Gezi,  Slovenya

Postojna mağarası ve olm – Slovenya’nın iki mücevheri

Slovenya’nın en görülesi yerleri listelendiğinde Postojna Mağarası genelde ilk 5’te, en kötü ilk 10’da yerini alıyor. Çünkü burası, mağara zengini ülkenin belki de Škocjan ile birlikte en güzel mağarası. Mağaranın gerçekten müthiş güzel ve görkemli salonları, geçitleri, akıl almaz sarkıt ve dikitleri var. Yeryüzünün yüzbinlerce yıllık bir emekle adeta ilmek ilmek damıtarak yarattığı inanılmaz kaya formları, burayı adeta bambaşka bir gezegene gelmiş gibi hissettirecek kadar bol miktarda.

Burayı turistler için görülesi kılan diğer bir taraf ise, bütün bu doğal güzellikleri kadar, sadece Adriyatik kıyısındaki birkaç mağaranın derinliklerinde, karanlıklarda yaşayan, benzersiz olm hayvanını görebilme imkanı vermesi. Dünyanın en nadir karşılaşılan ve hassas hayvanlarından olan olm, mağara turunuz esnasında karşınıza çıkan bir akvaryumda sizleri bekliyor olacak. Tabii kendi habitatına olabildiğince uygun şekilde yaratılan akvaryumda kendileri, ne kadar net göreceğiniz tamamen şansa bağlı. Yine de her türlü hayvanı hayvanat bahçelerinde görebildiğiniz şu dünyada bu bile bence fazlasıyla heyecan verici bir deneyim.

Açıkçası içinde hayvanların sergilendiği yer (hayvanat bahçesi) ve diğer eğlenceleri (yunus gösterileri vs.) tercih etmemeye çalışan biri olarak, internetteki kısıtlı görüntülerini, fotoğraflarını ve en önemlisi de, kısmen keşfedilebilmiş ilginç yaşam döngüsünü gördükten sonra olm‘ü görme fırsatını kaçırmak istemedim. Postojna’yı rotama ekleme konusunda çok istekli olmamda o da çok etkili oldu diyebilirim. Açıkçası Slovenya’ya gelen herkes burayı görebilmek için imkanları zorlamalı. Ancak baştan söyleyeyim, bu ziyaret diğer göreceğiniz yerlerden azıcık daha pahalıya geliyor. Bu yazıda hem mağara ve olm ziyaretimdeki izlenimlerime, hem de Postojna’ya gidişe dair ipuçlarına yer vermek isterim.

Postojna’ya nasıl gidilir?

Mağaraya adını veren Postojna kasabası, Slovenya’nın İtalya ve Hırvatistan sınırlarına yakın güneybatı kısmında yer alıyor. Ancak ülke küçük olduğu için başkent Ljubljana’dan ulaşımı çok sıkıntılı değil, 50-55 km kadar mesafede bulunuyor. Bazı otobüsler otoyoldan, bazıları da bölgedeki kasabaları birbirine bağlayan normal dağ yollarından gitse de yaklaşık 1 saat içinde buraya varmış oluyorsunuz. Buraya trenle de gelinebiliyor, süresi yaklaşık olarak 1 saat yine. Eğer Adriyatik kıyısına yakın bir yerdeyseniz de sorun değil, Koper’den kalkan tren ve otobüslerle de aynı şekilde Postojna’ya gelebiliyorsunuz. Normal bilet fiyatları 6-7 € civarına olmakla birlikte Slovenya’da haftasonları otobüslerde çok büyük indirimler olduğunu belirteyim, komik denebilecek fiyatlara gidip gelmeniz de mümkün.

Postojna mağarası (Slovence adıyla Postojnska jama) ise kasaba merkezinin 1, tren istasyonunun 1.5 kilometre kadar uzağında, yürüyerek 20-25 dakikada ulaşabilirsiniz fazla zorlanmadan.

Postojna Mağarası’nın giriş tabelası

Ljubljana otobüs istasyonunun resmi sitesinden, Ljubljana-Postojna otobüs saatlerini ve bilet fiyatlarını kolayca görebilirsiniz. Başka bir şehirden geliyorsanız onu da arayıp bulabilirsiniz bu sitede. Tren biletleri için de Slovenya Demiryolları sitesinin bilet satın alma sayfasını kullanabilirsiniz.

Postojna mağarasına giriş bileti

Bu konu biraz önemli, o yüzden ekstradan bir bölümü hak ediyor. Postojna Mağarası’nın sitesinde ziyaretçilere gelmeden önce internet üzerinden bilet almaları şiddetle tavsiye ediliyor. Bunun nedeni sadece mağaraya girişleri yarım saat veya 1 saatlik dilimlerde toplu bir şekilde kabul etmeleri değil, bu saat dilimlerinde belirli sayıda ziyaretçiden fazlasını kabul etmemeleri aynı zamanda. Siz mağaraya geldiğinizde, girmek istediğiniz saat için maksimum kişiye ulaşıldıysa beklemek zorunda kalabiliyorsunuz ki özellikle günübirlik olarak gelmiş kişiler için oldukça ciddi bir zaman kaybı demek bu. Çünkü Postojna’dan Ljubljana veya başka bir yere giden otobüsler sürekli çalışmıyor.

Bu nedenle belirli bir saatte gelmeyi ve sonra dönmeyi düşünüyorsanız biletinizi önceden alın ki, buradaki zamanınızı en verimli şekilde geçirebilin. Mağara giriş biletinizi almadan önce kasabaya geliş ve gidiş otobüs-tren saatlerini mutlaka araştırın, mağaradan ayrıldığınızda ortada kalmayın.

Konuya dönersek, Postojna Mağarası giriş biletlerini mağaranın resmi sitesinden alabiliyorsunuz. 2022 Temmuz itibariyle sadece mağara kısmı için bilet ücreti 28.5€. Biz mağarayla beraber, olm ve diğer derin mağara hayvanlarının da yaşadığı ‘vivarium‘ bölümüne de giriş bileti aldık, onun fiyatı da 35€.

Bileti internetten almak neden önemli derseniz, yukarıda da bahsettiğim gibi her saat için ayrılmış bir kota var. Eğer mağaraya geldiğinizde o saatin yer dolmuşsa, sonraki saatleri beklemek zorunda kalıyorsunuz. Her ne kadar, her zaman internet satışı dışında tutulan birkaç biletleri olduğunu söyleseler de, sizden önce birileri gişeden aldıysa yapacak birşeyiniz kalmıyor. O yüzden mağara biletini önceden almış olursanız kafanız çok rahat olur.

Postojna mağarası turu

Mağaraya giriş için tur saatinizden yarım saat önce gelmiş olmanızı tavsiye ediyorlar. Büyük çantalarınızı emanet dolaplarına bırakabilirsiniz. Turun başlangıcı için mağara kapısında 20 dakika kadar önce kuyruk oluşmaya başlıyor. En önden veya biraz arkadan girmenin birbirinden pek farkı yok, çünkü mağaranın içine inen trenler dolunca kalkıyor zaten. Siz yine de geç kalmamak için hazırlıklı olun.

Mağaranın da bulunduğu kompleks oldukça büyük, bana Türkiye’deki otobüs dinlenme tesislerini hatırlattı desem yeridir. Restoranlar ve hediyelik eşya dükkanları bulunuyor. Ziyaretinizden önce veya sonra almak istediğiniz şeyler varsa buralarda her istediğinizi bulabilirsiniz.

Bir önemli hatırlatma yapayım tura geçmeden önce, mağaranın içinde sıcaklık yıl boyunca 10 °C civarında, nem oranı da %90’ların üzerinde olduğundan dışarıda sıcaktan ter içinde kalsanız bile aşağısı soğuk oluyor. O nedenle yanınızda uzun kollu bir kıyafet bulundurmanız çok önemli. Nitekim getirmezseniz kapıda 4€ karşılığında satılan pelerinlerden kiralamak durumunda kalırsınız.

4€ karşılığında satılan pelerin böyle birşey

İçeri girerken uzun bir kuyruğa giriyorsunuz, size mail yoluyla gelen online biletinizdeki QR kodu okunarak içeri alınıyorsunuz. Ardından enteresan bir şekilde, tıpkı düğünlerde olduğu gibi fotoğraflarınız çekiliyor. İsterseniz fotoğrafçıya poz verip fotoğrafınızı çıkışta (yine tıpkı düğünlerde olduğu gibi oluklu bir platforma asılmış şekilde) satın alabilir, ya da benim yaptığım gibi poz vermeyi reddedip enteresan pozlarınızın çekilmesine neden olabilirsiniz.

Girişi geçtikten sonra ücrete dahil olan audioguide’ınızı alarak mağaranın içine doğru seyahatinizi başlatacak olan trene biniyorsunuz. Trende çok dikkatli olun, müthiş manzaraları çekerken yerinizden kalkmaya veya elinizi kolunuzu kaldırmaya kalkışmayın, nitekim tren bazı noktalarda oldukça dar yerlerden geçiyor. Yaklaşık 10 dakika süren bir yolculuk sonunda bir platformda inip yürüyerek gezi kısmını başlatıyorsunuz.

Postojna Mağarasına inen trenler bu şekilde

Mağaranın hikayesini kısaca anlatayım bu noktada. Aslında yüzyıllar öncesinde keşfedilmiş olsa da mağaranın günümüzdeki rotasını oluşturan galerileri, Luka Čeč adında, mağaraya lambalar yerleştiren bir yöre sakini tarafından 1818’de keşfedilmiş. O sırada Avusturya Macaristan imparatoru 1. Franz’ın ziyareti için hummalı bir hazırlık içindelermiş ve Čeč mağaranın derinlerinde devasa alanlar olduğunu ilk gören kişi olmuş. Yıllar içinde uzmanlar tarafından daha fazla yeri açığa çıkarılmış, burada yaşayan türlü hayvanlar keşfedilmiş. Mağaranın içine tren rayları döşenmiş, trenler yıllar içinde geliştirilip dönemin teknolojisine uygun hale getirilmiş. 2. Dünya Savaşı’nda Alman işgali esnasında cephanelik olarak da kullanılmış, hatta bir patlama sonucunda giriş kısmı yanmış.

Mağara turuna geri dönelim. Yaklaşık 1 saat süren yürüyüşünüz boyunca jeolojide karst adı verilen kireçtaşı oluşumlarını görüyorsunuz her tarafta. Karst adının Slovence kras ifadesinden Almanca’ya geçtiğini öğrenmek de enteresan bir bilgiydi. Işıklandırmalar sayesinde iyice görkemli hale gelen acayip yer şekilleri, tül perdeleri andıran ve farklı madenler sayesinde farklı renklere bürünmüş oluşumlar özellikle dikkat çekiyor. Zaten bu mağarayı -veya başka herhangi bir mağarayı- gezerken aklınızda tutmanız gereken ilk şey bu bence, bu şekillerin oluşumu inanılmaz sabırlı bir sürecin sonunda, onbinlerce, yüzbinlerce yıl sonunda tamamlanıyor. Mağaralarla ilgili diğer büyülü şey de yine bununla ilgili. Dolaşırken hala bir yerlerden sular damladığını görüyorsunuz, hatta sizin üzerinize de şıp diye damlalar düşebilir her an. Bu da şu anlama geliyor, mağara hala değişiyor, dönüşüyor, biz sonucunu göremeyecek olsak bile. Aslında bir sonuç bile yok, bu dönüşüm hiç durmadan devam ediyor ve edecek.

Brilliant ve yanındaki sütun gerçekten müthiş bir “çift” olmuş

Bu birbirinden acayip şekiller arasında dolaşırken, göremediğiniz derinliklerde ne kadar hassas, ne kadar değişik hayvanların yaşadığını da düşünmeden edemiyorsunuz. Bunları görmeseniz bile orada olduklarını, gün ışığından, insan gözünden uzakta yaşayıp gittiklerini ve binyıllar içinde bu ortama nasıl uyum sağladıklarını düşünmek bence son derece ufuk açıcı.

Farklı isimler verilmiş galerileri dolaşırken fotoğraflar çekmeyi unutmayın, selfie çekilebilecek noktalar da var, düşük ışık seviyesine rağmen. Bir hikayesi olan noktalarda yazan numaraları audioguide’da tuşlamak suretiyle o bölgenin özelliklerini ve hikayesini dinleyebilirsiniz.

Mağaranın en meşhur yeri, brilliant adı verilen muhteşem beyaz dikit. Adeta akmış bir dondurmaya benzeyen 5 metrelik brilliant, yanındaki diğer sütunla birlikte adeta gelin ve damat gibi bir çift oluşturmuş. Burası olm ile birlikte mağaranın sembolü olmuş durumda.

Brilliant gerçekten çok etkileyici

Yer seviyesinin 100 metreden fazla altına indiğiniz turun sonuna yaklaştığınızda meşhur olm hayvanının akvaryumu çıkıyor karşınıza. Bu bölümde fotoğraf çekmek, gürültü yapmak kesinlikle yasak. Etraftaki ışık da çok az olduğu için bu muhteşem yaratığı belli belirsiz görebilecekseniz, tabii şanslı bir ana denk gelip cama yaklaşmadıysa hayvanlar.

Olm akvaryumunun hemen ardından, devasa konser alanını görüyorsunuz. Zaman zaman düzenlenen konserlerde acayip bir akustik sağladığı söyleniyor. Sonra buranın solundaki hediyelik eşya dükkanına giriyorsunuz, burada içinde olm olan çeşit çeşit hediyelik eşya, tişört, magnet, olm oyuncakları vs alabilirsiniz. Ama aynılarını yukarıda da bulabilirsiniz, o yüzden mutlaka buradan alışveriş yapmak zorunda değilsiniz. Ancak olm sizi öylesine etkileyecek ki -en azından bende öyle oldu- derhal birşeyler almak isteği baskın çıkabiliyor.

Vivarium

Mağara turumuz bittikten sonra Vivarium’a da girdik. Bu bölge, mağaranın onbinlerce yıla yayılan tarihini anlatan, o günlerden bugünlere gelebilmiş acayip canlıların yaşamını sürdürdükleri bir çeşit hayvanat bahçesi diyebiliriz. Ama standart hayvanat bahçelerinden farkı, bazıları merceklerle bile zor görünen, başka yerlerde rastlayamayacağınız hayvanlara ev sahipliği yapması.

Tıpkı mağaranın içinde olduğu gibi burada da bir olm akvaryumu var. Burada çok daha net bir olm görme fırsatı bulduk, sağolsun bir tanesi cama yapışmış, öylece duruyordu. Bir sürü insanın flaşsız şekilde fotoğrafını çekebilmek için yarıştığı hayvancağız, kesinlikle hayatımda gördüğüm en etkileyici şeylerden biriydi.

Kız arkadaşımın çektiği “olduğu kadar” net bir olm fotoğrafı

Olm

Bu kadar adını andıktan sonra bu hayvana ayrı bir bölüm ayırmak adeta bir zorunluluk benim için. Olm, bebek ejderha (baby dragon) olarak da bilinen bir su sürüngeni. Zamanında ejderha yavruları olduklarına inanıldığı için bu isim verilmiş. 20-30 cm uzunluğa erişebilen bu hayvanın akıllara durgunluk veren bazı özellikleri var. Her ne kadar henüz hakkında bilinmeyen çok şey olsa da ortalama ömrünün 70 yıl civarı olduğu, 100 yıla kadar yaşayabildikleri, 10 yıl boyunca yemek yemeden hayatta kalabildikleri söyleniyor. Aylarca yerinden kıpırdamadan durabiliyormuş. Görüntü olarak yılana çok benzese de ayakları var, ön ayaklarında 3, arka ayaklarında 2 parmağı bulunuyor. Yılan gibi hareket etse de ayaklarından da faydalanıyor. Ayrıca baş bölgesinin iki tarafında kırmızı renkli solungaçları bulunsa da, akciğerleri de var, dolayısıyla amfibik bir hayvan. Ancak su içinde yaşamayı su dışına tercih ediyor.

Tıpkı diğer mağara hayvanları gibi olm de muhtemelen onbinlerce yıldır mağara derinliklerinde yaşıyor ve ışıksız ortamlarda, çok az enerji harcayarak hayatta kalabilmek üzere evrimleşmiş. Gözleri bulunsa da büyüdükçe üzeri deriyle kaplanıyor ve pratikte “kör” olarak yaşıyor. Ancak aşırı gelişmiş hareket ve işitme duyuları sayesinde yönünü bulup hareket edebiliyor, yiyeceğe ulaşabiliyor. Çok az yiyecekle yaşayabiliyor, nitekim mağara tabanlarına nehir akıntıları pek ulaşamıyor, dolayısıyla pek yiyecek de gelmiyor zeminden. Bu yüzden yaşadığı ortamda bulabildiği küçük böcek ve larvalarla besleniyor. Sabit sıcaklıkta (10 °C civarı, tıpkı Postojna Mağarası gibi) ve çok spesifik koşullarda yaşadığı için sadece Adriyatik kıyısına yakın mağara sistemlerinin en derinlerinde bulunabiliyor, yani Slovenya’yla birlikte İtalya, Hırvatistan ve Bosna-Hersek’te kısıtlı bölgelerde yaşıyor.

Ayrıca çok hassas bir derisi var. Kim nasıl keşfetti bilmiyorum ama yapı ve hissiyat olarak insan derisine çok çok benzediği söyleniyor. Ancak farklı olarak, vücudunda renk pigmentleri olmadığı için beyaz renkli ve fazla ışığa maruz kalırsa kararıyormuş. Bu nedenle doğal habitatlarından alınıp, olabildiğince habitatlarına benzetilmeye çalışılan akvaryumlarının etrafında ışık seviyesi çok düşük ve flaşla fotoğrafının çekilmesi, onları rahatsız edecek şekilde gürültü yapılması kesinlikle yasak.

Çiftleşme anı kameralarla hiç yakalanmasa da bir dişi olm’ün yumurtlama anının görüntüleri ilk kez 2016 yılında yakalanabilmiş. Etrafı şeffaf zarla çevrili küçük beyaz yumurtalar bırakıyor. Gerçekten bu da oldukça benzersiz bir görüntü, bulup izlemenizi öneririm.

Vivarium girişindeki olm illüstrasyonu

Olm evrimsel süreci kendi bedeninde en net yansıtabilen hayvanların başında geliyor ve bu nedenle kendisini görebildiğim için şanslı hissediyorum.

Predjama Kale-Mağarası

Bu noktada Predjama’dan da bahsetmek isterim. Ben zaman kısıtından dolayı gitme imkanı bulamasam da aslında Postojna ziyaretinin olmazsa olmazı diyebiliriz. Predjama’ya. Burası dünyanın en büyük kale-mağarası olarak adlandırılıyor. Bir mağara ağzına kurulmuş kalenin odaları, mağaranın odalarıyla birleşiyor. Dağların içindeki kale görüntüsü oldukça etkileyici, imkanı olanlara burayı da görmelerini tavsiye ederim. Postojna mağarasına 9 km mesafede ve mağara biletiyle kombine olarak kale bileti de alınabiliyor.

Son sözler

Postojna Mağarası hiç şüphesiz dünyanın en güzel mağaralarından biri. Tabii ki dünyada çok fazla mağara var, ziyaret edilebilir durumda olan bazıları insanın aklını alacak kadar güzeller (Lübnan‘da Beyrut yakınlarındaki Jeita Grotto gibi acayip bir örneği kendim de görmüştüm mesela). Ama Postojna’yı bunlardan ayıran müthiş olm hayvanı gibi birçok detay var, Slovenya ziyaretinizde Postojna’yı ve tercihinize göre Predjama’yı da rotanıza almaya çalışın derim ben. Mağarayı gezdikten sonra evinize döndüğünüzde, en azından bir süre için evdeki perdelerinize farklı bir gözle bakacağınızı garanti ederim.

Postojna’nın içi, işte böyle taştan “perdelerle” dolu

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir