Genel

Kütüphanemi herkesle paylaşıyorum – Kitap biriktirmek ve yaşlanmak üzerine bir yazı

Bu site bir gezi sitesi ve bu siteye gelen kişiler beni tanımak, gezi dışındaki zevklerimi bilmek zorunda da değiller. Ancak bu yazı gezilerimle ilgili olmayacak. Aksine son derece kişisel olacak, çünkü bunları bu kadar ayrıntılı şekilde anlatacak başka bir platformum yok. Yazının tamamını okumaya üşenen kişiler için amacımı baştan yazayım (malum sanal dünya acelenin, zamansızlığın, TL;DR’lerin hakimiyetinde, her ne kadar bu yazı özelinde çok ironik olsa da bu). Kişisel kütüphanemdeki kitapları bir listede toplayıp çevremdeki herkes için paylaşıma açtım, işte burada bulunan linkten listeyi inceleyip istediğiniz bir tanesini benimle iletişime geçip ödünç isteyebilirsiniz. Maalesef lojistik durumlardan ötürü sadece Ankara’da bana yakın bulunan veya aynı iş yerinde çalıştığım arkadaşlarımla istedikleri kitapları paylaşabilme imkanım olacak. Tabii ki erişimimin çok kısıtlı olacağını biliyordum ama bu beni böyle bir hareket yapmaktan vazgeçirmedi.

Neden böyle birşey yapma ihtiyacı hissettim?

Bu işi yapmaya niyetlendiğimde ilk düşüncem, şu anda üniversitede okuyan, benden yaşça oldukça küçük kardeşime elimdeki kitapları sunmak, ilgisini çekenleri ona gönderebilmekti. Benim okuduğum ve bir şekilde sevdiğim, bana birşeyler kattığını düşündüğüm kitapları onun da okumasını istedim açıkçası. Ha, benden bağımsız bir şekilde okuma alışkanlığı edindi kendisi, buna çok memnun oldum tabii. Bu da kafamdaki liste yapma fikrini bir an önce hayata geçirmek için ekstra bir aciliyet hissetmemi sağladı, iyi de oldu.

Bununla birlikte, özellikle son zamanlarda yaşadığımız olaylar, özellikle boykotlar bu konuda daha fazlasını da yapabileceğimi düşündürdü bana. Tabii ki meşhur bazı yandaş kitap satış sitelerine para kazandırmak istemiyorum ama ben olaya daha çok tüketim alışkanlıkları açısından bakmayı tercih ediyorum. Boykot dediğimiz bir süre yapılır, sonra akıllardan çıkabilir, zaten bunu çoğumuz yaşayarak gördük. Ama tüketim alışkanlıklarını değiştirmek, kaçamadığımız ama tasvip de etmediğimiz bu rezil düzenin değirmenine olabildiğince az su taşımayı içselleştirebilmek anlamına geliyor benim için, bu da kendimizi biraz olsun dönüştürebildiği müddetçe bu çabaları çok daha kalıcı ve kıymetli buluyorum. Yoksa boykotlar elbette devam etmeli ve daha da yaygınlaşmalı. Ama kendimizi az tüketmeye sevk etmek en az boykotlar kadar önemlidir bence, demeye çalıştığım bu.

Kitap ve okumakla ilişkim

Şimdi, kendi hikayeme geleyim. Ben çok küçük yaşlardan beri okumaya meraklı bir insan oldum. Orta okula kadar çok küçük yerlerde yaşadığım için bulunduğum yerlerdeki kütüphanelerden sık sık faydalandım, sonrasında daha büyük şehirlere yerleştim ve maddi imkanım elverdiğince kendim de kitap satın aldım. Sadece benim için zor geçen üniversite yılları ve sonrasındaki çalışma hayatı meşguliyetleri değil, yaşlandıkça adeta insanın beynine çöken başka başka şeylerin yarattığı konsantrasyon kayıpları nedeniyle de eskisi kadar uzun zaman ayıramasam ve hızlı okuyamasam da hala okuma alışkanlığımı kaybetmedim. En azından kaybetmemek için inatla mücadele veriyorum diyebilirim.

Her ne kadar son 10 yılda sadece 2 kez ev değiştirmiş olsam da çocukluğum boyunca çok şehir değiştirip taşındım. Bu taşınma fobisinden kurtulabileceğimi de sanmıyorum. Bu yüzden kitaplarımı raflara yerleştirmektense kutularında tutmayı tercih ediyorum. Ama bir noktadan sonra insan olabildiğince az şeyle yaşamayı, geçmişin anılarının fiziksel karşılıklarını sürekli karşısında bulmamayı arzu ediyor. En azından bende böyle oldu. Bu, kitaplarımın gözümdeki değerinin düştüğü anlamına gelmiyor kesinlikle. Ancak bir kutu içinde duran kitapların benim için, başkaları için, benden sonrakiler için ne anlam taşıyacağını merak etmeden duramıyorum. Bir de şu var, insan yaşlandıkça, geçmişte alıp bir kenara koyduğu bütün kitapları okuyacak zamanı olacak mı, kesin seyretmeliyim dediği filmleri izleyecek imkan bulacak mı, bunu da merak ediyor ve bazı şeylerin eksik kalacağını kabul etmek zorunda kalıyor. Öyleyse bazı şeyleri ertelemenin, belki hiç okuyamayacağım kitapları bir kutuya hapsetmenin kime ne faydası olacak?

Koleksiyonun içeriği

Yıllar içinde kitapçılardan ve internet üzerinden satın aldığım kitaplar, sahaflardan aldıklarım, hatta korsan olarak aldığım kitaplarım, son derece mütevazı koleksiyonumu meydana getirdi. Mütevazı diyorum, çünkü açıkçası envanter çıkarmadan önce 300’den çok çok daha fazla kitabım olduğunu düşünürdüm, ama değilmiş. Dediğim gibi kütüphanelerden aldığım kitaplar, artık ihtiyacım olmadığı için başka yerlere gönderdiğim çocuk kitapları, bir zamanlar aldığıma emin olduğum ama herhalde kaybettiğim için bulamadıklarım ve son 7-8 yıldır aktif şekilde kullandığım Kindle’dan okuduğum elektronik kitaplar bu listeye giremediler. Yine de paylaşmanın, iyi niyetin büyüğü küçüğü olmaz kafasıyla bu koleksiyonu ilgilenenlerle paylaşmaktan geri durmayacağım.

Dürüst olmam gerekirse kitap listemi herkesin görebileceği şekilde paylaşmak bir yandan utandırıyor beni, çünkü bu aslında en sevdiğim yazarları veya geçmişte hasbelkader aldığım, ancak şimdi aldığıma pişman olduğum hatta utandığım kitapları açık eden, kendimi adeta başkalarıyla en derin sırlarımı paylaşıyormuş gibi hissettiren bir hareket oldu. Ama şunu düşünerek avunuyorum, milyarlarca insanın yaşadığı bu dünyada ben kimim ki, benim kitap zevkim bilinse, kendimi çıplak hissetsem, üç kuruşluk egom zedelense ne olur ki? Oğuz Atay’a hayran olduğum veya bir zamanlar deli gibi Georges Perec okuduğum bilinse ne kaybederim? Bir kişi bile bu listeden ödünç kitap alırsa cebindeki o parayı daha başka şeylere harcayabilecek, sırf bu bile benim egomdan daha değerlidir diye düşünüyorum. Bu yüzden listeye eski yeni, iyi kötü elimdeki her türlü kitabı eklemeye çalıştım.

Kitaplar neden varlar?

Şunu da belirtmek isterim, ben kitaplarına her zaman çok çok iyi bakmış biri oldum. Kitaplarımı elinize alıp baktığınızda adeta hiç açılmamış, hiçbir sayfası çevrilmemiş, daha yeni alınmış gibi hissedersiniz. Ne üzerlerine not alırım, ne cümlelerin altını çizerim, ne hoyratça kıvırırım orta yerinden. Herkes keşke kitaplarına böyle iyi baksa diyorum ama önemli olan o kitapları gerçek anlamda dağarcığımıza katabilmekse eğer, varsın kitaplar hoyratça okunsun. Yeter ki okunsun. Benim kutuda duracak kitaplarımı bir daha hiç kimse okumayacağına biri okuyup bana yırtık şekilde iade etsin, önemi yok. Bu sayfanın en tepesinde gördüğünüz, 2015 yılında Lizbon’da gezerken bir yerlerde görüp öylesine fotoğrafını çektiğim bu yazıda da söylendiği gibi, kitaplar ne kadar değerli olsalar da okunmak için varlar.

Çok çok sevdiğim Kapıcılar Kralı filmindeki bir sahneyi hatırladım bütün bunları anlatırken: Bu sahnede Kemal Sunal’ın canlandırdığı Seyit, emlak kralı ve tefeci Übeyd Bey’in dairesindeyken vitrinde duran viskileri görür ve “Oooo, burada servet yatıyor Übeyd baba” der. “Bu kadar viski bende olacak, içer miyim?” diyerek devam eder. Malum, kendisi karaborsa viski satarak güzel paralar kazanmaktadır. Ama bence dünyanın bütün viskileri eski püskü vitrinlerde misafirlere gösteriş yapmak için değil, tam olarak içilmek için vardır. Ve kitaplar da gözden uzak bir yerlerde yatmak için değil, okunmak için var olmalıdır.

Neyse, sonuç olarak elimdeki kitapları herkesle paylaşıyorum, Google Dokümanı olarak hazırladığım listeye işte bu linkten ulaşabilirsiniz diyerek bu yazıyı noktalayayım.

İletişim

Bu yazıyla ve diğer yazılarımla ilgili her türlü sorunuzu, yazıların altına yorum yaparak bana iletebilirsiniz.

Özetle söylemek gerekirse, gezmeye meraklı bir beyaz yakalıyım. Üniversiteyi bitirene kadar hiç yurt dışına çıkmadıysam da, sonrasında elimdeki imkanları olabildiğince kullanmaya çalışarak 40'tan fazla ülkeye gittim. Ülkeleri sokaklarında yürüyerek, bütün müzelere ve tarihi yerlere gitmeye çalışarak, az konuşarak, az yiyip içerek, çok yürüyerek, erken kalkıp erken yatarak gezmeyi severim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir