolda 10’a yakın kontrol noktasından geçmişizdir. Aslında işin hafif korkutucu tarafı, kontrol noktalarının sayısından ziyade askerlerin üniformalarının sürekli değişiyor olmasıydı. Beyrut çıkışında Lübnan Ordusu olduğunu tahmin ettiğim askerler, yol boyunca farklı üniforma ve renklere büründü ve vadiyi geçip Baalbek’e yaklaştıkça yine tahminime göre Lübnan Hizbullah’ı oldu. Kontrol noktalarında arabanın içine şöyle bir göz atıyorlardı. En önde oturan, her haliyle turist olan bendenize birşey sormadılar. Yol boyunca trafik levhalarında Suriye sınırına (Fransızca Frontiere Syrienne olarak ifade ediliyordu) kalan mesafe azaldı, uçsuz bucaksız gibi görünen Bekaa Vadisi’ne girdik. Sonunda dolmuşun son durağı olan Zahle’de indik. Kendimi Ortadoğu’nun tam göbeğinde bu kadar hissettiğim başka bir yer olmadı Lübnan’da. Etrafta gerçek bir curcuna, bağırış çağırışlar, Beyrut’un aksine dükkan tabelalarında Latin alfabesindeki tek yazı ‘exchange’. Yanyana bir sürü döviz bürosu duruyordu (ya da döviz bozdurmaya hazır normal dükkanlar da olabilir). Burada Baalbek’e gidecek dolmuşu sordum, yanlış hatırlamıyorsam 6000 liban gibi bir para istedi şoför. Beyrut’tan Zahle’ye gelmek çok daha ucuza malolmuştu, zannediyorum beni kazıklamak istedi. Ama o kadar Ortadoğu’nun ‘ortasındaydım’ ki pazarlık edecek cesaret bulamadım, göz göre göre kazıklanmaya ses çıkaramadım.

Frontiere Syrienne
Suriye sınırına yaklaşırken…

Buradan çok uzun sürmeyen bir yolculuğun sonunda Baalbek’e geldik. Dikkatimi çeken ilk şey kiliseydi, Lübnan Hizbullahı’nın kontrolündeki bir şehirde bile dini çeşitlilik görmek mümkündü yani. Onun dışında şehrin bir ana caddesi vardı ve cadde boyunca muhtemelen kendi şehitleri olan kişilerin devasa posterleri bulunuyordu.

Şehirle bitişik duran antik Roma kalıntıları, köken olarak Suriye Palmira’dakilerin kardeşi gibi. Hani şu IŞİD’in hunharca patlattığı, oraya yıllarca gözü gibi bakmış 83 yaşındaki arkeolog Halid Esad’ı sütunlarında astığı antik kent… Şurası kesin ki, IŞİD tamamen bitmeden bu tür ‘zındık’ harikaları tam olarak huzura eremeyecek. Bu mükemmel korunmuş antik kent ve 2000 yıldan uzun süredir ayakta duran görkemli Bacchus tapınağını görme fırsatı bulduğum için kendimi çok şanslı sayıyorum. Burayı anlatmaya çok gerek yok, görmek lazım.

Tapınak Kompleksi, Baalbek Lübnan
Tapınağın arka tarafındaki antik kent de önemli ölçüde ayakta.

Antik kentten çıktıktan sonra girişte gördüğüm seyyar satıcı dayılar yine etrafımı sardı. Nereden geldiğimi sordular, Türkiye yanıtını alınca ‘kardeş’ dediler, olabilecek en sempatik halleriyle Hizbullah anahtarlığı, Hizbullah kupası, Hizbullah tişörtü gibi hediyelik eşyalar satmaya çalıştılar. Ortamın tuhaflığı had safhadaydı, ama sadece bir poşu alıp kafama bağlamalarını rica ettim. Sağolsunlar sayelerinde küçük bir Yaser Arafat olarak gezinin gerisini getirdim. Gitmeden önce yemek için sıradan bir mekana girdim, şavurma söyledim. Bir tabak içinde yemek ve garnitür olarak söğüş domates turşu vs geldi. Bu anda gözlerim ister istemez çatal bıçak aradı, ama getirmemişlerdi. Hızlıca etrafıma baktım, yan masada oturanlar garnitüre elleriyle girişmişti, ben de onlar gibi ellerimle yumuldum yemeğe. Pek hijyenik bir insan olmamanın bir güzelliğini daha yaşamıştım.

Baalbek, Lübnan
Baalbek sokakları, elektrik direklerindeki posterler dikkat çekiyor.

Artık şehirden ayrılmak için dolmuş bakınmaya başlamıştım. Önüme ilk gelene bindim, zaten Zahle’den başka bir yere gitmediğine emindim. Ama şoförün ne dediğini doğru düzgün anlamadığım bir konuşmada tek anladığım, Zahle’ye gitmediğimiz gerçeğiydi. O anda hayatımın en umutsuz ve çaresiz anlarından birini yaşadım diyebilirim. Nihayetinde Ortadoğu’nun tam göbeğinde, ne yapacağını bilmez bir halde, nereye gittiğini bilmediğim bir dolmuşta kalmıştım. Bu sırada hiç beklemediğim bir hareket oldu, sonrasında hiç unutamadığım ve en büyük pişmanlıklarımdan birine dönüşen bir hareket… Önümde oturan adam arkaya dönüp bana sigarasından uzattı. Kafam bozuk olduğundan herhalde, almadım. Bir daha Lübnan’ın alakasız bir yerinde, her tarafı dökülen bir dolmuşta sigara içme şansını nerede bulurum bilmiyorum, bu da hayatta bir kez karşılaşıp değerlendiremezseniz sonsuza dek uçup gidecek anlardan biriydi, uçtu gitti. Maalesef adamın bu son derece samimi iyiliğini karşılıksız bırakmış oldum. Yanlış dolmuş mevzusu ise çabuk çözüldü, biraz gittikten sonra beni bekleyen bir başka dolmuşa geçtim. Sağolsun bindiğim dolmuşun şöförü hem öndeki dolmuşu bekletti, hem de para istemedi. Diğer dolmuşla Zahle’ye, oradan da Beyrut’a döndüm. Yine aynı kontrol noktalarından geçtik. Yalnızca Beyrut girişindeki kontrol noktasında biraz daha dikkatli bir kontrol olduğunu söyleyebilirim.

Zahle, Lübnan
Ortadoğu’nun göbeği Zahle ve ‘Exchange’ dükkanları…

Şu notu mutlaka eklemeliyim, ben gittiğimde (2014 Temmuz) IŞİD böylesine güçlenmemişti. Bu bölge şu anda sürekli çatışmaların tehdidi altında, bu nedenle şimdi olsa muhtemelen gitmeye cesaret edemezdim. Nadiren doğru zamanda doğru yerde olabiliyorum, o gün de bunlardan biriydi kesinlikle.

İletişim

Bu yazıyla ve diğer yazılarımla ilgili her türlü sorunuzu, yazıların altına yorum yaparak bana iletebilirsiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir