Erivan’da gezilecek yerler – Ermenistan’ın başkentinde ve çevresinde gördüklerim
Çocukluğumdan aklımda kalan az sayıdaki görüntünün en unutulmaz olanı, babamın görevi nedeniyle bulunduğumuz Doğubeyazıt’taki evimizin balkonundan önümüze serilen muhteşem Ağrı Dağı görüntüsüydü, tepesi karla kaplı o harika dağın görüntüsü, aradan geçen 30 küsur yıla rağmen hafızama kazınmıştır. Doğubeyazıt’ta bulunduğumuz zamandan aklımda kalan bir diğer hatıra ise, yine muhteşem İshakpaşa Sarayı’na gidişimizdir ki mimarisi bu kadar hayranlık uyandırıcı az yer var bence dünyada. Doğubeyazıt yıllarımızdan aklımda kalan üçüncü hatıra ise, 90’ların başında Türkiye-Sovyetler Birliği sınırında bulunan Alican Sınır Karakolu‘na yaptığımız ziyaretti. 1990 veya 1991 olması lazım, günübirlik bir ziyaret için Sovyet Ermenistanı sınırında bulunan Alican’a ailecek gitmiştik. Annemin anlattığına göre sınırdaki askerler, hemen 30 kilometre ileride Erivan şehrinin olduğunu söylemişler. Ben o sıralarda çok küçük olduğum için ayrıntıları hatırlamıyorum, ancak Alican Sınır Kapısı’ndaki fotoğrafımız hala aile arşivlerinde duruyor.
Tabii sonra işler tamamen değişti, Ermeniler Dağlık Karabağ bölgesini işgal edince Türkiye, yeni bağımsız olmuş Ermenistan’la olan sınırları 1993 yılında kapattı. O günden sonra Alican Sınır Kapısı işlevsiz bir hale geldi. Ben de aradan yıllar geçip gezmeye meraklı bir yetişkine dönüşünce Türkiye’nin birçok sınır komşusuna gitme şansına kavuştum. Ancak şimdi, 2024 yılının sonlarında Ermenistan’a gitme imkanım oldu ve uzun zamandır aklımda olan bu geziyi sonunda gerçekleştirdim. Türkiye’de yaşayan bizler için malum sebeplerden ötürü yakın ama bir o kadar uzak olan bir yere gitmek çevremdekilerin karışık tepkilerine neden olduysa da ben etrafımda bunu yapan ilk kişi olduğum için memnunum açıkçası.
Ermenistan’da geçirdiğim 4 günde çoğunlukla Erivan ve çevresinde bulundum. Bu yazıda sadece Erivan değil, çevresinde görebildiğim diğer turistik yerleri de aktarmaya çalışacağım. Erivan’a gitmeyi düşünenlerin işine yarayacak bir kaynak olmasını umarım.
Not: Benim gittiğim Kasım 2024 itibariyle 1 Türk Lirası yaklaşık 11 Ermenistan Dramı’na (AMD) eşitti, 1 Amerikan Doları ise 385 AMD’ye denk geliyordu. Hesaplarınızı bu değerlere göre yapabilirsiniz.
Bu uzun yazıda anlattıklarımı şu başlıklar altında toplayabilirim:
- Erivan’a nasıl gidilir?
- Ermenistan’a giriş
- Erivan nasıl bir yer?
- Erivan’da gezilecek yerler
- Erivan yakınlarındaki diğer yerler
- Erivan’da toplu taşıma
- Gelmeden önce okunabilecek kitap ve izlenebilecek filmler
- Son sözler
Erivan’a nasıl gidilir?
Erivan, Iğdır’ın dibinde olmasına rağmen kapalı sınırlardan dolayı ulaşımı nispeten zorlu bir yer haline gelmiş. Yine de yıllardır iki ülke arası ulaşım için çeşitli yollar kullanılıyor. En çok tercih edileni Gürcistan üzerinden otobüsle gitmek diyebiliriz. Zamanında Tiflis’e gittiğimde otogardaki çığırtkanların ‘Yerevan, Yerevan’ diye bağırarak minibüslerine müşteri bulmaya çalıştığını iyi hatırlıyorum. Gerçekten de Tiflis’ten Erivan’a sık sık seferler düzenleniyor. Türkiye’den bir zamanlar direkt otobüslerin de olduğunu biliyorum ama an itibariyle düzenli kalkıp kalkmadıkları konusunda net bir bilgiye sahip değilim. Bu otobüsleri özellikle Türkiye’de çalışan ve ara ara ülkelerine dönmek zorunda olan Ermeniler kullanıyorlardı okuduğum bir yazıya göre.
Trenle gelmek isteyenler için de Tiflis’ten günlük seferler yapıldığını belirtelim. Bir zamanlar Kars-Gümrü-Tiflis hattı varmış ama o da sınırların kapanmasıyla birlikte işlemez hale gelmiş.
Benim de tercih ettiğim ve artık daha sık kullanılmaya başlayan 3. yol ise havayolu. Ermenistan’ın tek uluslararası havaalanı olan Erivan yakınlarındaki Zvartnots Havaalanı‘na Türkiye’den direkt seferler bir süredir yapılıyor.
Hatırlıyorum, 2010’lu yılların sonunda Atlas Global vardı mesela, şirket batana dek Erivan-İstanbul seferleri yapıyorlardı. Şu anda Pegasus ve Moldovalı FlyOne şirketinin Ermenistan kolu olan FlyOne Armenia, Türkiye’den Erivan’a direkt uçuşu olan şirketler. Pegasus İstanbul Sabiha Gökçen, FlyOne Armenia ise İstanbul Havaalanından kalkıyor. İstanbul-Erivan uçuşu yaklaşık 1 saat 40 dakika sürüyor.
Zvarnots’tan şehir merkezine ulaşım
Sabah saat 7’den akşam 22’ye kadar yaklaşık yarım saatlik aralıklarla Erivan şehir merkezine giden 201 numaralı dolmuşlar çalışıyor havaalanından. Tek yön ulaşım ücreti 300 AMD. Şehir merkezinden havaalanına ilk otobüs 7:30’da, son otobüs akşam 22:30’da yapılıyor. Yol yaklaşık yarım saat sürüyor, geldiğiniz zamana göre varış süresi değişebilir. Sabah erken, trafiksiz saatte geldiyseniz 25 dakika içinde gelmiş oluyorsunuz, ancak akşamın trafikli saatlerinde bu süre 35 dakikayı geçiyor.
201’in dışında geceleyin saat başı çalışan 100 numaralı otobüsler de bulunuyor. Bunların da ücreti 300 dram.
Ermenistan’a giriş (vize durumları)
Ermenistan’a, dolayısıyla Erivan’a gidebilmek için vize alınması gerekiyor. Elektronik vize veya kapıda vizeyle Ermenistan’a girebilmek mümkün. Ben e-vize aldım, Ermenistan e-vizesi alma süreçlerine dair bütün detayları da ayrı bir yazıda topladım.
Havaalanından ülkeye giriş kısmını da kısaca anlatmak isterim. Uçak indikten sonra hepimiz pasaport kontrol bankolarının olduğu yere doğru yürüdük. Neredeyse bütün yolcular ya vizesiz giriş hakkına sahipti, ya benim gibi e-vizesini almıştı, ya da direkt Ermenistan vatandaşıydı. Bu gruba dahil olmayan az sayıda insan, pasaport bankolarının karşısında kalan kapıda vize bankolarına gidip işlemlerini yaptırmak durumunda kaldılar.
Pasaport memurlarına giden kuyruk gecenin o vakti için biraz uzun gibi görünse de nispeten hızlı bir şekilde sıra ilerledi. Sıranın en önünde bir elektronik tabela var, orada müsait olan bankoların numarası yanıyor ve boşalan yere doğru ilerlemeniz sağlanıyor. Sıra bana geldiğinde İngilizce bilmeyen bir memura denk geldim. Pasaportumu ve elimdeki e-vize çıktısını uzattım. Biraz uzunca bir kontrolden sonra memur, yanındaki İngilizce bilen memur üzerinden bazı sorular sordu. Ne amaçla geldiğim, nerede kalacağım, şehre nasıl gideceğim gibi sorulardı bunlar. Hepsine yanıt verdikten sonra benden bir “WhatsApp veya Viber” numarası istediler. Ben kalacağım otelin numarasını istediklerini düşündüm ama bizzat benim numarammış. SIM kart alacak olsaydım buna ne derlerdi bilemiyorum ama zaten kendi hattımı kullanmaya devam edeceğim için şahsi telefon numaramı bir kağıda yazıp verdim. En sonunda pasaportuma Ağrı Dağı silüetli giriş mührünü vurup geçmeme izin verdiler. Bana sanki biraz yavaş davrandılar gibi geldi, belki Türk olduğum içindir, bilemiyorum. Yine de herhangi bir kötü muamele yaşanmadan 4-5 dakika içinde işlerim bitti ve resmen Ermenistan’a ayak basmış oldum.
Erivan nasıl bir yer?
Erivan genel itibariyle Sovyetik mimarinin hakim olduğu bir yer. Bugünkü halini özellikle Sovyetler Birliği döneminde, mimar Alexander Tamanyan’ın planlamalarına göre alan Erivan’da geniş bulvarların yanı sıra birbirini dik kesen caddeler, şehrin merkezini saran dairesel bulvarlar ve aralarda büyük parklar bulunuyor. Şoförler yayalara genel olarak saygılı ve yaya geçidinden geçenlere öncelik tanıyorlar. Onun dışında bu geniş caddelere rağmen büyük bir trafik problemi var ve gün içinde merkezde arabalar çok yavaş ilerleyebiliyor. Sabah ve akşam saatlerinde buna ek olarak şehir merkezine giden yollarda uzun kuyruklar oluşuyor.
Şehir merkezinde Sovyetik yönetim binaları yer alıyor, şehrin belirli bölgelerinde yine Sovyetik bloklar gördüm. Ancak şehir çok hızlı bir dönüşümden geçiyor gibi, özellikle merkezin biraz uzağında bir sürü vinç gördüm, yüksek katlı rezidansları hatırlatan binalar yapılmaktaydı.
Abovyan Caddesi şehrin en işlek caddelerinin başında geliyor. Bunun haricinde güzel mekanların olduğunu düşündüğüm şahsi favorim Puşkin Caddesi’ni anmak isterim. Bununla birlikte şehrin en ünlü yeri tabii ki büyük kısmı araç trafiğine kapalı olan, opera binasının önünden başlayıp dümdüz aşağı inen Kuzey Caddesi’dir diyebilirim. İstiklal Caddesi havası taşıyan bu cadde günün herhangi bir saatinde şehrin en kalabalık yeridir desem çok abartmış olmam. Daha Sovyetik bir havası olan bir bulvar görmek isteyenlere de Mesrop Mashtots Bulvarı’nı önerebilirim.
Ekstradan Erivan’ın merkezi birçok yerinde sebiller olduğunu, suya para vermek zorunda kalmadan buralardan su içebileceğinizi belirtmek isterim.
Erivan’da gezilecek yerler
Cascade (Şelale)
Erivan’ın muhtemelen en turistik yeri Cascade adıyla da bilinen kompleks diyebiliriz. Burası şehrin merkezinde bulunan bir tepeye yapılmış, çok olağandışı bir yapı. Kenarlarda tepeye tırmanan basamaklar ve ortadaki katlarda farklı temaların işlendiği havuzlar bulunuyor. Bu merdivenlerden tırmanarak en tepeye eriştiğinizde güzel bir şehir manzarasına ve bulutsuz havalarda Ağrı Dağı’nı gözler önüne seren bir noktaya tırmanmış oluyorsunuz. Aslında bu yapının planları ta Tamanyan zamanlarına kadar gidiyor. SSCB zamanında 70’lerde niyetlenilmiş ancak bitirmek mümkün olmamış. Yılan hikayesine dönen proje, sonunda 2000’li yıllarda yapı şimdiki haline gelmiş.
Buraya çıkmak için yürümeye cesaret edemiyorsanız, kompleksin sol tarafına düşen merdivenlerin kenarına inşa edilmiş, Cascade’ın kendisiyle birlikte yukarı doğru yükselen Cafesjian Sanat Merkezi‘nin içinde bulunan yürüyen merdivenleri de kullanabilirsiniz, yalnız burası sadece cumadan pazara açık.
Hazır girmişken buradan da bahsedelim. Burası aslında Cascade’i çevreleyen, bir anlamda Cascade’in kendisi olan modern bir sanat müzesi. Gerard Cafesjian’ın çok büyük maddi destekleriyle tamamlanan bu merkezin içinde, yürüyen merdivenlerin kenarına serpiştirilmiş çeşitli modern sanat eserleri bulunuyor. Merdivenlerin yanında bulunan ve asansörle inilebilen galerilerde 2 önemli eser bulunuyor. Birincisi, Grigor Hanciyan’ın Ermeni tarihini 3 dönemde anlatan devasa duvar tablosu, ikincisi ise Ermenilerin çok önem verdiği Sasuntsi David adlı halk destanının yine devasa boyutlardaki duvar kabartması, bunu da Artaşes Hovsepyan yapmış. Merkeze ve bu sergilere giriş ücretsiz.
Özellikle Hanciyan’ın tablosu enteresan, çünkü Ermenilerin tarihlerinde önemli gördükleri birçok kişi ve olaya referanslar bulunuyor. İlk tabloda Mesrop Mashtots’un Ermeni alfabesini oluşturması, ikincisi Vardanank Savaşı, üçüncüsü ise Ermenistan’ın yeniden doğuşu adında, Sovyet Ermenistanı’nın önemli kültürel figürleri içeren bir tablo olarak tasarlanmış. Tablolarda bulunan kişiler de bilgi levhalarında gösteriliyor.
Cafesjian Sanat Merkezi, Cascade’e çıkan merdivenlerin başladığı noktanın gerisini de kapsıyor. Buradaki meydan, Cafesjian Merkezi’ne bağlı bir açık hava heykel galerisi olarak kullanılıyor. Özellikle Kolombiyalı Fernando Botero’nun şişman heykelleri kendini fark ettiriyor. Günün her saati kalabalık olan, hem turistlerin hem de yerel halkın zaman geçirdiği Cascade çevresine mutlaka uğrarsınız diye düşünüyorum.
Cumhuriyet Meydanı (Republic Square)
Hatırlıyorum, bunun aynısından Tiflis’te ve Kiev’de de vardı. Sosyetik bir mimariyle tasarlanmış geniş meydan, Tiflis’te Özgürlük Meydanı, Kiev’de Bağımsızlık Meydanı adıyla yer alıyordu. Eskiden Lenin Meydanı adıyla biliniyormuş ve bir de Lenin heykeli varmış. Erivan’ın merkezi olan bu meydanın etrafında, önündeki saat kulesiyle birlikte Başbakanlık binası, Ulusal Müze ve Ulusal Galeri binası ile Shahumyan Parkı yer alıyor. Müzenin önünde Şarkı Söyleyen Çeşmeler (Singing Fountains) adıyla bilinen büyük fıskiyeler bulunuyor. Burada akşamları fıskiyelerle ışık şovu yapılıyormuş, ancak kışın bütün havuzlar boşaltıldığı için bu performansa şahit olamadım.
Bu geniş yuvarlak meydan, hiç şüphesiz şehrin merkezlerinden bir tanesi ve gün boyunca oldukça kalabalık ve trafikli bir yer. Erivan ziyaretinde en az birkaç kez yolunuzun düşeceği kesin.
Ermenistan Ulusal Müzesi
Burası şüphesiz Erivan’ın en önemli müzesi. Ermenistan coğrafyası ve genel olarak Ermenilerin tarihini geniş bir şekilde anlatılıyor. Birçok benzer müzede olduğu gibi arkeolojik kalıntıların bulunduğu odalarla başlıyor müze. Yüzbinlerce yıllık obsidyen eşyalar ve dünyanın en eski ayakkabısı dedikleri yaklaşık 5500 yıllık deri ayakkabı gibi buluntulardan sonra Urartu tarihine dair bilgiler ve Erebuni Kalesinden çıkarılan çok enteresan duvar süslemesi ve resimlerini görüyoruz. Urartulardan başlayarak günümüz Ermenilerinin ataları olarak gördüğü bütün bölge krallıklarının tarihine değiniliyor.
Ermenilerin Hıristiyanlığı kabul edişi, Ermeni alfabesinin ortaya çıkışı, Ermeni krallıklarının yıkılması ve Selçukluların bölgeye gelişi gibi birçok gelişme müzede genel Ermeni bakışına uygun şekilde anlatılıyor.
Bunlar dışında -İran, Azeri ve Türk halılarına çok benzeyen- Ermeni halılarının sergilendiği odalar, “Ermenistan” ülkesini gösteren eski haritalar (“biz hep buradaydık” düşüncesini vurgulama adına) ve genel anlamda Ermenilerin Sovyet yıllarına kadar yaşadığı birçok olaya yer veren bölümler bulunuyor. Ermenilerin genel tarih anlatısını anlamak adına görülebilecek Ulusal Müze’ye giriş ücreti 3000 AMD.
Ulusal Galeri
Ulusal Müze’yle aynı binada bulunan, aynı kapıdan girilen Ulusal Galeri’de ünlü Ermeni ressamların çalışmalarından oluşan odalar bulunuyor. Örneğin Ivan Ayvazovski gibi denizlerdeki fırtına manzarası resimleriyle meşhur bir ressamın çalışmaları da var, Yervand Kochar gibi Erivan’ın en ünlü heykeli olan Sasonlu David’i (Sasuntsi Davit) yapmış bir ressamın eserleri de. Bunlar haricinde Avrupalı sanatçıların Rönesans döneminden kalma çalışmalarının olduğu bir salon da bulunuyor.
Müzede ilginç bulduğum yer, Henrik Siravyan adlı ressamın oldukça enteresan şekilde yorumlamış olduğu Sergey Parajanov resimlerinden oluşan bölümdü. Hakob Gyurjian’ın heykellerinin olduğu bölüm de ilgi çekiciydi.
Özetle Ermenistan’ın en önemli sanat müzesi diyebileceğimiz Ulusal Galeri’ye, Ulusal Müze’ye gelmişken gidilebilir. Bu iki yeri arka arkaya ziyaret etmek biraz yorucu olsa da ikisinin de görülmeye değer olduğunu düşünüyorum. Ancak biletleri ayrı satılıyor. Ulusal Galeri’ye giriş ücreti 2000 AMD.
Matenadaran
Burası muhtemelen Ulusal Müze’den sonra Erivan’ın en önemli müzesi diyebileceğim yer. Ermeni tarih anlatısında Ermeni alfabesinin ne kadar büyük bir yer tuttuğunu çeşitli fırsatlarda söylemiştim. Matenadaran bir çeşit el yazması deposu anlamında bir birleşik kelime ve burada farklı dönemlerden Ermenice ve/veya Ermenilere ait sayısız kitap ve tarihi belge sergileniyor. Müze 1959’da açılmış. Koleksiyonunun temeli, Eçmiadzin’den getirilen tarihi belge ve kitaplara dayanıyor. Yüzlerce yıllık el yazması İnciller ve diğer dini kitaplar müzenin en önemli kısımları. Ancak dini nitelikte olmayan başka kitaplar da var. Farklı ülkelerdeki Ermenilere ait çeşitli belgeler sergileniyor, örneğin Osmanlı vatandaşı bir Ermeni’nin Türkçe okul diploması da bulunuyor, İstanbul’daki bir Ermeni okulunun fotoğrafı veya Hakob Efendi adlı bir Osmanlı vatandaşının padişahtan aldığı takdir belgesi de var.
Müzede Arapça, İbranice ve farklı alfabelerinden kitapların yanında başka dillerde Ermeni alfabesiyle yazılmış kitaplar da ilginçti. Ben Ermeni alfabesiyle yazılmış Osmanlıca kitaplar olduğunu biliyordum, bunları da bizzat görmüş oldum. Kitapların dışında Ermeni müzelerinde bir klasik olan Ermenistan ibaresi bulunan haritalar ve eski çağın Ermeni iksir tarifleri gibi farklı bölümler de yer alıyor.
Buranın binası da oldukça dikkat çekici bir mimariye sahip. Bina tamamen bazalttan yapılmış. Girişinde Mesrop Mashtots’un bir heykeli var (ki buraya çıkan bulvarın adı da Mesrop Mashtots), ayrıca binanın kapısının iki tarafında, Ermeni dili ve alfabesine önemli katkıları olmuş toplam 6 kişinin heykelleri bulunuyor.
Buraya giriş 1500 AMD.
Modern Sanat Müzesi
Çok büyük bir beklentim olmadan gittiğim Modern Sanat Müzesi de beklediğimin ötesinde bir koleksiyona sahipti. Geleneksel olarak sosyalist gerçekçilik akımının ötesine kolay kolay geçilemeyen SSCB’de, dünyadaki modern sanat denemelerinden etkilenen bir grup sanatçının inisiyatifiyle ve Henrik Igityan adlı eleştirmenin girişimleriyle 1972’de açılmış ve o günden beri de koleksiyonunu genişleterek günümüze gelmiş.
Müzede Ermeni sanatçıların resim, heykel ve farklı tiplerde enstalasyonları sergileniyor. Son 50 yıla ait farklı tip eserlerin yanında, yakın zamanda yapılmış, güncel eserler de bulunuyor. Modern sanat sevenlere tavsiye ederim. Bu müzeye giriş ücreti 1500 AMD.
Erivan Şehir Müzesi
Erivan Şehir Müzesi, Erivan Belediye binasının hemen bitişiğine inşa edilmiş bir başka müze Erivan’da ziyaret edilebilecek. Burada daha Erivan tarihi özelindeki eşyalar ziyaretçilere sunuluyor. Tabii ki Azeri-İran dönemine ait çok fazla şey göremiyorsunuz ama yine de görülebilecek bir müze olarak not etmek isterim.
Müzenin giriş katında Ermeni ressamların resimlerinin olduğu küçük bir sergi vardı ben gittiğimde. Zaten Ermeni çocuklar, diğer Erivan müzelerinde olduğu gibi grup olarak bu müzeyi ziyaret ediyorlardı ben geldiğimde. Müzenin asıl ziyaret bölümleri üstteki 3 katta bulunuyor. 1. katta daha çok Erivan çevresinden çıkarılan arkeolojik eserler sergileniyor. Erebuni’nin kurulmasından da önceki dönemlerden kalma metal buluntular var. Binlerce yıldır bu bölgede insan yerleşimi olduğu anlatılıyor. Onun dışında 1826-28 Rus-İran Savaşı’na dair geniş bir bölüm ayrılmış. Bu normal, nitekim bu savaşın ardından Rusların hakimiyetiyle günümüzde bildiğimiz Erivan oluşmaya başladı. Müzede bu savaşı ve savaş sonrası 19. yüzyıl Erivan’ını anlatan görüntüler, o devrin evlerinden oda manzaraları anlatılıyor. Ayrıca Sovyet Erivanı’nın başarıları ve başarılı bireylerinin eserleri de gösteriliyor. Örneğin ünlü satranç oyuncusu Tigran Petrosyan’ın kazandığı kupalar da sergileniyor. Ayrıca Erivan’ın oldukça yüksek sayıdaki kardeş şehirlerine de müzede yer veriliyor.
Sovyet Ermenistanına dair en çok bilgi bulabildiğim Erivan Şehir Müzesi’ne giriş, diğer müzelerde olduğu gibi 1500 AMD.
Soykırım Anıtı (Tsitsernakaberd)
Tabii ki Ermenistan dendiği zaman “soykırım” konusundan uzak kalmanız mümkün olmuyor. Gittiğim birçok müzede bu olaya doğrudan referanslarla, anlatımlarla karşılaştım. Belki de uluslarını hala bir arada tutan, sürekli hatırlamak ve hatırlatmak için çaba sarf ettikleri en önemli kavram olan “soykırım”ın anısına bir mekan olması da beklenirdi.
Tsitsernakaberd, kelime olarak “kırlangıç kalesi” gibi bir anlama sahip. Kırlangıçlar nereyi dolaşırlarsa dolaşsınlar, hep kendi yuvalarına dönerlermiş, bu isim de ona bir referansmış. Bu tepede antik çağlardan kalma bir kale kalıntısı da bulunuyormuş.
Birazdan daha ayrıntılı anlatacağım Zafer Parkı’nı anımsatan bir parkta yer alıyor bu anıt. İçe doğru kapanan yüksek beton blokların ortasında sönmeyen bir ateş var. Bu blokların yanında 44 metrelik büyük bir stel bulunuyor. Parkın içinde Ermenistan’ı ziyaret eden farklı devletlerden yöneticilerin ve bağışta bulunan insanların adına dikilmiş ağaçlardan oluşan bir koru da yer alıyor. Bu anıt Sovyetler döneminde, 1967’de yapılmış ve 2000’li yıllardan itibaren ağaçlar dikilmeye başlanmış.
Bu kompleksin içinde 1995’te açılmış bir müze de var. Oldukça detaylı bir şekilde 1915 öncesi ve sonrasında yaşananları devletin resmi bakış açısıyla, o dönemden kalma gazete ve dergiler, o yılları hatırlatan eşyalarla birlikte anlatıyorlar. Bayağı detay olduğunu söyleyebilirim.
Elbette buraya gelip gelmemek sizin bileceğiniz iş, ancak Ermenilerin bu konuyu nasıl ele aldığını, neler anlatıldığını kendiniz görmek istiyorsanız, bu anıt kompleksine ve by konuda anlatmak istedikleri her şeyin sığdırdıkları müzeye gelebilirsiniz. Buraya gelebilmek için merkezden kalkan 1 numaralı otobüse binebilir, Halebyan caddesi durağında (Karen Demirciyan heykelinin bulunduğu durakta) inip yine Demirciyan’ın adını taşıyan spor salonunun etrafından geçerek bu alana gidebilirsiniz. Ayrıca benim gibi yürüyerek gelmek de mümkün, biraz yukarıda yer aldığı için hafif yokuşlar çıkılıyor ancak merkezden yürümeniz 1 saat sürmez.
Burayla ilgili son bir not, müzede neler anlatıldığını merak ediyorsanız Michael J. Arlen’ın Ararat Yolculuğu (Passage to Ararat) kitabını okuyabilirsiniz. Her ne kadar bu kitap Ermeni kökenli bir Amerikalının, kendi geçmişine dair bilmediklerini öğrenme yolculuğu olsa da 1915 öncesi ve sonrasında yaşananlar, tıpkı müzede anlatıldığı gibi kronolojik bir sırayla aktarılmakta. 1970’lerde yazılmış bu kitapta okuduklarımla müzede gördüklerimin anlatım şekli ve referanslar açısından çok benzer olduğunu söyleyebilirim.
Sergey Parajanov Müzesi
Sinemaya çok meraklı olduğum yıllarda Parajanov’un 1969 yapımı Narın Rengi (Sayat Nova) filmini izlemiştim. Filmin tabloyu andıran görüntüleri ve canlı renkleri aklımda kalmıştı. Her izleyiciye hitap etmeyeceği muhakkak olan filmlerin yönetmeni Parajanov, bir Ermeni olarak Tiflis’te doğmuş, Ukranya’ya da yaşamış ve Erivan’da ölmüş, filmlerinde Ermeni, Gürcü, Ukraynalı ve Azeri temalarına yer vermiş, adeta bütün Kafkas coğrafyasına ait bir isimdi. Her ne kadar filmlerinin kolay anlaşılır, akıcı filmler olduğunu iddia etmesem de kendine özgü bir anlatım şekli olduğu, hatta aykırı diye nitelendirilmeyi hak ettiği kesin. Buna benzer bir şekilde tanımlayabileceğimiz diğer Sovyet yönetmen Andrey Tarkovski’yle yakın arkadaş olmaları da boşuna değil.
1990’da ölen, Ermenistan’ın en tanınmış sinema insanı Parajanov’un adına bir müze bulunmaması elbette düşünülemezdi. Ve bu müzede öğrendim ki Parajanov sandığımın aksine bir yönetmenden çok daha fazlasıymış. Sanatın farklı dallarında üretmekten vazgeçmeyen, yaşadığı tüm zorluklara rağmen eldeki imkanları maksimum seviyede kullanan biriymiş. Sovyet rejimine muhalif oluşundan, biraz da eşcinsel eğilimlerinden ötürü başı sürekli derde giren, uzun süre hapiste yatan Parajanov’un hapisteyken eline ne geçirdiyse birşey çıkarma çalışmasını takdir etmemek mümkün değil. Hele ki su şişelerinin alüminyum folyo kapaklarını tırnaklarıyla şekillendirerek oluşturduğu madalyonumsu kabartmalar akıl almaz bir yaratım aşkına işaret ediyor bana kalırsa. Bu 6 kapaklık serideki figürlerin biri, Erivan’ın Altın Kayısı Film Festivali’nde verilen ödüllerin üzerinde yer alıyor.
Hapis sonrası yıllarında da farklı malzemelerle çıkardığı yüzlerce ilginç kolaj yine müzede sergileniyor. Kendi aile fotoğraflarından tutun oyuncak bebeklere, kırık porselenlere, akla gelebilecek her türlü malzemeyle somut ve soyut eserler ortaya çıkarmış. Adamın kafasının çok değişik çalıştığına bence hiç kuşku yok. Tabii müzede Parajanov’un filmlerine dair de birçok eşya bulunuyor. Örneğin Sayat Nova’dan ve Unutulmuş Ataların Gölgeleri filmlerinden sahneler, fotoğraflar ve kimi eşyalar, Aşık Kerib’den aşığın giydiği kepenek benzeri kıyafet vs müzede sergilenmekte.
Sergey Parajanov Müzesi Erivan’ın batı kısmında, Hrazdan Vadisi’ne yukarıdan bakan bir noktada yer alıyor. 2 katlı bu evi zamanında bizzat kendisi seçmiş, ancak müzenin açılışına ömrü yetmemiş. 1991’de açılan müzeye 30 yıldan uzun sürede çok sayıda eski Sovyet ve Avrupalı sinema insanı ziyarette bulunmuş, bu isimlerin ziyaretlerinde çekilmiş fotoğraflar da müzenin girişinde sergileniyor. Bu güzel müzeye giriş ücreti 1500 AMD.
Aram Haçaturyan Müzesi
SSCB tarihinin en iyi klasik müzik bestecileri dendiğinde akıllara gelen isimlerden bir tanesi Aram Haçaturyan (Aram Khachaturian). Tiflis’de doğan, Moskova’da öğrenim gören ve eserlerine Ermeni halk ögelerini de katan bu besteci, Ermenistan’ın en büyük gurur kaynaklarından bir tanesi olarak görülüyor. Besteci henüz hayattayken fikir olarak ortaya çıkan, ancak bestecinin 1978’deki ölümünden sonra açılabilen müzede sanatçının çocukluk yılları ve ailesine dair bilgiler veriliyor ilk olarak. Ardından müzik yaşamı, büyük eserleri ve dünya çapında katıldığı konserler ve aldığı ödüllere dair bilgiler aktarılıyor. Özellikle bir Ermeni hikayesi olan Gayane operasına dair geniş bölümler bulunuyor. Bunun dışında Haçaturyan’ın çeşitli kişisel eşyaları ve gerçek evinden alınarak oluşturulmuş çalışma odaları, piyanoları da müzenin koleksiyonu arasında.
Bu müzeye giriş ücreti de 1500 AMD.
Martiros Saryan Müzesi
Gördüğüm üçüncü ev-müze ise Ermenistan’ın en önemli ressamlarından biri olan Martiros Saryan’a ait. 1972’de ölene dek uzun yıllar yaşadığı ev bugün müze olarak kullanılıyor. Hem kendisinin, hem de besteci oğlu Lazar Saryan’ın odaları korunmuş ve müzenin giriş katında bu odalar bulunuyor. Üst katlarda Saryan’ın kariyerinin farklı evrelerinden eserleri ve yaşam öyküsü anlatılıyor. Saryan daha ergenlik yıllarında komşularının portrelerini çizerek başladığı resim macerasında birçok farklı ülke gezip değişik akımlardan etkilenmiş. Mısır’ı ve Orta Doğu’yu, İstanbul’u, Paris’i gören, özellikle batıdaki sanatçı ve akımlardan etkilenen Saryan, 1930’larda Ermenistan’a dönmüş ve kariyerinin kalan kısmında ülkesinin coğrafyasını resimlerinin ana konusu olarak belirlemiş. Bu nedenle de Saryan’a Ermenilerin ulusal ressamı demek yanlış olmaz.
Martiros Saryan müzesinin de giriş ücreti 1500 AMD.
Erivan müze-evler açısından oldukça zengin. Gittiklerim haricinde Hovhannes Toumanian, Ervand Kochar, Avetik Isahakyan gibi önemli figürlere ait müzeler bulunuyor. Ayrıca Erebuni’ye yakın bir konumda bulunan Lusik Aguletsi Müzesi’ni de anmak isterim, burada da daha çok Ermeni folklorüne ait hatıralar bulunmaktaymış.
Erebuni
Erivan’ın tarihi 2800 yıl öncesine dayandırılıyor. Hatta 2018 yılında bu yıldönümü şehirde kutlanmış, bunun anısına açılmış bir 2800. yıl parkı bile var. Bu kadar kesin hesabın nasıl yapıldığı ayrı bir konu, ancak bu kuruluşun dayandırıldığı olaya bakmak lazım. Bu da, Erebuni’nin inşa edilmesiymiş.
Evet, Erebuni Kalesi’nin yapılmasıyla Erivan şehrinin doğduğu düşünülüyor. Günümüzde şehir merkezinin 7-8 kilometre kadar güneydoğusunda bulunan Erebuni, hiç kuşkusuz Erivan’ın en önemli arkeolojik kalıntısı konumunda. MÖ. 782 yılında Urartular tarafından çevresine hakim bir tepeye inşa edilmiş kalenin belirli kısımları halen ayakta duruyor. Kalenin kalıntıları restore edilerek orijinal halinin neye benzediği hissettirilmiş. Ama bu kalenin en etkileyici yerleri, her ne kadar orijinalleri müzelere götürülmüş olsa da kalenin tapınak binalarında bulunan duvar resimleri. Bu resimlerde betimlenen parlak renkli desenler, boğa ve aslan figürleri müzelere götürülmüş ve yerlerine kopyaları konulmuş. Yine de bu kadar eski zamanlardan boyaların günümüze geldiğini bilmek bile çok ilginçti.
Erebuni’de etkileyici bulduğum diğer şey ise, Urartuların çivi yazısıyla donattığı büyük taş stellerdeki kitabelerdi. Genelde Urartu krallarının başarılarını anlattıkları bu stellerdeki yazılar iyi bir şekilde korunup günümüze gelmiş.
Erebuni’nin giriş kısmındaki binada ise küçük bir müze vardı. Bu müzede de kalenin ve Urartuların tarihinin yanında kale içi ve çevresindeki kazılarda ortaya çıkarılmış testiler, sulama boruları, steller, bozuk paralar ve benzer buluntular sergileniyor. Ayrıca kale ve Urartu tarihine ve Urartuların iyi oldukları tarım ve altyapı konularına dair farklı bilgiler de veriliyor.
Erebuni kompleksine giriş 1500 AMD. Buraya gelmek için birçok farklı otobüs ve troleybüse binebilirsiniz. Örnek olarak 74 numaralı otobüs ve 2 numaralı troleybüsü verebilirim.
Komitas Pantheon
Komitas, Ermenistan’ın en önemli etnik müzisyenlerinden. Kütahya’da doğmuş, Paris’te ölmüş. Ermeniler tarafından çok değer verilen bir karakter ve 1936’da kurulan bu ulusal pantheon‘a adı verilen kişi. Sonraki yıllarda bu mezarlık, Ermenilerin yetiştirdiği en önemli sanatçılar gömüldüğü bir yere dönüşmüş. Arada Karen Demirciyan gibi bazı siyasetçiler gömülmüş olsa da burada şairler, yazarlar, ressamlar, oyuncular, yazarlar ve diğer önemli sanatçıların mezarı bulunuyor. Zaten toplamda 60 kadar insanın mezarı burada bulunuyor. Çoğunun da oldukça artistik mezar taşları bulunuyor.
Tabii burada gömülen çoğu kişiyi ben tanımıyorum, ancak tanıdığım birkaç kişinin mezarı burada bulunuyor. Başta sayacağım kişi, Ermeni kökenli Amerikalı yazar William Saroyan olacak. Öykülerini gerçekten çok yalın bulduğum ve beğendiğim bu 20. yüzyılın önemli yazarı, 1981’deki ölümünden sonra yakılmış ve küllerinin yarısı doğduğu ve öldüğü Fresno’ya, diğer yarısı Erivan’da Komitas mezarlığına gömülmüş.
Saroyan dışında yukarıda bahsettiğim Sergey Parajanov‘un mezarı da burada bulunuyor. Ayrıca ünlü Ermeni-Sovyet besteci Aram Haçaturyan, ressam Martiros Saryan, Erivan şehrinin bugünkü halini tasarlamış mimar Aleksandr Tamanyan ve başka önemli Ermeni sanatçılarının mezarı burada bulunuyor. Burada küçük bir müze de yer alıyor. Girişi ücretsiz, şehrin güney kısmında yer alıyor. Sasuntsi David metro durağına çok yakın.
Zafer Parkı
Burası da şehrin Sovyet mirasını günümüze dek sürdüren, şehrin yüksek kısımlarında bulunan bir park. Birçok eski Sovyet ve Doğu Bloğu ülkesinde gördüğüm Sovyetik parkları hatırlatıyor. Ve tıpkı bunlar gibi 2. Dünya Savaşı’ndaki Sovyet zaferine ithafen Zafer Parkı (Victory Park) olarak isimlendirilmiş.
Tıpkı diğer “Zafer” parkları gibi burası da şehre hakim bir tepede, geniş bir alana kurulmuş. Parktaki yolların kenarlarında 2. Dünya Savaşı’nda ölen Ermeni askerlerin isimlerinin yazıldığı beton levhalar bulunuyor. Ayrıca Afganistan Savaşı’nda ölenler için bir anıt da mevcut.
Bu büyük parkta yine Kiev’de gördüğüm Anatavan heykelini hatırlatan, elinde kılıç tutan bir kadın heykeli var. Adı Ermenistan Ana (Mother Armenia). Kendisi 22 metre yükseklikte, kaidesiyle birlikte yerden toplam yüksekliği 51 metre olan, çok büyük bir anıt. Zamanında burada yer alan Stalin heykelinin yerine 1967’de konulmuş. Heykelin altında bir askeri müze bulunuyor. Heykelin etrafındaki alanda da müzeye ait çeşitli silahlar, askeri araçlar vs. sergilenmekte.
Bu parktaki bir diğer ilginç yer de Aragil Restoran. 1960’larda yapılmış bu restoran tahmin ediyorum ki Sovyet yıllarında şehrin en klas restoranları arasındaymış, nitekim önündeki kamelyalarında çok güzel Erivan manzaraları sunuyor. Ancak SSCB’nin dağılmasıyla burası da kapanmış, bina terkedilmiş ve kaderine bırakılmış gibi görünüyor. Taş binanın üzerindeki güzel leylek kabartmaları duruyor olsa da kalan kısımları duvar resimleriyle kaplanmış, yer çöp içinde. Yine de Zafer Parkına geldiğinizde burayı da muhakkak görmenizi tavsiye ederim, hem manzarası, hem ürkütücü çekiciliğiyle benim için enteresan bir yer oldu.
Zafer Parkında son olarak bir lunaparkın bulunduğunu, aktif pek çok oyuncağıyla ailelerin ziyaretine açık olduğunu söyleyeyim. Ben buraya merkezden yürüyerek geldim, ancak yokuşu biraz yorucu oldu. Cascade’ın tepesine çıkıp oradaki derme çatma köprülerden yürüseymişim daha kestirme olurmuş, nitekim Cascade’ın yukarısında görülen yüksekçe anıt (Ekim Devriminin 50. yılı şerefine yapılmış) Zafer Parkı giriş kapısının karşısında bulunuyor. Buraya otobüsle gelmek isteyenler merkezden 1 numaralı otobüse binebilirler.
St. Astvatsatsin (Kathoghike) Kilisesi
Erivan şehir merkezinin en enteresan yerlerinden bir tanesi bence burası. Topu topu 5×6 metrelik bir alanda bulunan bu kilise, 13. yüzyıldan kalma, Erivan merkezindeki en eski kilise diyebiliriz. Aslında ilk yapıldığı zamandan sonra yok olmuş ve bitişiğine yeni bir kilise yapılmış. Burası 1936’da yıkılırken yeniden antik kilise kalıntıları keşfedilmiş. Etrafındaki binalar değişse de burası hep bir şekilde burada kalmış ve son olarak yine dibine inşa edilmiş St. Anna Kilisesi’nin küçük kardeşi gibi durmaya, zamana meydan okumaya devam ediyor.
Günümüzde düğünler ve dini vecibeler daha çok büyük St. Anna’da gerçekleşiyor olsa da bu minyatür kilisede dua edip ve mum yakanlar da çok. Yalnızca aynı anda çok kişiyi içeri alamayacağından ötürü daha çok sembolik bir anlamı kalmış diyebiliriz.
Erivan’da Sovyet etkisinden dolayı çok eski ve tarihi kiliseler bulunmuyor. Kiliseler demişken dünyanın en büyük Ermeni kilisesi Aziz Krikor Lusareviç Kilisesi‘nden (St. Gregory the Illuminator) de bahsedeyim. Burası da tıpkı St. Anna gibi çok çok yeni bir yer. 2001’de, Ermenilerin Hıristiyanlığı kabul edişinin 1700. yılında yapılmış, adını da zaten Hıristiyanlığı ilk olarak kabul edip ülkeye yayan Aziz Krikor’dan (Gregory) alıyor. Mimari ve büyüklük anlamında Tiflis’teki Sameba’yı da andırıyor. İçinde boş duvarlar, yüksek bir kubbeyle birlikte burası günümüzde Erivan şehrinin en büyük ibadet alanı olmayı sürdürüyor.
Gök Camii (Blue Mosque)
Ermenistan coğrafyasının tarihine baktığımızda, Ermenilerin yanında Farsların, Azerilerin de hep olduğunu, hatta uzun yüzyıllar boyunca bu coğrafyayı farklı devletlerin yönettiğini görüyoruz. Zaten 1828’e kadar Erivan’ın İranlı hanedanların, en son da Kacar Hanedanı‘nın kontrolünde olduğunu, 1826-28 Rus-İran Savaşı’nın ardından Kacar kontrolündeki Erivan Hanlığı’nın yıkılarak Rus kontrolüne girdiğini, bu devirde surlar içinde bir şehir olan Erivan içinde 10’a yakın cami olduğunu ve bölge nüfusunun yaklaşık yarısının Türk kökenli topluluklar olduğunu, dörtte bir oranında da Kürtlerin söylemek gerekiyor. Dolayısıyla Erivan’ın (Azerilerin ve İranlıların deyimiyle İrevan) uzun yüzyıllar boyunca Müslüman kültürünün yaşadığı bir şehir olduğunu unutmamak lazım.
Ermenilerin söylemine göre Ruslar, Erivan’ı aldıklarında kale içinde kalan bütün camileri yıkmış. Sadece ve sadece Gök Camii dedikleri cami kalmış. 1765’te yapılmış olan bu cami, sonraki yıllarda Rus İmparatorluğu gözetiminde çeşitli restorasyonlardan geçmiş, Sovyet yıllarında burada dini amaçların dışında farklı müzeler kurulmuş. 80’lerin sonunda Azeriler ve Ermeniler arasındaki gerginliklerin artması, bağımsızlıkların kazanılması ve ilk Karabağ Savaşı’nın ardından şehirdeki Azerilerin hepsi göç etmek zorunda kalınca Erivan’da çok az Müslüman kalmış. Yine de günümüzde çoğunluğunu İranlıların oluşturduğu Erivan Müslümanları bu camide ibadet etmeye devam ediyorlar.
Caminin mimarisi, bana direkt olarak İran’daki, özellikle Isfahan‘daki camilerde gördüğüm mimariyi hatırlattı. Caminin mavi seramikten kubbesi, gül ağaçları ve havuz bulunan avlusu, tipik bir İran camisi karakteristiklerini taşıyor. Bu kompleksin içinde bir kütüphane de var, bir konferans salonu da var ki buranın içinde İran sınırları içindeki camilerin fotoğraflarının yer aldığı küçük bir sergi bulunuyordu. Ayrıca İran kültürüne ait çeşitli minyatür, porselen ve eşyaların sergilendiği küçük bir sergi de burada yer alıyor. Caminin içine girebilmek de mümkün.
Anlaşıldığı kadarıyla İran İslam Cumhuriyeti tarafından her türlü ihtiyacı karşılanan bu cami merkeze yakın bir noktada, Mesrop Mashtots Caddesi’nin üzerinde bulunuyor. Gün içinde belirli saatlerde ziyarete açık olan bu camiyi ilgilenenler ücretsiz olarak görebilirler.
Vernissage
Eski Sovyet ülkelerine gidenler bilirler, buralardaki şehirlerde yöresel ürünlerin ve eskilerin satıldığı pazar alanları vardır. Yaşlılar ellerinde kalan, artık anlamsız olduğunu düşündükleri Sovyet madalyalarını vs. sattıkları pazar alanları vardır. Vernissage, Erivan’da hediyelik eşya almak için en iyi yer diyebilirim. Haçkar Parkının bitişiğinde bulunan Vernissage’da hem bu eskileri, hem de Ermenistan’a özgü diğer hediyelik eşyaları bulabilirsiniz. İrili ufaklı çeşit çeşit hediyelik eşya, magnet gibi şeyleri bu pazarda bulabilir, Ermenistan folklorüne ait duduk çalgısı, veya bizim bildiğimiz tavla veya satranç seti gibi diğer şeyleri de buradan alabilirsiniz. Buraya dair küçük bir not da aktarmak isterim. Kaldığım otel, gittiğim futbol maçı katıldığım günübirlik tur haricinde Türk olduğumu söylediğim tek yer burasıydı. Duduk satıcısı nereli olduğumu sorduğunda bir cesaretle Türkiye’den geldiğimi ona söyledim. Kısa bir şaşkınlık-tereddütten sonra hiçbirşey olmamış gibi malını pazarlamaya devam etti ve el sıkışarak ayrıldık.
Vernissage haricinde buraya yakın Armenian Market‘te et ve süt ürünleri, sebze meyve satılıyor. Hediyelik cinsinden kurutulmuş kayısı ve diğer meyve paketleri, cevizli sucuk gibi yiyecekler bulunuyor. Bu pazarın daha büyüğü ve ünlüsü, Gök Camii’nin karşısında bulunan üzeri kapatılmış büyük süpermarket ve pazar yeri. Buralarda da gündelik gıdaları alabilirsiniz.
Hemen Vernissage’ın yanında olduğundan bahsettiğim Haçkar Parkını da birkaç cümleyle anayım. Bilindiği üzere haçkarlar, Ermenilerin ulusal sembolü diyebileceğimiz kadar önem verdikleri yapılar. Üzerine haç oyulmuş bu taştan steller mezar taşına benzese de tam bu amaçla kullanılmıyor, daha çok
Levon’s Divine Underground
Erivan’daki en ilginç yerlerden biri de burası galiba. Her ne kadar ben göremesem de adını anmak isterim. Hikayeye göre patatesleri saklayabilmek için bir kiler yapmasını isteyen eşinin isteğiyle evinin altını kazmaya başlayan Levon Arakelyan adeta kendini kontrol edememiş ve ölene kadar, tam 23 yıl boyunca yeri kazmaya devam ederek adeta bir yeraltı mağarası inşa etmiş. Odaları ve galerileriyle yer seviyesinin 20 metre kadar altına inen bu acayip mağaranın hikayesi bana Krakow yakınlarındaki Wieliczka Tuz Madeni‘ni hatırlattı.
Günümüzde Arakelyan’ın aile üyeleri tarafından işletilen bu acayip mağaranın içinde Levon’un hayatına ve bu acayip başarısına dair eşyalar sergilenmekteymiş. Erivan şehir merkezinin kuzeydoğusunda bulunan bu yeri de zamanınız çoksa ziyaret etmek isteyebilirsiniz.
Erivan yakınlarındaki diğer yerler
Eçmiadzin (Echmiadzin)
Ermenilerin bugün ulusal gurur kaynaklarından biri, dünyada Hıristiyanlığı bir devlet dini olarak kabul eden ilk ulus olmaları. Gerçekten o günden beri de Ermeniler, kendi Apostolik Hıristiyanlık inancına bağlı kalmaya büyük ölçüde devam etmiş.
Erivan merkeze yaklaşık 10 kilometre uzaklıkta bulunan Etchmiadzin, veya şu anki resmi adıyla Vagharshapat, Ermeniler için Hıristiyanlığın doğduğu yer gibi adeta. Bu nedenle oldukça kalabalık oluyor. İçinde ayrıca Ermenilerin ana kilisesi yer alıyor. Apostolik Kilisesi’nin yönetim merkezi ve katolikosun konutu da bulunmakta. Bir anlamda Ermenilerin Vatikanı olarak kabul ediliyor.
Büyük kompleksin giriş kısmında bir açık hava altarı var, burada yaz aylarında kalabalık ayinler yapılıyormuş. Ana kiliseye giden yol boyunca yine sağda solda tarihi haçkarlar dikkat çekiyor. Asıl kilisenin etrafına eski Ermeni katolikosları gömülmüş. Bu kilise de 301’de Hıristiyanlığın hemen kabulünden sonra inşa edilmiş. Hatta efsaneye göre kilisenin inşa edileceği yeri gökten Hz. İsa inip Grigor Lusareviç’e göstermiş ve elindeki altın çekiçle yere vurmuş. Kilise hemen inşa edilmeye başlanmış. Yıllar içinde birçok restorasyondan geçmiş, malzemeleri ve içinde bulunan diğer eşyalar bir yerlere götürülmüş. Ama günümüzde hala ayakta ve Ermeniler için adeta kutsal bir yer olarak kabul ediliyor. Kilisenin içi ve kubbesindeki işlemeler Doğu kültürünü fazlasıyla yansıtıyor diyebilirim, onun dışında içerinin çok kalabalık olduğunu ve herkesin, İsa’nın indiği sunakta duran İncil ve haçı öpmek için kuyruk oluşturduğunu söyleyebilirim.
Eçmiadzin koleksiyonundaki eşya ve belgelerin önemli bir kısmı Matenadaran’a gitmiş olsa da müzesinde hala önemli emanetler bulunuyor. Örneğin Hz. İsa’yı dürten mızrağın ucu (detayları Geghard bölümünde), Nuh’un Gemisi’nin bir parçası olduğuna inanılan tahta ve diğer birçok eşya, Etchmiadzin Müzesi’nde sergileniyor. Katedrale giriş ücretsiz olsa da müzeye giriş 1500 AMD.
Bütün kutsal Ermeni kiliselerinde olduğu gibi burada da evlenmek isteyen bir sürü çiftle karşılaşıyorsunuz. Artık asıl katedralde düğünler yapılmıyor, kompleksin içinde bu işler için inşa edilmiş bir başka küçük şapel bulunuyor, evlilik törenleri burada gerçekleştiriliyor. Rehberimin anlattığına göre Ermeni katolikosunun 7 yılda bir kutsadığı kutsal su, bu kilisede gördüğüm bir kapta muhafaza ediliyor ve evlilik törenlerinde yeni evli çifte serpiliyormuş.
Eçmiazdin’e gelmişken şehrin farklı yerlerinde bulunan iki kiliseye daha, Hripsime ve Gayane’ye de gitmeyi düşünebilirsiniz, bunlar da iki azize için yapılmış oldukça tarihi yapılar. Ben Hripsime’yi hızlıca görebilme imkanı buldum, bir Ermeni kilise düğününün bir kısmını da izleme şansı yakaladım.
Zvartnots
Havaalanına da adını veren bölge, aslında çok eski bir katedral kompleksine ev sahipliği yapıyor. “Göklerden inen melekler” gibi bir anlama sahip olan Zvartnots Katedrali 7. yüzyılda inşa edilmiş, efsaneye göre Grigor Lusareviç’e meleklerin göründüğü yer burasıymış. 10. yüzyılda bir deprem veya Arap akınları neticesinde yıkıldığı düşünülen bu katedral ancak 20. yüzyılın başlarında yeniden keşfedilmiş ve kazılarla bir kısmı ortaya çıkarılmış. Kalıntıların yakınındaki küçük müzede Zvartnots’un tarihi ve yeniden ortaya çıkarılmasında emeği olanların biyografileri var. Belki de en önemlisi katedralin yıkılmadan önceki halinin maketini görme ve buranın bir zamanlar neye benzediğini aklınızda canlandırma imkanına sahip oluyorsunuz.
Buraya giriş ücreti 1500 AMD.
Khor Virap
Khor Virap, Erivan’a yaklaşık 45 kilometre mesafede bir başka manastır. Burası da yine Ermenilerin Hıristiyanlığı kabulüyle ilgili başka bir efsaneye dayanan bir öyküye sahip. Denilen o ki Ermenileri Hıristiyan yapan Grigor Lusareviç, inancından vazgeçmediği için 13 yıl boyunca Khor Virap’da bulunan bir zindanda hapis yatmış. Hatta Khor Virap “derin kuyu” demekmiş. Yıllar sonra çıkıp ülkenin Hıristiyan olmasını sağlamış tabii, hapis yattığı yere de bir manastır inşa edilmiş. Bu manastır artık olmasa da yerine 17. yüzyılda yapılmış başka kiliseler var. Ana kilisenin (Surp Asdvadzadzin) karşısındaki daha küçük Surp Gevorg Şapelinden Grigor Lusareviç’in kaldığı zindan odasına inilebiliyor. Aşırı dik bir merdivenden yerin altında karanlık, dar ve nemli hücreye inebilirsiniz isterseniz.
Türkiye sınırının dibinde olduğu için çok güzel bir Ağrı Dağı manzarasına sahip burası da. Belki de Ermenistan’daki en iyi Ağrı Dağı manzarası, Khor Virap’ta yakalanıyor. Buraya giriş ücretsiz. Araçların park ettiği noktadan biraz tepeye yürünüyor ama erişimi kolay.
Garni Tapınağı
Bahsettiğim diğer bütün yerlerden bir özelliğiyle ayrılıyor Garni. Erivan dışında gördüğüm her yer bir kilise kompleksiyse de Garni’de bir Pagan tapınağı bulunuyor.
Erivan’a yaklaşık 30 kilometre mesafede bulunan Garni şehrinde bulunan, MS 1. yüzyılda yapılan bu tapınak görüntü itibariyle son derece Helenistik bir hissiyat uyandırıyor ki gerçekten burası yapıldığında bölgede etkili olan Roma-Yunan kültürünün mimariye çok ciddi bir etkisi olmuş. Atina’da göreceğiniz türden bir yer yani. Urartular devrinde bu bölgede bir kalenin yer aldığı düşünülüyor ki etrafına hakim bir noktada bulunması nedeniyle mantıklı bir tahmin olduğunu söyleyebilirim. Zaten burada bulunan MÖ 8. yüzyıldan kalma çivi yazısı stelde de Urartu kralı 1. Argişti’nin savaş başarıları anlatılıyor.
Güneş tanrısı Mithra için inşa edilen bu tapınağın bütün sütunları ayağa kaldırılmış, dolayısıyla görüntüsü oldukça etkileyici. 1679’daki depremde yıkılan tapınağın taşları, Sovyetler devrinde bir araya getirilmiş ve 1975’te eski haline getirilmiş tapınak yeniden açılmış. Bu tapınağın yeniden bulunmasında ressam Martiros Saryan’ın 1945’te bir gün tesadüfen bu tapınağın kuruluşunu anlatan Yunanca taşı bulması çok etkili olmuş.
Garni’nin yanında bir Ermeni kilisesinin temel taşları duruyor, ancak burası ayağa kaldırılmamış. Kompleks içinde bir de Roma hamamı var ki zemininde bulunan mozaikler sağlam kalabilmiş. Buraya giriş ücreti de 1500 AMD.
Symphony of Stones
Ermenistan’ın tarihi çok yeri var, Sevan Gölü gibi bazı doğal güzellikleri de bulunuyor. Erivan’a nispeten yakın mesafede bulunan Symphony of Stones adlı acayip kaya oluşumu benim gidebildiğim nadir doğal güzelliklerden biriydi. Burası Garni merkezine çok yakın, Garni Kanyonu’nun içinde yer alıyor.
Burası tek tarafı yüksek bazalt kayalıklardan müteşekkil bir kanyon gibi. Ancak bu volkanik kayalıklar soğuyup katılaşırken benzersiz şekillere bürünmüşler. Sanki havada duran uzun ince çubuklar yan yana gelmiş gibi çok acayip bir görüntüye kavuşmuşlar. Bu görüntü adeta bir kilise orgunu andırıyor, ismi de oradan geliyor.
Buraya giriş 300 AMD.
Geğard (Geghard)
Dağların içinde kiliselerle dolu Ermenistan ve Gürcistan coğrafyası. Hepsi de çok acayip manzaralar sunuyor ziyaretçilerine. Ermenistan’daki bu tür manastırların en meşhurlarından bir tanesi Geghard. Nitekim burası kara yolunun daha fazla gidemediği bir yere kurulmuş, dağların içindeki mağaralarla bütünleşmiş çok acayip bir kilise kompleksi.
Geghard Ermenistan’daki 3 tane UNESCO dünya mirasından biri. Geghard’ın kelime anlamı “mızrak”. Efsaneye göre İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra Roma askerinin İsa’nın vücuduna saplayıp kanattığı mızrağın ucu bir şekilde bu topraklara gelmiş ve ve yüzyıllarca bu manastırda tutulmuş. Manastırın adı buradan geliyor. Ermenilere Hıristiyanlığı getiren Grigor Lusareviç’in mağaranın içinde bir manastır kurmuş ama bugün bildiğimiz yapı 13. yüzyılda inşa edilmiş. Mağaralarla insan yapımı kilise iç içe geçmiş, bu salonlar arasında bağlantılar bulunuyor. Salonların bazılarına normal kapıdan, bazılarına mağara girişine benzer yerlerden geçiyorsunuz. Kilise aynı zamanda bir nekropol gibi, önde gelen bazı ailelerin mezarları kilisenin iç kısmındaki kayalara oyulmuş. Bu bölümlere ailenin armaları da işlenmiş ki burada boğa, kartal ve kuş figürleri olan arma çok dikkat çekiciydi. Yine bu kısımda dağlardaki kaynaklardan sızan suyla dolan bir havuz vardı.
Burayla ilgili bir başka hikaye, manastır kompleksinin etrafındaki oldukça dik kayalıklarda haçlar dikkat çekiyordu. Rehberimin dediğine göre o kayalara tırmananlar, tırmanışlarının anısına en son gelebildikleri noktaya haç dikerlermiş.
Bu noktada şunu belirtmek isterim. Ben yukarıda bahsettiğim Erivan dışındaki 5 yerin tamamına özel bir turla tek gün içinde gittim. Sizin de bu yerlerin hepsini tek günde görmek gibi bir niyetiniz varsa internette bulabileceğiniz turlardan birini ayarlamanızı tavsiye ederim. Biraz tuzlu oluyor ama daha hızlı, daha verimli şekilde zaman geçirmek için iyi bir imkan olduğunu söyleyebilirim, özellikle 2-3 kişiyseniz.
Yerevan Card
Bu kartla Erivan’da birçok turistik yere ücretsiz girilebildiği gibi, şehir içi ve dışındaki bazı turlara ücretsiz katılıp, toplu taşımadan da belli bir sayıyı aşmamak kaydıyla ücretsiz yararlanılabiliyor. Erivan’ın birçok önemli müze ve turistik atraksiyonu, kartın kapsamına dahil. Kalacağınız gün sayısına göre farklı ücretlendirme seçenekleri bulunuyor. Ayrıntılı bilgiyi kendi web sitelerinde bulabilirsiniz.
Erivan’da toplu taşıma
Bilen bilir, normal şartlarda Sovyet Birliği’nde nüfusu 1 milyonu geçmeyen şehirlere metro yapılmazmış. Ancak Erivan’ın büyüme hızına bakarak bir istisna yapılmasına izin verilmiş, daha 1 milyonu geçmemişken 1972’de metro yapımına onay çıkmış ve 1981’de metro hizmete açılmış. Tek hatlı bu metro, hala çalışmaya devam ediyor. Kiev’deki, Tiflis’teki örnekleri gibi Sovyetlerin dağılmasından sonra üzerine çok az geliştirme yapılmış, 1996’dan beri yeni bir hat eklenememiş. Yakın gelecekte yeni hatlar ekleme planları da varmış.
Metronun kapsayabildiği alanlar, hızla genişleyen şehre yetmiyor gibi görünüyor. O yüzden büyük ölçüde otobüs, troleybüs ve dolmuş (marşrutka) kullanılıyor. Otobüs güzergahlarını öğrenmek ve hatlarla ilgili genel bilgileri alabilmek için A2B. Yerevan Public Transport adlı uygulamayı indirmenizi öneririm. Çevrimdışı da çalışabilen bu uygulamadan hangi otobüse binmem gerektiğini öğrenmek istediğimde çok faydalandım.
Metro ve otobüs ücretleri 100 AMD. Troleybüs ücreti ise 50 AMD.
Ermenistan’a gitmeden okunabilecek kitaplar ve izlenebilecek filmler
Diğer gittiğim yerlerde yaptığım gibi Ermenistan’a gelmeden önce ve geldikten sonra okuduğum ve okuma listeme aldığım çeşitli kitaplardan söz etmek isterim.
Elbette Türkiyeli Ermeni yazarların yazdığı çok sayıda eser var. Bunlar ya Türkçe yazılmış ya da Türkçe’ye çevrilmiş durumda. Bunlar arasında Mıgırdiç Margosyan veya Karin Karakaşlı gibi farklı dönemlerden pek çok isim sayabiliriz. Biraz daha siyasi tarafı ağır basan Zaven Biberyan‘ın eserleri, özellikle Karıncaların Günbatımı biraz daha ayrı yerde duruyor. Biberyan ideolojik olarak da oldukça aktif bir kişilikti, Türkiye İşçi Partisi üyesiydi. Ama bütün bu yazarların ülke olarak Ermenistan’dan ziyade Türkiye’deki Ermenilerle ilgili hikayeler anlattığını söylemek gerekir. Sovyet Ermenistanı ve bağımsız Ermenistan’dan yazarların Türkçe’ye çevrilmiş pek fazla kitabıyla karşılaşmadım.
Bizim coğrafyanın daha uzağındaki Ermenilere bakarsak elbette William Saroyan‘ı en başta anmak lazım. Bütün eserlerini İngilizce olarak yazsa da anlatımını ve hikayelerini son derece yalın bulduğum ve takdir ettiğim Saroyan’ın Yetmiş Bin Süryani ve Ödlekler Cesurdur gibi öykü kitaplarını okuma imkanı buldum. Önyargısız, sade bir dille, siyasi tartışmalara pek girmeden, girdiğinde ise son derece insani bir bakış açısıyla yaklaşarak Türkleri düşmanlaştırmadan okuyucusunu etkileyebilen, gerçekten çok büyük bir yazar olduğunu düşünüyorum kendisinin. Zaten bu yalın anlatım tarzı günümüzde Saroyanesk adıyla anılıyor ve bu türün en verimli yazarının adını taşıyor. Ermenistan’a gitme durumunuz olmasa da, Ermenilerden hoşlanmasanız da Saroyan okumanızı tavsiye edebilirim.
Bir de Erivan’a giderken okuduğum kitabı anlatayım, yani Ermeni kökenli Michael J. Arlen‘ın Ararat Yolculuğu kitabını. Benzer bir yolculuk öyküsü olduğu için yolculuğum boyunca bu kitabı okumayı tercih ettim. Aslında Ermenilikle pek bağı olmadan büyümüş bir Amerikalı Ermeninin, 1970’lerde Sovyet Erivan’ına ilk defa gidişinin öyküsü olan bu kitabı yolculukta okumak için daha uygun buldum. Yukarıda bahsettiğim kitapların aksine, biraz eskimiş de olsa Erivan’la ilgili birşeylerin anlatıldığı tek kitap buydu. Tabii bu kitap daha fazla siyasi tartışma içeriyor, Ermenilerin soykırım konusuyla ilgili tezlerini özetlediğini bile söyleyebilirim.
Film olarak da Parajanov’un filmlerini söyleyebilirim, özellikle Ermeni temalarının işlendiği Narın Rengi (Sayat Nova) olabilir. Nitekim Sayat Nova, Ermeni folklöründe yeri büyük olan bir ozan, Erivan merkezinde bir heykeli de var. Tabii ki Parajanov’un birçok filmi gibi olay örgüsü çok zayıf, daha çok acayip bir görsellik üzerinden ilerleyen filmlerdi bunlar. Adeta yanyana konmuş tabloları andıran sahnelerle Sayat Nova’nın hayatı anlatılıyor. Yine de Ermenilerin sinema kültürü açısından çok büyük bir yeri var bu filmin. Bunun dışında daha Türkiye topraklarından bir öykü olarak 2016’da yapılmış belgesel Saroyan Ülkesi‘ni anmak isterim, William Saroyan’ın 1964’te ailesinin memleketi olan Bitlis’e yaptığı yolculuğu anlatıyor bu belgesel.
Son sözler
Bu yazıdan ötürü çok fazla kötü yorum, hatta hakaretler duyacağımdan şüphem yok. Türkiye artık böyle bir ülke, bu ülkede yaşayanlar da haddini aşan sert söylemleri çok daha rahat yapma eğiliminde artık. Bu yorumlara tabii ki yanıt vermeyeceğim, sadece benim imkan buldukça farklı ülkeler görmeye çalışan biri olduğumu belirtmek isterim bir kez daha. Ben Azerbaycan’a da gittim, Gürcistan’a da, İran’a da… Ermenistan’a gittim çünkü bize hem çok yakın hem de uzak olan bir ülkedeki insanların nasıl yaşadığını kendim görmek istedim. Bir zamanlar millet-i sadıka denilen bu insanların, malum konulardan dolayı bir Türk’e nasıl davranacaklarını görmek istedim. Açıkçası gitmeden önce biraz gergin olsam da Türk olduğumu bir şekilde öğrenen kimseden kötü bir söz duymadım, kötü bir muameleyle karşılaşmadım. Sadece normalden daha dikkatli olmaya çalıştım, bunun dışında başka herhangi bir ülkede gezdiğim gibi gezdim. Gittiğime hiç de pişman olmadım, gayet dolu 4 gün geçirdim bu ülkede.
Şayet siz de Ermenistan’ı görmek istiyorsanız bunu yapabilmeniz için herhangi bir engel yok. Çok zor bir süreç de gerekmiyor gerekli prosedürleri tamamlamak için. Sadece bu ülkede çok milliyetçi bir tarih anlatımı olduğunu bilin, karşılaşacağınız insanlardan beklenmedik tepkiler de alabilirsiniz. Ama çoğunluğun Türk olduğunuzu öğrendikten sonra öfkeden çok şaşkınlık hissi yaşadığını ve genelde ılımlı davrandıklarını gözlemleyeceğinizi düşünüyorum. Siz yine de dikkat edin, başınızı polisle veya başka biriyle derde sokmayın, nitekim Ermenistan’da başınız sıkıştığında yardım isteyebileceğiniz bir Türkiye temsilciliği bulunmuyor.
İletişim
Bu yazıyla ve diğer yazılarımla ilgili her türlü sorunuzu, yazıların altına yorum yaparak bana iletebilirsiniz.