Modern Balkan Başkenti Belgrad’da Gezilecek Yerler
Son güncelleme tarihi: 27 Ocak 2019
Belgrad’a dair ilk söyleyeceğim, burasının ne kadar canlı ve hareketli bir yer olduğu olacak. Ben sabah 6’da otobüsten indiğimde ortalıkta vızır vızır tramvaylar, otobüsler ve işine gücüne giden insanlarla karşılaştım, özellikle Podgorica gibi ölü bir şehirden sonra insana çok farklı geldiği kesin. Ve Belgrad şehri, gerçekten bu ilk izlenimin hakkını verecek şekilde dolu dolu zaman geçirmemi sağlayacak imkanlar sundu bana.
Belgrad, gördüğüm eski Yugoslav ülkeleri içinde Zagreb’i de geride bırakarak en modern şehir unvanını aldı diyebilirim (sadece Kosova ve Slovenya’yı görmedim). Geniş caddeler ve hafif Sovyetik tarzda meydanlarıyla her köşede görülesi birşeyler bulabiliyorsunuz. Neredeyse her meydanda da önemli bir şahsiyetin heykeli var, meydanlar isimlerini genelde bu kişilerden alıyor.
Not: Benim ziyarette bulunduğum Mart 2018’de 1 Euro yaklaşık 117 RSD (Sırbistan Dinarı), 1 TL ise 25 RSD’ye eşitti. Vereceğim fiyatları buna göre karşılaştırabilirsiniz. Döviz bürolarında Euro ve Amerikan Doları bozdurabilirsiniz. Şunu da belirteyim, Belgrad, gördüğüm şehirler arasında en çok döviz bürosuna sahip olan yer olabilir. “Menjačnica”, Sırpça döviz bürosu demek, aklınızda olsun.
Belgrad’a Nasıl Gidilir?
Türkiye vatandaşlarının vizesiz gittiği ülkelerden biri olması nedeniyle Belgrad’a haftanın her günü Pegasus, THY ve Air Serbia ile seferler bulabilmeniz mümkün. Yakın ülkelerden tren ve otobüsle gelmek de mümkün. Belgrad Tren Garı’ndan batıda Budapeşte-Viyana’ya, güneyde Karadağ’ın başkenti Podgorica ve Adriyatik kıyısındaki Bar şehrinde, doğuda da Sofya’ya ve aktarmalı olarak İstanbul’a kadar giden seferler bulunuyor. Otobüsle ise bütün komşu ülkelerden günlük seferler var. Mesela Podgorica’dan ve Üsküp’ten yaklaşık olarak 22-23 € karşılığında Belgrad otobüsleri bulabilirsiniz. Yolculuk yaklaşık 7-8 saat sürüyor.
Belgrad’da Gezilebilecek Yerler
Yugoslavya Müzesi (Tito Mozolesi)
Belgrad’da görmeyi en çok istediğim yerlerin başında Yugoslavya Müzesi geliyordu. Ancak Mart ayında turist olmanın cilvelerinden birini burada yaşadım, müze tadilatlar nedeniyle en erken önümüzdeki Haziran’a kadar kapalı olacakmış. Müzenin biraz yukarısındaki bir bahçenin içinde yer alan Tito’nun anıt mezarı ise ziyarete açık. Burayı kesinlikle atlamamanızı öneriyorum. Josip Broz Tito, bildiğiniz gibi eski Yugoslavya’nın 2. Dünya Savaşı sonrasından 1980’deki ölümüne kadar lideri olmuş kişilik. Her ne kadar kurduğu ülke sosyalist olsa da Sovyetlerin etkisine girmekten kaçınmış, hatta Stalin’le zamanında bayağı bozuşmuş bir adam. 1961’de Belgrad’da toplanan Tarafsızlar Hareketi Toplantısı’nda Hindistan, Endonezya, Mısır ve Gana ile birlikte bir tarafsızlık paktı kurulmasına öncülük etmiş. Ama aynı zamanda John F. Kennedy’den iyi niyet hediyeleri almış, Kraliçe 2. Elizabeth’in ülkeyi ziyaretinde kendisini ağırlamış, diğer Doğu Bloğu ülkelerinin aksine Sovyet etkisinden olabildiğince kaçınmış. Ancak tabii ki sosyalist bir devletin alamet-i farikaları olan gelir adaletini sağlamak için ağır devletçi tedbirler, 5 yıllık kalkınma planları, ağır sanayi hamlelerini de uygulamış. Bu küçük ülkenin 1984’te Saraybosna’da Kış Olimpiyatları düzenlemiş olması kim ne derse desin büyük bir başarıdır bence. Bu nedenle Tito, ki kendisinin annesi Sloven, babası Hırvat’tır, bütün eski Yugoslav ülkelerinde genelde hayırla anılır. Ben bizzat Saraybosna’da kaldığım ve gayet Müslüman bir sahibi olan hostelin duvarlarında Tito posterlerinin hala asılı olduğunu gördüm. Onun ölümü, ülkedeki etnik dengeyi bozmuş, arkasından gelen Slobodan Milošević gibi yöneticilerin etnik temizliğe girişmesinin önünü açmıştı.
Neyse, işte bu Tito’nun ve 2013’te vefat eden eşi Jovanka’nın mozoleleri Çiçekler Evi (Kuća Cveća) diye de bilinen bu yerde bulunuyor. Mozolenin etrafında Tito’nun hayatına dair oldukça geniş bilgiler barındıran yazılar yer alıyor. Ayrıca 2 tane harika koleksiyon var. Bir tanesi, Gençlik Koşusu’nda (Relay of Youth, Ştafeta mladosti) teslim edilen bayrakların yer aldığı koleksiyon. 1945’ten 1980’de Tito’nun ölümüne kadar her yıl bu koşu yapılmış. Koşu, Tito’nun doğum yeri olan Hırvatistan-Slovenya sınırındaki Kumrovec’ten başlayıp, bütün Yugoslav cumhuriyetlerinin belirli şehirlerini dolaştıktan sonra Tito’nun doğum günü 25 Mayıs’ta Belgrad’ın JNA Stadı’nda (Bugün Partizan Stadı) son bulan bir çeşit Olimpiyat meşalesi koşusu şeklinde organize ediliyormuş. Meşale benzeri bayrakların bulunduğu koleksiyonda sadece stadyumda Tito’ya teslim edilenler değil, Tito’ya verilmeyecek olsa da yapılıp gönderilmiş yüzlerce bayrak yer alıyor. Mektupların içinde bir de Tito’ya mesaj yazılması adettenmiş. Koşu, Tito’nun ölümünün ardından 1988’e kadar sürmüş.
Diğeri ise Tito’nun bütün yurt içi gezilerini yaptığı, kendisi için özel tasarlanmış ‘mavi vagon’ koleksiyonu. 2. Elizabeth’i de bu trenle gezdirmiş. Trende kullanılan eşyalar, çay ve yemek takımları, kondüktörlerin ve çalışanların üniformaları gibi değişik hatıra eşyaları mevcut. Mozoleye giden yolda da o devirde Tito’ya armağan edilmiş heykellerin çevrelediği bir bahçenin içinden geçiliyor, bilginize. Bu arada bu komplekse giriş 400 dinar.
Aynı cilveyi Sırbistan Ulusal Müzesi ve Sırbistan Tarihi Müzesi müzelerinde de yaşadım, ikisinde de yoğun tadilat çalışmaları vardı. Sadece Sırbistan Tarihi Müzesi’nde açık 2 sergi bulunuyordu, birinde Sırpların ulusal kahramanlarından, Osmanlı’ya karşı ilk büyük isyanı gerçekleştirmiş Karadjodje’nin hayatına dair bir sergi, ikincisinde de ünlü bir Sırp fotoğrafçısının koleksiyonu bulunuyordu. Giriş ücreti 200 Dinar.
Aslında Belgrad’a zaman zaman yağmurlu havayı saymazsak bile yanlış bir zamanda geldiğimi böylelikle anlamış oldum, bunlara rağmen yine de kendimi 3 gün gezdirecek pek çok yer gördüm. Örneğin Sava Katedrali, dünyanın en büyük Ortodoks katedrallerinden biri. Sofya’daki bir diğer ünlü Ortodoks kilisesi Aleksandr Nevski’den daha yüksek, ama kapladığı alan daha küçük. Sırp Ortodoks Kilisesi’nin kurucusu Aziz Sava’ya adanan bu 70 metre yüksekliğindeki kilise 20. yüzyıl boyunca yapılmaya çalışılmış, ancak Tito devrinden sonra inşaatı başlayabilmiş ve 1989’da dış kısmı bitmiş. İç kısımda da inşaat, tadilat çalışmaları hala sürüyor. Buraya gelişinizi bir saat başına denk getirin ve haşmetli çan kulesinin kulakları sağır eden sesini dinleyin.
Nikola Tesla Müzesi
Sırpların en büyük ulusal kahramanlarından biri de hiç kuşkusuz Nikola Tesla. 100 Dinar’ın arkasına resmini basacak kadar önemlidir onlar için. Dünyada dahi bilimle, elektrikle falan hiç ilgisi olmayan insanlar tarafından tanınır. Bu yüzden Belgrad’da bir Nikola Tesla Müzesi’nin bulunması hiç sürpriz değil. Müzede Tesla’nın hayatına dair bilgiler, o meşhur şapkası gibi bazı kişisel eşyaları ve New York’ta öldükten yıllar sonra getirilmiş küllerinin bulunduğu küre sergileniyor.
Ayrıca hevesli turistleri biraz olsun mutlu etmek için 10 dakikalık bir belgesel gösterimi ve ardından interaktif bir şekilde Tesla Bobini deneyi de yapılıyor. Görülesi bir yer denebilir. Girişi 500 dinar.
Ivo Andrić Müzesi
Drina Nehri’ndeki Köprü romanını okuduysanız muhakkak Ivo Andrić’i tanıyorsunuz demektir, tanıyorsanız da Sırpların edebiyattaki gururu olan Nobel ödüllü yazarın Belgrad’daki müzeye dönüştürülmüş evini görmeniz gerekiyor. Pionirski Parkı’nın kenarında yer alan müze evi dışarıdan fark etmek zor, kapısını çalıp içeriden kapının açılmasını bekliyorsunuz. 2. kattaki 3 oda bir salon evde Andrić ömrünün uzun bir kısmını geçirmiş. Evdeki oturma odası ve çalışma odasına neredeyse hiç dokunulmamış. Salonda ise Andrić’in hayatından birçok anı ve eşya, açıklamalarıyla birlikte sunuluyor. Elbette Andrić’in başka dillere çevrilmiş kitapları ve kendi kütüphanesindeki birçok farklı dilden orijinal klasik kitap da burada karşınıza çıkıyor. Birçok müzede olduğu gibi gayet yardımsever bir görevli hanım bana Andrić’in hayatını kısaca anlatma nezaketini de gösterdi. Ücret 200 Dinar.
Etnografya Müzesi
Etnografya müzesi, tahmin edileceği üzere Sırp kültürünü, özellikle kırsal kesimdeki kültürü anlatma derdinde bir yer. Ülkenin farklı kesimlerinden köylülerin kıyafetlerinin sergilendiği giriş katı, Hırvatların çoğunlukta olduğu topraklardaki bir Sırp ailesinin uzun yıllara yayılan öyküsünü, ailenin bağışladığı eşyalar aracılığıyla anlatan 2. katı ve kırsal kesimde kullanılan, tarım, hayvancılık, balıkçılık gibi faaliyetlerin araçları, evler gibi insanların günlük yaşayışlarını gösteren parçalardan oluşan 3. katıyla fena sayılmayacak bir müze. Açıkçası görüntü olarak Üsküp’teki Etnografya Müzesi’nden pek bir farkı yoktu, biraz daha büyüğü ve kapsamlısı diyebiliriz belki. Ücret 200 Dinar.
Zemun ve Gardoş
Belgrad’ın müzeleri, çoğunlukla Sava Nehri’nin doğusuna toplanmış durumda. Batı tarafı ise birkaç bölgeye ayrılıyor. Novi Beograd (Yeni Belgrad) daha çok modern yerleşim alanları, spor salonları, alışveriş ve iş merkezlerine evsahipliği yapıyor. Zemun ve Gardoş ise daha eski ve tarihi kısmı buraların.
Zemun tarafı, gayet otantik, şehir merkezine göre daha nostaljik bir hava sunuyor. Pazarlarda taze sebze meyve ve çok çeşitli atıştırmalık yemekler alabiliyorsunuz. Belgrad’ın modern havasından biraz uzaklaşıp daha Balkan havasına geçmek isteyenler için bu taraf iyi bir seçenek olabilir. Özellikle Magistratski Meydanı etrafında… Zemun’un kuzey kısmında, Tuna’ya yukarıdan bakan tepelerde de, yani Gardoş’ta da güzel manzaralar bulabilirsiniz. Burada özellikle taştan Sibinjanin Janko sokağından bir yukarı çıkın, Gardoş Kulesi’ni görün. Bu güzel kulenin biraz uzak, ama fena sayılmayacak bir Belgrad manzarası var.
Mezarlık sever bir insan olan bendeniz için bu anlamda hafif kısır bir gezi oldu. Sadece Gardoş tarafında karşıma çıkan bir mezarlığa (Zemunsko groblje) gittim. Dikkatimi çekenler, haçtan ziyade düz mermer mezar taşlarının çokluğu oldu. Yine aile kabristanı mantığı, komşu memleketlerden Bulgaristan ve Hırvatistan’daki gibi burada da yaygın.
Modern Sanat Müzesi
Nehrin batısında birkaç tane de müze var tabii. Bunların en dikkate değer olanı, Modern Sanat Müzesi. Özellikle Modern Sanat sevenlerine tavsiye ederim tablo, fotoğraf, heykel ve enstalasyon şeklinde birçok eser bulunuyor.
Skadarlija
Şehrin merkezi kısımlarından biri olan Skadarlija Caddesi ve etrafındaki diğer sokaklar, şehrin bir zamanlar bohem kesiminin takıldığı yermiş. Taş sokakları, güzel mekanlarıyla, pek bohemliği kalmasa da farklı havasıyla dikkat çekiyor. Çok büyük bir yer değil, ama burada biraz dolanıp zevkinize göre bir restorana ya da bara oturmanızı öneririm. Sokağın alt tarafında, Saraybosna’dakinin aynısı bir sebil (Sebilj) de var, iki şehri görenlerin benzerliği fark etmemesi olanaksız.
Kalemegdan
Bizans döneminden beri Sava ve Tuna nehirlerinin kesiştiği bölümde hakim bir konumda yer alan Kalemegdan, yüzyıllar boyunca farklı güçlerin elinde kalmış, çok sayıda hikayeye tanıklık etmiş. Osmanlı’nın 1456 kuşatmasındaki başarılı kale savunması, hele Janos Hunyadi’nin kahramanlıklarına dair küçük bir anıt da bulunuyor. 1521’de Belgrad alındıktan sonra Osmanlı buraya birçok eklemeler yapmış, Sokullu Mehmet Paşa Çeşmesi gibi, daha sonra gelen Avusturya-Macaristan da öyle. İki nehrin kesiştiği yere yakın Pobednik (Zafer kazanmış manasında) Anıtı ise Sırplar tarafından, nispeten yakın zamanda, 1928’de eklenmiş. Günümüzde de üst kısmının manzarası, alt kısmının nehir kenarındaki keyifli yürüyüş yolu, kale ve yanındaki parkın şehrin modern merkezi Knez Mihailova’ya bitişik olmasıyla Kalemegdan, hiç şüphesiz Belgrad’ın her şekilde görülecek yerlerinden.
Knez Mihailova ise Belgrad’ın İstiklal Caddesi’dir desek yanlış olmaz. Trafiğe kapalı bu caddenin iki yanında alışveriş merkezleri, çok sayıda mekan ve dükkan bulunuyor, günün neredeyse her saati kalabalık oluyor. Burayla da ilgili fazla söyleyecek birşey yok sanırım, zaten atlanacak türden bir yer değil.
Sinema Arşivi (Kinoteka)
Belgrad’ın en güzel sürprizi benim için Kinoteka’yı bulmak oldu. Genellikle şehrin turistik haritalarında potansiyel bir ziyaret yeri olarak göremiyorsunuz. Ben de Etnografya Müzesi’nden çıkınca karşımda buluvermeseydim hiç haberim olmazdı herhalde. Kinoteka, yani Yugoslavya Sinema Arşivi, ülkenin ve tüm dünyanın filmlerini toplayan bir arşiv olmasının yanında, küçük bir müzesi de mevcut. Buradaki görevli arkadaş Radovan sağolsun, gayet güzel gezdirdi, müzeyle ve Yugoslav sineması tarihiyle ilgili birçok şey anlattı. Müzede temel olarak sinema tarihiyle ilgili bir koleksiyon (ki burada birer adet Lumiere’lerin Sinematografı ve Edison’un Kinetoskop’u da var), Yugoslavya’nın en büyük aktörlerinden Ljubiša Samardžić’in bağışladığı ödül ve afiş koleksiyonu ile sanat tarihçisi Uglješa Rajčević’in geniş bir fotoğraf makinesi koleksiyonu şeklinde 3 bölüm var. Ayrıca Geraldine Chaplin’in hediyesi bir Şarlo şapkası ve bastonu var. Sırp kökenli Amerikalı Karl Malden ve yine Sırp kökenli Alman Ivan Petrovich’le de ilgili küçük sergiler bulunuyor. Giriş 150 Dinar.
Belgrad’da karşılaştığım tek faal camii, Gospodar-Jevremova sokağının Kalemegdan’a yakın tarafındaki Bayraklı Camii (Bajrakli džamija). Merkeze yakın bir yer, burayı da bir görün bence. Ayrıca Studentski Park’a bitişik Şeyh Mustafa Türbesi’nin de bir önünden geçebilirsiniz.
Basketbol
Belgrad’da en hızlı fark edeceğiniz şeylerden biri de basketbolun çok sevilmesi olacaktır. Okullarda, ayrıca yapılmış potalarda hep basket oynayan gençleri görebiliyorsunuz. Biraz durup çocukları seyredin derim, yeteneğiyle öne çıkan, attığı şutların çoğunu sokan küçücük çocuklar bulacaksınız. Ben bir yerde 4-5 yaşlarındaki kızına sol eliyle top sürme çalıştıran bir babaya bile rastladım. Birçok eski Yugoslav ülkesi gibi Sırbistan’da da basketbolun çok sevildiğini biliyoruz, altyapılarının ne kadar sağlam olduğunu, nasıl sürekli yeni yıldızlar çıkarabildiklerini Belgrad sokaklarında rahatça görebiliyorsunuz.
Hazır Belgrad’a gelmişken bir basket maçı izlemeye çalışın derim. Ben izlediğim Kızılyıldız – Valencia Euroleague maçıyla ilgili bir yazı yazmıştım zaten.
Biz Sırpları, fırsat bulduklarında Boşnakları katletmiş bir memleket olarak biliyoruz medyadan. Doğrudur, Bosna’yı zaten biliyoruz, örneğin Hırvatistan’da da, özellikle Sırp-Karadağ güçlerinin Dubrovnik kuşatmasıyla ilgili hoş olmayan şeyler anlatılıyor. Sırplar da tabii ki olaylara kendi açılarından bakıyorlar. Onlar için de savaşın son yıllarındaki yoğun NATO bombardımanı akıllarından çıkmamış bir gerçek. Kosova’nın Sırp yoğunluğu olan bölgelerinde ölenlerin anısını hala yaşatmaya çalışıyorlar. Onlar da bu yüzden bombalanmış Savunma Bakanlığı ve Sırbistan Silahlı Kuvvetlerinin bombalanmış binaları olduğu şekliyle bırakmışlar. Köprülerde, duvarlarda Ratko Mladić, Kosova Je Srbija (Kosova Sırbistan’dır), Fuck You NATO (bunu çevirmeme gerek yok sanırım) tarzı yazılar var. Hediyelik eşya dükkanlarında ulusal kahraman seviyesine yükselmiş Nikola Tesla ve Novak Djoković gibi isimlerin haricinde Slobodan Milošević hatta Vladimir Putin tişörtleri bile görebilirsiniz. Ukrayna’da Putin resimli tuvalet kağıtları sattıklarını hatırlıyorum, Sırplar tabii ki daha ‘Ortodoks’ bir bakış açısına sahip, memleketleri de Rusların desteklediği güçler tarafından bölünmüş değil.
Siyaseti bir kenara bırakırsak, ki gezen insanların bırakması lazım, Belgrad gayet güzel, keyifli, standart bir gezginin aradığı her şeye sahip ve Türkiye’den gelmesi, ziyaret etmesi kolay bir şehir olarak hafızamdaki yerini aldı.
İletişim
Bu yazıyla ve diğer yazılarımla ilgili her türlü sorunuzu, yazıların altına yorum yaparak bana iletebilirsiniz.