Gezi

Savaşın Ezdiği Saraybosna’da Gezilecek Yerler

Bosna Hersek Federasyonu’nun başkenti Saraybosna, ülkenin en büyük şehri, aynı zamanda Avrupa içinde Müslüman nüfusun en yoğun olduğu yer. Ama tüm Bosna Hersek’in %50’si Boşnak Müslüman, %30’u Sırp Ortodoks, %15’i Hırvat Katolik. Ülkeyi 3 etnik unsurun seçilmiş başkanları dönüşümlü olarak yönetiyor, kuzeydeki Sırp Cumhuriyeti, Bosna Sırpları’nın federal yönetim birimi. Bunları anlatıyorum çünkü savaş yıllarında çok fazla göç vermiş olsa da buralar hala farklı dini ve etnik unsurları bir arada barındırıyor. Saraybosna’da mesela Batı yönünde biraz şehir dışına çıkınca ya da Güney tepelerin arkasında Sırp köyleri başlıyor, Ortodoks mezarlarından anlıyorsunuz. Ama Saraybosna’nın merkezi, şirin, alışılmış bir Anadolu kentinden pek farklı değil.

Saraybosna’nın en çok turist aldığı ülke Türkiye olabilir. Malum tarihsel bağlar, vize muafiyeti, coğrafi yakınlık gibi nedenlerle şehirde dolaşırken özellikle merkezi yerlerde çok sayıda Türk göreceksiniz, şehrin küçük havaalanının da en çok yurtdışı seferi ve en çok gelen turist Türkiye’den açık farkla. Hatta bir hediyelik eşya dükkanına girip Türkiye’den geldiğimi söylediğimde bana İstanbul’dan mı, Ankara’dan mı, yoksa Bursa’dan mı geldiğimi sordular, o kadar geliyormuşuz yani.

Saraybosna’ya Nasıl Gidilir?

THY ve Pegasus düzenli uçak seferleri yapıyor buraya. Saraybosna Uluslararası Havaalanı’na en çok yolcu İstanbul’dan geliyor. Yakındaki Zagreb, Belgrad, Dubrovnik, Ljubljana gibi şehirlerden günlük otobüsler de mevcut. Tren garı bulunmakla birlikte pek işlek bir tren trafiğinin olduğu söylenemez.

Havaalanından şehre ulaşım

Toplu taşımanın pek başarılı olmadığı bu şehirde havaalanından şehre gelmek için en iyi yol belirli saatlerde kalkan Centrotrans otobüslerine binmek. Bununla şehrin merkezine kadar gidilebiliyor. Gelmeden önce resmi sitelerindeki programa bakıp saatleri öğrenmenizde fayda var. Tek yön 5 Konvertibl Mark (KM), gidiş geliş 8 KM. Bu otobüsler haricinde taksi dışında direkt ulaşım yok, yol sorup tramvay güzergahına çıkmanız lazım.

Saraybosna'nın merkezi Başçarşı
Baščaršija dediğimiz yer aslında bir Anadolu şehrinin çarşısından pek farklı değil.

Saraybosna’da görülebilecek yerler

Standart turistlerin işgal ettiği son derece kompakt bir old town var burada, Baščaršija (Başçarşı). Burada gerçekten her şey var, her türlü incik boncuk, hediyelik eşya dükkanları, lokanta, çaycı, dönercilerin yanında şehrin tarihi camilerinin en önemlilerinden Gazi Husrev Bey ve başka camiler, sevimli bir çeşme olan Sebilj burada. Kendinizi Türkiye’nin herhangi bir Anadolu şehrinin meydanında hissetmeniz işten değil, hele etrafta o kadar Türk varken. Buradan biraz Ferhadija Caddesi yönüne yürüdüğünüzde biraz daha Batı tarzı bir merkezle karşılaşıyorsunuz, kafeler, restoranlar, arada içkili mekanlar da var, özellikle az aşağıda nehre yakın kısımda toplanmışlar. Gece olsun, gündüz olsun buralarda dolaşabilirsiniz, ama oldukça küçük bu bölümün dışına çıkmazsanız açıkçası pek birşey görmüş olmazsınız şehre dair.

Saraybosna’nın batısında yer alan Ilidža ya da Ilıca, şehri çevreleyen Bosna Nehri’nin doğum yerine yakın, arkasında dağların yer aldığı bir dış mahalle. Benim şehirde gittiğim iki uzak yere ulaşmak için buraya gitmek gerekiyor. Öncelikle buraya ulaşım için merkezden yaklaşık yarım saat boyunca tangır tangır, resmen acı çekerek giden 3 numaralı tramvaya binilebileceğini belirteyim. Bilet, eğer şoförden alırsanız 1.80, büfelerden alırsanız 1.60 KM.

Savaş yıllarında şehir yoğun abluka altında kaldığı için şehrin iç mahalleleriyle dış mahalleleri arasında fiziki iletişim kesilmiş. İçte ciddi bir yakacak, erzak ve silah sıkıntısı olunca bir bağlantı kurmak gerekmiş. Boşnaklar bir süre keskin nişancı ateşinde ölümü göze alarak aradaki havaalanı pistinden koşarak birşeyler ulaştırmışlar, ama BM kararıyla pist üzerinden geçiş yasaklanınca tünel kazmayı akıl etmişler. Bugün Umut Tüneli (War Tunnel) adıyla bilinen yaklaşık 1 kilometrelik tüneli kazma fikri böyle doğmuş. İçteki Dobrinja ile dıştaki Butmir mahallelerindeki iki evin altından başlayıp havaalanının altından geçen tünele ray döşenmiş ve hayati önem taşıyan materyaller yer değiştirmiş. Eldeki imkanlar dahilinde bence müthiş bir iş başarılmış. Şimdi de Butmir tarafındaki girişten yaklaşık 20 metrelik bir kısım sembolik olarak ziyarete açık, bu da tamamen ev sahibi Kolar ailesinin savaştan sonra bile tünele gözü gibi bakması sayesinde olmuş. Beni etkileyen taraflarından biri, dıştaki Butmir’de nispeten daha çok imkan bulunması nedeniyle, o tarafta tüneli ayakta tutması için kereste kullanılmış, merkezdeki Dobrinja’da ise müthiş bir yakacak sıkıntısı yaşandığından, insanlar ısınmak için odunu bırakın, evlerindeki mobilyaları yakmak zorunda kaldığından diğer yarısı metal parçalarla yapılmış. Tam havaalanının arkasındaki müzeye gitmesi biraz dertli yalnız, tramvayla gelinebilen Ilıdza’dan yaklaşık 4 kilometre mesafede ve kapısına kadar giden bir toplu taşıma aracı yok. Ben yine yürüdüm ama orada gördüğüm Türkler genelde taksiyle gelmişti. Giriş 10 KM.

Saraybosna Savaş Tüneli
Umut Tüneli aslında sıradan, iki katlı bir ev…

Gitmek için Ilidža’dan geçmenin gerektiği bir diğer görülebilir yer ise Bosna Nehri’nin doğduğu yer olan Vrelo Bosne. Tabii burası net bir şekilde şehir dışında, ama yol ayrımına kadar gelen şehirlerarası otobüsler var ve oradan yaklaşık 2 kilometre gibi bir mesafe yürümek yeterli. Benim gibi tamamını yürümeye kalkarsanız Ilidža tramvay durağından tahminen 10 kilometre gibi bir mesafeye tekabül ediyor. Sanırım taksi ya da kiralık araba en iyi yol olabilir. Burası da yemyeşil, her taraftan fışkıran suların deli gibi aktığı, insanların aileleriyle zaman geçirdiği bir mesire yeri havasındaydı. Doğal güzellik olarak Saraybosna çevresinin en güzel yeri bence, ama bu kadar zahmete değer mi sorusunu kendinize bir sorun gitmeden. Girişte 2 KM gibi bir ücret alındığını da belirteyim.

Şehrin ortasından geçen nehrin üzerinden birçok küçük köprü aracılığıyla karşıya geçme imkanı var. Bunların en bilineni Latin köprüsü, yani zamanın Avusturya-Macaristan veliaht prensi Franz Ferdinand’ın öldürüldüğü köprü. 1. Dünya Savaşı’nı başlatan olayların fitili burada ateşlenmişti. Köprünün hemen köşesinde olaya ve malum Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip ve arkadaşlarına ilişkin küçük bir müze bulunuyor, burayı da 4 KM karşılığında görebilirsiniz.

Nehrin karşı (güney) tarafında haritaya göre çok fazla görülecek yer yok. İmparator Camii, hemen ötesindeki Sv. Ante Kilisesi, küçük park Atmeydan ve şehrin tek sinagogu Aşkenazi Sinagogu gibi yerlere dışarıdan bakıp geçtim. Yine de şehrin benim için en etkileyici tarafları buralarıydı. Nedeni, şehrin her tarafına dağılmış, parklarda çocukların oynadığı yeşilliklerde bile yerini bulmuş küçük mezarlıkların, güneydeki tepeleri adeta işgal ettiğini görmemdi. Ama işgal derken gerçekten işgal, bizde olsa muhtemelen süper lüks müstakil villalarla dolup taşacak tepeler tamamen mezarların beyazıyla, iyice azıp mezarların boyunu aşmış yemyeşil otlarla yeşil beyaz bir deniz gibiydi.

Saraybosna, Yugoslavya’nın parçalanma sürecinde en çok zararı görmüş büyük şehir olabilir. 4 yıl kuşatmada ve ağır bombardıman altında kalmak nasıl mahvetmiş şehri, hala şehirde dolaşırken izlerini görüyorsunuz. Yıkık dökük terkedilmiş kurşun delikli binalar, Beyrut kadar sık olmasa da karşınıza çıkıyor. Yerlerde bomba, uçaksavar mermisi veya şarapnellerin açtığı çukurlar kırmızıya boyanmış, adı ‘Saraybosna gülü’ olmuş. Şehrin farklı yerlerinde etrafı çevrilmiş ‘gülleri’ görürseniz aklınızda bulunsun. Bunlar şehrin kendisinde görülebilen hasarlar. Ama insan kaybının boyutlarını anlamak için tepelere çıkmak gerekiyormuş. Tepelerde beyaz mermer mezarlar adeta okyanus olmuş da şehir merkezine akacak gibi. Bir baş, bir de ayak kısmında yükselen iki obelisk benzeri -ama tam obelisk pek yok- taştan oluşan sade tasarımlara sahip yüzlerce, binlerce mezarın üzerindeki ölüm tarihleri hep 1992, 1993. Hep de tek mezarlar, aynı mezara gömülme olayı Bosna’da pek yaygın değil anlaşılan.

Saraybosna Tepelerinde Her Yer Mezarlık
Saraybosna’da mezarlıklar, doğal bir şekilde oluşup genişlemiş gibi…

Beni bilenler bilir, olaylara siyasilerin dayattığı bakıştan uzak bakmaya çalışırım, hatta genelde tam tersine yönelirim. Ama burada çok feci şeylerin döndüğünü anlamamak mümkün değil. Tepeleri kaplayan büyük mezarlıkların dışında cami bahçelerinden de bahsetmek gerek. Her mahallede küçük ahşap camilerden var. Bunların da arka taraflarında küçük mezarlıklar oluşmuş zaman içinde. Birkaç yüzyıllık gibi görünen sarıkların yanında bu yeni mezarların mermerleri biraz eğreti duruyor, ama tahminen savaş sırasında mezarlığa götürme fırsatı olmadığı için oralara gömmek zorunda kaldılar ölülerini, tıpkı Budapeşte gettosundaki Yahudiler’in yaptığı gibi.

Şehrin etrafında çok fazla tepe olduğunu söyledim, ama bunların büyük kısmının önü kapalı. Biraz uzaktan olsa da en net manzarayı sunan yer, şehrin doğusunda kalan Bijela tabija (Beyaz tabya). Burası büyük ölçüde yıkılmış, bir kısmı restore edilmiş gibi duran bir kale yıkıntısı. Tek tük turistlerin uğradığı, daha çok yörenin gençlerinin manzara eşliğinde kafalarına göre takıldığı bir yermiş izlenimi edindim. Demlenmek için harika manzarası var gerçekten. Buraya gelen otobüsler var, ben yürüyerek çıktım. Buradan Başçarşı bölümüne inerken Kovači Şehitliği gibi bazı şehitlikler de bulunuyor.

Şehirde görülebilecek birkaç tane müze var ama itiraf edeyim ki çok aceleye gelmiş bir gezi gerçekleştirmeye mecbur kaldığımdan bazı yerleri atlamak zorunda kaldım. Şehir Müzesi, Ulusal Müze, Tašlihan, Svrzo Evi, Olimpiyat Müzesi gibi yerleri atladım. Siz kendi ziyaretinizi ayarlarken biraz daha çok ve bilinçli zaman ayırabilirsiniz.

Buralara gelmişken Mostar’a da bir günlüğüne uğramadan olmaz diye düşünüyorum. Otobüs 20 KM, 3 saat sürüyor gitmesi. Neretva Nehri boyunca giden yolda hiç bitmeyen ormanların içinden geçiyorsunuz, manzara olağanüstü. Mostar’da tabii ki meşhur köprüyü mutlaka görürsünüz, zaten görülecek kısımları küçük bir alanda toplanmış. Ama Mostar’da bir de Partizanlar Anıtı var, merkezin biraz dışında. 1965’te Tito tarafından açılan, bir zamanlar çok görkemli olduğunu tahmin ettiğim bu geniş anıtmezarın anlaşıldığı kadarıyla tüm yazıları, heykelleri, onu farklı kılan neyi varsa kaderine terk edilmiş, geride kalan tamamen bir beton yığınından ibaret. Şu an her tarafından otlar fışkırmış, gamalı haç ve orak çekiçler çizilip üzerlerine çarpı atılmış, bira şişesi yığınlarıyla dolu ve biten rejimin, dağılan Yugoslavya’nın bilinçli şekilde hafızalardan silinmeye çalışıldığını düşündürdü bana. Mostar’da uzun zaman geçirecekseniz, köprü etrafındaki feci kalabalıktan sıkıldıysanız görmenizi önerebilirim.

Bosna’da Harcamalar ve Para Birimi

Yazıyı bitirmeden şöyle bir uyarı yapayım, Bosna’da alışveriş yaptığım, yemek yiyip birşeyler içtiğim yerlerin hiçbirinde kredi kartı yoktu. Sırf nakit çalışıyorlar, bazı yerler Euro olarak da alabiliyor.

Döviz büroları TL bozuyor, her türlü komisyon alıyorlar. Haziran 2017 itibariyle 100 TL ile yaklaşık 45 KM alınıyor. Bu arada Konvertibl Mark’ın (resmi kısaltması BAM, ama insanlar KM şeklinde yazmayı tercih ediyor) olayından da biraz bahsedeyim. Daha önce gittiğim ülkelerden tıpkı Lübnan’da olduğu gibi (Amerikan Doları’na sabit) Bosna Hersek’te de para birimi sabit bir oranla Euro’ya bağlı. Almanya’nın Mark’tan Euro’ya geçtiği gün Alman Markı’nın Euro karşısındaki değeri olan yaklaşık 1 € = 1.95 DM ölçüsü, aynı şekilde Bosna’nın para birimi olarak kabul edilmiş. Yani Euro bozdururken her yer aynı hesabı çıkarıyor, ama komisyon olayı var azıcık.

Genel olarak ucuz denilebilecek bir yer olduğunu söyleyebilirim buranın. İnanılmaz ucuz değil ama ucuz, Türkiye’yle birebir bakıldığında ulaşım biraz daha pahalı gibi ama yeme içme, kalma vs. az çok aynı yere geliyor.

Saraybosna'dan delik deşik binalar
Saraybosna’da birçok ev hala savaşın izlerini üzerinde taşıyor.

Özetle Saraybosna, hatta genel olarak Bosna’nın Müslüman bölgeleri fazlasıyla Türkiye’yi andıran yerler olarak dikkatimi çekti. Gezi işlerine yeni girmiş kişilere tavsiye edebileceğim tarzda, gezmesi kolay ve küçük yerler. Vize olmaması da avantaj. Buraları dolaşırken çok yakın bir geçmişte bu toprakların nasıl acılara şahit olduğunu aklınızda tutun demeyeceğim, bunu fark etmemek mümkün değil zaten. Özellikle Saraybosna’nın her köşesi savaşı hatırlıyor ve hatırlatıyor hala.

İletişim

Bu yazıyla ve diğer yazılarımla ilgili her türlü sorunuzu, yazıların altına yorum yaparak bana iletebilirsiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir