
Premier Lig maçına nasıl bilet alınır – İngiltere’de nasıl maça gidilir?
İngiltere Premier League’ini birazcık futbol takip eden herkes tanır ve bilir. Dünyanın en değerli futbol ligi olarak Premier Lig’de dünyanın en kaliteli oyuncuları oynuyor, takımlar oyuncu transferlerine çok yüksek paralar harcayabiliyorlar. Nitekim takımların yayın gelirleri inanılmaz seviyelerde, lig sonuncusuna bile ödenen para (2024’te 100 milyon sterlinin üzerinde) Türkiye’nin şampiyonunun 2025’te aldığı 17 milyon dolarla karşılaştırıldığında çok yüksek kalıyor. Takımların toplam değerlemesi anlamında en yakın rakibi İspanya’nın La Liga’sını ikiye katlıyor (2025’te 12 milyar Euro’ya 6 milyar Euro). Tabii bu çok şaşırtıcı değil, nitekim 2003’te Roman Abramoviç’in Chelsea’yi satın almasının ardından dünyanın farklı ülkelerinden zenginler, İngiliz takımlarını satın alıp inanılmaz yatırımlar yaptılar. Alt liglerde sürünmekte olan veya vasatlığa sıkışmış Manchester City, Newcastle United, Wolves, Aston Villa vs gibi takımlar bir anda sınıf atlayabildiler bu sayede.
Tabii İngiltere’de oynanan futbolun da her zaman çekici, seyir zevki yüksek bir tarafı vardı. Murat Kosova’nın 2004’te “İşte Premier Lig Bu” dediği gün böyleydi, sonraki yıllarda aradaki fark daha da açıldı. Böyle olunca İngiltere’de Premier Lig maçı seyredebilmek birçok sporseverin hayali haline geldi. Hele Türkiye gibi ülkelerde “bizde oynanan futbolsa İngiltere’de oynanan ne” soruları geniş kitlelerin sorduğu bir soru oldu. Futbol kalitesinde ve iklimindeki fark günden güne açıldı.
Ben de yıllardır görmek istediğim Londra’ya gidebilme fırsatına eriştiğimde bir Premier Lig maçı izleyebilmeyi kafama koymuştum. Neyse ki bu hedefimi gerçekleştirebildim. Aralarında Almanya ve İspanya gibi ülkelerin de olduğu 8 farklı ülkede futbol maçı izleyebildikten sonra Londra’da bir Premier Lig maçı izleyebildiğim için çok memnunum. Tabii bu hedefimi gerçekleştirebilmek için çok uzun araştırmalar, takipler ve bekleyişlerden geçmem gerekti. Bu yazıda sizlerle bütün bu deneyimimi paylaşmak, bilet bulurken neler yaşadığımı adım adım paylaşmak isterim. Nitekim sizin de bu adımları geçmeniz, sabırlı olmanız ve sürekli takipte kalmanız büyük önem taşıyor. Ancak şunu belirteyim, iyi ve sıkı bir şekilde takip ettiyseniz beklediğinizden kolay ve hızlı şekilde bilet almayı başarabilirsiniz.
Uygun maç bulma ve seçim yapma aşaması
Premier Lig 20 takımdan oluşuyor, yani bir sezonun maçları 38 hafta boyunca oynanıyor. Bu, takım sayısı 18 olan liglere kıyasla bir maça denk gelme şansınızın daha fazla olması anlamına geliyor. Tabii ki İngiltere’ye gideceğiniz tarihe denk gelen bir maç bulabilmek için önce fikstürü bilmeniz gerekiyor. Premier Lig genellikle Ağustos’un ortasında başlıyor, Mayıs’ın sonuna dek devam ediyor. Bu yüzden, İngiltere’ye gideceğiniz tarih belli olduğunda derhal Premier Lig’in resmi sitesinden fikstüre bakmanız çok önemli. Eğer gideceğiniz tarihte ve bulunacağınız şehirde maçlar varsa, direkt olarak o maçtaki ev sahibi takımın resmi sitesinden bilet sayfasını kontrol edebilirsiniz. Eğer gideceğiniz şehirde 1’den fazla Premier Lig takımı varsa (Londra, Manchester, Liverpool gibi) bütün maçları not etmenizi şiddetle öneririm. Nitekim büyük bir maça bilet bulamayabilirsiniz, ancak alt sıralardaki takımların maçlarına daha kolay ve ucuza bilet bulmanız mümkün olabilir.
Ancak burada önemli bir nüans var. Tıpkı benim durumumda olduğu gibi, İngiltere’ye gidişiniz kesinleştiğinde, o tarihlerde hangi maçların oynanacağını bilmiyorsanız (yani gideceğiniz tarihte yeni sezon başlamış olacaksa ve fikstür henüz belli olmadıysa) fikstür çekiminin yapılacağı günü mutlaka öğrenmelisiniz. Kendi örneğimden yola çıkmam gerekirse, ben Londra’ya Eylül’ün ilk haftası gidecektim ve o sırada sonraki sezonun fikstürü henüz belli olmamıştı. 2025-26 sezonunun fikstürü 18 Haziran 2025 günü, ligin başlamasına 2 ay kala belli oldu (genellikle Haziran’ın ikinci yarısı geldiğinde yeni sezonun fikstürü açıklanıyor, aklınızda olsun). Ben fikstürün açıklanma tarihini biliyordum ve açıklandığında hemen gideceğim tarihlere denk düşen maçları not ettim.
Tabii Londra’ya gideceğim için önümde çok fazla seçenek vardı. 2025-26 sezonunda Premier Lig’de tam 7 Londra takımı vardı (2015’ten beri Londra’nın zaten her sene en az 5 takımı var). Dolayısıyla herhangi bir maç haftasında en az 2, büyük ihtimalle 3 hatta 4 seçeneğiniz olacaktır Londra’da bulunduğunuz takdirde.
Ben tabii ki Arsenal, Chelsea gibi büyük takımların maçlarını izlemeye hayır demeyecektim, ancak önümdeki maç listesine baktığımda hem takımların toplam profili, hem maçın oynanacağı stadyum, hem de stadyumdaki atmosfer gibi faktörleri göz önüne alarak bir West Ham – Tottenham maçını ana hedefim olarak gözüme kestirdim. Alternatifler olarak Crystal Palace – Sunderland, Fulham – Leeds maçlarını da not ettim.
Ha bu noktada şunu not düşeyim, stadyum doluluk oranlarına baktığımızda Almanya’nın Bundesliga’sı, Premier Lig’in az farkla önünde yer alıyor. Yani Avrupa’da birinci futbol ligine bilet bulmanın en zor olduğu ülkenin Almanya olduğunu düşünebiliriz. Ama inanın aradaki fark çok çok az, yani Premier Lig bileti bulmak da pek kolay değil. Elbette erkenden hazırlığınızı yapmaya başladıysanız iş değişiyor.
Yedek planların önemi
Bu kısım da çok önemli, çünkü önünüzde ne kadar çok seçenek olursa olsun Premier Lig maçına bilet bulamama ihtimalinizi aklınızdan çıkarmayın. Bu durumda İngiltere’nin 2. futbol ligi, yani Championship‘te de maç izlemeye fit olmanız gerektiğini düşünüyorum açıkçası. Zaten buralarda da stadyum atmosferi oldukça güzel, tribünler oldukça kalabalık. Dolayısıyla gideceğiniz tarihteki Championship maçlarını da mutlaka bir kenara not edin. Benim için bu anlamda Londra’daki alternatif plan, Charlton Athletic’in Leicester City ile oynayacağı maç olmuştu mesela. Açıkçası Championship’i tercih etmenizin bir başka nedeni de bilet fiyatları olabilir, çünkü en ucuz bilet fiyatlarına baktığımızda Championship maç biletleri, Premier Lig biletlerine göre yarı yarıya daha ucuz denebilir (Championship’te 35 pound civarına bilet bulabilirsiniz)
Bilet takibi
Biletlerin çıkıp çıkmadığını takip etmek için öncelikle gitmeyi düşündüğünüz maçın ev sahibinin resmi sitesinde ücretsiz bir hesap açmanızı tavsiye edeceğim. Hem gelen e-postalar yoluyla maç biletlerinin durumundan haberdar ediliyorsunuz, hem de -daha önemlisi- bilet satış alma aşamasında birçok takımın sitesi üye olarak giriş yaptıktan sonra ilerlemenize izin veriyor. Üyelikte birçok kişisel detay ve adres girildiği için bunları tekrar girmenize gerek kalmaz, biletler çıktığında satın alma aşamasına çok daha hızlı geçebilirsiniz.
Özellikle benim gibi sezon başlamadan önce bilet takibi yapmaya başladıysanız maç biletlerinin sırayla satışa çıktığını göreceksiniz. Yani önce, önceki haftaların biletleri satışa çıkacak, buralarda boş biletler bulunduğunu bizzat görüp kendi hedef maçınıza sıra geldiğinde pekala bilet bulabileceğinizi göreceksiniz.
Benim durumumda da, gitmek istediğim West Ham – Tottenham maçının biletleri, maçtan yaklaşık 5 hafta kadar önce satışa kondu. Bilet genel satışa çıkmamıştı ama ilk önce kulübün çeşitli avantajlar sağlayan paralı üyeliklerine sahip kişilere açıldı. Ertesi gün de genel satışa çıkacağını öğrenmiş oldum. Bilet fiyatları da açıklandığı için hangi bileti alacağıma da az çok karar verdim.
Bilet alma aşaması
Bütün sürecin en zorlu kısmı bilet alabilmek tahmin edileceği üzere. Nitekim maç biletleri çok büyük ölçüde kombine bilet sahiplerine ve bahsettiğim üyeliklere sahip kişilere öncelikli olarak ayrılıyor. Herhangi bir üyelik almadan, ekstra bir ücret ödemeden maç bileti bulabilmeniz için biletlerin satışa çıktığı tarihi sürekli kaçırmamanız gerekiyor. Ancak satışa çıktığı anı yakalarsanız düşündüğünüzden çok daha kolay hallolacaktır her şey.
Resmi siteden bilet almanın önemi
Tabii ki belirli bir maç için bilet bakarken arama motorlarında resmi site haricinde pek çok bilet satış sitesinin linklerine denk geleceksiniz. Hatta bu sitelerde koltuğuna kadar bilet seçip belki daha uygun fiyatlar ödemeniz de mümkün olabilir. Ancak Reddit gibi platformlarda defalarca belirtildiğini gördüğüm üzere bu sitelere itibar edilmemesi tavsiye ediliyor. Kesin konuşmak istemiyorum ama kafanız rahat olsun istiyorsanız her zaman resmi siteden bilet bulmaya çalışın. Aracı sitelerden bulacağınız biletlerin orijinalliğine dair soru işaretleri olduğundan bahsediliyor, stadyum kapısında hayal kırıklığı yaşamak hiç şüphesiz hoş olmayacaktır. Dolayısıyla üç kuruş fazla verip resmi sitelerden bilet almaya çalışın derim.
Maç biletleri satışa çıktıktan sonrası
Biletin satışa çıkacağı gün ve saat net bir şekilde duyurulduğu için direkt o saatte satın almaya hazır şekilde beklemenizi tavsiye ederim.
Eğer biletlerin satışa açılma tarihini çok geçmeden yakaladıysanız yüksek ihtimalle fena olmayan bir bilet bulabileceksiniz. Bu elbette gideceğiniz maçın profiline göre değişir. Ancak çok geç kalmadıysanız o maça bilet bulmanız muhtemeldir. Zaten İngiltere’deki stadyumlar genel olarak oldukça büyük kapasiteliler. Arsenal, West Ham ve Tottenham, 60 binden daha büyük kapasiteli stadlarda oynuyor. Dolayısıyla iyi bir takipçilik gösterirseniz bilet bulma şansınız çok yüksek.
Benim deneyimim şöyle oldu: Bilet satışının herkese açılacağı saat geldiğinde West Ham sitesinde bilet hemen açılmadı, ancak 10 dakika kadar bir zaman geçtikten sonra satış sayfasına erişebildim.
Bilet satın alma sayfalarında stadın üç boyutlu krokisini görüp istediğiniz tribünün istediğiniz koltuğunu tıklayarak seçebiliyorsunuz. Ben de stadın birçok yerindeki koltuklara tıklayıp bilet fiyatlarını inceledim. Koltuğa tıkladığınızda o noktadan sahanın nasıl göründüğünü de veriyorlar, karar vermenize yardımcı olabilir. Tabii nasıl bir deneyim istediğinize göre de bilet seçmeniz mantıklı olur. Sahanın dibinde, oyunculara çok yakın bir yer de seçebilirsiniz, daha yukarıda ve sahanın tamamını rahatça görebileceğiniz bir yer de…
Yerinizi seçtikten sonra satın alma adımlarına yönlendiriliyorsunuz. Gördüğünüz bilet fiyatına birkaç pound hizmet ücreti gibi ek bir komisyon eklenebilir, buna da hazır olun. En son gördüğünüz fiyatı kredi kartınızla ödeyip bileti alıp gelen doğrulama e-postasını gördükten sonra -sonunda- rahat edebilirsiniz. O andan itibaren maç saatine kadar geri sayıma başlayabilirsiniz. Ancak biletin dijital versiyonu hemen gönderilmedi, maçın başlamasına 5 gün kadar bir süre kala göndereceklerini belirttiler. Yine de erken ve planlı davrandığım için düşündüğümden çok daha kolay bir şekilde bilet alabilmem mümkün oldu.
Bileti aldıktan sonrası
Maç biletleri online ortamda size iletilecek. Ancak hemen değil, maça 5-6 gün kala. Gelen e-postadaki PDF biletin çıktısını kağıt olarak yanınıza alın veya telefonunuza kaydedin. Maça girerken o biletin üzerindeki barkodun okutulması suretiyle stada giriş yapılıyor.
Maç gününe dek West Ham kulübünden çeşitli postalar aldım, ilk kez gittiğim için en önemli kuralı hatırlatmışlar, maçta rakip takımla ilgili herhangi bir sembol taşımanın ve tezahürat etmenin yasak olduğunu bildirmişler. Ayrıca maçın oturmalı bir etkinlik olduğunu, ayakta durmanın yasak olduğunu söylemişler ki gerçekten çok kısa anlar haricinde neredeyse hiç kimse ayaklanmadı maç boyunca.
Maça gitmeden önce elbette stadyumun bulunduğu yere hangi metro veya diğer bir toplu taşıma aracıyla gideceğinizi araştırın. Biraz taraftar ortamı görmek istiyorsanız muhakkak maçtan birkaç saat önce stat çevresine gelmiş olun. İnternetten maç öncesi hangi mekanlara gidebileceğinizi, nerede taraftarlarla iç içe olup ortamı bütünüyle koklayabileceğinizi öğrenin.
Maç günü
Normalde Türkiye’de maçtan saatler önce gitme alışkanlığımız vardır ama yurt dışında, özellikle modern stadyumlarda böyle bir ihtiyaç olmadığını biliyordum zaten. Yine de stadyum atmosferini görebilmek adına erken gitmek istemiştim. Maç saat 17. 30’daydı, cumartesi gününün sondan bir önceki maçıydı. Maalesef önceki planlarımdaki sarkmalar, metro çıkışı ve stadyum kapısındaki kuyruklar nedeniyle koltuğuma ancak maçtan 10 dakika önce oturabildim.

Genel itibariyle doğru trene binip doğru istasyonda indikten sonra stada kolayca ulaşılıyor diyebilirim. Çünkü Londra’nın bütün stadyumlarına yakın bir metro durağı bulunuyor. Birçok kişi stadın yakınlarındaki mekanlarda birşeyler içiyor, ellerinde biralarla stadyum kapısına kadar da geliyorlar. Kapıdaki kontrolde üzeriniz metal dedektörüyle aranıyor, çantanızda su şişesi varsa onlar toplanıyor. Ancak ilginç bir şekilde suyunuza el koymuyorlar, kontrol noktasındaki plastik bardaklara şişenizdeki suyu boşaltarak içeri götürebiliyorsunuz. Çok sıkı bir kontrol olduğunu söyleyemeyeceğim, ancak siz yine de çok büyük çantalarla gelmeyin, riskli olabilecek eşyalarınızı yanınıza almayın.
İçeri girdikten sonra biletinizin üzerinde yazan kapıyı bulup o taraftaki turnikelerden geçiyorsunuz. Taraftarların büyük çoğunluğunda kombine bilet vardı gördüğüm kadarıyla, telefonlarındaki QR kodlarını okutarak içeri giriyorlardı. Benim biletimdeki barkodun turnikedeki okuyucuya nasıl gösterilmesi gerektiğini anlayana kadar biraz debelendim ama sonunda okutmayı başarıp içeri girdim. Turnike kuyrukları vardı, ancak bileti okutup geçme süreci hızlı olduğu için kuyruk da hızlı bir şekilde ilerliyordu.
Stadın içi tıpkı Wembley gibi son derece ferah ve moderndi, çok çeşitli yiyecek ve içecekler satılıyordu. Ancak alkollü içeceklerin tribünlere çıkarılması yasak, etrafımdaki kimsenin elinde görmedim.
Maç ve tribünler
Çok maç görmüş biri olsam da tribünlere çıkıp yerime oturduğumda bir heyecan hissettim. Güzel bir havada neredeyse tamamen dolmuş tribünler, harika bir zemin, rahat taraftarlar, bütün bunlar farklı bir maç izleme deneyimi yaşayacağımı gösteriyordu. Tabii tribünlere çok ateşli diyemem. Belki kale arkaları daha farklıdır, ancak benim bulunduğum tribünler gayet sakindi. Kadınlar, erkekler, çocuklar, benim gibi turistler hep birlikteydi. Tribün aksiyonu olarak maçın başında biraz meşhur Bubbles şarkısını söylerken ayağa kalktıklarını söyleyebilirim. O esnada zemindeki makinelerden baloncuklar saldılar. Maç başladıktan sonra heyecanlı, sürekli ataklar gördüğümüz bir mücadele olmadı. Ev sahibi takım da çok etkili olamayınca tribünlerde pek tezahürat yapıldığına şahit olmadım. Sadece sezon başında West Ham’dan Tottenham’a geçen Ganalı futbolcu Mohammed Kudus’un ayağına her top değişinde yuhaladılar. Ancak tribün tepkilerinin çok kolektif olduğunu söyleyebilirim, bu yüzden belki de bir gol olduğunda çok karakteristik bir “yeah” sesini duyabiliyoruz. Yanımda oturan adam pozisyonlara adeta spiker gibi tepkiler veriyordu (güzel pas, harika çalım, sert müdahale falan diyordu). Adeta yanımda John Motson oturmuş gibi hissettim. Benim gibi yaşlılar hatırlar kendisini.

İkinci yarıda Tottenham’ın arka arkaya attığı goller, bir de West Ham’ın aşırı gereksiz bir kırmızı kartla 1o kişi kalmasıyla 65. dakikada benim yanımda oturanlar da dahil olmak üzere tribünlerden akın akın ayrılmaya başladı insanlar. Benim için belki hayatımda bir defa gerçekleşen birşey, onlar için son derece sıradan olsa gerek, şaşkın bakışlarıma aldırmadan yürüyüp gittiler. Ama maçın kalanında neden gitmekte acele ettiklerini biraz anlayabildim. West Ham o kadar etkisiz kaldı ki, hemen arkamda oturan adam sürekli “come on, do something” (hadi, birşeyler yapın) diye bağırıp durdu. Ama takım herhangi bir şey yapmaktan aciz kaldı. Tottenham resmen maçın son 25 dakikasında top çevirdi. O çok merak ettiğim gol sonrası gelen “yeah” sesini kale arkasında, deplasman tribününde oturan Tottenham tribününden dinleyebildim ancak.
Ne yalan söyleyeyim, maç hafif bir hayal kırıklığı oldu diyebilirim. Ancak bunun sebebi elbette West Ham’ın beklediğimin aksine sezona kötü girmesi ve rekabetçilikten uzak kalması, bir de maçta 1 kişi eksik kalmaları gibi sebeplerden kaynaklandı. Benim için hiçbir şekilde pişman olmayacağım bir 2 saat geçmiş oldu.
Maç sonrası
Bu rezil performansına rağmen West Ham oyuncularının tribünlerden alkış almasına şaşırdığımı söyleyebilirim. İnsanlar öfkeli değildi, ABD’de izlediğim Amerikan futbolu ve beyzbol maçlarındakine benzer bir zihniyet vardı bence. Yani spor müsabakasını bir haftasonu eğlencesi gibi görme refleksi gelişmiş gibi geldi. Elbette kale arkasında, ultra taraftar gruplarında işler daha farklıdır, ancak ben holigan bir kitleyle karşılaşmadım.
Zaten maç bitene dek tribünlerin dörtte biri gitmişti, dolayısıyla tribünlerden çıkış oldukça hızlı oldu. Stadyum dışında Türkiye’deki gibi atkı ve kaşkol satıcıları vardı, “cash or card” (nakit veya kart) diye bağırıyorlardı. Ben de diğer insanlar gibi metro durağına doğru ilerledim. Bir noktada büyük bir kalabalığın içinde kaldım. Dura yürüye ilerledik. Hatta bu esnada Türkiye’den gelmiş kişilerle de karşılaştım. Sonra anladım ki ileride bekleyen polisler, metro durağında yığılma olmaması için bizi gruplar halinde salıyorlarmış. Orayı geçtikten sonra nispeten hızlı bir şekilde metroya binip yeniden otelime döndüm.
Son sözler
Avrupa’nın farklı birçok memleketinde maç izledikten sonra Premier League’de maç izlemenin çok farklı bir tat verdiğini söylemek isterim. Almanya’da Bayer Leverkusen – Borussia Dortmund maçıyla İspanya’da Atletico Madrid – Athletic Bilbao maçında yaşadığım harika deneyimlerin bir benzerini yaşadığımı söylemeliyim. Siz de bütün bu adımları titizlikle ve sabırla geçerseniz benzer bir deneyimi yaşayabilirsiniz.
