Gezi,  Ülkeler,  Yunanistan

Yunanistan’ın güzel adası Rodos’ta gezilecek yerler

Son güncelleme tarihi: 7 Mart 2024

Tarih derslerinden çok iyi hatırladığımız, tartışmaları hala devam eden 12 Adaların (Dodecanese) en büyüğü ve en önemlisi Rodos, 1200’lü yıllarda buraya yerleşip üs haline getiren şövalyelerin varlığı nedeniyle yakınlardaki bütün adalardan, hatta bütün Yunan adalarından ayrılıyor desem yeridir. Nitekim adanın hem tarihinde, hem mimarisinde silinmeyen izler bırakan şövalyeler, hem de 300 yıl boyunca adayı yöneten Osmanlıların etkisiyle ada diğerlerine hiç benzemeyen bir görüntüye kavuşmuş. Dar taş sokaklar, çok kalın ve yüksek surlar, kiliseler, camiler, Osmanlı çeşmeleri, hepsi bir araya gelmiş. Her ne kadar artık var olmasa da antik dünyanın 7 harikasından biri olarak kabul edilen devasa Rodos Heykeli de cabası. 20. yüzyılın ilk yarısındaki İtalyan işgalinde adanın merkezi, özellikle şövalyelerden kalma evler ve saraylar çok büyük restorasyonlardan geçerek günümüzdeki görüntüsünü kazanmış. Bu haliyle özellikle surların arasındaki sokaklarında dolaşmak, -yüzlerce turist avcısı dükkanı saymazsak- sizi zamanda geriye götürecektir.

Bütün Yunan adaları dikkate alındığında en büyük dördüncü, çok dar bir su yolu nedeniyle ana karadan ayrılan Evia’yı saymazsak, Girit ve Midilli‘nin ardından en büyük üçüncü ada olan Rodos’ta, “old town“ın olduğu Rodos şehri dışında da birçok görülesi köy, tarihi kalıntı, kumsal ve koylar bulunuyor. Bu yazıda sizlere Rodos’ta görülebilecek yerleri aktarmaya çalışacağım.

Yazıda verdiğim bilgiler Mayıs 2022 itibariyle geçerlidir.

Rodos’a nasıl gidilir?

Deniz yoluyla

Rodos Türkiye’den direkt gemi seferleriyle gidilebilen adalardan bir tanesi. Hani bizim özel ada vizesiyle gidebildiklerimizden biri. Bu nedenle Türkiye’den tek direkt gidiş yolunun feribot veya katamaran gibi deniz araçları olduğunu söyleyebilirim. En sık Fethiye Limanından gemiler kalkıyor olsa da Bodrum’dan, Marmaris’ten veya başka kıyı şehirlerinden özel turlar vasıtasıyla Rodos’a gitmek mümkün.

Pandemi döneminde ara verilen seferler 2022’nin ilk aylarında tekrar başlamıştı. Fethiye merkezli çeşitli şirketler Rodos – Fethiye arasında düzenli olarak çalışıyor. Tilos Travel, Ocean Ferry Yachting bunlardan ikisi. Tek yön bilet fiyatı alınan tarihe göre 35 ila 50€ arasında değişiyor. Bu seferler genelde sabah gidiş ve akşam dönüş şeklinde yapıldığı için günübirlik birkaç saatlik ziyaret formatına uygun oluyor. Ancak burası daha fazla zaman ayırabilmek için gecelemeyi hak ediyor bence.

Bu arada gemiye binilen limana göre ek bir vergi vergisi ödemeniz gerektiğini hatırlatayım. Fethiye’den binerken 2€, Rodos’tan binerken 7€ liman vergisi ödeniyor.

Hava yoluyla

Rodos’un Paradisi köyünün yakınlarına kurulmuş Diagoras Uluslararası Havaalanı, Rodos şehrine yaklaşık 15 km mesafede. Türkiye’den direkt uçuş olmamakla birlikte Yunanistan’dan ve Avrupa’nın farklı ülkelerinden, özellikle yaz aylarında çok sayıda sefer yapılıyor. Diagoras’tan Rodos merkeze otobüslerle ulaşılıyor, tek yön bilet fiyatı 2.5€.

Rodos merkezinden havaalanına giden otobüs saatleri

Rodos’ta gezilecek yerler

Öncelikle şunu akılda tutmak gerekir ki Rodos, Türkiye’ye yakın adaların ve de malum 12 Adalar’ın en büyüğü. Rodos’u gezmek derken anlatılacakları iki bölümde incelemek gerekiyor, Rodos şehir merkezindeki yerler ve adanın geri kalanındaki yerler. Rodos şehri, adanın en kuzeydoğu ucunda yer alan ve adaya asıl şöhretini veren şövalye dönemi mirasını taşıyan, gemilerin yanaştığı, surların olduğu asıl şehir. Ancak ada bundan ibaret değil, bu nedenle gezi planlarınızı yaparken Rodos şehri dışında nerelere nasıl gidebileceğinizi araştırmanızda fayda var.

Rodos şehrinde gezilecek yerler

Rodos şehrinin en önemli noktaları tabii ki surlar içindeki Old Town’da. Hem şövalyelerin, hem de Osmanlıların şehirde bıraktıkları eserlerin çoğu bu bölgede. 1988’de UNESCO Dünya Mirası listesine alınmış, gördüğüm en iyi korunmuş orta çağ şehirlerinin başında geliyor.

Büyük Üstadlar Sarayı

Rodos’un en ünlü yeri Büyük Üstadlar Sarayı‘dır (Palace of the Grand Master of the Knights of Rhodes) diyebiliriz. Nitekim burası, adaya günümüzdeki kimliğini veren en önemli unsurların başında gelen Rodos Şövalyeleri‘nin (Knights Hospitaller) adayı yönettikleri merkez saraymış. Ancak burası ilk olarak MS 7. yüzyılda Bizanslılar tarafından inşa edilmiş. 14. yüzyılda şövalyeler tarafından alındığında bu bölgeye bir saray yapılmış ve etrafı surlarla güçlendirilmiş. Osmanlı’nın 1522’de adayı fethetmesinin ardından kale ve saray yine yönetim merkezi olarak kullanılmaya devam etmiş. Adanın 1912’de İtalyanların eline geçmesinin ardından 12 Ada valisinin resmi konutu olarak hizmet vermiş ve çok büyük restorasyonlardan geçmiş. Hatta diktatör Mussolini’nin de büyük katkıları olmuş ki sarayın girişindeki bir levhada kendisinin adı anılıyor. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Yunanistan’ın kontrolüne girmiş ve bir müzeye dönüştürülmüş.

Büyük Üstatlar Sarayı’nın iç avlusu

Sarayda bölgede bulunan birçok arkeolojik kalıntının yanında adanın uzun ve hareketli tarihine dair de bilgiler veriliyor. Burasının Hıristiyan dünyası için önemi, Kudüs’e hacca giden Avrupalıların hac yolunun önemli bir durağı olmasından dolayı büyükmüş zamanında. Hazır bu noktadayken biraz Şövalyelere dair bilgiler verelim.

Rodos Şövalyeleri olarak bilinen topluluk, aslında MS 7. yüzyıldan itibaren Kudüs civarlarında yer alan, buraya hacca gelen Hıristiyanlara sağlık hizmeti verilen hastane ve diğer yerlerin koruyucularından itibaren var olmuş, doğrudan Vatikan’daki papanın desteğiyle uzun yüzyıllar burada bulunmuşlar. Hospitaller adından da anlaşıldığı üzere temel görevlerin hastanenin bakımını ve devamını sağlamakmış. Sonrasında gelen Haçlı seferleriyle Kudüs bölgesinin kontrolü birkaç kez el değiştirmiş, ancak en sonunda Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü almasıyla başka bölgelere göç etme ihtiyacı doğmuş. Birkaç geçici sığınağın ardından 1309’da Rodos’u Bizans’tan alıp burayı üs haline getirmişler. Farklı Hıristiyan ülkelerinden gelen, farklı dilleri konuşan şövalyeler burayı 1522’de Osmanlı’ya kaybedince de Malta’ya yerleşmişler. 18. yüzyılın sonunda Malta’nın da Napolyon tarafından alınmasıyla Avrupa’nın farklı yerlerine dağılmış. Her ne kadar halen bu şövalyelik kurumu varlığını sürdürse de sembolik olmanın ötesinde bir güçleri kalmamış.

Yukarıda bahsettiğim gibi, Rodos 1912’den 1947’ye dek İtalyan hakimiyetinde kalmış, bu nedenle adaya müthiş yatırımlar yapılmış. Sarayın ve old town civarındaki birçok yerin restorasyonunu yaptıkları gibi, sarayı normalde burada olmaması gereken eserlerle zenginleştirmişler. Bunu derken tabii ki -yine o sıralarda İtalyan hakimiyetinde olan- Kos adasından getirilen muhteşem mozaikleri kastediyorum. Bunlar orijinal yerlerinden alınıp sarayın farklı odalarının tabanına yerleştirilmiş. Hatta orijinal mozaiklerdeki bazı eksik bölümler saraya konulurken eksikleri tamamlanarak yerleştirilmiş. Sarayda bütün bu mozaikleri görebilirsiniz, gerçekten oldukça etkileyiciler.

Saraya giriş ücreti 8€, ancak 10€ karşılığında kombine bilet alıp buraya, arkeoloji müzesine ve 2 yere daha (Dekoratif Sanat Müzesi ve Panagia tou Kastrou Kilisesi) gidebilirsiniz, o yüzden kombine bileti tavsiye ederim. Sarayı çevreleyen surların üzerine 2€ karşılığında çıkıp şehrin güzel manzaralarını yukarıdan görebilirsiniz, ancak buranın belirli bir saate kadar (15:00) açık olduğunu da hatırlatayım.

Grand Master’s Palace’ın üzerinde bulunduğu Ippoton Sokağı, Rodos’un en ikonik yerlerinden biri bu arada. Aynı zamanda Şövalyeler Sokağı adıyla da biliniyor. Old Town’ın girişlerinden birinden başlayıp hafif bir eğimle yukarı doğru tırmanan, sonunda saraya vardığınız bu taş sokaktaki binalar, bir zamanlar farklı dilleri konuşan şövalyelerin kendilerine ait hanları (auberge) olarak kullanılmaktaymış. Zaten her langue (dil) surların bir bölgesinin savunmasından sorumluymuş, buralardaki burçlara isimlerini vermişler, kapıların üzerine kendi armalarını kazımışlar. Bu sokağı zaten görmeden geçmezsiniz diye düşünüyorum.

Şövalyeler Caddesi olarak da bilinen Ippoton Caddesi

Rodos Arkeoloji Müzesi

Ippoton Sokağı’nın aşağıdaki Apellou ile kesiştiği yerde girişi bulunan bulunan Rodos Arkeoloji Müzesi, old town’ın en görülesi yerlerinden bir diğeri. İki katlı tarihi bir binanın içine ve çevreleyen bahçesine kurulmuş müzede Rodos’un antik tarihine dair gerçekten çok şey öğrenebiliyorsunuz.

Rodos Arkeoloji Müzesi, adanın ilk yerleşimleri olan 3 şehirden yani Kamiros, Ialysos ve Lindos’tan ve sonrasında takip eden diğer şehirlerden gelen eserlerle dolu genel olarak. Eserlerin önemli bir kısmı da mezar buluntularından oluşuyor. Müzeyi gezerken bölgedeki ölü gömme geleneklerinde dair de çok şey öğreniyorsunuz, örneğin ilk başlarda ölüler yakılırmış, çocuklar ise büyükçe bir testinin içine yerleştirilirmiş. Zamanlar ölüleri mezarlara gömme ve yanlarına kıymetli eşyalarını koyma şeklinde bizim için daha tanıdık usule dönülmüş.

Müzede bulunan güzel kısımlardan biri de değerli taşlar ve onların işlenmesinde kullanılmış minik merceklerin olduğu kısım. Burada fotoğraf çekilmesine izin verilmiyor. Antik çağlara dair diğer önemli detaylar ise, yüzyıllar içinde farklı stillerin denendiğini kendi gözünüzle takip edebileceğiniz çömlek kısımları.

Müzenin büyük bir salonu, Rodos Şövalyeleri dönemine ait taşa işlenmiş armalara, mezar lahitlerine ayrılmış kısım. Bunun dışında mezar stelleri, Yunan heykelleri ve Rodos’un değişik yerlerinden çıkarılmış harika mozaiklerin bulunduğu bahçe bölümünü de görün.

Müze rotasının sonunda yer alan, müze binasına bitişik yapılmış 2 katlı Vilaragut konağı da dikkat çekici bir yer, nitekim burası ilk başta aynı adlı Aragon şövalyesi için yapılsa da Osmanlı devrinde konak olarak kullanılmış ve iç tasarımı Osmanlı devrine ait. Selamlık bölümleri, yatak odası ve hamam kısmıyla tipik bir Osmanlı evi niteliklerini taşıyor. Müzeden çıkmadan burayı ve girişteki Osmanlı çeşmesiyle mezar taşlarını da görün.

Müzeye giriş ücreti 6€ ancak yukarıda dediğim gibi 10€’luk kombine biletle buraya ücretsiz girebilirsiniz, tekrar tavsiye etmiş olayım.

Surlar etrafında yürüyüş

İlk olarak MS 7. yüzyılda Arap akınlarına karşı yapılan surlar, günümüze kadar başarıyla gelebilmiş, Rodos tarihinde yeri büyük olan bir yer. Nitekim Rodos’u fethedilmesi çok çok zor bir yer haline getiren bu surlar, ada savunmasının bel kemiğini oluşturuyormuş. Rodos tarihi şehrinin etrafındaki surların uzunluğu 4 kilometreyi buluyor. İki sıra duvarın çevrelediği alan ise günümüzde uzun bir yürüyüş ve koşu parkına dönüşmüş vaziyette. Etrafta görülebilecek fazla şey yok, nitekim şehrin aşağısında, adeta bir vadi tabanında yürüyor olacağınız için sadece surları görüyorsunuz. Yine de sadece surların iç tarafına geçebilmek için kullanıldığını tahmin ettiğim bazıları halen açık, bazıları ise kapanmış geçitleri inceleyip surların görkemine ve planlamasına hayranlık duyabilirsiniz.

Rodos surları arasında kalan yol güzel bir yürüyüş ve koşu parkuruna dönüşmüş

Saat Kulesi

1852’de Ahmet Fethi Paşa tarafından yaptırılan saat kulesi, Rodos Old Town’ı içindeki en yüksek yer olarak bütün tarihi bölgeyi ayaklarınıza seren bir yapı. Ancak sadece iç kısımdan fotoğraflar çekilebiliyor. Yine de 5 Euro karşılığında merdivenlerden yukarı çıkıp bardan bir ücretsiz içki alabilirsiniz. İçeride orijinal saat kulesi parçaları sergileniyor. Yalnız açılış kapanış saatlerine dikkat edin, biz akşam manzarası görelim diye biraz geç gidelim dedik (çünkü kapıda kapanış saati gece 11 diyordu), ancak saat 8 buçukta gitmemize rağmen kapıyı kapalı bulduk, o yüzden yukarı çıkamadık. Siz daha tedbirli olun derim.

Osmanlı’dan kalanlar

Her ne kadar adanın tarih anlatısı içinde Osmanlı devri hızlı bir şekilde geçilse de 1522’den 20. yüzyılın başında İtalya’ya kaybedilene kadar 400 yıl boyunca Osmanlı toprağı olan Rodos’ta elbette Osmanlı döneminden kalan yapılar bulunuyor. Bu yerlerin neredeyse tamamı Rodos Old Town’ı içinde bulunuyor.

Elbette en çok camiler dikkat çekiyor. Kanuni Sultan Süleyman adına yaptırılmış Süleyman Camii, Rodos’un en ünlü camisi diyebilirim. Oldukça büyük yer kaplayan bu cami, normalde ibadete kapalı olsa benim gittiğim bayram zamanında bayram namazı için açıktı sanırım. Old Town’ın en turistik bölümü diyebileceğim Sokratous Caddesi’nin sonunda bulunan camiiye yürürken direkt camiyi önünüzde görüyorsunuz, öyle bir konuma sahip. Caminin hemen yanında Hafız Ahmet Ağa Kütüphanesi’ni de dışarıdan olsa dahi görün.

Yine Sokratous üzerinde yer alan Mehmet Ağa veya sadece Ağa Camisi‘ni de gözden kaçırmayın. Zaten gözden kaçacak gibi değil, nitekim kıbleye uygun yapıldığı için bir kısmı sokağa taşıyor. Ahşap cumbalı minaresi oldukça farklı. Ayrıca camiinin hemen yanındaki çeşme de caminin bir parçası olarak sonradan eklenmiş, hala akan suyla şişenizi doldurup suya ekstra para vermekten kurtulabilirsiniz.

Ağa Camii, Sokratous Caddesi’nin üzerine taşıyor

Old Town’ın daha iç kısımlarında Sultan Mustafa Camisi ve bitişikteki hamamıyla birlikte İbrahim Paşa Camisi de karşınıza çıkabilir. Bu camilerin şadırvanları ayakta olsa da kullanımda değil hiçbiri.

Öte yandan oldukça ilginç bir başka Osmanlı eseri de Old Town’ın dışında, adanın kuzey ucuna yakın bölgesinde yer alan Murat Reis Camii ve Külliyesi. Kanuni döneminin ünlü denizcisi Koca Murat Reis’in 1609’deki ölümünden sonra gömüldüğü yer bir türbe olmuş, etrafında külliye ve Müslüman mezarlığı inşa edilmiş. Camii hala ayakta, yol kenarından da parmaklıların ardındaki Müslüman mezarları görülebiliyor. Ancak burası da biraz kendi haline bırakılmış vaziyette. Yine de oldukça büyük bir alana kurulmuş olan bu bölgeyi görmenizi öneririm.

Old Town dışındaki Murat Reis Camii, adadaki en önemli Osmanlı kalıntıları arasında

Gezerken tesadüfen köşe başlarında göreceğiniz kurumuş çeşmelerin üzerindeki kitabeler de, Osmanlı’nın buradaki varlığını vurgulayan diğer eserler. Old Town’da dolaşırken Sadece Osmanlı değil, Roma ve Bizans döneminden kalma çok sayıda kalıntıya rastlamanız mümkün.

Old Town etrafındaki diğer yerler

Rodos Heykeli

Ben çocukken dünyanın 7 harikası diye bilinen yerler günümüzde antik dünyanın 7 harikası adıyla geçiyor. Nitekim bildiğiniz gibi 2007 yılında yeni 7 harika seçilmişti. Zaten bu 7 antik harikadan Mısır’daki piramitler haricinde hiçbiri günümüze ulaşmamış. İşte bu antik harikalardan bir tanesi bir zamanlar Rodos’taymış. Rodos Limanı’nın girişinin iki yanında yükselen ayaklarıyla adaya gelen herkesin altından geçmek zorunda olduğu devasa Rodos Heykeli, antik dünyanın en yüksek anıtıymış.

MÖ 280’de yapılan bronz heykel, güneş tanrısı Helios’a aitmiş ve uzunluğu da 30 metrenin üzerindeymiş. Ancak MÖ 226’da Rodos’u yerle bir eden depremde yıkılmış. Yaklaşık 800 yıl boyunca sadece dizden aşağısı yerinde duran heykel, Emevi halifesi Muaviye’nin adayı fethinin ardından tamamen yıkılıp hikayeye göre bir Yahudi tüccarına satılmış, hatta çıkan bronzları 900 deveye yükleyerek götürebilmiş bu tüccar. Bu hikayeler gerçek midir bilinmez, ancak Rodos Heykeli, geride iz bırakmadan kaybolsa da adanın sembollerinden biri hala.

Rodos Heykeli bir zamanlar bu geyik heykellerinin arasında yükseliyormuş
Rodos akropolü

Akropol dendiğinde tabii ki akıllara önce Atina’daki meşhur akropol geliyor. Ancak kavramsal olarak bakıldığında başka yerlerde de akropoller bulunabildiğini anlıyoruz, nitekim acropolis “yüksek şehir” anlamına geliyor. Rodos’taki akropol Atina’daki kadar haşmetli ve şehre hakim bir yükseklikte değil adanın coğrafi yapısı nedeniyle. Bu nedenle sadece ilgisi olanlar gider diye düşünüyorum.

Burada sadece 5-6 sütunu ayakta kalmış bir Parthenon var. Atina’daki akropolün Parthenon’uyla ancak hayal gücünüzü zorlamak suretiyle bir bağlantı kurabilirsiniz. Ancak buranın asıl görülesi yeri antik stadyumu. Milattan önce 2. yüzyıldan kalan, zaman içinde bir miktar restorasyona girmiş olsa da Atina’nın Panathinaiko Stadı’ndan çok daha orijinal bir görünüme sahip stadı mutlaka görüp etrafında bir tur atın, tribünlere oturun. Tabii ki Panathinaiko Stadı kadar müthiş etkileyici bir büyüklükte değil, ancak yapı olarak kopyası diyebiliriz. Benim gibi stadyum görmeyi seven biri için burası görmesem olmazdı denecek nitelikteydi.

Rodos Akropolü’ndeki stadyum kesinlikle harika bir yer

Stadyumun hemen yanında küçük bir odeon var, burası da restorasyon gördüğünü belli edecek kadar yeni açıkçası. Dediğim gibi, Rodos akropolünün benim için en güzel yeri stadyum olsa da etrafındaki diğer yapılara da göz atmayı unutmayın.

Mandraki

Rodos surları içindeki Old Town haricinde, Rodos şehrinin diğer büyük mahallesi ise Mandraki. Adanın en kuzey ucu ile Old Town arasındaki bölgeyi kapsayan Mandraki, birçok açıdan Rodos’un modern yüzünü oluşturuyor diyebiliriz. Hem restoran hem de alışveriş yapacak yer anlamında oldukça zengin. Ayrıca uluslararası markaların dükkanları, aradığınız pek çok şeyi bulabileceğiniz süpermarketler, merkez otobüs durağı, yakın adalara sefer düzenleyen tekneler, casino ve denize girilebilecek kumsallar da burada mevcut. Daha gerçek bir şehir planlaması sonucu oluşmuş Mandraki’ye hiçbir şey olmasa bile otobüse binmek için uğrarsınız.

Rodos merkezdeki ana denize giriş yeri olan Elli Plajı

Rodos şehrinde denize girmek için burada bulunan plajlara gidebilirsiniz. Her ne kadar deniz kıyısı taşlardan oluşuyor olsa da oldukça uzun ve merkezi olmasına rağmen nispeten daha az kalabalık. Anladığım kadarıyla herkes adanın diğer yerlerindeki kumsalları tercih ediyor. Ancak özellikle adanın kuzey ucunu tamamen kuşatan Elli Plajı‘nın da denize girmeye gayet müsait olduğunu söyleyebilirim.

Rodos adasında gezilecek diğer yerler

Lindos

Lindos birçoklarına göre Rodos’un güzel yeri olabilir, böyle diyeceklere itiraz edemem. Nitekim hem tarihi akropolü, hem dar sokaklı köy merkezi, hem de güzel plajıyla burası standart bir Yunan adası deneyimini en iyi yaşayacağınız yer olabilir.

Lindos kasabası ve akropol manzarası

Lindos merkezine geldiğinizde, eğer gördüyseniz Selçuk Şirince’ye benzetmemeniz mümkün değil bana kalırsa. Çünkü tıpkı Şirince gibi tipik Rum köyü özelliklerini hemen gösteriyor, dar ve inişli çıkışlı, arabaların giremeyeceği sokaklar, beyaz badanalı evler, güzel manzaralı deniz ürünü restoranları ve turistik hediyelik eşya mağazalarıyla burası gerçek bir turist cenneti. Birçokları için Rodos’un en güzel yeri.

Tabii buranın Şirince’den iki büyük farkı var bence, biri son derece sakin ve güzel plajı, diğeri ise Lindos Akropolü.

Lindos Akropolü, yöredeki birkaç körfeze hakim kayalık tepeye kurulmuş çok görkemli bir yer. Antik çağlardan itibaren Lindos’un dini ve askeri merkezi olmuş. Nitekim burada ilk yıllarda çeşitli tapınaklar inşa edilmiş, sonra da bölgeyi saldırılardan koruyabilmek için surlarla çevrelenip aşırı korunaklı bir kaleye dönüşmüş. Bizanslılar, Rodos şövalyeleri ve Osmanlılar döneminde yapılan eklemelerle değerini hiç yitirmemiş.

İçerideki yapılardan Athena Tapınağı, akropolün en ünlü yapısı denebilir. Ayrıca nispeten yeni sayılabilecek bir Bizans kilisesi de görülebilir durumda. Bence en güzel yeri ise kayalara oyulmuş savaş gemisi kabartması, MÖ 2. yüzyıldan kalma kabartmanın önemli bölümü hala ilk günkü gibi.

Akropoldeki Lindos Athena Tapınağı

Hem Lindos’un hem de sahillerin en güzel fotoğraflarını buradan çekebilirsiniz. Buraya köy içinden yürüyerek çıkabileceğiniz gibi, parası karşılığında merkezden katırlara binerek de ulaşabilirsiniz. Giriş ücreti 12€.

Dediğim gibi Lindos’ta da denize girebilirsiniz, burada halka açık ücretsiz bir kumsal da var, havlunuzu bir köşeye serip sakince denizi seyredebilir, arada denize girip çıkabilirsiniz. Su biraz soğuktu maalesef Mayıs ayında, ama bu tahmin edilemeyecek birşey değil. Buraya akropolü gördükten sonra, genelde iki katlı evlerin ve minik kilisilerin çevrelediği dik sokak ve patikalardan inerek gelmenizi özellikle tavsiye ederim, nitekim akropole iniş çıkışın yorgunluğunu deniz kenarında atmak çok tatlı oluyor.

Lindos’a gidiş

Lindos’a gidiş için deniz veya karayolunu tercih edebilirsiniz. Karayolundan direkt gidiş için Rodos şehri merkezindeki ana otobüs durağının 50 metre gerisindeki KTEL firmasının yerinden bilet alıp bu firmanın otobüslerine binebilirsiniz. Ana otobüs durağı Old Town’ın dışındaki Mandraki bölgesinde, Nea Agora’ya bitişik Papagou Caddesi üzerinde. Mesafe 50 kilometre civarında olmakla birlikte yol üstünde birçok durakta durduğu için gidiş süresi 1 saat 15 dakikayı bulabiliyor. Ana yol üzerindeki otobüs durağında indikten sonra köyün merkezine ulaşmak için 300 metre daha yokuş aşağı yürümeniz gerekiyor.

Lindos’a ve adanın diğer uzak yerlerine giden otobüslerin gidiş kalkış çizelgelerini burada görüp planlama yapabilirsiniz. Dönüş saatlerine de mutlaka bakın gitmeden, nitekim Rodos şehrine son otobüsü kaçırırsanız taksi tutmak veya Lindos’ta gecelemek zorunda kalırsınız. Bizim gittiğimiz dönemde son otobüs saati 18:00’di, indiğimiz durağa geri yürüyüp otobüse binmiştik. Tek yön otobüs bileti 5.5€.

Deniz yoluyla gitmek için ise liman boyunda yer alan teknelerin önlerindeki standlara göz atabilirsiniz. Görevlilerden saatlere ve fiyatlara dair bilgi alabilirsiniz. Ancak bu teknelerin çoğu zaman yol üstündeki birkaç koya uğrayıp, buralarda da denize girme imkanı verdikten sonra Lindos’a vardığını hatırlatayım.

Filerimos – Ialysos Akropolü

Rodos şehrine yakın mesafedeki Ialysos kasabası, Rodos’a giderseniz görmeniz gereken yerlerden biri bana kalırsa, nitekim burada Rodos Akropolünden daha farklı bir akropol bulunuyor. Rodos merkezinden otobüsle yaklaşık 20 dakikada gidilen Ialysos kentinin eteklerinde bulunan Filerimos tepesindeki akropol, farklı dönemlerden kalma eserleri bir arada barındıran, zaman geçirmesi keyifli bir yer.

Filerimos’a vardığınızda sizi her tarafa yayılmış tavuskuşları karşılıyor. Kalıntılar arasında dolaşan, ağaçlara tüneyen, tüylerini kabartan tavuskuşları sürekli karşınıza çıkıyor. Girişteki büfeyi geçtikten sonra sağ tarafta Filerimos Manastırına çıkan bir yol, yol boyunca da İsa’nın çilesini anlatan kabartmalar bulunuyor. Manastır oldukça küçük, yanında da tepeye hakim büyük bir haç var.

Tavuskuşları antik kalıntılar arasında özgürce yayılıyor

Büfenin sol tarafından da akropol kısmına geçiliyor. Burada fazla birşey yok, çoğunlukla Bizans döneminde kalma kilise ve binalar yer alıyor. Yine de Rodos şehrinin dışında bir seçenek ararsanız Filerimos’a gidebilirsiniz, nitekim hem manzaraları hem de aslında yol boyunca yaşadığınız maceralar bu geziyi değerli kılan şeyler bana kalırsa.

Akropole giriş ücreti 6€. Ancak buraya ulaşım çok kolay değil, buraya otobüsler çok nadir gidiyor. Ya araba kiralamalı veya bir tura katılmalı, ya da Ialysos’tan yürüyerek yaklaşık 5 kilometrelik tırmanışı tamamlamalısınız. Bu da en az 1 saatlik bir yürüyüş demek oluyor. Yol boyunca otostop çekmeyi de düşünebilirsiniz, nitekim buraya daha çok turistler geliyor, yanımızdan geçen arabaların büyük bölümü kiralık arabalardı.

Buralar dışında da çeşitli görülesi yerler bulunuyor Rodos’ta, biraz uzakta kalmakla birlikte Kameiros antik kenti, müthiş manzaralı Kritinia Kalesi ve daha da müthiş manzaralı Monolithos Kalesi, Kolimbia kasabası ve yakındaki Seven Springs Şelalesi, Faliraki’deki kumsallar, hemen bitişik kasaba Kallithea‘daki kaplıcalar, adını ünlü oyuncudan alan Anthony Quinn Koyu ve orman içindeki yürüyüş yolları ve doğal güzellikleriyle bilinen Kelebekler Vadisi, Rodos’un diğer önemli turistik değerleri arasında bulunuyor.

Türkiye’den gemiyle geçilebilen bütün adalara gitmedim. ancak Rodos Türkiye’nin dibindeki bu adalar içinde büyüklüğü, tarihi ve sunduğu farklı turistik seçenekleri ile benim için şimdiden en görülesi Yunan adası oldu bile. Yeşil pasaportunuz veya devam eden Schengen vizeniz varsa, uygun bir tatil dönemini denk getirip burayı görmenizi mutlaka tavsiye ederim.

Özetle söylemek gerekirse, gezmeye meraklı bir beyaz yakalıyım. Üniversiteyi bitirene kadar hiç yurt dışına çıkmadıysam da, sonrasında elimdeki imkanları olabildiğince kullanmaya çalışarak 40'tan fazla ülkeye gittim. Ülkeleri sokaklarında yürüyerek, bütün müzelere ve tarihi yerlere gitmeye çalışarak, az konuşarak, az yiyip içerek, çok yürüyerek, erken kalkıp erken yatarak gezmeyi severim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir