Ermenistan’da futbol maçı izlemek: Ermenistan – Faroe Adaları maçından izlenimler
Gittiğim her ülkede stadyumda futbol maçı izlemeye huyuma söz geçirmemin en hayırlı olacağı yer Ermenistan’dı aslında. Zaten futbol maçları, insanların, özellikle de fanatik taraftarların duygularını uçlarda yaşadığı ortamlardır, kimin ne yapacağı belli olmaz. Hele ki gittiğim dönem, milli maç haftasına denk gelmişken. Ancak zaten Ermenistan’a bir Türk vatandaşı olarak gidişim yeterince beklenmeyen bir hareket olmuşken bunu bir adım daha ileri götürmenin çekiciliğine dayanamadım diyebiliriz herhalde. Nitekim enteresan bir maç öncesi, çok kaliteli olmayan bir maç, hiç beklenmedik bir sonuç ve unutulmayacak bir deneyim beni bekliyormuş. Birçoğunun manasız bulacağı bir risk ve eforun karşılığını alabildiğim için ayrıca mutlu olduğumu söylemek istiyorum.
Bu yazıda geçtiğimiz Kasım ayında Erivan’dayken izleme fırsatı bulduğum Ermenistan – Faroe Adaları Uluslar Ligi C grubu maçında yaşadıklarımı paylaşmak istiyorum.
Ön hazırlıklar
Ermenistan’a gelmeden önce -gittiğim diğer bütün ülkelerde yaptığım gibi- hangi maçlar var diye baktığımda ne yazık ki milli maç haftasına denk geldiğimi görünce çok mutlu olmadım açıkçası. Sebeplerini tahmin edersiniz, milli duyguların zirve yaptığı bir ortamda bir Türk olarak bulunmanın sıkıntı çıkarma ihtimali olduğunu düşünüyordum. Zaten çok kaliteli olmayan Ermenistan Ligi’nde muhtemelen birkaç bin kişinin bulunduğu bir maçta bulunmak çok daha risksiz olurdu. Ancak Ermenistan’ın Faroe Adaları ile oynayacak olması bana bir cesaret verdi diyebilirim. Çünkü son derece zayıf rakibini Ermenistan muhtemelen rahat yenecekti ve seyirci keyifli zaman geçirecekti. Ayrıca Faroe Adaları ile Ermenistan arasında herhangi bir ulusal rekabet söz konusu olmadığından maçın ateşli ve gergin bir havada geçmesi iyice düşük bir ihtimaldi. Dolayısıyla illa bir Ermenistan milli maçına gidilecekse, bu maç çok iyi denk gelmişti. Zaten daha iddialı bir maça bilet bulmak da oldukça zor olurdu diye kendimce birçok çıkarımda bulunarak maça gitmeye karar verdim.
Bununla birlikte, Ermenistan Futbol Federasyonu’nun sitesinden çevrimiçi bilet almak mümkün olsa da sisteme kaydolmak, pasaport numaramı vermek, dolayısıyla Türk olduğumu açık etmek gerektiği için, belki gişede “kimliksiz” bir şekilde bilet alabilmek mümkündür diyerekten bilet alma kısmını Erivan’a bıraktım. Ancak yanıma stadın tribün planının bir çıktısını aldım, hangi bloktan bilet alacağımı belirledim ve çıktının üzerinde de işaretledim ki gişeden bilet alırken dil bariyerinden ötürü sıkıntı yaşamayayım, hızlıca derdimi anlatıp geçeyim.
Bunun dışında Ermenistan’ın oynadığı son 2-3 iç saha maçının özetini izleyip en kalabalık, en fanatik tribünlerin hangileri olduğunu, 14 bin kişilik Vazgen Sarkisyan Cumhuriyet Stadı’nın hangi tribünün daha müsait olduğunu belirlemeye çalıştım. Sonunda en pahalı tribünün en az fanatik kişilerce işgal edileceği şeklinde kendimce mantıklı bir yaklaşımla 10,000 dramlık (yaklaşık 25$) biletlerin satıldığı batı tribününden bilet almaya karar verdim.
Maç öncesi
Maç yerel saatle 21:00’de başlayacaktı. Biletsiz olmama rağmen çok çok erken gitmek doğru gelmedi. Şehir merkezinde biraz oyalandım, zaten Vazgen Sarkisyan Cumhuriyet Stadı merkeze çok yakın bir konumda bulunuyor, yürüyerek 15 dakika mesafede. Ben Erivan’ın ana caddelerinde dolanırken bir anda tezahüratlar duymaya başladım. Yanan meşaleleri de görünce o tarafa ilerledim. Birkaç yüz Ermeni taraftarın polis eskortuyla stada doğru yürüyüşe geçtiklerini gördüm (ki bunlar sonradan öğrendiğime göre Ermeni milli takım taraftar grubu olan First Armenian Front‘un üyeleriymiş). Zaten biletsizdim, bir de bu kalabalık ve muhtemelen fanatik grubun arkasına düşmemek için hızla stada yürümeye başladım. Bayraklar taşıyan, tezahüratlar yapan Ermeni taraftarların arasından adeta koşarak önlerine geçmeye çalışırken taraftarlar ses bombaları patlatıyordu. Kendime bir an bu ortamda ne aradığımı sorsam da verdiğim karardan geri dönmeme duygusu baskın çıktı ve hızlı bir şekilde stada yürümeyi sürdürdüm. Bu kalabalık taraftar grubu gelmeden, stada birkaç yüz metre mesafedeki gişeye varmayı başardım. Gişenin önü çok kalabalık değildi. Önümdeki birkaç kişinin arkasına geçtim. O esnada yanıma gelen bir adam, elindeki biletleri gösterdi, satmaya çalışıyordu. Ancak ben yukarıda da belirttiğim gibi hangi bloktan bilet alacağımı belirlemiştim. Fanatik taraftarlarla yüz yüze gelme ihtimalimi en aza düşürmek adına adama biletleriyle ilgilenmediğimi ima ettim çok da diyaloğa girmeden.
Önümdekilerin işi bitip sıra bana geldiğinde gişedeki görevliye istediğim tribünü söyledim. Tahminimin aksine son derece iyi İngilizce konuşan görevli, benden pasaport veya aynı hükümde fotoğraflı bir kimlik belgesi isteyince içimden “buraya kadarmış” dedim. Kaçmak için çok uğraştığım şey başıma gelmişti. Açıkçası bir an için aklımdan “vazgeçtim” deyip geri dönüp gitmek geçtiyse de, bu noktada da “buraya kadar gelmişken dönmek olmaz” düşüncesi baskın çıktı ve ne akla hizmet olduğunu çok düşünmeden nüfus cüzdanımı verdim. Kimliğin üstündeki ay yıldız parıl parıl parlarken etraftaki diğer kişiler de görüyorlar mıdır düşünürken, görevli her gün gördüğü bir kimlikmiş gibi üzerindeki bilgileri bilgisayara girmeye başlamıştı bile. Ben yine de işi garantiyi almak adına görevliye -gördüğü gibi- Türkiye’den geldiğimi, bunun bir sorun olup olmayacağını sordum. “Hiçbir sorun olmaz” dedi ve üzerinde adımın yazılı olduğu bileti bana verdi.
Bu kısım umduğumdan çok daha iyi geçmiş olsa da hala rahatlamış değildim. İçeri girerken bir nedenden ötürü beni almamaya karar verseler, derdimi anlatabileceğim kimseyi bulamazdım. Üstüne bir de 10,000 dramın üzerine soğuk su içmiş olurdum. Ama korktuğum olmadı. Stadın girişinde taraftarların üzeri güvenlik görevlileri tarafından aranıyordu. Ben de kollarımı açtım ve üzerim arandı. Görevliler ceplerimi işaret ettiler, ben de içindekileri gösterdim. Arama faslı böylece bitti. Ortalıkta oldukça fazla polis ve güvenlik görevlisi vardı, onların yanından geçerek koltuğumun olduğu tribünün kapısına ulaştım. Üzerindeki QR kodunu okutmak için biletimi alan görevliler ismi fark edecekler mi diye düşündüm, birşey diyen olmadı. Turnikelerden geçtim ve sonunda içeri girmeyi başardım.
Stadyum ve maç
14 bin kapasiteli Vazgen Sarkisyan Cumhuriyet Stadı’nın önemli maçlarda dolduğunu, iddialı olmayan maçlarda boşluklar kaldığını gözlemlemiştim. Faroe Adaları maçının da çok dolu olmasını beklemiyordum, gerçekten de bütün tribünlerde çeşitli oranlarda boşluklar vardı. Maça toplam 6 bin biletli seyirci gelmiş zaten.
Maçtan 1 saat kadar önce stada girdiğimde çok az seyirci gelmişti. Görevlilere biletimi göstererek bana ayrılan koltuğu buldum, yine ismimi fark eden veya buna takılan biri olmadı. Protokolün önünde, yedek kulübelerinin hemen arkasında, zemine oldukça yakın bir bilet satmışlar bana. Bu nedenle taç çizgisine yakın pozisyonları net göremedim, yine de koltuk seçecek veya verilen koltuktan şikayet edecek durumum pek olmadığından fazla birşey söyleyemiyorum.
Oturduğum yerde uzunca bir süre yanıma kimse oturmayınca, bulunduğum yerde tek kalıp dikkat çeker miyim düşüncesi de geldi aklıma. Ancak bir zaman sonra yakınıma başka seyirciler oturdu. Hatta yan tarafıma 3 tane Uzakdoğulu turist oturdu ki maçı seyreden tek yabancı olmadığıma sevindim diyebilirim.
Karşıdaki tribünlerde dışarıda da gördüğüm First Armenian Front’un pankartları asılıydı. Zaten izlediğim özetlerde hep aynı yerde aynı pankartları gördüğüm için bir çeşit resmi taraftar grubu olduklarını fark etmiştim. Bunun dışında, yine daha önceki maçlarda gördüğüm üzere artık –de facto bir şekilde bile- var olmayan Dağlık Karabağ (Artsakh) bayrakları karşıdaki tribünlerde asılıydı. Bir süre sonra o taraftaki tribünler de dolmaya başladı. 45-50 dakika kala iki takımın oyuncuları ısınma için çıktılar. Sonra standart seremoni, oyuncuların anons edilmesi, milli marşların okunması vs derken maç başladı. Tribünler maç başladıktan sonra da dolmaya devam etti.
Maçın 10. dakikasında bütün bu bahsettiğim fanatik tribünlerde meşaleler yakıldı, ses bombaları patladı, bütün stadyum dumana boğuldu. Kendimi Türkiye’de yıllar önce izlediğim maçlarda gibi hissettim. Maça bir süre ara verilmek durumunda kalındı. Sahada ise, maçın ilk bölümlerinde Ermenistan’ın kornerlerle yaklaşma çabalarını gözledik ama açıkçası bir pozisyon hariç çok da gole yaklaşamadılar. Faroe Adaları çok büyük tehlikeler yaratamasa da oyunu istedikleri gibi götürdüklerini düşünüyorum. Zaman zaman rakip kaleye yaklaşmayı başardılar. Derken 31. dakikada Ermenistan savunmasının uzaklaştıramadığı bir pozisyonda topa kendisinden önce ayağını sokan rakibini tekmeleyen Georgi Arutyunyan penaltıya sebep oldu. Tribünlerde doğal olarak ciddi homurdanmalar duyduk. Zaten oldukça kısır bir oyun oynayan Ermenistan’ın yiyeceği bir golün üstesinden gelmesi zor görünüyordu.
Nitekim sol bek Viljormur Davidsen (ki kendisi 2 yıl önce Türkiye’yi yendiklerinde de gol atmıştı) Sırp asıllı kaleci Ognjen Čančarević’i ters köşeye yatırarak takımını 1-0 öne geçirdi. İlk yarının kalan kısmında Ermenistan en fazla uzaktan şutlarla rakip kaleyi zorlamaya çalışabildi. İkinci yarıda da sol kanattan ataklar ve kornerler ve yine uzaktan şut denemeleriyle etten duvar örmüş Faroe savunmasını zorlasalar da geçemediler. Açıkçası bu kısırlıkla ve hücum özürlü oyuncularla sahada Beşiktaş’ı izliyormuşum hissine fazlasıyla kapıldım, içi boş bir baskı ve yüksek topla oynama oranı gol getirmeyince Faroe Adaları maçı 1-0 kazandı. Mkhitaryan’ın milli bırakmasıyla Ermenistan’ın ne kadar yetenek fakiri bir hale geldiğini kendi gözümle görmüş oldum.
Maç esnasında meşale ve ses bombaları gibi ultra tribünlere özgü hareketler olsa da, maç boyunca devam eden bir tezahürat duysak da rakipler için sahayı cehenneme çeviren bir atmosfer yaratıldığını söyleyemeyeceğim. En çok 3 seferde söylenen “Hayastan” (Ermenice’de Ermenistan demek) ve “Hayer” (Ermenice’de Ermeni demek) gibi tezahüratları işittim. Ancak şu arkadaşın izlediği Kuzey Makedonya maçındaki atmosferin bu maçta olduğunu söyleyemeyeceğim.
Bunun dışında tribünlerde çok fazla formalı taraftar göremedim, “merchandising” işlerini fazla yapamamış gibi Ermeniler. Bayrak, kaşkol vs gibi ürünler de çok yoktu, zaten soğuk havada herkes montlarla ve berelerle oturuyordu.
Maç sonrası
Tabii ki büyük hayal kırıklığı yaşayan taraftarlardan bazıları oyuncuları protesto etti, tünelden çıkarken bazı oyunculara laf atıldı. Yine de bazı küçük taraftarlar yaklaşan oyunculara sevgi gösterisinde bulundu ve fotoğraf çekmeye çalıştılar. Ancak gerek Ermeni oyunculara, gerekse büyük sevinç yaşayan Faroeli oyunculara yönelik herhangi bir müdahalede bulunulmadı. Artık sahada kimse kalmadığında yerimden kalkıp çıkış kapısına yürüdüm, o esnada ne kadar üşümüş olduğumu fark ettim. Hava gerçekten çok soğuktu, titreye titreye yürüyerek staddan çıktım. Pek fazla sesi çıkmayan taraftar gruplarıyla birlikte otelime yollandım.
Maç sonunda şunu düşünmüş ve sosyal medyadan paylaşmıştım. Hem Ermenistan’da bir maç seyretmek, hem de dünya gözüyle Faroe Adalarının bir deplasman galibiyet aldığını görmek ayrı ayrı imkansız olaylarken, aynı maçta ikisini birden yaşamak bile bu deneyimi unutulmaz kıldı. Ben de başı oldukça gergin olsa da sonuna doğru rahatladığım bu deneyimi yaşadığım için oldukça memnun oldum.