Sofya’da Gezilecek Yerler
Son güncelleme tarihi: 15 Eylül 2019
Türkiye’nin hem komşusu, hem de uzun yüzyıllar boyunca ilişkisi olan, halen Türk kökenli çok sayıda insanın yaşadığı Bulgaristan’ın başkenti Sofya, tipik bir Doğu Bloğu başkenti gibi göründü bana. Ama anladığım kadarıyla şehir, Bulgaristan’ın Avrupa Birliği’ne girmesiyle birlikte aldığı desteklerle farklı bir kimliğe bürünmeye çalışıyor, bu yüzden iki yaşam tarzının arasında kalmış bir yer olduğunu söyleyebilirim.
Tarihi çok gerilere gitse de şehrin alışıldık bir ‘Old Town’ı yok, kendi nüfusuna göre geniş bir düzlük alana yayıldığı da söylenebilir. Sovyetik tipte geniş caddeleri mevcut. Bu nedenle benim gibi yürüyerek gezmeyi öncelikli olarak düşünenlerin işini pek kolaylaştırdığını söyleyemeyiz. Ancak yine de idare eder seviyedeki toplu taşıma sistemi sayesinde uzak yerlerdeki ziyaret noktalarına bile bir şekilde gitmek mümkün. Ben de gezip görme şansı bulduğum yerleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Hatırlatma: benim Bulgaristan’ı ziyaret ettiğim zaman 1 Bulgar Levası (BGN) yaklaşık 2.1 Türk Lirası’na eşitti, 1 Leva da yaklaşık 2 Euro ediyordu, ona göre verdiğim sayılardan hesap yapabilirsiniz.
Sofya’ya Nasıl Gidilir?
Sofya -müzelerde de anlatıldığı şekilde- birçok yolun kesişim noktasında kurulmuş zaten. Bu nedenle yakın başka şehirlerden, Üsküp’ten ya da Selanik’ten otobüsle gelinebiliyor. Türkiye’den ise THY’nin Sofya Uluslararası Havaalanı’na düzenli seferleri var. Ama Türkiye’den gelmek isteyenler açısından daha çok tercih edilen yöntem otobüs. Birkaç tane otobüs firmasının İstanbul Esenler Otogarı’ndan Sofya’ya günlük otobüs seferleri bulunuyor. (Sofya dışında Haskovo, Filibe -Plovdiv-, Burgaz ve Varna gibi şehirlere de otobüs var bu arada). Ben otobüs yolunu tercih ettim, bu yolda yaşadığım, pek çok kişi için çok yeni olmayacak deneyimleri Bulgaristan otobüsleri yazımda anlattım.
Trenle ise İstanbul Halkalı tren garından yine günlük trenlerle Sofya’ya ulaşabiliyorsunuz. Bulgaristan’ın tren ağı fena seviyede değil, bu nedenle diğer birçok Bulgar şehrinden Sofya’ya geliş zor olmayacaktır.
Sofya’da Gezilecek Yerler
Sofya’da esasında sayı olarak fazla müze var, ama ben artık arkeoloji, etnografya, doğal tarih türü müzelerden ziyade siyasi tarih, şehir tarihi ve fırsat olursa sanat müzelerine, varsa meşhur kilise ve dini mekanlara uğramaya çalıştığımdan birçok müzeyi eleyerek dolaştım. Sofya’nın en bilinen simgesi sanırım Aleksandr Nevski Katedrali. Bulgaristan tarihinde 1878 Berlin Antlaşması’yla Osmanlı’dan kazanılan yarı bağımsızlık ve prenslik statüsü büyük önem taşıyor. İşte bu olayın hemen arkasından inşası başlayan katedral, 30 yılda tamamlanmış. Balkanların en büyük 2. Doğu Ortodoks katedrali (Belgrad’daki Aziz Sava en büyüğü), içi de hakikaten oldukça haşmetli. Anladığım kadarıyla burası hep kalabalık, yerel halk ve turistler sürekli iç içe gibi. İçeride sürekli yakılan tütsü ve mumlardan son derece yoğun bir koku var, teyzeler sürekli ikonları öpüp dua ediyor, bir de benim gittiğimde olduğu gibi koro ayin şarkıları söylüyorsa aşırı ruhani bir ortam oluşuyor. İçeri giriş ücretsiz, fotoğraf çekim izni 10 leva ama o kalabalık yüzünden aşırı bir kontrol yok, yakalanmadan birkaç fotoğraf çekebilirsiniz.
Sofya Şehir Müzesi küçük, ancak şehrin gelişimini güzel bir şekilde veren modern bir müze. Sofya’nın Sofya olmadan önceki Roma yıllarından, yani Serdika olarak doğuşundan Sofya oluşuna, Osmanlı hükümranlığında geçen yüzyıllardan (tamam burayı çok kısa geçiyorlar, sadece dönemin dini hatıraları var) sonra gelen yarı bağımsızlık ve bağımsızlık yıllarına ait eşyalar, kilise tablo ve panoları, Kral Ferdinand’ın düğününde kullanılan at arabası ve sonra aldığı Mercedes araba gibi değişik türden parçalar sergileniyor. Yine o döneme ait kadın ve erkek kıyafetlerinden oluşan bölümler bulunuyor. Giriş 6 leva, fotoğraf izni ekstra 15 leva.
Şehrin bir diğer önemli kilisesi ise, İstanbul’daki Ayasofya’nın da kardeşi diyebileceğimiz Azize Sofia Kilisesi. Buranın duvarına bitişik Meçhul Asker Anıtı’nı sönmeyen ateşinden tanırsınız, yakınlarda bir de Kral Samuil heykeli var ki bunu kaçırmayın, hayatımda gördüğüm en sert bakan kral olabilir, özel yapılmış, karanlıkta bile parlayan gözlerine kesinlikle bakın. Şehrin merkezinde, Serdika metro durağının dibinde (hatta metro inşaatı sırasında ortaya çıkmış) küçük bir antik şehir de zaten yol üstünde karşınıza çıkar.
Şehir merkezinde başka birçok kiliseye de uğrayabilirsiniz, mesela Nedelya Kilisesi’ne. 1925’te yaşanan ve ülkenin üst makamlarından 150 kişinin hayatına mal olan bombalı saldırıyı anımsatan bir plak da girişte mevcut. Ayrıca Katolik Kilisesi, Mimar Sinan’ın eseri olan oldukça tarihi Banya Bashi Cami (Banyabaşı veya Kadı Seyfullah adıyla da biliniyor), Avrupa’nın en büyüklerinden biri olan Sofia Sinagogu gibi değişik dinlerden yapılar merkezde ve birbirine çok yakın yerlerde. Zaten şehrin önemli yerlerinin çoğu da Serdika’dan Aleksandr Nevski Katedrali’ne kadar olan bölgede toplanmış diyebiliriz. Şehrin en önemli müzesi olarak gördüğüm Bulgaristan Ulusal Müzesi ise şehrin bayağı bir dışında kalıyor. Bulgarlar’ın Bulgaristan olmadan önceki Bizans ve Roma İmpatorluğu yıllarından günümüze dek yaşadıkları çoğu olay bu müzede anlatılıyor. Burada da 500 yıllık Osmanlı dönemi ve 2. Dünya Savaşı sonrası sosyalist yönetimdeki Bulgaristan Halk Cumhuriyeti yılları es geçilmiş. Yine de Bulgar halkının, hem kırsalda hem şehirde yaşayanların hayatlarından kesitler ve ilgi çekici küçük sergiler müzede yer alıyor. Dini ve arkeolojik kalıntılar çoğunlukta olsa da buraya gidilmesini öneririm. Girişi 10 leva, flaşsız fotoğraf çekimi ücretsiz. Merkezden kalkan 5 numaralı tramvayın Nikola Petkov durağında inip 1.5 kilometre yürüyebilir ya da 111 numaralı otobüse binebilirsiniz. 111 numaralı otobüs, Lyulin metro durağından da geçiyor.
Hazır buraya kadar gelmişken biraz daha abartıp Boyana Kilisesi’ne de gidilebilir. Gerçekten çok zor bir yerde olduğunu söylemem lazım, Ulusal Tarih Müzesi’nin 1.5 kilometre kadar ötesinde ve tepelerin arasındaki, şehrin muhtemelen en huzurlu mahallesi olan Boyana’da evlerin arasında küçük bir kilise burası. Burası da şehrin UNESCO dünya kültür mirası listesine dahil edilmiş yerlerinden, 1000 yıllık küçük kilisenin içindeki duvar resimlerinin çoğu ta o dönemlere ait. Bahçesi çok sevimli, kilisenin içine ise aynı anda en fazla 8 kişi alınıyor, bu yüzden eğer içeride birileri varsa onlar çıkana dek beklemeniz gerekiyor. Giriş ücreti 10 leva. 107 numaralı otobüs buradan geçiyormuş ama anladığım kadarıyla yarım saatte bir falan kalkıyor. Yine şehrin merkezine yakın bir yerden kalkan 64 numaralı otobüsle anayola kadar gidip birkaç yüz metre tırmanabilir ya da direkt taksi tutabilir, ya da benim gibi yürüyebilirsiniz. Ama bu kadar çile çekmeye değer mi, kiliseyle ilgili önceden araştırma yapın buna kendiniz karar verin derim.
UNESCO listesinden bahsetmişken bir yerin de adını anayım; Sofya yakınlarındaki Rilski Manastırı’na muhakkak gitmenizi öneririm. Burası da Boyana gibi 1000 yıllık bir tarihi olan, dağların içinde kurulmuş bir manastır kompleksi. Sofya’ya gelinmişken görülmesi gerektiğini düşündüğüm bir yer, ancak gitmesi pek kolay değil nitekim Sofya şehir merkezine 130 km mesafede. Buraya gitmenin yolları ve manastırda geçirdiğim zamanla ilgili yazdığım Rilski Manastırı yazısını da okuyabilirsiniz.
Şehrin turistik merkezi, benim gördüğüm kadarıyla Vitoşa (Vitosha) Caddesi ve çevresi. Trafiğe kapalı bu cadde üzerinde çok sayıda turistik mekan, sokak sanatçıları ve sürekli geçen insanlarla güçlenen canlı bir ortam var. Bir ucunda Adalet Sarayı, diğer ucunda Ulusal Kültür Merkezi NDK bulunuyor. NDK’nın içinde yer aldığı geniş park, genç yaşlı birçok insanın kafasına göre zaman geçirdiği bir yer, siz de içkinizi ya da yiyeceğinizi alıp buraya gelip takılabilirsiniz. Ayrıca Vitoşa’yla kesişen Graf Igantiev Caddesi’ne de uğrayın derim, burada gündüz vakti eski kitap ve diğer eskilerini satan insanlarla karşılaşabiliyorsunuz.
Bunlar dışında siyasi tarihi sanat tarihiyle birleştiren bir başka müzesi daha var Sofya’nın: yine şehir merkezinin birkaç kilometre dışında bulunan Sosyalist Sanat Müzesi’ni önerebilirim. Budapeşte’deki Memento’ya çok benziyor. Tıpkı orası gibi Sosyalist dönemde dikilmiş Lenin ve Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’nin ilk başkanı Georgi Dimitrov gibi önemli şahsiyetlerin heykelleri, artık burada sergileniyor. Memento’dan farklı olarak yandaki binanın içinde bulunan resim koleksiyonuna da bakmak gerek. Daha çok kurşuna dizilen, sorgulanan, işkence gören devrimcilerle ilgili yapılmış resimler burada ziyarete açık. 70’lerle birlikte sosyalist gerçekçilik akımlarından uzaklaşarak farklı akımlarda eserler vermiş ressamların çalışmalarını da görmeniz mümkün. Giriş 6 leva. Buraya metroyla gelmek isterseniz G.M. Dimitrov durağı oldukça yakın, indikten sonra 500 metre kadar yürümeniz gerekiyor.
Şehrin birkaç ünlü köprüsü var her ne kadar altından geçen nehirler artık dereye dönmüş olsa da… Gar yakınlarındaki aslanlı Lavov Köprüsü ve kartallı Orlov köprülerindeki hayvan heykellerini görebilirsiniz. Özellikle gidilecek türden değil ama yolunuzun üstünde kalma ihtimali olan yerler bunlar. Orlov Köprüsü’ne yakın bir park var, Park Borisova Gradina adında. Bana bir Ankaralı olarak Kurtuluş Parkı’nın biraz büyükçesi gibi göründü, teşbihte hata olmaz.
Turistik bir yer olarak değil de bir tavsiye olarak şunu da belirtmek isterim, Sofya her tarafından su fışkıran bir şehir, özellikle caminin arka tarafındaki çeşmelerden (Public Mineral Baths olarak geçiyor) sürekli içilebilir su akıyor. Yanlarında getirdikleri plastik şişelere su dolduran yerel halktan bir sürü insan göreceksiniz günün her saati. Çekinmeyin, siz de şişenizi doldurun, akan su çok sıcak, ancak akşam doldurduğunuz şişenin sabaha soğuyor. Şehrin her yerinde akan suları içebilirsiniz, suya para vermeyin çok zorda kalmadıkça.
Benim gibi başka mezarlık seviciler için de otobüs ve tren garının arka tarafında kalan şehrin merkez mezarlığını belirteyim. Büyük sayılabilecek bu mezarlıkta çok müthiş mezar taşları ya da etkileyici bir atmosfer yok. Hatta mezar taşları, bazı çok yeni mezarlarda bile çalı çırpıdan görülmez olmuş. Ama anladığım kadarıyla bu bakımsızlıktan ziyade kültürle ilgili, en azından o şekilde yorumlamak istiyorum çünkü o acayip otlar her yerde gerçekten. Bir Ortodoks memleket olarak Romanya gibi safi haç mezarlar fazla yok, düz ve bazen resimli mezarlar var. Bir ülkeye benzetmem gerekirse belki Ukrayna’ya benzetebilirim bu anlamda. Ama farklı olarak şu var: birçok Hıristiyan ülkede ölenlerin arkasından panolara ve duvarlara asılmış cenaze ilanlarını, oralara gidenler fark etmiştir. Bulgaristan’da mezarlık içinde de bu ilanlardan çok fazla var, buna ek olarak sadece ölüm değil, ölüm yıldönümünde anılan insanlar için anma ilanları da mevcut.
Yukarıdaki bölümlerde de biraz değindiğim gibi Sofya’nın bana biraz düz bir şehir gibi göründüğünü söylemeliyim. Binalarda fazla olmasa da aşırı geniş caddelerinde eski bir Doğu Bloğu şehri olduğunu rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. Avrupa Birliği’ne katılmanın da etkisiyle bazı merkezi yerler aşırı turistik bir hale gelirken bir miktar dışarıda kalan kısımları bakımsız haliyle sırıtmakta. Yine de görülebilir yerleri yok değil, Plovdiv kadar ‘turistik’ olmasa da 1-2 gün keyifli zaman geçirip ‘Sofya’yı da görmedim’ demezsiniz.
İletişim
Bu yazıyla ilgili sorularınızı, yazıya yorum yaparak bana iletebilirsiniz. Ancak sizden ricam, önceki yorumları da okumanız, belki de aynı soru önceden sorulmuştur.
Bir yorum
gezilecek yerler
Sofya hakkında güzel bir gezi rehberi olmuş..