Vlad Tepeş’in Evi, Bran Şatosu
Son güncelleme tarihi: 27 Ocak 2019
Normalde Bran’a gitmek için bağımsız turistler ne yapıyor bilmiyorum. Nitekim kalenin etrafında çok fazla tur otobüsü vardı. Benim Romanya’ya gelmeden önce tek bildiğim, Braşov’dan Bran’a giden otobüslerin bulunduğuydu. Ancak nereden ne zaman kalktıklarını hiç bilmiyordum.
Braşov’da trenden inince en büyük sorunun ulaşım değil yağmur olduğunu gördüm. Belediye otobüsü biletleri satan gişeye gidip Bran’a nasıl gideceğimi sordum. Elime 4 tane bilet tutuşturdu ama ne yapacağımı yine pek anlamadım. O sırada konuşmamıza kulak misafiri olan bir adam otobüse nereden bineceğimi söyledi ama aynı zamanda uzak bir yer olduğunu da ekledi. O yağmurda ne yapacağımı bilemez halde sağa sola bakınırken arabayla bırakmayı teklif etti. Bu tür gezilerin en güzel yanlarından biri saçma sapan riskler almak, böylece dilini bilmediğim bir ülkenin hiç tanımadığım bir şehrinde ilk kez gördüğüm bir adamın Broadway tarzı aracına bindim. Ama sağolsun gitmem gereken yere bıraktı beni, o gayet karışık yerdeki küçük otobüs garına başka türlü çok zor giderdim.
Türkiye’nin en dandik otogarları kadar otogar olan bir yere beni bıraktı. Bran’a giden otobüsler tam anlamıyla Türkiye’de 90’ların sonunda nesli tükenmiş otobüslerden. Zaten otobüslerin önünde ve içinde Türkçe yazılar vardı. Braşov yakınlarındaki köylere giden ve Bran’dan da geçen bu otobüsler 7 lei (yaklaşık 5 TL). İçinde araba aynalarına takılan koku verici şekilli zımbırtılardan çok sayıda var. Onlar dışında çeşit çeşit haçlar asılıydı.
Muhtemelen “şehre” öteberi almaya gelmiş, poşetlerinden pırasa gibi sebzeler sarkan bir sürü teyzeyle birlikte yola çıktık. Daha Karpatlar değil buralar. Yine de yolu takip edin, kaleyi görünce Bran’a geldiğinizi anlarsınız.
Bir kayalığın üzerine resmen oyulmuş ürkütücü ve yalnız görüntüsüyle Bran Kalesi veya Dracula’nın Şatosu gerçekten Romanya’nın görülmeye değer yerlerinin başında geliyor. Bu tuhaf görüntü arkadaki dağlar ve muazzam bir ormanla bütünleşince, hatta bu manzaraya aşağıdaki minik Bran kasabasının geçimini magnet ve hediyelik eşya satarak elde ettiğini tahmin ettiğim insanlarının en azından bir kısmını ekleyince daha garip bir toplam elde ediyorsunuz. Şatoya giriş 15 lei (yaklaşık 11 TL)
Romanya’nın en büyük turistik ihraç malzemesinin, bizim Kazıklı Voyvoda diye bildiğimiz Vlad Tepeş ve Drakula miti olduğunu söylemekte sakınca yok. Hayatında 1 kez bile Transilvanya’ya gitmemiş Bram Stoker, herhalde fotoğraflarını gördüğü kale ve Voyvoda’dan esinlenerek Drakula’yı yaratmış. Bu Orta Çağ kalesi de gerçekten müthiş bir atmosfere sahip, hem içindeki dar geçitler hem de yağmurla bütünleşince iyiden iyiye kasvetli olan manzarasıyla. Ama kalenin içi daha gideli 70 yıl olmuş Romanya kraliyet ailesinin eşyalarıyla dolu. Oyun salonları, yatak odaları, kütüphaneler 20. Yy’dan. Ama dedim ya Drakula miti çok güçlü diye, kalenin içinde bir köşede zamanında Drakula filminde kullanılmış bir şamdan ve orijinal olduğuna dair İngilizce bir belgeyi de bulabiliyorsunuz. Ayrıca Vlad Tepeş’le ilgili detaylı açıklamalar da var. En dikkatimi çeken ise kalenin iç avlusunda yer alan bir kantardı. Söylediğine göre daha Orta Çağ’da içine şeytan girdiğine inanılan kişiler bu tartıya çıkarılırmış. Kişinin tipine bakılarak bir ağırlık tahmini yapılır, eğer sözkonusu kişi tahmin edilenden ağır çıkarsa içine şeytan girdiğine hükmedilerek yakılırmış.
Bu hakikaten tuhaf ama aynı zamanda harika ortamdan çıkıp geldiğim otobüslerle Braşov’a döndüm. Unutmayacağım bir anıyı hafızama yerleştirmiş oldum.
İletişim
Bu yazıyla ve diğer yazılarımla ilgili her türlü sorunuzu, yazıların altına yorum yaparak bana iletebilirsiniz.