Gezi,  Letonya,  Ülkeler

Letonya’nın Başkenti Riga’da Gezilecek Yerler

3 Baltık başkentinin Old Town’larını karşılaştırdığımda hepsinin dikkat çeken bir özelliği aklıma geliyor. Tallinn‘deki en iyi korunmuşuydu bence. Vilnius‘taki de en hareketli olanıydı. Riga Old Town’ı ve çevresi ise en orijinal bina tiplerinin bulunduğu, mimari açıdan en çeşitli bölgeydi. Öte yandan coğrafi açıdan oldukça düz bir şehir Vilnius ve Tallinn’in aksine. Bu nedenle yürüyerek gezmesi nispeten kolay, diğer komşu ülkelerden farklı bir tat yakalama ihtimaliniz bulunuyor Riga’da.

Baltık Denizi’nin Daugava Nehri ile karaya girinti yaptığı bir noktada kurulmuş Riga, Estonya ile Litvanya’nın ortasında kurulmuş Letonya’nın başkenti ve en önemli kenti olarak tarih boyunca birçok kez el değiştirmiş. Diğer Baltık ülkeleri gibi Alman kökenli nüfusun yüzyıllarca yoğun bir şekilde yaşayıp silinmeyecek izler bıraktığı Letonya, Baltık komşuları gibi 1. Dünya Savaşı sonrasında kısa bir bağımsızlık periyodundan geçse de 2. Dünya Savaşı’nın ardından Sovyetler Birliği’ne katılmak durumunda kalmış, her ne kadar Riga, Sovyet etkisini günümüzde çok yansıtmasa da nüfusunun yaklaşık %25’i Rus kökenli olan bir ülkenin başkenti. 2004’te Avrupa Birliği’ne komşularıyla birlikte katılmış, 2014’te ise Letonya Lat’ını bırakıp Euro’ya geçerek Avrupa’ya iyice yaklaşmayı amaçlıyorlar.

Daugava Nehri kenarında yüzenler ve Riga

Bu nedenlerle turistlerin ilgi odağı olmayı amaçlayan Riga, çok sayıda görülebilecek yer sunuyor ziyaretçilerine. Benim ayırdığım 3 gün size biraz fazla gelebilir, 2 günde şehrin birçok yerini görebileceğinizi düşünüyorum. Verdiğim ücretler Haziran 2019 itibariyle geçerlidir.

Riga’ya Nasıl Gidilir?

Diğer Baltık ülkelerinde olduğu gibi Riga’ya Türkiye’den direkt uçan yalnızca THY var. Yakın ülkelerden otobüsle gitmek isterseniz de Tallinn, Vilnius, Varşova Berlin ve hatta St. Petersburg’dan otobüsle gelebilme seçenekleri mevcut.

Riga’da Gezilecek Yerler

Old Town (Vecrīga)

Riga Old Town’ı, geniş denilebilecek bir alanda, çok sayıda dini, tarihi binaya, müzeye, anıta ve tabii ki turistik mekanlara ev sahipliği yapıyor. Şehrin geri kalanı gibi düzayak bir yer olduğundan gezmesi kolay ve keyifli.

Laima Saat Kulesi: Letonya’nın ünlü çikolata markası Laima’dan adını alan saat kulesi, Rigalıların en popüler buluşma noktası denebilir. 1924’ten beri çalışmakta olan saat, Özgürlük Anıtı’na çok yakın.

Özgürlük Anıtı, Riga
Riga Old Town’ın girişinde bulunan Özgürlük Anıtı, Letonya bağımsızlığının en görünür simgesi…

Özgürlük Anıtı (Brīvības piemineklis) ise Letonya bağımsızlığının simgesi olan en önemli anıt ve Sovyet yıllarını sağlam atlatabilmesi bir başarı diyebiliriz. 1920’lerin ortasında yapılan 40 metrelik anıt birçok gösterinin merkezi olmuş. Elinde 3 yıldız tutan kadın figürü etkileyici.

Üç Kardeş (Three Brothers): Riga Old Town’ında, Mazā Pils Sokağı’nda bulunan birbirine bitişik 3 ev, üç kardeşler olarak adlandırılıyor, nitekim 400 yıldan uzun süredir aynı yerde komşu vaziyette ayaktalar. Oldukça uzun bir kardeşlik diyebiliriz.

Üç kardeşler (Three brothers), Riga
Yüzyıllardır birbirine dayanmış kader ortakları, 3 kardeş ev

Kedili Ev (Cat House): Riga Old Town’daki bir diğer ilginç ev, çatısındaki 2 kedi figürüyle hemen dikkati çeken yapı. Efsaneye göre evin sahibi olan zengin bir tüccar, tüccarlar loncasına kabul edilmeyince öfkesinden tam lonca binasına bakan evinin tepesine bu iki kediyi kondurmuş. Hikaye biraz tuhaf, ama kediler gayet güzel.

Ulusal Tarih Müzesi

Adı üzerinde, Letonya’nın tarihine odaklanan bu müzede Letonya’nın 1918’deki ilk bağımsızlığının 100. yılı şerefine bu 100 yılın özeti sayılabilecek bir bölüm bulunuyor. Anlaşılır bir şekilde oldukça milliyetçi bir bakış açısıyla Letonya’nın 2 dünya savaşı arasındaki kısa bağımsızlık periyodu, SSCB yılları, ‘ulusal uyanış’ ve Avrupa’ya yeniden entegre olma süreci konu ediliyor.

Bunlar haricinde Letonya topraklarından çıkan arkeolojik ve folklorik ögeler de müzede yer alıyor. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın dört bir yanına göç eden Letonyalıların öykülerinin anlatıldığı kısım ilgimi çekmeyi başardı diyebilirim. Buraya giriş 3 Euro.

Büyük Kristaps (Lielais Kristaps)

Riga şehrinin kuruluş efsanelerinden birinin dayandığı Kristaps’ın anısını yaşatan hoş bir heykel var. Hikayesi de güzel.

Efsaneye göre Büyük Kristaps (ya da Old Christopher), bir zamanlar Daugava’nın bir kıyısından diğerine insanları omzunda taşıyarak geçiren, ‘dağ gibi’ bir adammış. Günün birinde küçük bir çocuğun ağladığını duymuş ve karşıya geçirmeye karar vermiş. Kristaps ilk başta bunun kolay bir iş olacağını düşünerek başlamış nehri geçmeye. Ancak ilerledikçe o küçücük çocuk ağırlaşmış, ağırlaşmış ve Kristaps güç bela çocuğu karşıya geçirebilmiş. Aslında bu çocuk İsa’ymış ve sırtında bütün insanlığın günahlarını taşımakta olduğundan böylesine ağırmış. Kristaps da ertesi sabah kulübesinin içini altın ve mücevherlerle dolu bir vaziyette bulmuş ve bu mükafatlar sayesinde ölümünün ardından Riga şehri kurulmuş. Hatta şehrin ilk binası da Kristaps’ın kulübesinin bulunduğu yere dikilmiş.

Lielais Kristaps, Riga
Büyük Kristaps ve çocuk İsa

Heykelin orijinali, Riga ve Navigasyon Müzesi’nde bulunuyor, bir kopyası da Daugava Nehri kenarında. Nehir kenarında dolaşırken burayı da bir görmenizi öneririm.

House of Blackheads

14. yüzyıldan başlayarak özellikle Livonia, yani Letonya ve Estonya topraklarını içeren bölgede etkili olmuş “Kara Kafalılar” (Blackheads), bir ticari ve askeri birlik olarak günümüze kadar süren izler bırakmış bir topluluk. Bekar tüccarların oluşturduğu birlik ilk başlarda askeri amaçları ön planda tutmakla birlikte Orta Çağ sonrasında daha ticari bir nitelik kazanmış ve Büyük Lonca’ya (The Great Guild) giriş öncesi önemli bir adım haline gelmiş. Tüccarlar, kendilerine Aziz Mauritius’u koruyucu aziz olarak seçtiklerinden, o da çoğunlukla siyahi olarak resmedilmiş Mısır kökenli bir kişilik olduğundan topluluğun üyeleri kendilerine “Kara Kafalılar” demişler.

House of Blackheads, Riga
House of Blackheads, orijinal binanın yıkıntıları üzerine restore haliyle tekrar inşa edilmiş.

Günümüzde Kafa Kafalılar evi, orijinal binasında değil, çok çok yeni yapılmış restore hali görülebiliyor. Nitekim 2. Dünya Savaşında Alman bombardımanıyla harabeye dönen bina, Sovyetler zamanında tamamen yıkılmış. Ancak Letonya bağımsızlığını kazanınca, 1990’larda görkemli bir şekilde tekrar yapılmış. Bodrum katında orijinal binadan kalma duvarların bir kısmını sağlam şekilde görebilmek mümkün, buralarda şarap mahzenleri varmış bir zamanlar. Üst katlarda ise 19. yüzyıl dekorasyon akımlarına uygun tarihi salonlar bulunuyor. Bu salonlarda ise dönemin eşyalarından seçkiler, bir tütün kutusu koleksiyonu gibi sergiler bulunuyor. Bu bina ve salonların görkemi, 2012-2016 arasında Letonya Başkanlık Sarayı tadilattayken Letonya Devlet Başkanı’nın burayı başkanlık ofisi olarak kullanmasına da neden olmuş. Ayrıca büyük bestecilerin büstlerinin bulunduğu koridor da hoş bir detaydı.

House of Blackheads’e giriş 6 €.

Elisabeta Sokağı (Elizabetes iela) ve Art Nouveau Mimari

Mimariden pek anladığım söylenemez, ancak Riga denince en çok bahsedilen konulardan biri, Art Nouveau (Jugendstil) olarak bilinen teknikle inşa edilmiş binalar. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında egemen olmuş bu akıma ait oldukça ilginç görünümlü binalar inşa edilmiş Riga’da.

Bu binalardan en ilginci, Elizabetes iela 10b’de bulunan Mihail Eisenstein’ın elinden çıkma bina. Adeta optik ilüzyona yol açan 2 taraftaki insan yüzü figürü ve birbiriyle uyumları tartışmaya açık daha birçok figürün süslediği bu binayı mutlaka görün.

Jugenstil, Riga
Mihail Eisenstein’ın elinden çıkma acayip bina, Elizabet sokağında bulunuyor.

Old Town’a çok yakın Elizabetes iela ve Alberta iela’da yapacağınız küçük bir tur, size adeta açık hava müzesi geziyormuş hissi verecektir. Riga’da bina dışları haricinde, evlerin içlerinde de etkisini gösteren bu akıma ait daha ayrıntılı bilgi almak için ziyaret edebileceğiniz Riga Art Nouveau Müzesi de Alberta iela’da.

Riga Gettosu ve Soykırım Müzesi

Kuzey ve Doğu Avrupa’da en çok Yahudi’nin yaşadığı şehirlerden biri Riga’ydı. Bu nedenle Alman işgali bütün Baltık ülkelerine ulaştığında Riga’da da büyük bir getto oluşturuldu. Hem Riga’daki Yahudi mirasını anmak, hem de Almanya, Polonya, Çekoslovakya gibi daha Batı’daki ülkelerden trenlerle getirilip burada ölmüş yaklaşık 25 bin Yahudiyi hatırlamak amacıyla bir açık hava müzesi oluşturulmuş.

Müzede çok sayıda bilgi levhasının yanında bizzat Riga gettosunda taşınıp tekrar kurulmuş bir ev, Almanya’dan gelenleri taşıyan vagonların kopyası bir vagon ve çeşitli sergiler bulunuyor. Giriş ücretsiz.

Riga’da Yahudi mirasını canlı tutan diğer yerler arasında Old Town’daki Peitav-Shul Sinagogu ve Jānis Lipke Müzesi’ni sayabiliriz. Jānis Lipke Müzesi’nden birazdan ayrıntılı olarak bahsedeceğim.

KGB (Çeka) Müzesi

Diğer eski Sovyet ülkesi komşuları gibi Letonya da SSCB yıllarını ‘işgal’ olarak adlandırıyor. Yine komşuları gibi Molotov-Ribbentrop Paktı’na sövüyorlar, ülkelerini gizlice Sovyet denetim bölgesine almasından ötürü. Özellikle 50’li yılların ortasına kadar, yani Stalin’in ölümüne dek muhaliflere uygulanan baskı politikası, sürgünler, tutuklamalar ve cinayetler, ülke tarihinde kara bir dönem olarak anılmakta. Bütün bunlar, neredeyse bütün eski Sovyet ülkelerinde standart şekilde görülen durumlar.

SSCB döneminde KGB binası olarak kullanılan bina, günümüzde müze olarak ziyaretçilere açık. Olabildiğince bulunduğu gibi korunan bina, aslında Letonya’nın bağımsızlığının ardından Letonya Ulusal Polis Teşkilatı tarafından kullanılmış 2014’te müze olarak tekrar açılmış. Kayıt ve sorgu odaları, hücreler, tepesi açık olsa da oldukça klostrofobik hava alma bölümü ve infazların gerçekleştirildiği duvar gibi detaylar müzede bizzat girip görebileceğiniz şekilde düzenlenmiş. İnfaz duvarındaki kurşun deliklerine kadar bina korunmuş. Müzede rehberli turlar da var ve tutukluların nasıl fiziksel ve ruhsal işkencelerden geçtiği defalarca vurgulanıyor. Giriş 10 Euro.

Riga Savaş Müzesi

Girişi ücretsiz olan Savaş Müzesi, Old Town’daki tarihi barut kulesine yapılmış. Letonya topraklarının Livonia olarak bilindiği günlerden günümüze, bu topraklarda yapılmış savaşlarla ilgili çok sayıda bilgi ve belge sunuluyor. Ve tahmin edileceği üzere 1. Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşı ve 1918’deki bağımsızlık süreci ve SSCB yıllarına odaklanılıyor. Bunun yanında Letonya’nın diğer koalisyon ülkeleriyle birlikte Irak ve Afganistan işgaline katılımıyla ilgili bilgi ve hatıralar da sergileniyor. Avrupa’nın son birkaç yüzyılda değişen siyasi sınırlarını anlatan animasyonlar oldukça güzeldi.

Letonya Ulusal Resim Müzesi

Letonya’nın resim ekolünün gelişimini anlatan Resim Müzesi, 19. yüzyıldan günümüze dek geliyor. Yoğun Rus ve Alman etkisi altında geçen 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın 2. Dünya Savaşı’na kadar olan kısımla başlayıp, SSCB yıllarında diğer eski Sovyet ve Doğu Bloğu ülkeleri gibi Sosyalist Gerçekçilik ve Sosyalist Modernizm akımlarına ait eserlerle bitiyor. Her ne kadar dünyaca ünlü bir başyapıt barındırmasa da Sanat Müzesi gezmeyi sevenlere önerilir. Bu arada müzenin en üst katındaki balkona çıkıp Riga manzarası görmeyi ihmal etmeyin. Giriş ücreti 6€.

Spor Müzesi

Riga’da sporseverlere hitap edecek çok güzel bir müze var. Old Town’da, Alksnāja iela’da bulunan Letonya Spor Tarihi Müzesi, Letonya’nın spor tarihinde yer etmiş kişileri onore eden güzel bir yer. Ülkede spor faaliyetlerinin daha çok Almanlar aracılığıyla doğuşundan başlayarak, Rus İmparatorluğu dönemindeki faaliyetleri, 1918’deki bağımsızlığın ardından SSCB devrine kadar ‘Letonya’ olarak katıldıkları organizasyonları vs. anlatıyor müze. Sonrasında da SSCB bayrağı altında başarılar elde eden sporcular ve Riga takımlarının (başta Rīgas ASK olmak üzere) şampiyonlukları anlatılıyor. Madalyalar, akreditasyon kartları gibi çok sayıda olimpik hatıra var. En üst katta ise, bizzat Letonya’yı değil de SSCB’yi temsil etmiş olsa da, Letonya topraklarında yetişmiş önemli sporcuların kariyerlerine dair bilgiler veriliyor ve kullandıkları eşyalardan bazıları sergileniyor. Örneğin NBA’de oynama şansı bulmuş baskeybolcular Kristaps Porziņģis, Andris Biedriņš ve Dāvis Bertāns’ın adeta beşik büyüklüğündeki ayakkabılarını görebilirsiniz. Ayrıca Jelena Ostapenko, Mihail Tal gibi çeşitli spor dallarından isimler de anılıyor.

Letonya basketbol dışında iyi bir hokey ülkesi. NHL de dahil olmak üzere büyük liglerde oynamış ünlü oyuncular yetiştirmişler. Bu oyunculardan iki tanesi, genç yaşta hayatını kaybetmişti ve müzede onlara da yer ayrılmış. Biri Sergejs Žoltoks, 10 sezon NHL’de oynamış, 2004’te bir maç sırasında kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiş. Tuhaftır, kariyerinde devamlılığıyla ve pek maç kaçırmamasıyla bilinirmiş.

Diğeri ise, zamanında beni çok derinden üzmüş Lokomotiv Yaroslavl takımının 2011’de yaptığı uçak kazasında takım arkadaşlarıyla birlikte yaşamını yitirmiş Kārlis Skrastiņš. Kazadan 3 yıl sonra bulunan, hafif yanmış hokey sopası Letonya’ya getirilmiş ve müzede sergileniyor. Oldukça iç burkan bir detay olduğunu belirteyim.

Giriş ücreti, nedenini pek anlayamadığım bir şekilde 71 cent.

Riga Film Müzesi

Spor Müzesi’nin hemen bir sokak aşağısında, bulunan küçük sinema müzesi, meraklılarının ilgisini çekecek türden. Riga, 1895’te Paris’te Lumière Kardeşler’in yaptıkları ilk sinema gösteriminin kısa bir süre sonrasında başka bir gösterime ev sahipliği yapmasıyla övünen bir şehir. Sinema tarihinin oldukça eski zamanlardan başladığı bir yer yani. Ancak müzede fazla birşey yok, 1918-1940 arasındaki kısa bağımsızlık döneminde çekilen filmler, SSCB döneminde isim yapmış Aloizs Brenčs’in filmleri ve birkaç tarihi ekipman bulunuyor. Açıkçası, Riga’da doğmuş büyük yönetmen Sergey Eisenstein’a ayrılmış geniş bölümler bekliyordum, ancak ahşap bir büstü, birkaç Potemkin Zırhlısı afişi ve Riga yıllarından birkaç bilgiden fazlasını bulamadım. Giriş ücreti 3,5 €.

Pauls Stradiņš Tıp Müzesi

Riga’nın en ‘sıradışı’ müzelerinden bir tanesi hiç şüphesiz burası. Ünlü Letonyalı doktor Pauls Stradiņš’in adını taşıyan bu müzede tarih öncesi çağlardan başlayarak tıp biliminin ilerleyişi anlatılıyor. Taş Devri insanlarının ‘alternatif’ tedavi yöntemleri ve birçok uzak uygarlıkta uygulanan değişik tedavi yöntemlerinin sergilenmesinin ardından daha modern tıp yöntemleri ve aygıtlarına ayrılan geniş bölümler ziyaretçilere sergileniyor. Pauls Stradiņš’in çalışma odası ve kişisel eşyaları da müzede yer alıyor.

Müzenin en vurucu eseri ise hiç şüphesiz ‘çift başlı köpek’. Rus bilim insanı Vladimir Demihov’un organ bağışı konusundaki önemli çalışmaları, günümüzdeki organ transferlerini mümkün kılacak kadar ufuk açıcı çalışmalar olmuş. Ancak ne yazık ki birçok tıbbi ilerleme gibi bunun da çok sayıda kurbanı olmuş.

Çift başlı köpek, Riga
Demihov deneyleri sonucunda ‘yaratılmış’ çift başlı köpek(ler)

Demihov birçok ‘birleşik hayvan’ deneyi yapmış. Bunların sonucunda ortaya çıkan talihsiz ‘hibrit’ hayvanlar çok uzun yaşamasalar da anlaşılan önemli verilerin elde edilmesine katkı sağlamış. 1966’da ‘yaratılan’ çift başlı köpek de, küçük bir köpeğin büyük bir köpeğin adeta üzerine ‘dikilmesi’ sonucunda ortaya çıkmış. Kendine ait bir beyni olsa da dolaşım ve boşaltım sistemi, daha büyük köpeğinkine entegre edilmiş. 4 gün yaşabilen bu hayvanlar, ölmelerinin ardından doldurulup Pauls Stradiņš Tıp Müzesi’nde sergilenmeye başlanmış.

Müzede ayrıca SSCB’nin uzay programlarına ait çeşitli uzay kıyafetleri ve uzay görüp geri gelmiş köpeklerden Çernuşka’nın doldurulmuş bedeni de sergileniyor. Çok ilginç bir müze olduğuna şüphe yok buranın, giriş ücreti 4,5€.

Riga Orman Mezarlığı (Rīgas Meža kapi)

Riga’nın en büyük mezarlığı olan Orman Mezarlığı, adından anlaşıldığı gibi büyük bir ormanın içine kurulmuş. Önemli Letonyalıların son durağı ve yemyeşil bir alan. Tallinn’deki Metsakalmistu’yu andırıyor.

Jānis Lipke Müzesi

Žanis Lipke adıyla da bilinen Riga’daki bir tersane işçisi, Letonya’da 2. Dünya Savaşı dendiğinde ilk akla gelen kişilerden biri günümüzde, çünkü işgal yıllarında çok sayıda Yahudi’nin hayatını kurtarabilmek için büyük riskler almış, elinden geleni yapmış biri. Adeta bir Oskar Schindler, bir Necdet Kent gibi. Riga’nın bence en özel bölgelerinden olan, Daugava Nehri kenarındaki Ķīpsala’da bulunan evinde çok sayıda Yahudiyi saklamış, burası tehlikeli bir hale gelmeye başlayınca da evinin yanına inşa ettiği sığınakta Yahudileri korumaya devam etmiş. Onlarca Yahudinin hayatının kurtarılmasını sağlayan Lipke, 1966’da Uluslararası Dürüstler (Righteous Among the Nations) arasına katılmış. 1987’de de vefat etmiş. 2012’de evinin ve sığınağın bulunduğu yere ahşap bir anı müzesi açılmış.

Müzede Lipke’nin hayatı, sığınağı nasıl yaptığı ve oradaki kişilere nasıl elinden geldiğince iyi bir şekilde bakmaya çalıştığı, hatta elektrik bile sağladığı gibi ayrıntılar anlatılıyor. Savaştan sonra ise kurtardığı kişilerden ve ailelerinden gelen mektuplarla birlikte, Lipke’nin kendisinin ve çocuklarının yaşamlarına dair detaylar sunuluyor. Oldukça loş diyebileceğim bu ortam, klostrofobik bir havaya büründüğünden sığınak havasını yansıtma iddiasını başarıyla yerine getiriyor denebilir.

Sovyet Zafer Anıtı

Eski Sovyet ve Doğu Bloğu ülkelerinde bulunan devasa Sovyet Zafer anıtlarının Riga’da da bir örneği bulunuyor. 2. Dünya Savaşı’nda bu ülkeleri Nazi işgalinden kurtaran Kızıl Ordu askerleri anısına dikilmiş bu heykel de. Ancak, malum Komünizm ve Sovyet nefretinden dolayı kaderine terkedilmiş gibi bir hali var. Hatta Letonya’da dönem dönem “yıkılsın mı, yıkılmasın mı” tartışmalarının merkezinde kalıyormuş. Aşırı milliyetçi gruplar burada sık sık gösteriler düzenliyor. Olur da Daugava Nehri’nin karşı tarafına geçerseniz güzel bir parkın içindeki bu anıtı görmeyi ihmal etmeyin. Anıtın Letonca adı Uzvaras piemineklis.

Sovyet Zafer Anıtı, Riga
SSCB’nin kurtardığı her ülkeye diktiği Zafer Anıtı’nın Riga versiyonu

1991 Barikatları Müzesi

Letonya’nın SSCB’den bağımsızlığını elde ettiği süreçte Riga sokaklarında, 1991 Ocak ayında gerçekleşen direnişi anlatan küçük müzede bu eylemlerin çeşitli detayları ve hatıraları sergileniyor. Yine ağır propoganda unsuru içerdiğinden görmeseniz çok birşey kaybetmiş olmazsınız, özellikle Ulusal Müze’yi gördüyseniz.

Riga Pazar Yeri (Zeplin Hangarları)

“Eldeki malzemeyi verimli şekilde kullanmak” denen şeyin en iyi örneklerinden birini Riga’da gördüm. 1. Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından Vaiņode Hava Üssü’ne yapılan zeplin hangarlarının çatı kısımları, şehrin merkezindeki pazar yerine farklı bir mimariyle, ancak yine zeplin hangarı havasını verecek şekilde taşınınca son derece kendine özgü bir yapı serisi ortaya çıkmış.

Zeplin hangarları, Riga
Haşmetli zeplin hangarları, artık sebze meyve pazarı olmuş

Yanyana 5 adet hangardan ve onun etrafındaki açık alandan oluşan pazar yeri oldukça büyük. Tıpkı Türkiye’deki pazarlar gibi, sayısız meyve, sebze, süt ve deniz ürünleri tezgahında birçok besin maddesini taze ve nispeten ucuz fiyatlara bulabiliyorsunuz. Hiçbir şey almasanız bile, olanca kalabalığına rağmen gezmesi çok keyifli bir yer. Riga’ya otobüsle gelirseniz, gördüğünüz ilk yer bu pazar olur, nitekim otobüs terminalinin hemen karşısında bulunuyor.

Riga’nın eski ahşap evleri

Riga’nın Old Town’ı haricinde de şehrin bazı yerlerinde eski, tarihi evler bulunuyor. Bunları görmek için Miera iela’ya, Ķīpsala’ya veya Torņakalns bölgelerine gidebilirsiniz. Özellikle Daugava’nın karşı kıyısındaki Ķīpsala bölgesini tavsiye ederim, çok güzel ahşap evler var.

Kipsala ahşap evi, Riga
Kipsala’dan bir ahşap ev

Bunlar haricinde, park görmek isterseniz biraz merkezin dışında bulunsa da Dzegužkalns’ı tavsiye edebilirim. Acayip huzurlu ve sakin bir yer. Oldukça düz olan Riga’nın en yüksek yeri, biraz merkeze uzak ve etrafı ağaçlarla çevrili olduğundan fazla manzarası yok ama sessizliği için yerel halkın tercih ettiği bir yer.

Bitirirken…

Riga’dan ayrıldığımda açıkçası Tallinn ve Vilnius’tan daha yavan bir yer olduğunu düşünmüştüm. Ancak aradan biraz zaman geçtikten sonra bu yazıyı yazarken pek de onlardan aşağı kalır bir yanı olmadığını, özellikle Art nouveau tarzda yapılmış evleri ve eski ahşap evlerin yoğun şekilde yer aldığı Ķīpsala gibi bölgeleriyle sadece dış mekanlarıyla bile görsel açıdan çok şey sunabilecek bir yeri görmüş olduğumu anladım. Bu yazıyı okuyanlara diğer Baltık başkentleriyle birlikte tavsiye ederim Riga’yı görmelerini.

Özetle söylemek gerekirse, gezmeye meraklı bir beyaz yakalıyım. Üniversiteyi bitirene kadar hiç yurt dışına çıkmadıysam da, sonrasında elimdeki imkanları olabildiğince kullanmaya çalışarak 40'tan fazla ülkeye gittim. Ülkeleri sokaklarında yürüyerek, bütün müzelere ve tarihi yerlere gitmeye çalışarak, az konuşarak, az yiyip içerek, çok yürüyerek, erken kalkıp erken yatarak gezmeyi severim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir