Transdinyester’e nasıl gidilir – Tiraspol ve Bender’de gezilecek yerler
Son güncelleme tarihi: 7 Aralık 2023
Bu yazıyı okuyorsanız hayatınızda Transdinyester adını en az bir, belki birkaç kere duymuş olmalısınız. Buraya gerçekten gitme niyetiniz varsa da bu yazıdan öğrenebileceğiniz birşeyler olduğunu garanti edebilirim.
2020’nin sonlarında Dağlık Karabağ bölgesinde yaşanan savaş herkesin malumu. Karabağ esasen dünyanın çok büyük kısmı tarafından Azerbaycan’ın bir parçası olarak kabul edilen, ancak son 30 yılda Ermenilerin yaşadığı ve yönettiği Dağlık Karabağ (Artsakh) Cumhuriyeti’nin bir parçasıydı. Savaşın ardından Azerbaycan bu toprakların önemli bir kısmını geri alıp, 2023’ün sonlarında tamamen kontrolüne geçirene dek Artsakh, Hankendi (Stepanakert) etrafındaki küçük bir alanda varlığını sürdürmeye devam etti.
Tıpkı Artsakh gibi Transdinyester de SSCB zamanlarından kalma bir hatıra aslında. SSCB dağıldığında yaşanan savaşlarda bazı topluluklar bağımsızlık için mücadele etse de hiçbiri bunu tam olarak başaramadı, ancak Rusya’nın desteğiyle birtakım kazanımlar elde edebildi. Transdinyester de böyle bir bölge. Bölge nüfusunun çoğunluğu Rus kökenli (bölgede Moldova ve Ukrayna kökenliler de yaşıyor) ve Ruslar bağımsız Moldova Cumhuriyeti’nin bir parçası olmak istemediklerinden burada 90’ların başında bir iç savaş yaşandı. Sonuçta Ruslar topraklarını korudu ve özerk bir cumhuriyet kuruldu. Transdinyester sorunu olarak adlandırılan sorun da günümüze dek devam etmiş oldu.
Ne BM’ye kabul edilen, ne de BM’ye üye herhangi bir ülkenin resmen tanıdığı bu ülke günümüze dek varlığını sürdürdü. Eski Sovyet coğrafyasındaki diğer “frozen conflict zone” yani ‘dondurulmuş çatışma bölgesi‘ örnekleri gibi kimliğini bugüne dek korumuş olan bu ülke, Kişinev‘in hatta genel olarak Moldova’nın pek sunamadığı merak ve heyecanı sonuna dek uyandırıyor diyebilirim.
Her şeyden önce Transdinyester resmi olarak Sovyet mirasını bir şekilde koruyor. Bayrağında orak-çekiç figürünü taşıyan dünyadaki çok az ülkeden biri olmasının yanında, Sovyet dönemindeki haline eklenen çok sayıda modern yapı olsa da eski kısımlarında pek fazla değişiklik göstermeden gelebilmiş. Resmi dili Rusça olan, sokaklarında Sovyetik sembollerin ve Lenin heykellerinin bulunduğu, Komünizmle özdeşleşmiş kişilerin isimlerinin verildiği caddelerden müteşekkil, Sovyet dönemi düzenini büyük ölçüde aynı şekilde sürdüren, neredeyse tüm vatandaşlarının çifte vatandaşlık taşıdığı (büyük çoğunlukla Moldova, Ukrayna ve Rusya ile) başka fazla yer yok dünyada. Sadece Güney Osetya ve Abazya’da, yani yine Sovyetler dağıldıktan sonra kurulmuş ancak kimsenin tanımadığı ve hala varlığını sürdüren bölgelerde benzer bir durumla karşılaşabilirsiniz. Zaten Transdinyester pasaportu dünya üzerinde sadece bu iki tanınmamış ülkede kullanılabiliyor.
Tabii ki buradaki insanlar 80’ler Sovyetleri gibi bir hayat sürmüyorlar, her türlü yenilikten, teknolojiden faydalanabiliyorlar. Ancak SSCB devrinden beri değişmeden kalan çok şey var hala, bütün bunlar Transdinyester’i birçok açıdan turistler için çekici kılıyor.
Bölge sakinlerinin Pridnestrovie (Transdinyester’in Rusçası, siz de burada dolaşırken Transnistria yerine Pridnestrovie ifadesini kullanın) olarak adlandırdığı bu son derece kendine özgü ülkede çok farklı bir deneyim yaşayacağınıza hiçbir şüphem yok. Ancak bu kendine özgü durumdan ötürü gitmeden önce düşünmeniz gereken çok şey var. Bu yazıda bütün bu ekstrem durumlara hazırlıklı olabilmeniz için çeşitli ipuçları paylaşacağım.
Transdinyester’e nasıl gidilir?
Moldova ve Ukrayna tarafından çevrelenmiş, Dinyester Nehri kenarına kurulmuş bu incecik ülkeye de sadece bu ülkeler üzerinden gidiliyor. Nitekim burada uluslararası bir havaalanı yok. Transdinyester’e gitmek için ayrı bir vize almanıza gerek yok, Moldova’ya ve Ukrayna’ya girebildiğiniz gibi Transdinyester’e de girebilirsiniz. Okuduğum birçok kaynak, Moldova ve Ukrayna’ya girmek için yeterli olan belgelerin Transdinyester için de yeterli olduğunu söylüyor. Bu durumda Transdinyester’e nüfus cüzdanıyla girebilmenin mümkün olduğu düşünülebilir. Ancak, bu iki ülkeye nüfus cüzdanıyla girebilseniz de Transdinyester’e girebilmek için yanınızda geçerli bir pasaportun varlığı bence son derece iç rahatlatan bir unsur olur, nitekim ülkeye girişte verilen kağıt parçasında pasaport numarası da yazıyor. Nüfus cüzdanıyla girmeyi denerseniz nelerle karşılaşacağınıza dair bir fikrim yok, net konuşmak istemem.
Ekstra not, ülkeye girişte COVID-19 aşısı veya PCR testine dair birşey sorulmadı.
Transdinyester’e Moldova tarafından nasıl girilir?
Eğer Kişinev-Moldova yönünden giriş yapacaksanız işler çok net. Kişinev’den düzenli olarak kalkan dolmuşlarla Tiraspol’e kadar gidebiliyorsunuz. Kişinev’deki Bender ve Tiraspol dolmuşlarının kalktığı yer, tıpkı Moldova’nın her yerine giden diğer dolmuşlar gibi, Piaţa-Centrală’ya bitişik Gara Centrală’da. Buraya geldiğinizde biraz kafanız karışabilir, ancak Strada Tighina tarafına indiğinizde üzerinde hem Latin hem Kiril alfabesiyle Kişinev-Tiraspol (Кишинёв-Тираспол) yazan dolmuşları bulacaksınız. Şoförler sizi bilet gişesine yönlendirecektir, oradan ben 2021 Haziran ayında 46 Moldova Lei karşılığında Tiraspol biletini aldım.
Tiraspol’e çalışan dolmuşlar ve kalkış saatleri belli. Yaklaşık yarım saatte bir seferler yapılıyor gün içinde. Siz de aldığınız bilete uygun dolmuşa binip hareket saatini bekleyeceksiniz. Saat geldiğinde şoför biraz oyalanıp sonunda Tiraspol’e doğru yola çıkıyor. Dolmuşlar Ford Transit tarzında arabalar çoğunlukla. Kendinize içeride rahat bir yer seçmeye çalışın, nitekim yol boyunca inen ve binenler oluyor.
Moldova’da şehirlerarası yollar, Türkiye’nin aksine oldukça bakımsız bir haldeler. Bu yüzden 70-80 kilometrelik yol, pasaport kontrolleriyle birlikte 1,5-2 saat civarında sürebiliyor. Dolmuşta büyük olasılıkla tek turist siz olacaksınız, etrafınızda duyacağınız konuşmalar ise çoğunlukla Rusça olacak. Ancak dolmuşun kendi rahatsızlığı ve yolcuların neredeyse hiçbirinin COVID’e rağmen maske takmaması dışında tedirgin edici herhangi bir durum gözlemlemedim. Turist olduğumu fark eden insanlar dost canlısı davrandılar bana karşı.
Yukarıda söylediğim gibi, burası Moldova tarafından hala kendi toprakları olarak kabul edildiğinden doğal olarak Moldova’nın bir sınır kapısı bulunmuyor, yalnızca Transdinyester sınırına birkaç yüz metre kala yolun ortasında duran bir Moldova askeri, dolmuşun içine şöyle bir bakıp yolluyor sizi. Herhangi bir resmi çıkış işlemi yapılmıyor. Transdinyester sınırına Kişinev’den çıktıktan yaklaşık 1 saat sonra varmış oluyorsunuz.
Ancak Transdinyester’in Bender’den hemen önceki sınır kapısına vardığınızda, tıpkı yeni bir ülkeye girerken yaptığınız gibi pasaport kontrolünden geçmeniz gerekiyor. Şöyle oluyor: Moldova askerini geçtikten sonra şoför, tahmin ettiğim kadarıyla sınır kapısında işi olan var mı diye soruyor (Registratsiya gibi birşeyler söylüyor, arkadaki yolculardan bazıları da “Da, da” diye yanıt veriyor). Sizin de burada inmeniz gerekiyor. Bunu sakın atlamayın, yoksa ülkeye kaçak şekilde girmiş olursunuz ve çıkışta sorun yaşarsınız.
Minicik sınır kapısındaki kontrol odasında görevli asker, çat pat İngilizcesiyle size ülkede ne kadar bulunacağınızı soracak. Günübirlik veya belirli gün sayısına göre size giriş izni verilecek. Bunun dışında bana hangi şehirlere gideceğim, turistik amaçla mı geldiğim gibi sorular sordu görevli asker. Birkaç dakika süren kısa sorgunun ardından, pasaportumla beraber bana giriş iznim yerine geçen küçük bir kağıt verildi. Bu kağıtta adım soyadım, ziyaret amacım ve dönüş saatim hem Latin alfabesi, hem de Kiril alfabesiyle yazıyordu. Pasaportuma bir damga vurulmadı. Akşam Kişinev’e geri döneceğimi söylediğim için giriş izni 12 saat için geçerliydi. Herkesin işini, şoförün de sigarasını bitirmesini beklerken 10-15 dakika kadar sınır kapısında oyalandık. Tekrar yola koyulduktan sonra önce Bender, sonra Tiraspol’e vararak yolculuğumuzu tamamladık.
Girişte verilen o küçük kağıdı sakın kaybetmeyin. Çıkışta lazım olacak, çünkü o kağıdı çıkışta topluyorlar. O yüzden benim yaptığım salaklığı yapmayın, hala elinizdeyken o kağıdın fotoğrafını çekin. Transdinyester gezinizle ilgili tek resmi belge, tek resmi hatıra o olacak çünkü.
Transdinyester’e Ukrayna tarafından nasıl girilir?
Eğer Odesa-Ukrayna tarafından geliyorsanız, Moldova Cumhuriyeti tarafından kontrol edilen bir toprağa ayak basmadan giriş yapacağınızı aklınızda tutun. Ancak Ukrayna sınırındaki tuhaf bir uygulama neticesinde, istemeniz halinde pasaporta Moldova mührü vurdurulabildiğini okudum. Direkt Ukrayna’ya dönecekseniz bununla uğraşmanıza yok, ama Kişinev’e devam edecekseniz pasaportunuzda bir Moldova mührüne sahip olmanızda fayda var.
Kısa bir Transdinyester tarihi
Transdinyester, zamanında Osmanlı’nın ciddi şekilde ilerlediği ve hakimiyet kurduğu topraklardı. Özellikle Bender, Osmanlı’nın yüzyıllar boyunca hakimiyeti bulunan bir bölgeydi ki birazdan anlatacağım Bender Kalesi de zaten bir Osmanlı eseri, Bender adı da Osmanlılar tarafından verilmiş. Bender şehri uzun yıllar Osmanlı’nın sınır karargahı görevini üstlenmiş. Bizim tarih derslerinde Boğdan adıyla bildiğimiz (Eflak da Romanya tarafında kalıyor), Rusların sıcak denizlere inme çabaları kapsamında adını sıkça duyduğumuz savaşların bir kısmı burada geçti ve Küçük Kaynarca, Yaş ve sonunda Bükreş Antlaşmalarının ardından buradaki Osmanlı varlığı sona erdi, Rus İmparatorluğu hakimiyeti başladı. Şöyle diyeyim, Küçük Kaynarca ve Yaş Antlaşmaları sonunda Osmanlı Bender Kalesini elinde tutma hakkına karşılık birçok kuzey bölgesinde ve özellikle Kırım’da Rus’lara önemli imtiyazlar tanımayı kabul etmişti, demek ki buraya gerçekten çok önem veriyorlardı.
Burayı fetheden Rus kumandan Aleksandr Suvorov’la birlikte Tiraspol’de gerçek anlamda bir şehir kurulmaya başladı. Bender zaten çok uzun yıllardır bir yerleşim yeriydi. Bölgede Romenler, Ukraynalılar, Ruslar ve farklı etnik unsurlar birlikte yaşıyordu, ancak 1812’den itibaren Rus İmparatorluğundan buraya yoğun göçler yaşandı.
1. Dünya Savaşı’na kadar burada Rus-Romen rekabeti devam etti. Savaşın ardından bölge, Moldova Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin içinde, Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı bir özerk yapılanma olarak Sovyetler Birliği’ne katıldı. 2. Dünya Savaşı başlarında Romen kontrolüne geçse de sonrasında Molotov-Ribbentrop Paktının yardımı ve Almanların geri çekilmesiyle birlikte Kızıl Ordu şehre girdi ve yeniden Tiraspol ve bu bölge tekrar SSCB’ye, bu kez Moldova SSC’nin bir parçası olarak katıldı.
1980’lerin sonunda Sovyetler Birliği’nin dağılma süreci başladığında, Kişinev’deki Moldova meclisi bağımsızlık kararı aldı. Ancak Dinyester Nehri etrafında kümelenmiş Rus kökenli halk, asimilasyon korkusuyla kendi bağımsızlıklarını ilan etti. 1990’ların başında yaklaşık 2 yıl sürecek bir savaş yaşandı. Romanya destekli Moldova ile Rus ve Ukrayna destekli Transdinyester milislerinin savaşı sonunda ateşkes imzalandı ve ülkelerin sınırları o günden sonra tekrar değişmedi. Başkenti Tiraspol olan Pridnestrovie Moldova Cumhuriyeti (PMR), uluslararası camiada kabul görmese de de facto olarak varlığını kabul ettirdi ve 30 yıldır Dinyester çevresinin hakimi konumunda. Bayrağı da Moldova SSC’nin neredeyse aynısı.
Transdinyester’de para konusu
Transdinyester dünyada hiçbir ülkenin tanımadığı bir ülke olmasının yanında dünyada başka hiçbir yerde kullanılmayan bir para birimini kullanıyor, Transdinyester Rublesi (PRB). 1 Moldova Lei, yaklaşık 0,90 rubleye, ya da 90 kopek’e eşitti ben gittiğimde. Yani yaklaşık olarak 1 ruble, 50 kuruşa eşit oluyordu bu hesaba göre.
Ülke içinde kredi kartı kullanımı olmadığından üzerinizde yeterli nakit parayla gezmek durumundasınız. Bunun için de Tiraspol veya Bender’deki bir döviz bürosunda para bozdurmanız gerekiyor. Neyse ki pazar günleri dahi çalışan döviz bürosu bulma konusunda sıkıntı yaşamayacaksınız. En basitinden otobüs-tren garındaki döviz bürosunu kullanabilirsiniz. Moldova Leyi’nin yanı sıra Amerikan Doları, Euro, Rus Rublesi, Ukrayna Hrivnası gibi paraları kabul ediyor bu bürolar.
Transdinyester’de gezilecek yerler
Tiraspol
Bu küçük ülkenin başkenti ve en büyük şehri Tiraspol, Transdinyester’de görmeniz gereken birincil yer. Müze olarak fazla bir seçeneğiniz olmamakla birlikte burada zaten müzeden çok sokakları gezmek, insanları görmek, basıl yaşadıklarını anlamak, heykel ve anıtları görmek, size birçok fikir verecektir.
Ana caddeler ve heykeller
Yukarıda bahsettiğim gibi Transdinyester’in ana caddelerinin isimleri, Komünizmin simge isimleri ve ülke tarihindeki önemli tarihlerden geliyor çoğunlukla. Lenin, Gagarin, Lermontov, Rosa Luxemburg gibi şahsiyetlerin adını taşıyan caddelerden geçerken ara ara “fotoğraf çekimi yasaktır” tabelalarıyla karşılaşabilirsiniz. Tavsiye etmiş gibi olmayayım ama ben herhangi bir sorunla karşılaşmadan dolaştığım her yerin fotoğrafını çektim, sadece önünde Lenin Heykeli bulunan parlamento binasının fotoğraflarını biraz uzaktan çektim, bir de önünde askerlerin bulunduğu askeri tesis görünümlü yerlere fazla yaklaşmadım.
Lenin heykeline dair kısa bilgiler vereyim bu arada, nispeten yakın bir zamanda (1987) açılan bu heykel, bir zamanlar Doğu Berlin’de Leninplatz olarak bilinen meydanda bulunan Lenin heykeli esas alarak yapılmış. Zaten ikisinin de yaratıcısı aynı (Nikolay Tomskiy). Son derece ikonik heykelin yanına ben yaklaşmaya çekindim, ancak öğrendiğim ve gördüğüm kadarıyla birçok kişi yakınından fotoğraflar çekmiş, belli ki bir sıkıntı çıkmıyor.
Tiraspol’ün en önemli caddesi bence 25 Ekim Caddesi (adını 1917 Ekim Devrimi’nin olduğu tarihten alıyor). Nitekim parlamento binasının yanında şehrin ana meydanı Suvorov, Tank Anıtı, şehitlere ayrılmış Zafer Kompleksi, müzeler, sinema ve tiyatrolar bu caddede bulunuyor. Ayrıca toplu taşıma araçlarının önemli bir kısmı buradan geçiyor.
Suvorov Meydanı
Transdinyester tarihinin en önemli ismi kimdir sorusunun yanıtı zannediyorum Aleksandr Suvorov olur. Kendisi, Karadeniz kıyısı, Kırım ve Besarabya’da (günümüzdeki Moldova topraklarının yer aldığı bölge) Osmanlı varlığını sonlandırmış, aynı zamanda bölgenin Ruslaşmasında büyük payı bulunan general. Transdinyester Rublesi’nin üzerinde onun resmi var. Tiraspol’ün merkezi diyebileceğimiz meydana da onun adı verilmiş. Bu meydanda Suvorov’un at üstünde büyük bir heykeliyle birlikte, Rusya ve Transdinyester’in bölgelerine ait bayraklar ve ülkeyi tanıyan yegane ülkelerin (Artsakh, Güney Osetya, Abazya) bayrakları yer alıyor. Ayrıca parlamento binası, yeni bir lunapark ve insanların gezip dolaştığı Yekaterinskiy Parkı da burada bulunuyor.
Bence Tiraspol’ün en ikonik yeri olan büyük Transdinyester arması da burada bulunuyor, mutlaka bir fotoğraf, bir selfie çekin buraya geldiğinizde bu orak çekiçli figürle.
Suvorov Meydanı’nın karşısında ise adını Belçika kökenli mühendis De Wollant’tan alan park var. Burada da Rus çariçesi 2. Katerina’nın büyük bir heykelinin yanında Transdinyester tarihininde yer etmiş kişilerin büstleri yer alıyor. Ayrıca fotoğraf çekimleri için özellikle yapılmış I Love Tiraspol anıtı da bu parkın içinde.
De Wollant Parkı’nın hemen ilerisinde Tank Anıtı bulunuyor. Bu tank, 2. Dünya Savaşı’nda Macaristan topraklarında kullanıldıktan sonra buraya yerleştirilmiş. Dosta güven, düşmana korku salmasının dışında Transdinyester’in merkezinde yer aldığı savaşlarda ölenlerin (Rusların) anısını yaşatıyor. Bu tanka bitişik Zafer Kompleksi (Memorial of Glory) ise eski Sovyet ülkelerinden alışık olduğumuz şekilde yapılmış. Hiç sönmeyen ateşin yer aldığı meçhul asker anıtı ve 1990’ların başındaki ‘bağımsızlık’ savaşında ölenlerin mezarları bu komplekste yer alıyor. Bağımsızlık savaşının yanında 2. Dünya Savaşı ve Afganistan Savaşlarında ölenlerin de anısı burada yaşatılıyor. Tamamen Sovyetik-Rus sembollerin yer aldığı bir bölge burası özetle. Bakü’de gördüğüm Şehitler Xiyabanı’na fazlasıyla benzettim burayı, nitekim orada da sönmeyen bir ateş ve Karabağ Savaşı’nda ve 20 Yanvar olaylarında ölenlerin mezarları yer alıyor.
Bir de Karl Liebknecht Caddesi (Alman Komünist Partisinin Rosa Luxemburg ile birlikte kurucusu olan şahıs) var, bu da şehrin en geniş bulvarı konumunda. Gezilecek yerler, oturulacak mekanlar vs. bu cadde ile 25 Ekim Caddesi ve Lenin Caddesi civarındaki bölgede kalıyor.
Pobeda Park
Eski Doğu Bloğu ve Sovyet ülkelerinde “Zafer” kavramı büyük ölçüde 2. Dünya Savaşı’ndaki Sovyet zaferine karşılık geliyor. Moskova‘daki gibi ‘Pobeda’ (Zafer) adı verilen parklar, bu zaferi anma amacıyla oluşturulmuş büyük parklar, biraz şehir dışında yer alsa da halen şehir halkının ziyaret ettiği büyük alanlar olarak varlığını sürdürüyor. Tiraspol’deki Zafer Parkı da bu amaçla açılmış, bir anlamda eski Sovyet zamanlarını hatırlatan bir havayı günümüze dek taşımış. Parkın içinde yer alan lunaparktaki aletlerin büyük kısmı, SSCB yıllarından beri hiç yenilenmemiş olmaları nedeniyle bu havaya katkıda bulunuyor. Benim gezdiğim sırada hiçkimse binmese de başlarında bekleyen teyzelerden anladığım kadarıyla halen kullanımda olan dönme dolap, atlı karınca gibi aletlere korkup binmemenizi anlarım, yine de burayı görmek Transdinyester’le ilgili sizlere fikir verecektir.
Belediye Stadı (Stadionul Municipal veya Munitsipalnıy Stadion)
Futbolu biraz takip ediyorsanız Türk takımlarının zaman zaman eşleştiği Moldova ekibi Sheriff Tiraspol adı sizlere yabancı gelmeyecektir. Moldova 1. Futbol Ligi’nde şampiyonluklara ambargo koymuş Sheriff, maçlarını 2011’de yenilenmiş, Bender yolu kenarında bulunan modern statta oynuyor (Şampiyonlar Ligi maçları dahil). Pobeda Parkı’a bitişik bulunan, artık terkedilmiş durumda görünse de yöre halkının halen koşmak için geldiği Belediye Stadı (eski adıyla Yevgeni Şinkarenko Cumhuriyet Stadı), son derece eski püskü haliyle bile benim için Tiraspol’deki en kıymetli yerlerden biri oldu. Nitekim stat dökülen koltuklarıyla, parçalanmış beton sıralarıyla on yıllar öncesinden kalma skorbordu ile, 1940’lardan günümüze hala ayakta ve ziyaretçilere kapısı açık. Ben içeri girerken bir görevliyle kısa bir konuşma geçti aramda, nereden geldiğimi vs. sordu. Turtsiya (Türkiye’nin Rusçası) dedim ve içeride 1 tur atıp fotoğraflar çektim. ‘Olimpik Kompleks’ içinde bulunan stadın yanındaki potalarda basketbol oynayan dayılar gördüm, sanırım hayatımda gördüğüm en yaşlı basketbol oynayan topluluktu. Tiraspol’de zamanı geriye saracağınız, Zafer Parkı lunaparkı dışında bir yer varsa orası burasıdır, benim gibi stadyum gezmeye meraklıysanız görmenizi kesinlikle tavsiye ederim.
Tiraspol Tarih Müzesi
Transdinyester tarihini elinden geldiğince başarıyla anlatan bu müze, Lenin Heykeli ve parlamento binasının tam karşısında yer alıyor. Müzede Rusların bölgeye yerleşmesiyle başlayan dönemden itibaren yaşananlar, hem kapalı kapıların ardındaki evlerin genel görünümü hem de siyasi tarih anlatılıyor. Tabii ki 90’ların başındaki savaşa ve ülkenin ‘bağımsız’ oluşundan sonraki yıllara yönelik birçok eşya ve belge sergileniyor. Rusça bilmeseniz de resimlere bakarak müzenin adeta ülkenin meşruiyetini kanıtlamak için tasarlandığını anlayabilirsiniz. Birçok ülkede karşılaştığım ‘national museum‘un Transdisnyer karşılığının burası olduğunu söyleyebiliriz.
Müzeye giriş ücreti 30 ruble. İçerideki bilgi levhaları maalesef hep Rusça olsa da burayı ziyaret etmenizi öneririm.
Tiraspol’deki diğer yerler
Tiraspol’de çok da fazla turistik yer bulunmuyor. Ancak şehir halkının alışveriş yaptığı meyve sebze pazarını, Dinyester Nehri’nin üzerindeki köprüleri ve köprü kenarında bazı insanların nehirde yüzdüğü kumsal alanı ve de şehrin ara sokaklarını mutlaka bir görün. Sovyetik yapıyı yansıtan ancak günümüzde oldukça eskimiş yüksek bloklar birçok eski Sovyet ülkesinde olduğu gibi hala varlığını sürdürüyor.
Bir de küçük bir Tiraspol Kalesi kalıntısı var, 25 Ekim Caddesi’nin Karl Liebknecht’e bağlanmak üzere kavis yaptığı noktanın biraz batısında evlerin ve boş bir arazinin ortasında kalmış küçük bir barakadan ibaret yapı kapalı olduğundan pek birşey göremeden geri döndüm buradan.
Bender
Bender, Transdinyester’in 2. büyük şehri. Rusça’da Benderı (Бендеры, Bendery), Romence’de Tighina olarak geçiyor adı. Turistik açıdan baktığımızda bu küçük ülkenin en büyük değeri diyebileceğimiz Bender Kalesi burada bulunuyor. Tiraspol’e nazaran çok daha uzun bir tarihi olan Bender, birçok farklı etnik grubun egemenliğinden geçmiş. Önce ticari açıdan, sonra da siyasi ve jeopolitik açıdan kritik roller üstlenmiş. Pridnestrovie bağımsızlık sürecinden sonra da tampon bölge haline gelmiş.
Kişinev tarafındaki sınır kapısının 5 kilometre kadar ötesinde yer aldığı için, önce burayı, sonra Tiraspol’ü gezmeyi de düşünebilirsiniz. Ama önce Tiraspol’e gidip, hızlıca Bender ve Bender Kalesi’ni de gezmeniz mümkün. Ben Tiraspol’den başlayıp, hızlıca Bender Kalesi’ni gezip tekrar Tiraspol’e dönme yolunu seçtim.
Bender Kalesi
Bender’de şüphesiz en görülesi yer burası. Dinyester Nehri’nin hemen kenarından yer alan kale, zamanında çok kritik bir öneme sahipti. Nitekim Ștefan cel Mare ile Romen egemenliğine giren bölgeyi 1538’de Kanuni Sultan Süleyman Osmanlı topraklarına hattı ve 1812’deki Bükreş Antlaşmasına dek Osmanlı’nın bölgedeki sınırını koruma görevini üstlendi. Kanuni döneminde buradaki küçük yapılar yerine günümüze dek gelen görkemli kale, Mimar Sinan’ın gözetiminde yapıldı. Yıllar boyunca birçok savaşa şahitlik eden, bir süre Ruslardan kaçan İsveç Kralı 12. Karl’ın (Demirbaş Şarl) da Osmanlı himayesinde yaşayıp ülkesini uzaktan yönettiği Bender Kalesi, günümüzde büyük ölçüde sağlam kalan duvarları ve yenilenmiş burçlarıyla son derece görkemli bir şekilde Dinyester Nehri’ni beklemeye devam ediyor diyebiliriz. İlginç bir not, kalenin anahtarı halen Topkapı Müzesi’nde sergileniyor.
Giriş ücreti 50 Transdinyester Rublesi olan kaleye girmenizin ardından halen sağlam duran Osmanlıca kitabeyi gözden kaçırmayın. Dış surları geçtikten sonra bir de asıl kaleyi oluşturan iç surlar bulunuyor, ara bölgede Transdinyester tarihinin önemli kişilerinin heykelleri yer alıyor. Dikdörtgen şeklinde büyük bir avluyu çevreleyen kalenin burçlarına çıkıp iç kısmın ve dışarıdaki Dinyester Nehri’nin güzel fotoğraflarını çekmeyi unutmayın. Yine iç kısımdaki küçük müzede kalenin tarihi ve buradan çıkarılan eserler sergileniyor. Osmanlı’ya ait birçok para, mezar taşları ve Rusça bilgiler müzede yer alıyor. Ayrıca buranın çok sayıda yeni evlinin fotoğraf çekimleri için kullanıldığını da belirteyim. İçeride yeni evlilerin fotoğraf çekmesi için konduğunu sandığım küçük bir atlı araba, mancınık, birkaç top da yer alıyor.
Kalenin içinde bulunduğu kompleksin giriş kısmında daha çok yakın zamanda tamamlanmış bir park yer alıyor, Aleksandr Nevski adını taşıyan parkta Nevski’nin bir heykeli ve adını taşıyan yeni yapılmış bir Ortodoks kilisesi bulunuyor. Kilisenin bulunduğu yerde eskiden bir cami varmış. Parkın içinden kaleye giden yolda, kalenin tarihini anlatan bilgi levhaları bulunuyor. Girişteki küçük dükkanda satılan hediyelik eşyalar arasında Bender magnetleri de bulunuyor, bence almayı ihmal etmeyin.
Bender Tankı ve Meçhul Asker Anıtı
Bender’de de tıpkı Tiraspol gibi bir tank anıtı bulunuyor, ancak bu tank Tiraspol’dekinin aksine 2. Dünya Savaşı’ndan, değil, Pridnestrovie bağımsızlık savaşından kalma bir tank. Arkasında yine bir sönmeyen ateş, savaşta ölenlerin anısına dikilmiş bir anıt kompleksi ve Rus komutan Aleksandr Lebed’in büstü yer alıyor. Buraları hızlıca görebilirsiniz Tiraspol’e geri dönmeden veya Bender Kalesi’ne geçmeden önce.
Tiraspol – Bender ulaşımı
Aralarında 8-10 kilometre bulunan bu iki şehir arasında düzenli olarak çalışan 19 numaralı troleybüs, iki şehrin temel bağlantı aracını oluşturuyor. Troleybüs haricinde dolmuşlar da var, yol kenarındaki duraklardan el ederek dolmuşları durdurabilirsiniz. İkisinin de ücreti aynı, tek yönde 3 Transdinyester Rublesi (1.5 TL).
Buralar dışında Dinyester Nehri’nin kuzey kıyısı boyunca olan şehirler veya azıcık güneydeki bölgeleri saymazsak fazla görecek bir yer yok.
Transdinyester’den Kişinev’e dönüş
Hem Tiraspol hem de Bender şehirlerinde otobüs ve tren istasyonları bulunuyor. Hem Odesa hem de Kişinev tarafına ulaşım araçları mevcut. Ancak treni çalışırken görmediğim için otobüsle ulaşım bana daha garanti bir tercih gibi göründü açıkçası. Otobüsler de belli saatlere kadar çalışıyor, bu nedenle eğer 12 saatlik izinle girdiyseniz fazla geç kalmamaya dikkat edin. Ben Tiraspol’de indiğim tren-otobüs istasyonuna gidip dönüş biletimi aldım. Akşam saat 18:30’da kalkan otobüse 50 Transdinyester Rublesi ödedim. Normalde daha ucuz olmasını bekliyordum, ancak günün son seferlerinden birini yakaladığım için fiyatı böyleydi diye tahmin ediyorum. Otobüs garına geldiğinizde mutlaka cebinizde yeterli Transdinsyester Rublesi bulundurun, biletler yine gar içindeki gişeden satılıyor.
Tıpkı gelirken olduğu gibi dönerken de dolu bir araçla geldim. Sınır kapısına vardığımızda dolmuşa bir Transdinyester askeri bindi, benim elimdeki giriş kağıdını aldı, diğer yolcuların da pasaportlarını inceledikten sonra indi ve yolumuza devam ettik. Moldova tarafındaki asker, aynı şekilde dolmuşa bir göz atıp devam edin demek dışında birşey yapmadı. Yaklaşık 2 saat süren yolculuk sonunda Kişinev’e vardığımda, kendi adıma önemli bir durağı geride bıraktığımı, oldukça benzersiz bir deneyim yaşadığımı biliyordum.
Ancak Transdinyester’i SSCB Sosyalizminin ayakta kalan son kalesi gibi görmek artık biraz romantik kaçar bana kalırsa. Ülkede dünyaca ünlü spor markalarının mağazaları da var, son derece lüks ve pahalı restoranlar, suşi barlar da var. Yanımdan geçen 8-10 yaşlarında bir çocuğun saçını yukarıda topladığına, acayip bir rap müziği dinleyerek geçip gittiğine de şahit olduktan sonra Transdinyester’i bir çeşit Kuzey Kore gibi algılamanın ne kadar yanlış olduğunu anladım (Kuzey Kore’yi hiç görmedim, belki orası da düşündüğümden çok farklıdır). Özetle burası, Rusların yaşadığı, ama Kişinev’deki Moldovalılardan çok da farklı bir hayatın olmadığı (tek fark, her tarafa yayılmış ve sadece Transdinyester’de görebileceğiniz Sheriff süpermarketleri ve benzinlikleri belki de) bir ülke gibi göründü gözüme. Buranın gençleri muhtemelen, tıpkı Moldovalı gençler gibi Batı’ya gidebilmenin hayalini kuruyordur. Ülkenin tarihinden, canlı tutulmaya çalışılan Rus kimliğinden ve kahramanlık kültlerinden uzağa gidebilmeyi istiyorlarsa hiç şaşmam. Bütün gelişmemiş ülkelerin çocuklarının özendiği o kapitalist batının vaat ettiği ışıltılı hayata kavuşmayı arzulamaları çok anlaşılmaz değil gelmiyor bana maalesef.
Transdinyester birçoğumuz için varolmayan bir ülke ama, hemen yukarıdaki paragraflarda belirttiğim bütün unsurlara rağmen burada insanlar varlar, çoğunluğu Rus kökenli ve Rusça konuşuyor ve tıpkı Moldova’dakiler gibi hayatlarını, hayatta kalma mücadelelerini sürdürüyorlar. Moldova’daki son genel seçimi AB yanlılarının kazanmasıyla burayla ilgili birtakım gelişmeler yaşanmaya başlayacaktır, ama şu an itibariyle kimsenin tanımadığı bir pasaportu taşıyan kişiler olarak yaşamlarını sürdürmeye devam ediyorlar. Umarım yeni bir savaş yaşanmadan, vatandaşlarını mutlu edecek bir çözüme kavuşurlar. Dünyanın tüm coğrafyalarındaki insanlar gibi onlara da mutlu bir hayat dilemekten başka birşey yapamıyorum.
Bu satırları okuyanlara da, standart turistik destinasyonların ve vaatlerin ötesinde bir seçenek olan Tiraspol ve Bender’i görmelerini tavsiye ediyorum.
6 Yorum
Ahmet Ayvalı
Emeğinize sağlık, güzelce anlatmışsınız. Teşekkür ederim. Aşağıdaki sorumu yanıtlarsanız mutlu olurum. Selam ve sevgiler.
Ben önce Kotar a geleceğim bir gece Kotar da kalıp sabah Kişineve oradan Transdiyester e geçeceğiz. Tiraspol da bir gece kalmamız sıkıntılı olur mu?
Geç Kalmış Yolcu
Merhaba Ahmet Bey,
Sözleriniz için ben teşekkür ederim. Tiraspol’de kalmanızda bir sakınca olmaz, yalnızca pasaport kontrolü esnasında kalacağınızı belirtmeniz ve buna göre bir kalış izni almanız gerekiyor. Gerekirse rezervasyonunuzu gösterirsiniz. Kalacağınız süre kadar izin aldıktan sonra kalmanızdan sıkıntı olmayacaktır okuduklarımdan öğrendiğim kadarıyla.
Size keyifli geziler dilerim.
Ahmet
Çok beğendim herşeyden bahsetmissiniz yarın bende buraya 2 küçük çocuğum ve eşimle gitmeyi planlıyorum.Suan 1 Moldova lei yaklaşık 2 TL. sizin zamanınız onkarar kısa ama okadar da enflasyon yükselmiş.Para birimi muamma gibi kaç dolar ne kadar Transdinyester rublesi bunu bilmiyorum ama yazınızda Moldova lei si exchange ofisinde bozulabildigini yazmışsınız bu harika.Tesekkur ederim.
Geç Kalmış Yolcu
Merhaba Ahmet Bey,
Yazımdan faydalanmış olmanıza çok sevindim. Umarım geziniz güzel geçer. Size ve ailenize iyi günler dilerim.
Serap
Emeklerinize sağlık. Tek detaylı anlatım.
Geç Kalmış Yolcu
Rica ederim Serap Hanım, sağolun.