Valletta'daki Upper Barrakka'dan şehir manzarası
Gezi,  Malta,  Ülkeler

Malta’da dikkat edilmesi gerekenler – Malta tarihi ve Malta vizesi

Malta’da gezilecek yerleri anlattığım yazının haricinde bir de Malta’da dikkat edilmesi gerekenlere, bu küçük ülkenin binyıllara yayılan tarihine ve kültürüne dair öğrendiklerimi ayrı bir yazıyla anlatmak istedim. Bunun dışında Malta vizesi alma sürecimde yaşadıklarıma da bu yazıda yer vereceğim.

Tabii ki Malta güvenlik endişesi yaşayacağınız türden bir ülke değil, ancak anlatacaklarım biraz daha hazırlıklı gitmenize yardımcı olabilir.

Malta’da dikkat edilmesi gerekenler

İngiliz etkisi

Malta’nın uzun tarihinde nispeten kısa bir dönem boyunca (1800-1964) egemen olmuş İngilizlerin, adanın günümüzdeki haline şekil veren çok ciddi etkileri olmuş. Zaten yakınen bildiğimiz gibi İngiliz İmparatorluğu, kültürel emperyalizm anlamında oldukça başarılıdır ve Malta’da da bu etkilerini rahatça görebiliyoruz. Bu etkilerin en başında adadaki insanların dil kullanımı geliyor. Maltaca dili aşağıda bahsedeceğim gibi Arapça-İtalyanca karışımı tuhaf bir dil olsa da insanlar arasında İngilizce konuşma oranı oldukça yüksek. Zaten İngilizce, Maltaca ile birlikte hala adanın 2 resmi dilinden bir tanesi. Dolayısıyla tabelalar genellikle çift dilli, hatta dükkan tabelalarında ve havaalanında İngilizce’nin çok daha baskın olduğunu söyleyebilirim. Dolayısıyla neredeyse herkes iyi düzeyde İngilizce konuşabiliyor, siz de İngilizce konuşarak hiçbir iletişim problemi yaşamazsınız.

İngiliz etkisini en ete kemiğe bürünmüş şekilde göreceğiniz yerler, Valletta ve ülkenin farklı yerlerinde bulunmayı sürdüren telefon kulübeleri olmalı. Her ne kadar çoğunun içinde artık telefon bulunmasa da kulübeler duruyor ve turistlere Instagram fotoğrafı çektirmelik imkanlar sunuyor hala. Ayrıca İngiliz döneminden kalma sarı renkli eski otobüsler, artık sınırlı sayıda olsalar da arada bir karşınıza çıkabiliyor. Yine Malta araç plakaları da İngiliz plaka sistemine göre oluşturulmuş.

Malta Gozo'da telefon kulübesi
Gozo’da bir telefon kulübesinde hala telefon edilebiliyor

Ancak gündelik hayatta en büyük İngiliz etkisi, hiç şüphesiz trafiğin soldan akmasında görülüyor. Tıpkı bir diğer eski İngiliz sömürgesi Kıbrıs gibi trafik Malta’da da soldan akıyor. Dolayısıyla buradaki arabaların direksiyonu sağda bulunuyor. Karşıdan karşıya geçerken doğru yöne bakmayı öğrenmeniz (yani önce sol yerine sağa bakmanız) biraz zaman alacaktır.

Bir diğer önemli İngiliz etkisi ise elektrik sisteminde karşınıza çıkıyor. Malta’da elektrik prizleri Büyük Britanya ve diğer eski İngiliz sömürgelerindeki gibi G tipi (Type G). 3 dikdörtgen kesitli çubuktan oluşan prizlerin kullanıldığı bu tipe uygun adaptörlerden birini ya gitmeden edinin ya da Malta’ya iner inmez alın. Havaalanında G tipi adaptörlerin fiyatı 15 € civarında. Bir not, bizim kaldığımız butik otel gibi birçok otel odasında şarj için USB girişlerin de bulunduğunu zannediyorum ama tedbirli olmakta fayda var.

Bunlar haricinde Malta’da çok sayıda eski, terkedilmiş gibi görünen binayla karşılaşacaksınız ve bunların önemli bir kısmının girişinde İngilizce tabelalı kapalı dükkanlar göreceksiniz. İngiliz etkisinin gündelik hayata yansımasının çok uzun yıllara dayandığını net bir şekilde anlayacaksınız bu sayede.

Ulaşım ve Tallinja Card

Malta, 316 km²’lik küçük yüzölçümüne rağmen dağınık coğrafi yapısı nedeniyle güçlü bir ulaşım sistemine ihtiyaç duyuyor. Bana kalırsa bu sistemi de başarıyla tesis etmişler. Nitekim Malta’da otobüs ağı oldukça kuvvetli. Gitmek istediğiniz her yere bir şekilde toplu taşıma kullanarak gidebilmeniz gayet mümkün. Yalnızca Gozo adasına gitmek için gemiye binmeniz lazım (ki bunlar da sık sık kalkıyor), onun dışında ülke genelinde otobüs sistemi oldukça yaygın ve başarılı diyebilirim. Gozo adasına indikten sonra da gitmek istediğiniz Victoria gibi diğer yerlere yine otobüsle gidebiliyorsunuz.

Malta'da belediye otobüsü
Valletta’ya giden bir belediye otobüsü

Yalnız otobüsler dakika başı geçmediği için hangi otobüsün hangi saatte geçtiği konusunda fikriniz olmasında büyük fayda var. Bu nedenle telefonunuza Tallinja uygulamasını kurmanızı şiddetle tavsiye ederim. Otobüs güzergahları ve beklediğiniz bir otobüsün durağınızdan kaç dakika sonra geçeceğini öğrenebilmeniz için bu uygulamadan fazlasıyla yararlanacaksınız. Uygulama kullanmayacaksanız en azından saatleri görmek için Malta Toplu Taşıma sisteminin sitesinden faydalanabilirsiniz.

Otobüslerde biniş biletini şoförden de bizzat alabilirsiniz, ancak bunun yerine bir Tallinja Card alıp onu kullanmanızı öneririm. Nitekim tek otobüs biniş ücreti 2 € ve adada en az 3-4 gün duracaksanız her binişte bu parayı ödemek pek karlı olmuyor.

Tallinja Card, Malta’nın resmi toplu taşıma kartı. Yukarıda söylediğim gibi Malta’nın toplu taşıma sistemi oldukça gelişmiş ve Tallinja Card sistemi de her türlü ihtiyaca yönelik farklı seçenekler sunan, iyi düşünülmüş bir sistem. Adada geçireceğiniz kısıtlı sürede bu sayfadaki 3 karttan birini kullanabilirsiniz. Biz 21 Euro’luk Tallinja Explore Card aldık ve 4 günden kısa bir sürede verdiğimiz parayı fazlasıyla çıkarmıştık. Havaalanı gidiş gelişleri de dahil olmak üzere her türlü otobüs yolculuğu bu kartla ücretsiz (Tallinja Direct denilen ekspres seferleri saymazsak) Dolayısıyla kafanız rahat dolaşmanız için bu kartı öneririm. Havaalanından çıkmadan bu kartı kiosklardan alabilirsiniz.

Tallinja Card kiosku
Tallinja Card kiosku

Trafik

Tabii Malta’da otobüslerin ne kadar yaygın olduğundan bahsetmişken trafik durumundan da bahsetmek gerekir. Oldukça küçük bir yer olması sebebiyle Malta’da Türkiye’den alıştığımız çok şeritli yollardan neredeyse hiç göremeyeceksiniz. Hele adanın merkezi diyebileceğimiz Valletta ve Sliema bölgelerinde yollar oldukça dar, dolayısıyla trafik günün büyük kısmında oldukça sıkışık vaziyette. Otobüsler yaygın ve en dar sokaklara bile giriyorlar, bu da trafik sıkışıklığını artıyor elbette. Ben Sliema-San Ġiljan bölgesinin deniz kenarı kısımlarını İstanbul’daki Bebek-Ortaköy civarı sahil yoluna, hemen yukarısındaki dar ara sokakları ise Cihangir tarafına benzettim naçizane. Araç trafiği açısından benzer şekilde sorunlu bir yer olduğu için, aslında çok kısa mesafe kat etseniz bile otobüste harcadığınız süre genelde beklediğinizden daha fazla oluyor, bunu da göz önünde bulundurun planlamalarınızda.

Para birimi

Malta 1964’te Büyük Britanya’dan bağımsızlığını kazanmış olsa da 1972’ye kadar kendi para birimine sahip olmamış. Bu tarihte Malta Lirası dediğimiz para birimi tedavüle girmiş.

2004’te Malta’nın AB’ye girmesinin ardından Euro’ya geçiş süreci başlamış ve 2008’de Euro, Malta’nın resmi para birimi olmuş. Günümüzde hala Euro, Malta’nın tek para birimi olarak kullanılmayı sürdürüyor. Ancak harcamalarınızda kredi kartını da neredeyse her yerde kullanabileceğinizi söylemem gerekir.

Malta Pass

Malta’da geçireceğiniz gün sayısına göre Malta Pass almayı düşünebilirsiniz. Malta’daki birçok turistik noktaya ücretsiz giriş sağlayan Pass’ler, 24, 48 ve 72 saatlik 3 seçenek halinde sunuluyor. Ve de online olarak alsanız bile kart fiziksel olarak posta yoluyla gönderiliyor. Kartın Malta’da kalacağınız otele gönderilmesini sağlayabilirsiniz ki bu yöntem oldukça makul, ancak teslim süresi yaklaşık 1 gün olduğu için Malta Pass alacaksanız gelmenize en az 1 gün kala satın alımı tamamlamanızı tavsiye ederim. Biz otelimize geldiğimizde kartlar mektup olarak gönderilmiş, zarf içinde gelmişti bile.

Malta Pass ile Ġgantija, Fort St. Elmo, Ħaġar Qim, Güzel Sanatlar Müzesi gibi yerlere ücretsiz girebilir, ayrıca Malta veya Gozo’dan sadece birinde kullanılmak üzere hop-on hop-off otobüsüne ücretsiz binebilirsiniz. Ama St. Paul Katedrali girişinde veya toplu taşımada geçmediğini de belirteyim. 3 günlük kartın ücreti 52.95€, üstüne biraz da kargo ücreti koyuyorlar. Yine de eğer dolu dolu bir gezi planı yaptıysanız bu kartın oldukça karlı olacağını söyleyebilirim.

Gozo Hop On Hop Off otobüsü
Gozo’da bindiğimiz Hop On Hop Off otobüsü

Hazır hop-on hop-off demişken, Malta veya Gozo’daki neredeyse önemli her noktayı görmek için bu otobüsleri kullanabileceğinizi söylemek isterim. Normalde bu otobüsler belirli yerleri görüp geçerler, ama Malta’da zaten fazla sayıda görülecek yer olmamakla birlikte bu yerler adaların farklı köşelerine dağılmış vaziyette. Kısıtlı zamanınızda bu otobüsler her yerle ilgili en azından bir fikir sahibi, bir göz aşinalığı sahibi olmanızı sağlıyor. En azından Gozo’yu gezmek için oldukça pratik olduğunu söyleyebilirim.

Rüzgar

Malta’nın dünyanın en güneşli ülkelerinden biri olduğu hep söylenir. Ancak adanın bu kadar çok söylenmeyen bir başka fiziksel özelliği de oldukça rüzgarlı olması bence. Tabii ki sadece birkaç gün geçirdikten sonra bu genel yorumu yapmam doğru olmayabilir ancak Akdeniz’in ortasında küçük bir ada ülkesi olarak Malta’nın rüzgara açık bir yer olduğunu tahmin etmek zor değil.

Rüzgar dolayısıyla deniz dalgalı olabiliyor, uçaklar inip kalkarken biraz korkutucu anlar yaşanabiliyor. Belki de en önemlisi, meteorolojinin verdiği sıcaklık tahminlerinin rüzgardan dolayı daha aşağısını hissetmeniz çok mümkün, dolayısıyla kıyafet seçimini sadece sıcaklığa bakarak yapmamanızı önerebilirim.

Sokakların ve evlerin genel görünümü

Anladığım kadarıyla geleneksel Malta evlerinin en belirgin özellikleri 2-3 katı geçmemeleri ve üst katlarda bulunan cumbalar. Rengarenk boyalı cumbalar Malta’yı tanımlayan şeylerden biri olarak kabul ediliyor (Magnetlerde bile cumba temasını sık sık gördüğüm için böyle bir çıkarım yapabiliyorum). Ancak evlerde daha çok sarı tonları hakim gibi, nitekim Malta’da kireçtaşı ve kumtaşı çok yaygın şekilde bulunuyor ve mimariyi domine etmişler. Özellikle Sliema civarındaki evlerde art-deco tarzda mimarilere de rastladığımı söyleyebilirim kısıtlı mimari bilgimle.

Sliema sokakları ve cumbalı evler, Malta
Sliema sokaklarındaki cumbalı evler

Ancak bu evlerin sayısı giderek azalıyor gibi. Nitekim denize oldukça yakın yerlerde çok hızlı bir kentsel dönüşüm sürüyor. Eski 2 katlı binalar yıkılıp yerlerine yüksek katlı rezidanslar dikiliyor, bunları da muhtemelen bol paralı Avrupalılara ve diğer yabancılara satıyor veya kısa süreler için kiralıyorlar. Bu da tahminimce Valletta-Sliema civarının genel görüntüsünü ve muhtemelen yaşayanların profilini oldukça değiştirmiş olmalı.

Yemekler

Malta mutfağı dendiğinde çok kendine özgü, benzersiz bir yemek kültüründen bahsedemeyiz tabii ki. İtalyan-Akdeniz ekolünün temsilcisi denebilecek Malta mutfağının araştırdığım kadarıyla mutlaka yenmesi gereken kendine özgü bir yemeği yoktu. Yine de birkaç meşhur yöresel Malta restoranına gidip kendiniz de görebilirsiniz, deniz ürünleri konusunda çeşitli seçenekler sunuluyor. En azından Malta tabağı (Maltese platter) denen yöresel aperatif tabağını deneyebilirsiniz. Yemeklerin yanında gelen ekmekler de gayet güzeldi. Alkollü içecek olarak da Cisk marka klasik lager birayı deneyebilirsiniz, çok özel bir tarafı olmasa da.

Malta tabağı (Maltese platter)
Aperitif olarak gelen Malta tabağı

Ancak Malta’da Türk, Uzakdoğu, İtalyan ve hatta Lübnan restoranları bulunuyor ki bunlar her türlü Malta restoranından daha tatmin edici olabilir sizler için.

Din

Malta halkının oldukça koyu Katolik olduğunu söyleyebilirim. Biraz araştırma yaptıktan sonra Hıristiyanlığın devlet ve kanunlar tarafından ne kadar korunduğuna tekrar ikna olsam da aslında Malta’da dolaşırken gördüklerim de beni bu konuda ikna etmeye yetmişti zaten. Mesela Malta’da boşanmanın ancak 2011 yılında yasallaştığını veya kürtajın halen yasak olduğunu öğrendiğimde ülkede dinin yerine dair bakış açım pekişti diyebilirim.

Valletta'da sokak başında bulunan ikon
Bunun gibi köşe başlarında sık sık dini ikonlarla karşılaşılıyor

Çok küçük bir ülke olan Malta, gördüğüm tüm ülkeler içinde birim alan başına en çok kilise ve diğer dini sembollerin düştüğü yer olabilir (316 km²’lik ülkede 360 civarında resmi kayıtlı kilise varmış, km² başına 1’den fazla yani). Evlerin girişlerindeki küçük ikonalardan, özellikle festival zamanlarda sokaklara konulan kocaman flamalara dek Katolik Hıristiyanlığın Malta toplumu için çok büyük yer kapladığını belirtmek gerekir. Ülkenin en önemli hastanesinin adı bile Mater Dei, yani Tanrının Annesi (Meryem’e ithafen). Tabii son yıllarda pazar ayinine gitme oranında ve kilise düğünlerinde büyük bir düşüş yaşanmış olsa da sık sık gerçekleşen dini festivaller, (festa) Hıristiyanlığı unutturmuyor halka. Yıl boyunca şehir ve köylerde festivaller devam ediyor. Buradaki takvimden programın yoğunluğunu anlayabilirsiniz.

Hatta biraz şanslıysanız turist olarak siz bile payınıza düşeni alabilirsiniz. Biz gittiğimizde Valletta’nın bitişiğinde bulunan Floriana’da St. Publius Festivali vardı mesela. St. Publius Katedrali’ndeki Publius ikonu dışarı çıkarılıp sokaklarda gezdiriliyor. Flamaların asılı olduğu sokaklarda bandolar geçiyor, evlerin balkonlarından kıyılmış kağıtlar konfeti gibi atılıyor. Kortej geçerken polisler caddelerdeki trafiği kesiyor. Bence en tuhafı, bu evlerde oturanlar aşağıda bulunan kalabalığa balkonlarından festival için özellikle aldıkları veya artık kullanmadıklarından kurtulmak istedikleri top, oyuncak ayı, şapka, deniz yatağı veya simit gibi değişik eşyaları atıyor ve aşağıda bekleyenler sanki para veya ziynet eşyası atılmış gibi ganimeti kapabilmek için birbirini eziyor adeta. Akşamları da her yer ışıklandırılıyor ve havai fişekler atılıyor. Bu esnada gün boyunca barların önü oldukça kalabalık oluyor ve halk zilzurna sarhoş olana dek içiyor. Şurası kesin ki bu festivallerde bulunmak bile oldukça değişik bir deneyim, biz tesadüfen içine düştük ama çok farklı, ilginç anlar yaşadık orada.

Floriana St. Publius festivali, Malta
St. Publius festivalinde evlerin balkonlarından türlü eşyalar atılıyor

Aynı anda yakaladığımız dandik bir simit için adamın biriyle neredeyse kavga edecektim öyle düşünün. Bu eşyaları kapmanın bir çeşit uğur getirdiğini düşünüyor olmalılar, ben başka bir açıklama bulamadım bu ısrara.

Malta tarihinin kısa özeti

Günümüzde Malta’yı oluşturan 3 ada, çok kadim zamanlardan beri insan yerleşimlerinin bulunduğu yerlermiş. Malta topraklarındaki tek UNESCO dünya mirasının genel adlandırmayla “Malta’nın Megalitik Tapınakları” olması tesadüf değil, nitekim bu ifade 5000 bin yıl kadar önceden kalma haşmetli Cilalı Taş Devri tapınaklarını kapsıyor. Buralarla ilgili daha ayrınılı bilgileri Malta’da gezilecek yerler yazımda anlatmıştım.

Zaman içinde Fenikeliler, Kartacalılar ve Roma-Bizans İmparatorluklarının varlıklarını sürdürdüğü adalar, 250 yıl kadar Müslüman Arapların kontrolünde kalmış. 1091’de Norman komutan Roger’ın burayı fethetmesiyle bence günümüzdeki Malta’ya kimliğini veren 2 önemli unsur Malta’ya tamamen yerleşmiş: Katolik Hıristiyanlık ve Avrupa’nın bir parçası olma hissi. Bu tarihten sonra bir dönem Sicilya Krallığı ve İspanya’daki Aragon Krallığı’nın bir parçası olan adalar 1530’da, kısa süre önce Rodos‘tan Osmanlılar tarafından çıkarılmış şövalyelere kiralanmış. Ancak ada tarihinde çok büyük yeri olan 2 büyük Osmanlı kuşatmasını püskürtmeyi başaran şövalyeler, adanın kalıcı hakimi olmuşlar ve artık Malta Şövalyeleri adıyla anılmaya başlanmışlar. Şövalyeler döneminde Valletta şehri büyümüş, güçlü surlar inşa edilmiş ve Mdina başta olmak üzere farklı yerleşimler kurulmuş.

1798’de Mısır’a sefere çıkan Napolyon’un fethettiği adada Fransız egemenliği çok kısa sürmüş. Her ne kadar adada ciddi yönetimsel iyileştirmelere gitmiş olsalar da özellikle Katolik kiliselerine karşı tavırları nedeniyle ada halkı ve kalan şövalyeler, Fransızlara karşı İngilizlerden yardım istemişler ve 1800’de ada İngiliz sömürgesi haline gelmiş.

Bu tarihten sonra İngiliz İmparatorluğu’nun bir parçası haline gelen Malta üzerinde İngilizlerin etkisini halen görmek mümkün, yukarıda anlatmaya çalıştım. Bunlar dışında uzun yıllar boyunca stratejik bir İngiliz üssü olarak görev yapmış. 1. Dünya Savaşı’nda İngilizlerin reviri olmuş, 2. Dünya Savaşı sırasında ise İtalyan ve Alman güçleri tarafından yoğun şekilde bombalanmış. Ancak ada kendini savunmayı başarmış ve 1942’de ada halkına Kral 6. George tarafından George Nişanı verilmiş. Günümüzde Malta bayrağında bulunan haç, bu nişanın ta kendisi.

Malta'daki Savaş Anıtı
Malta’daki War Memorial’da da haç figürü kullanılmış

21 Eylül 1964’te İngilizlerden bağımsızlığını kazanan Malta, 1974’te cumhuriyet oldu ve 1980’de resmen tarafsızlık politikasını benimsedi. 1989’da Sovyet lider Mihail Gorbaçov ile Amerikan Başkanı George H.W. Bush arasında gerçekleşen ve Soğuk Savaşın bitişini simgeleyen Malta Zirvesinin burada yapılmasıyla hala gurur duymaktalar.

Malta 2004 yılında Avrupa Birliği’ne dahil oldu. 2008’de ise Malta Lirası tedavülden kalkarak yerini Euro’ya bırakmış. Dolayısıyla günümüzde Malta’nın resmi para birimi Euro olmuş. Günümüzde de hem Avrupa Birliği’nin hem de Avrupa’nın kültürel mirasının bir parçası olarak varlığını sürdürüyor. İlginç olan ise Malta’nın askeri anlamda yukarıda bahsettiğim tarafsızlık politikasını hala sürdürüyor olması, nitekim Malta AB’nin çoğunluğunun olduğu gibi NATO’nun bir parçası değil. Bu tuzu kuru politikayı coğrafyalarına borçlu olduklarını düşünüyorum, nitekim Finlandiya ve İsveç gibi Rusya “tehlikesiyle” yüz yüze olduklarını düşünseler hiç zaman kaybetmeden NATO’ya başvururlar diye düşünüyorum.

Malta coğrafyası

Malta ülkesi 3 ana adadan oluşuyor. Ülkeye adını veren asıl ada olan Malta adası, başkent Valletta, Luqa Uluslararası Havaalanı ve görülebilecek diğer birçok yere ev sahipliği yapan temel ada konumunda bulunuyor. İkinci büyük ada olan Gozo Malta kadar büyük olmasa da kendine ait bir kültürü ve tarih anlatısı olan, tıpkı Karşıyakalıların İzmir’e yaptığı gibi kendini farklı bir şekilde konumlandırmaya çalışan, yerleşim birimleri, taş devrine kadar uzanan tarihi kalıntıları ve yine turistik ziyaret noktalarıyla Malta Cumhuriyeti’nin oldukça önemli bir parçası konumunda. 3. ada olarak adlandıracağım Comino ise Gozo ile Malta arasında bulunuyor. Aslında kalıcı yerleşimi yok denecek kadar az olsa da turistlerin uğrak yeri haline geldiği için plajları gün içinde kalabalık olabiliyor. Malta Cumhuriyeti’nin toplam yüzölçümü 316 km², yani Türkiye’nin yüzölçümü olarak en küçük ili Yalova’nın yarısından daha küçük bir alana sahip.

Maltaca

Malta’da Maltaca dili konuşuluyor. Açıkçası duyduğunuzda Arapça’yı fazlasıyla hatırlatacaktır. Nitekim dildeki temel sözcüklerin büyük kısmının Arapça’dan geldiğini söyleyebiliriz. Mesela ülkenin turistik yerlerinden biri olan Kızıl Kule (The Red Tower) Maltaca’da Torri l-Aħmar olarak geçiyor. Ahmer Arapça’da kırmızı demek bildiğiniz gibi. Bana Arapça’yla İtalyanca’yla enteresan bir karışımı gibi geldi, nitekim torre İtalyanca kule demek. Bu durum temel olarak adada uzun süren Arap varlığına ve Sicilya Arapçası denilen, önemli bir süre bölgede hakim olmuş dile bağlanıyor.

Gzira giriş tabelası, Malta
Mahallelerin girişindeki tabelalarda Merħba (bildiğimiz Merhaba) yazıyor

Öte yandan ada, 160 yıl kadar İngiliz sömürgesi olarak kaldığı için İngilizce dili de oldukça yaygın bir şekilde konuşuluyor. İtalyanca da yaygın şekilde bilinen diller arasında.

Malta vizesi alma süreci

Malta Ankara Büyükelçiliği’nin bireysel turistik vize başvurusu kabul ettiğine dair hiçbir somut delil elde edemeyince mecburen VFS üzerinden Malta vizesine başvurdum. Doğal olarak 30 Euroluk servis ücretini ödemeye razı oldum.

Malta vizesi belgeleri ve başvuru

Bu bölümde fazla detaya girmeyeceğim. Nitekim standart Schengen vizesinden farklı bir belge toplamamız gerekmedi. Başvuruda da VFS sitesindeki belge listesine ek pek birşey götürmedik, ek olarak sadece her zamanki gibi planımı açıklayan bir dilekçe yazdım. Yine aynı sitede bulduğum formun çıktısını doldurup, istenen bütün belgeleri toplayıp yine VFS üzerinden randevu aldım. Kız arkadaşımla Ankara’da Çukurambar’daki VFS merkezine gidip girişte aldığımız sıra numarasının gelmesini bekledik.

Diğer birçok Schengen ülkesi içinde bizden başka Malta’ya başvuran yoktu sanırım. Yine de biraz beklememiz gerekti. Sıra numaramız yandığında bizden önce Malta vizesi için başvurmuş başka birini görmemiştik daha. Sonrasında bankoya gidip belgeleri verdik. Bana kalsa belgelerimizde hiç sorun yoktu ama 3 konuda sıkıntı çıkardı görevliler:

  1. Sağlık sigortasını her zamanki gibi seyahatimizin bitişinin birkaç gün sonrasına dek devam edecek şekilde almıştık. Ancak öğrendiğimize göre Malta’ya seyahatin bitişinden 15 gün sonrasına kadar uzanan sağlık sigortası yaptırmak gerekiyormuş. Bu nedenle hemen sigorta şirketimizi arayıp 10 günlük yerine 1 aylık sigorta yapmalarını talep etmek zorunda kaldık. Sonra yeni sigortanın çıktısını alıp belgelere ekledik.
  2. SGK dökümünü E-devlet’ten alalı yaklaşık 10 gün olmuştu. Ancak dökümün en fazla bir haftalık olması gerekiyormuş. Bu yüzden SGK dökümünü yeniden çıktı aldık.
  3. Benim birikimlerim bir online bankada olduğu için ıslak imzalı döküm alamıyorum haliyle. Bunun yerine geçen barkodlu çıktılar götürüyorum. Daha önce bundan ötürü pek sorun yaşamamıştım ama VFS görevlileri ıslak imza eksikliğinin sorun çıkarabileceğini söyledi. Hiç ikna olmasam da benden dilekçeme ek yapıp bu durumu açıklamamı istediler. Ben de dilekçeme hemen ek bir paragraf yazıp durumu açıkladım.

Bu bahsettiğim enteresanlıklara rağmen çok fazla gecikmeden belgeleri verip 80 €’luk vize ücretini de VFS gişelerine yatırınca, sonra da parmak izi verip ve fotoğraf çektirince işler bitti. Anladığım kadarıyla Malta’ya pek başvuru olmuyor, bu nedenle enteresan şeylere takılıyor olmalılar, yukarıda bahsettiğim durumlar da işsizlikten türettikleri gariplikler gibi geldi bana açıkçası.

Başvuru üzerinden ancak 4-5 gün geçmişken vizemiz çıktı. Bana beklediğimin de ötesinde, 1 yıl geçerli çok girişli vize vermişler sağolsunlar. Üstelik belgeler İstanbul’a gidip oradaki konsolosluk tarafından değerlendirildiği halde her şey çok hızlı bir şekilde halloldu. Vizemde benim başvuruda verdiğim değil, VFS başvuru merkezinde çektirdiğim kötü fotoğraf vardı. Dolayısıyla vizede güzel bir fotoğrafın çıkmasını istiyorsanız başvuruya da traşınızı olup, makyajınızı yapıp gelin derim.

Şunu da belirtmeliyim ki başvurumdan 2 gün kadar sonra Malta İstanbul Konsolosluğu beni telefonla aradı. Daha önce pek karşılaştığım bir durum değildi. Dönüş uçağı rezervasyonumu belgeler arasında görmemişler, onu sordular. Belgeler arasında bulunduğunu, tekrar bakmalarını söyleyince gördüler. Bu esnada hazır aramışken bana başka sorular da sordular: tek başına mı gidiyorsun, Malta’da bir tanıdığın var mı, kaç gün kalacaksın gibi sorular… Hepsine yanıt verince içlerindeki şüpheleri gidermiş olmalıyım. Toplamda 110 € ödeyerek, 4-5 gün içinde Malta vizemi almış oldum özetle.

Bitirirken

Malta, Türkiye veya Avrupa’nın geri kalanı gibi sayısız turistik yeri barındırmıyor olsa da görmekten pişmanlık duyulmayacak bir yer bence. Bütün ülkeyi ulaşım imkanları kısıtlı bir Avrupa şehri gibi değerlendirebilirsiniz, dolayısıyla vize almak da çok zor olmadığından buraya ayıracağınız zaman kayıp olarak değerlendirilmemeli diye düşünüyorum.

Özetle söylemek gerekirse, gezmeye meraklı bir beyaz yakalıyım. Üniversiteyi bitirene kadar hiç yurt dışına çıkmadıysam da, sonrasında elimdeki imkanları olabildiğince kullanmaya çalışarak 40'tan fazla ülkeye gittim. Ülkeleri sokaklarında yürüyerek, bütün müzelere ve tarihi yerlere gitmeye çalışarak, az konuşarak, az yiyip içerek, çok yürüyerek, erken kalkıp erken yatarak gezmeyi severim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir