Gezi,  Ülkeler,  Yunanistan

Yunanistan’ın başkenti Atina’dan gezi notları

Türkiye’de yaşayan bir insanın ucuz yollu gezme planı yaparken akla gelen ilk seçeneklerin başında Atina’nın gelmesi çok normal. Bir defa yakın, oldukça turistik ama bir yandan da Türkiye’de doğup büyümüş kişilerin çok rahatlıkla tanıdık bulacağı bir kültürün, Helen kültürünün mirasçısı olan Yunanistan’ın başkenti Atina’da çok gezi tecrübesi olmayanların bile rahat gezebileceğini söylemek mümkün.

Atina’ya ben ilk kez 2013’te gitmiştim ve ilk yurtdışı gezilerimden bir tanesiydi. Ancak o zamanlar bu site yoktu, siteyi açtığımda ise gezi anılarım tazeliğini yitirmişti ve kendimi böyle bir yazıyı yazabilmek için yetkin seviyede göremiyordum artık. 2022’nin Mayıs ayında yeniden gittiğimde bu yazıyı yazabilmek için daha hazırlıklıydım. Bununla birlikte şunu söylemem gerekir: Atina gibi onlarca farklı turistik noktaya sahip bir şehri birkaç gün gezdikten sonra bile “Atina’da gezilecek yerler” başlıklı bir yazı yazmak bana biraz ukala hissettirecekti, bu yüzden “gezi notlarım” şeklinde bir başlık belirlemeyi uygun buldum. İleride tekrar gitme fırsatı bulursam bu yazıyı daha kapsamlı bir hale getirip belki o zaman başlığı değiştiririm.

Şimdilik şunu yapacağım, yakın zamanda gördüklerimle birlikte 2013’ten kalma silikleşmeye başlayan anılarımı bir araya getirerek sizlerin Atina’da işlerini biraz olsun kolaylaştıracak bir notlar bütünü oluşturacağım. Yazının belli yerlerinde eski, çoğunda ise yeni fotoğraflara yer vereceğim. Umarım faydalı bir yazı ortaya çıkar.

Not: Yazıda verdiğim bilgiler ve fiyatlar, 2022 Mayıs itibariyle geçerlidir.

Atina’ya nasıl gidilir?

Atina’ya gitmek için en mantıklı yol havayolu. THY, Pegasus, Aegean Airlines gibi şirketler, İstanbul başta olmak üzere Türkiye’den Atina Elefterios Venizelos Uluslararası Havaalanına düzenli olarak seferler düzenliyorlar. Ek olarak, Türkiye’den gemiyle geçilebilen yakın adalardan (Rodos, Kos, Midilli gibi) düşük bütçeli Yunan havayolu şirketlerinin (Olympic Air, Sky Express vs.) de Atina’ya seferleri oluyor. Yunanistan gezisine Türkiye’den gemiye binerek başlayıp Atina’dan devam etmek isteyenler için bu gayet makul seçeneği de öneririm.

Deniz yoluyla gitmek için, Türkiye’ye yakın adalardan düzenlenen seferleri düşünebilirsiniz ama yolculuklar çok uzun sürüyor. Mesela Rodos’tan Pire Limanına 18 saat sürüyor yolculuk.

İnternet üzerinden İstanbul’dan Atina’ya Arda Tur veya Alpar gibi firmaların seferler düzenlediği şeklinde bilgilere ulaştım ama bana pek güncel görünmediler. Zaten yolculuk süresinin de deniz yolu gibi oldukça uzun olacağını tahmin ediyorum. Bu yolu kullanmak gibi bir niyetiniz varsa güncel durumu öğrenmek için mutlaka ilgili firmalarla iletişime geçin.

Atina Havaalanından şehir merkezine gidiş

2004 Olimpiyatlarından birkaç yıl önce açılan Elefterios Venizelos Havaalanı Atina şehir merkezine uzak diyebilirim, yaklaşık 30 kilometre yol kat edilmesi gerekiyor. Ancak ulaşım imkanları oldukça gelişmiş durumda. Terminal binasının hemen dışında bulunan otobüs duraklarından kalkan otobüsler, Atina merkeze ve Pire’ye kadar gitmenize olanak veriyor. Özellikle merkezde Syntagma meydanına kadar gitmenizi sağlayan X95 otobüsünü tercih edebilirsiniz. Tek yön bilet ücreti 6€, ancak gündüz saatlerinde kullanacaksanız Atina trafiği yüzünden biraz daha yavaş gideceğinizi aklınızda tutun, yolculuk 1 saate kadar sürebiliyor. İyi tarafı ise 24 saat boyunca çalışıyor olması.

Geliş saatiniz eğer gecenin körü değilse, daha makul yolun metro olduğunu belirteyim. Terminal binasından karşıya geçip, merdivenden yukarı çıkıp metro durağına kolayca ulaşabiliyorsunuz. 3 numaralı metro hattının ilk durağı burada. 9€’luk tek yön havaalanını biletini otomatlardan alabilir ve 40 dakika içinde Syntagma durağına varabilirsiniz (oradan da diğer hatlara aktarma yaparsınız gerekirse). Sabah şehir merkezinden 05:30 – 06:00 civarında ilk seferler yapılıyor, havaalanından şehre gelirken de son sefer 23:30 civarında. Uçuş saatlerinize göre bu seçeneği mutlaka değerlendirin, hatta bence ana yönteminiz bu olsun.

Ziyaretiniz 3 günü geçmeyecekse 22€’luk turist biletinden almanızı tavsiye ederim. Nitekim havaalanına gidiş dönüşü kapsadığı gibi şehir içi ulaşımda da sınırsız biniş hakkı sunuyor. Ancak 3 günden uzun duracaksanız mecbur tek yön için 9€’luk biletten almanız gerekiyor, ancak o da şehir içi ulaşımda geçerli değil.

Atina’da gezilebilecek yerler

Kombine turist bileti

Gezilecek yerlere başlamadan önce Akropol’ü de içeren kombine biletten bahsetmek isterim. Tek tek bilet almaktansa Akropol ve çevresindeki toplam 7 ören yerine (Akropol, Atina agorası, Roma agorası, Hadrian Kütüphanesi, Olympieion, Keramikos ve Lykeion) 5 gün boyunca girişi içeren bu bileti almanızı tavsiye ederim, zaten bilet fiyatları da herkesi buna zorlayacak şekilde ayarlanmış gibi. Kombine biletin ücreti 30€, sadece Akropol’ün giriş ücreti ise 20€. Diğer yerlerin de giriş ücretlerini aşağıda yazdım, gördüğünüzde siz de bana hak verirsiniz. 7 yerin tamamına gitmeseniz bile, sadece 3 tanesine gitseniz bile çok daha karlı oluyor böylesi. Şimdi bu yerlere sırayla bakalım.

Akropol

Atina dendiğinde akla ilk gelen yer kuşkusuz Akropol. Şehir merkezini yukarıdan gören bir tepeye kurulmuş Akropol’de ve orayı çevreleyen bölgede birçok yapı bulunuyor. Akropol kelimesi, yüksek şehir anlamına geliyor, dolayısıyla benzer mantıkla inşa edilmiş bütün yerleri kapsıyor. Ancak tabii ki Akropol denince Atina’daki müthiş akropolün hatırlanması çok normal. Binyıllara dayanan tarihinde birçok olaya, savaşa ve kuşatmaya tanık olmuş Akropol, sadece Yunanistan’ın değil, tüm dünyanın en etkileyici yapıları arasında yer alıyor. Bütün tarihi değerini bir kenara bırakarak düşünüyorum, Akropol öyle bir yere konumlanmış ki Atina’nın birçok bölgesinden, tepe olmasına gerek yok, birçok mahallesinden görülebilir konumda olması nedeniyle şunu aklıma getiriyor, gerçekten tanrılara adanan, tanrılara layık bir yer yapmak istiyorsanız Akropol’ün bulunduğu yerden başkası düşünülemezdi.

Atina Akropolündeki yapılar MÖ 5. yüzyılda yapılmaya başlanmış. Ve Atina Akropolü denince ise tabii ki ilk önce Parthenon akıllara geliyor (yazının ana resminde görebilirsiniz). Tanrıça Athena’ya adanan bu görkemli tapınağın restorasyonu 2013’te de devam ediyordu, 2022’de geldiğimde de. Her ne kadar tapınağın belki de en güzel yeri olan, üst kısmındaki mermer frizler Lord Elgin marifetiyle İngiltere’ye British Museum’a götürülmüş olsa da tapınağın görkeminden birşey kaybettirmiyor bence. Üzerindeki frizlerin anlattığı hikayelerle ve tarihçesiyle ilgili ayrıntılı bilgileri internet üzerinden bulabileceğiniz için ayrıntıya girmeyeceğim. Ancak Yunanistan denince akla gelecek ilk yerin Parthenon olması boşuna değil diyeyim sadece. Bir zamanlar buranın nasıl bir görünümde olduğunu hayal edebilecek kadar kalıntı var diye düşünüyorum, bu bile anıtın görkemini anlatmaya yetmeli bana kalırsa.

Akropol o kadar yüksek ve haşmetli bir yer ki, şehrin birçok yerinden görülebiliyor. Agoradan bakıldığında sağda görebiliyorsunuz

Akropol’de bulunan yerlerden birkaçını anmak isterim. Tepenin alt kısmında yer alan Dionysos Tiyatrosu, antik tiyatroların en eski örneklerinden. Hatta antik tiyatronun doğduğu yer olarak da adlandırılıyor. Tiyatronun sahne kısmındaki müthiş frizleri görmek için yukarı tırmanmanız ve sahneye tepeden bakmanız gerekiyor.

Herodes Atticus Odeon‘u da MS 1. yüzyılda Herodes Atticus tarafından yaptırılmış, daha yeni ve daha restore edilmiş bir başka etkinlik alanı. O yüzden çıplak gözle bakıldığında Dionysos Tiyatrosu’ndan çok daha büyük ve görkemli gözükmesi normal. Burada günümüzde de opera temsilleri ve konserler düzenlenmeye devam ediliyor.

Zafer tanrıçası Nike’ye adanan tapınak, çok yakınına yaklaşamasanız bile göz kamaştırıcı bir başka yapı. Gezerken buranın da farkında olmanızı ve biraz uzaktan da olsa fotoğraflarını çekmenizi öneririm.

Akropol alanının ucunda bulunan küçük kule burcu ve üzerindeki Yunan bayrağı da Akropol’ün önemli yerlerinden. Burç kısmına aynı anda sınırlı sayıda insan alındığı için küçük bir kuyruğu da burada beklemeniz gerekebilir. Yunan bayrağı her sabah ve akşam törenle çekilip indiriliyor, gün doğumunda veya batışında giderseniz bu törene de tanıklık edebilirsiniz.

Parthenon’un hemen karşısındaki Athena Tapınağı, Erechteion, girişteki Propylaea kapısı ve yine giriş kapısı yanında bulunan Agrippa Anıtı’nı da anmadan geçmeyeyim.

Akropol bölgesine giriş ücreti 20€. Yukarıda bahsettiğim kombine biletle ücretsiz. Burası oldukça merkezi olmakla birlikte şehrin başka bir yerinde kalıyorsanız Akropoli metro durağına gelerek rahatça ulaşabileceğinizi hatırlatayım. Akropol girişindeki bilet gişesinde kuyruk görmeye hazırlıklı olun. İnternetten alacağınız biletle bu kuyruğu bertaraf edebilirsiniz. Ayrıca girişte bekleyen ve bir grup oluşturmaya çalışan yöresel rehberlerin hizmetinden de yararlanabilirsiniz ücreti karşılığında.

Kombine bilete dahil olmayan Akropol Müzesi‘ni de tavsiye etmiş olayım. Nitekim Akropol bölgesinden çıkarılan eserler (British Museum’a götürülmeyenler tabii), Parthenon’un üzerindeki heykel ve kabartmaların orijinalleri burada sergileniyor. Ben gidemedim ama gitsem pişman olmazdım sanırım. Kombine bilete dahil değil ve giriş ücreti 10€.

Atina agorası

Atina demokrasisi denen dalganın doğduğu yer işte burası. Kararların belirli kişilerin oylaması sonucunda alındığı, demokrasi denen şeyin ilk kez hayat bulduğu Atina agorası bence hem bu gerçekle, hem de modern bir şehir yapısının kurulduğu ilk yerlerden biri olması nedeniyle Atina’nın en görülesi yerlerinin başında geliyor. Burası bize bir şehir-devletin nasıl bir yer olduğunu anlatması açısından da oldukça kıymetli bana kalırsa. Nitekim burada siyasi, toplumsal ve ticari tüm faaliyetler sürdürülmekteymiş.

Agora, Atina tarihinde oldukça önemli bir yeri olan Panathenaic Way‘in üzerinde bulunuyor. Yolun kalıntıları da hala görülebilir durumda. MÖ 6. yüzyılda inşa edilmiş ve MS 3. yüzyıla dek şehrin merkezi olarak kullanılmayı sürdürmüş. Birçok yapının sadece temel taşları kalmış olsa da restore edilmiş veya hala ayakta duran bölümleri mevcut.

Agora’da Attalos Stoası sanırım en önemli yer. Atina’yı yönettiği dönemde Bergama Kralı 2. Attalos tarafından yaptırılan Stoa, 1950’lerde Amerikalılar tarafından orijinaline uygun şekilde baştan aşağı restore edilmiş. Agora Müzesi de burada bulunuyor. Müzede hem agora tarihine dair bilgi alabilir, hem de buradan çıkarılan kalıntıları görebilirsiniz ki oldukça ilginç şeyler var. Örneğin Ostrasizm (diktatörleşme tehlikesi olan kişileri şehirden uzaklaştırmak için kullanılan bir tür oylama sistemi) için kullanılmış kırık çömlek parçaları veya konsey ve jürilere seçilecek üyelerin adil bir şekilde yapılmasını sağlayan kleroterion düzeneğini veya Atina demokrasisinin ilkelerinin kazındığı steli görmek oldukça güzeldi.

Bunlar dışında Hephaistos (Hephaestus) Tapınağı, oldukça iyi korunmuş, bir başka görkemli anıt diyebilirim. Demircilik, zanaatkarlık ve ateş tanrısı olan Hephaistos’a adanan tapınak MÖ 5. yüzyılda yapılmış. Neredeyse bütün sütunları ve sütunların üzerindeki işlemelerden bazıları günümüze gelebilmiş. Zaten MS 7. yüzyılda kiliseye çevrilmiş ve Yunanistan’ın bağımsızlık savaşı sırasında ölen Batılı Hıristiyanların gömülme yeri olarak da kullanılmış. Ancak 1830’larda antik bir değer olarak korunmaya başlanmış.

Hephaistos Tapınağı, Atina Agorası’nın en iyi korunmuş yerlerinin başında geliyor

Genel anlamda bir antik Yunan şehrinin neye benzediğini ve burada neler yapıldığını görmek için buranın eşsiz bir fırsat sunduğunu düşünüyorum. Giriş ücreti 10€, kombine bilet sahiplerine ücretsiz.

Roma agorası

İhtişam anlamında Atina agorasının yanına yaklaşamayacak olsa da Roma agorası, kısa bir ziyareti hak ediyor. Nitekim burası Romalılar döneminde, eski Agora’da yeni bina için yer kalmadığında yapılmış ve daha çok ticari faaliyetlerin sürdürülmesi için inşa edilmiş. Açıkçası biraz Efes antik kentindeki agorayı hatırlatıyor, o kadar büyük olmasa da geniş bir alanın etrafına inşa edilmiş dükkanlar ve ortadaki geniş boşluktan oluşuyor denebilir buraya. Tabii bu kompleksin içinde Osmanlı döneminde inşa edilen Fethiye Camii ve Rüzgar Kulesi‘nin olduğunu da belirtmek lazım. Caminin iç kısmına girilemiyor, ancak Rüzgar Kulesi oldukça ilginç bir yapı.

Tabanında bir su saati olan Rüzgar Kulesi, sonraki dönemlerde kilise ve hatta Mevlevi tekkesi olarak kullanılmış. İç duvarlarında kilise freskleri ve bir minber oyuğu, hatta Arapça Allah yazısının izleri bile görülebiliyor. Dışında ise güzel kabartmalar var. Açıkçası Roma agorasının en güzel yeri, agoranın klasik kullanım amacının oldukça dışında kalıyordu desem yanlış olmaz.

Buraya giriş 8€, kombine bilet kapsamında ücretsiz.

Olympieion

Bir yanında Hadrian Kapısı, diğer yanında Zeus Tapınağı‘nın bulunduğu geniş bir alan Olympieion. MÖ 5. yüzyılda yapımına başlanan, yüzyıllar süren aralıkların ardından tamamlanabilen Zeus tapınağının görkemli sütunları burayı görülmeye değer kılıyor. 17 metrelik sütunlar gerçekten aşırı haşmetli, 104 tane sütundan günümüze sadece 16’sı gelebilmiş olsa da öyle. Ancak bunun ve bir de Roma Hamamı kalıntısının haricinde fazla görülesi bir yer olduğunu söyleyemem. Bir de 1852’de bir fırtına sonucu yıkılmış bir sütun olduğu gibi yerde yatıyor, ancak bunun üzerinde çalışan arkeologlar gördük, belki de tekrar ayağa kaldırma gibi bir düşünceleri vardır. Osmanlı’nın hüküm sürdüğü dönemlerde burada bir de cami varmış, ancak sonra yıkılmış.

Olympieion’daki Zeus Tapınağı, Atina’nın en görkemli anıtlarının başında gelir

Olympieion’a giriş 8€, ancak yine kombine kart kapsamında ücretsiz.

Hadrian Kütüphanesi

Türkiye’nin güneybatısı dahil birçok eski Roma İmparatorluğu coğrafyasında izleri bulunan İmparator Hadrian’ın hükümdarlığı döneminde inşa edilmiş. Yine Akropolis’e çok yakın bir yer. Ancak günümüzde ayakta kalan fazla bir yeri yok, sadece kütüphane kısmının duvarlarından biri ve içeriye Bizans döneminde inşa edilmiş küçük bir kilisenin kalıntıları görülebiliyor diyebiliriz. Öte yandan girişindeki sütunlu duvar kısmı, kütüphanenin en bilinen yerini oluşturuyor. Ancak fotoğraflarını dışarıdan bile çekmek mümkün buranın.

Hadrian Kütüphanesinin ayakta kalan bölümlerinden biri

Buraya giriş ücreti de 6€, ve yine kombine kart kapsamında.

Ulusal Arkeoloji Müzesi

Atina denince eski Yunan, eski Yunan denince de antik kentleri ve kalıntıları hatırlamak çok normal. Bu nedenle bir Atina gezisinde ülkenin, hatta dünyanın en önde gelen arkeoloji müzelerinden biri olan Ulusal Arkeoloji Müzesi’ni mutlaka görmenizi öneririm.

Müzede çoğunlukla Yunan ve İyonya coğrafyalarından, Yunanistan anakarası ve adalardan gelen binlerce buluntu sergileniyor. Taş Devri’nden başlayarak sonraki çağlara doğru ilerlediğiniz bölümlerde taş aletlerden başlayıp altın da dahil metallerden süs eşyaları, gündelik araç gereçleri ve figürleri görebiliyorsunuz. Küçük buluntuların önemli bir kısmı, yapılan mezar kazılarında, ölülerin yanında gömülmüş eşyalardan oluşuyor.

Poseidon’a mı, Zeus’a mu ait olduğu net olarak belli olmayan bu bronz heykel, müzenin en kıymetli eserlerinden biri

Sonrasında büyük boyutlu heykellerin bulunduğu odalar geliyor, burada oldukça etkileyici heykeller sergileniyor. Heykel sanatının yüzyıllar içinde nasıl değiştiğini, Romalıların da Yunan geleneğinden nasıl etkilendiğini okuyabiliyorsunuz. Ayrıca heykel sanatıyla paralel şekilde ilerleyen çok etkileyici mezar taşları da burada sergileniyor, mezar taşları arasındaki benzerlikler ve öykünmeleri görmek ilginç oluyor diyebilirim.

Müzenin üst katının önemli bir bölümünün ayrıldığı çömlekler nefes kesiciydi benim için. Günlük eşyalara işlenen hikaye anlatıcılığının belki ilk örnekleri olan siyah-kırmızı çömlekler, mağara resimleriyle birlikte modern resim sanatının da öncüsü olmuş desek yanlış olmaz. Ayrıca aynı katta Santorini’nin Akrotiri köyünde M.Ö. 16 yüzyılda olmuş büyük volkan patlamasının örttüğü ve kazılar sonucu çıkarılan etkileyici kalıntılar da sergileniyor.

Bronz eserler bölümündeki Antikythera mekanizmasını incelemek, modern astronominin ilk örneklerinden olan eserin orijinal kalıntılarını görmek ve tarihini okumak da oldukça güzeldi.

Müzede bir de antik Mısır bölümü var, orada da çok Mısır uygarlığına dair bilgilere ve mumyaların da bulunduğu kalıntılara ulaşılabiliyor.

Ulusal Arkeoloji Müzesi’nin girişi, en az içi kadar görkemli

Oldukça geniş bir zaman ve iyi seviyede kondisyon gerektiren bu müzeye giriş ücreti 12€. Arkeolojiyi çok sevmeseniz bile burayı görmenizi öneririm.

Panathinaiko (Panathenaic) Stadı

Benim için Atina’nın en güzel yeri burası. Spor seven biri olduğumdan belki, ama Panathinaiko Stadı herkes için gezmesi oldukça keyifli bir yer düşüncesindeyim.

Baktığınızda burası bir stadyumdan fazlası değil gibi görünebilir, ama burada daha fazlası var. Öncelikle burası çok büyük bir tarihi öneme sahip, hem de iki nedenden ötürü. Birincisi, bu stadın bulunduğu yer, antik çağlardaki stadyumun bulunduğu yer aynı zamanda, yani milattan önce 6. yüzyıldan milattan sonra 3. yüzyıla dek süren antik oyunların merkeziydi. Antik olimpiyatlar burada yapılıyordu yani. Ancak sonrasında Olimpiyatların Romalılar tarafından yasaklanmasıyla uzun yüzyıllar boyunca kaderine terk edildi, tarla olarak kullanıldı.

Ancak Yunanistan’ın bağımsız olmasıyla tekrar hatırlanan stadyumda yapılan kazılarda orijinal kalıntılara rastlandı. Önce 1860’larda, sonra da 1890’ın ardından stadyumda ciddi restorasyon yapıldı. 1896’daki ilk modern olimpiyatların burada düzenlenmesi için o zamanın en zengin Yunanlarından olan George Averoff’un çok ciddi bağışlarıyla stadyum bugünkü halini aldı ki kendisinin bir heykeli stadın girişinde bulunuyor. Yukarıda bahsettiğim ikinci neden tam da bu, ilk modern olimpiyatlar burada düzenlendi.

Tamamıyla mermerden yapılan stadyum, bu alanda dünyada tek olma özelliğini taşıyor. Zaten stadın bir diğer ismi de Kallimarmaro, yani “güzel mermer”. Uzun mermer sıraların oluşturduğu stadyumun en ön sırasında iki tane özel mermer “koltuk” dikkat çekiyor, birinde modern olimpiyatların babası diyebileceğimiz Pierre de Coubertin’in, diğerinde 5. IOC başkanı Avery Brundage’ın isimleri yazıyor.

Panathinaiko Stadı

1896’daki olimpiyatların ardından yıllar içinde çeşitli spor olaylarına ve konserlere ev sahipliği yapan stadyum, 2004’teki Atina Olimpiyatlarında da kullanıldı. Olimpiyatın okçuluk yarışmaları ve -orijinaline uygun şekilde- maraton müsabakalarının finişi burada yapıldı.

Stadyumun mermer sıralarına oturup etrafı seyretmenin ne kadar güzel olduğunu anlatamam. Hakikaten benzersiz bir yerde olduğunuzu hissediyorsunuz. Stadyumda yürüyüp etrafa bakmak, en üst sıralara çıkıp Akropol dahil Atina’nın değişik yerlerini seyretmek dışında, stadın iç tarafında yer alan küçük müzedeki poster ve meşale koleksiyonu da benzersiz bence. Bütün modern olimpiyatların meşalelerinden örneklerin sergilendiği koleksiyon da kesinlikle görülmeye değer bana kalırsa. Bir de stadın içindeki kürsüye çıkıp kendinizi şampiyon gibi hissedeceğiniz fotoğraflar çektirebilirsiniz.

Ben 2013’te ilk kez gittiğimde buraya giriş ücretsizdi diye hatırlıyorum. Ancak 2022 ziyaretimde gördüğüm üzere şu anda stada giriş ücreti 10€. Yine de verdiğiniz paraya değeceğini zannediyorum.

Syntagma Meydanı

Syntagma Meydanı’nı haber bültenlerinden, özellikle son 15 yılda sık sık gördüğümüz Yunanistan’daki protesto eylemlerinden herkes duymuştur. Nitekim burası, Yunanistan parlamento binasının önündeki meydan olmasının yanında bu tip eylemlerin de ev sahipliğini yapmaya alışmış bir yer. Ayrıca şehrin en merkezi noktalarından birinde olması nedeniyle de her ulaşım aracının geçtiği, başka yerlere gidecek araçlar için aktarma yapılan bir nokta.

Syntagma’nın turistik önemi ise her saat başı yapılan nöbet değişiminden geliyor denebilir. Haftanın her günü, her saat başında, meydanın meclisin önünde kalan kısmında yer alan Meçhul Asker anıtını bekleyen, geleneksel üniformalar içindeki 2 asker birtakım törensel ritüelleri takip ederek yeni gelen 2 askere yerini devrediyor. Bu esnada belirli bir mesafede bekleyen turistlere güzel fotoğraf ve video malzemesi çıkıyor. Bu askerler, Yunanistan cumhurbaşkanı muhafız alayı diyebileceğimiz Efsun veya Evzon adıyla bilinen özel birliğe mensuplar. Atina’ya gelen turistler için mutlaka yapılması gerekenlerden biri diyebilirim.

Evzon askerleri, enteresan kıyafetleri ve hareketleriyle nöbet değişiminde

Bir not, Pazar günü saat 11’de yapılan nöbet değişimi diğerlerinden farklı. Askeri bando eşliğinde gelen oldukça kalabalık bir birlik oluyor ve ana cadde trafiğe kapatılarak turistler daha da uzağa alınıyor. Askerlerin üniformaları da normalden biraz farklı, tören üniforması giyiyorlar. Bando Yunanistan milli marşını çalıyor. Eğer denk geliyorsanız asıl bunu izlemeye çalışın.

Botanik Bahçesi (National Garden)

Syntagma Meydanı’nın hemen bitişiğinde yer alan büyük park, aynı zamanda botanik bahçesi niteliğinde. Parkta farklı coğrafyalardan gelen ağaçlar yaşıyor. Ayrıca ördek, kaz, kaplumbağa, keçi ve ceylan gibi hayvanların kendilerine ait bölümlerde hayatlarını sürdürmesi sağlanıyor. Parkın sık ormanlık bölümlerinde kaybolmak, dinlenmek, güneşlenmek, yeşillik içinde vakit geçirmek isteyen Atinalılarla birlikte siz de buraya gelebilirsiniz.

National Garden’daki bir havuzda yüzlerce kaplumbağa böyle yaşıyor

Ulusal Tarih Müzesi

Yunanistan’ın eski meclis binasında kurulmuş bu müzede Yunanistan’ın Osmanlı Devleti’nden bağımsızlık sürecine odaklanılıyor. O dönemki gelişmeler, savaşlar ve kahramanlar ayrıntılı bir şekilde ve o döneme ait eşyalarla birlikte sergileniyor. O dönemin kıyafetleri ve yaşam tarzına dair bilgiler veriliyor. Müzede, Osmanlı’yla savaşlar sırasında ele geçirilen ganimetler de sergileniyor, bunların arasında pek çok sancak ve 2. Abdülhamid’e ait olduğu belirtilen taht da bulunuyor. Ayrıca eski meclis salonunu üst kattan görüp fotoğraflayabilirsiniz. Meraklısına tavsiye ederim. Ancak müzedeki anlatım dilinin Türkiye’deki resmi tarih anlatısına taban tabana zıt olduğunu da aklınızda tutun. Giriş ücreti 3€, ancak ben kapanmadan yarım saat önce yetişebildiğim için girişte ücret almadılar.

Yunanistan’ın eski meclis salonu

Atina Birinci Mezarlığı

Her yerde olduğu gibi Atina’da da bir mezarlık görmek istediğimde buradan başka bir yeri seçmem elbette düşünülemezdi.

Yunanistan’ın kurulmasının ardından kurulan -adı üzerinde- ilk mezarlık, adeta antik Yunan kalıntılarını andıran mezar taşları, hatta anıtların dikildiği yer olmuş. Biraz da o ilk yıllardaki ulusal gururdan doğan aşırı şaşaalı eserler de buraya belki bu yüzden inşa edilmiş. Bazı anıt-mezarların restorasyona girdiğini bile gördüm, o derece özel bir yer burası. Atina’nın en büyük ve özel mezarlığı olması boşuna değil, nitekim Yunanistan ülkesinde en çok etkisi olan kişiler buraya gömülmüş. Özellikle girişe yakın kısımdaki mezar taşları adeta sanat eseri gibi.

Yukarıda bahsettiğim George Averoff veya Ioannis Pesmazoglou gibi zenginlerin devasa anıt mezarları burada yer alıyor örneğin. Ülkenin belki de en saygı gören kişilikleri arasında bulunan aktris ve kültür bakanı Melina Mercouri’nin mezarı tam bu iki mezarın arasında. Eğer kendine ait bir adası olmasaydı 20. yüzyılın en meşhur Yunan zengini armatör Aristoteles Onassis de burada olurdu herhalde.

Uyuyan Kız mezarı, Birinci Mezarlığın belki de en tanınan yeri

Ayrıca benim çocukluk yıllarındaki haber bültenlerinin değişmez PASOK lideri ve Yunanistan başbakanı Andreas Papandreu, ülkeye büyük kültürel katkısı olmuş iki Alman, arkeolog Heinrich Schliemann ve mimar Ernst Ziller ile birlikte sayısız asker, ulusal kahraman, siyasi, sanatçı ve sade vatandaş burada yatıyor.

Buraya geldiğinizde bir defin törenine de denk gelmeniz yüksek ihtimal, cenaze alayını saygılı bir şekilde takip ederek tipik bir Yunan cenazesi izlemeniz de mümkün. O yüzden meraklısı olanlara burayı da görmelerini tavsiye ederim.

Modern Sanat Müzesi

Atina gibi onlarca antik dönem kalıntısının bulunduğu bir şehirde biraz da modern zamana ait birşeyler görmek isteyebilirsiniz. Bu yüzden meraklısına Modern Sanat müzesini tavsiye ederim. Ünlü armatör Stavros Niarchos’un vakfının ciddi bağışlarıyla hayata geçen müze oldukça modern binaya kurulmuş. Müzede çoğunlukla Yunan olmak üzere uluslararası sanatçıların da modern sanat eserleri sergileniyor. Türkiye’den Köken Ergun ve Kutluğ Ataman’ın da eserleri vardı müzede. Yunan sanatçılarının eserlerinin bir kısmı Yunanistan’daki cunta dönemine aitti, ayrıca Mona Hatoum’un Filistin sorununa eğilen eserleri, başka sanatçıların dünyadaki tartışmalı bölgelerini dikkatlere sunan eserleri de vardı. Bu anlamda benim aklımda belirli bir konsepti olan bir modern sanat müzesi gibi göründü diyebilirim.

Müzeye giriş ücreti 8€. Bu müzeye merkezden Sygrou-Fix metro durağına veya Fix tramvay durağına gitmek suretiyle rahatlıkla ulaşılabiliyor.

Kiklad Sanat Müzesi

Ege Denizi’nin orta bölümünde yer alan bir ada topluluğu olan Kiklad (Cyclades), Yunan kültürünün oluşmasında katkısı olan bölgelerden bir tanesi. Bu bölgeden, diğer Ege adalarından ve Kıbrıs’tan çıkarılan eserler, müzenin kalıcı sergisini oluşturuyor. Heykeller, çömlekler, ilginç su testileri ve en önemlisi de kadın figürleri bu müzede öne çıkıyor. Ulusal Arkeoloji Müzesi sizi kesmediyse burayı da ziyaret edebilirsiniz. Giriş ücreti 8€.

Kiklad uygarlığının akılda kalıcı kadın figürlerinden bir tanesi

Exarcheia

Yunanistan’da zaman zaman toplumsal olayların yaşandığını haberlerden takip ediyoruz. Ancak büyük toplumsal hareketlere dönüşmese bile özellikle radikal hale gelmiş toplulukların, anarşistlerin, eşcinsellerin, göçmenlerin kendini gösterdiği, sık sık eylemlerin olduğu ve polislerin bol olduğu bir mahalle var. Exarcheia, bütün bu radikal ve toplumun geneli tarafından “dışlanan” toplulukların sesini duyurmaya çalıştığı, polisle kitlelerin karşı karşıya geldiği ve zaman zaman ölüm olaylarının yaşandığı “alternatif” bir yer Atina’da. Her ne kadar burada kümelenmiş göçmenler son yıllarda dağıtılmış olsa bile, buranın sembolik önemi oldukça fazla.

Exarcheion Meydanının bir bölümü

Exarchion Maydanı bu mahallenin kalbinde oldukça küçük, caddelerin birleşip delta oluşturduğu bir yere kurulmuş bir meydan. Syntagma gibi geniş kitlelerin katıldığı değil, “alternatif” olarak ifade edilen, ancak bizim daha anarşist ve dışlanmış diyebileceğimiz, toplumun genelini oluşturmayan kitlelerin seslerini duyurmaya çalıştığı bir yer. Bizim orada bulunduğumuz kısa süre içinde hemen gördüğümüz şey, orada bulunan Afrika göçmenlerinin kimliklerini kontrol eden polislerdi mesela. Ayrıca meydanda göçmenlerin astıkları pankartlar yer alıyordu.

Hiçbir olayla bağı olmayan bir turist olarak ise, buraya yakın dar sokaklardaki mekanlara gidip zaman geçirmek Atina’da yapılabilecek aktivitelerden biri olarak görülebilir. Buranın Omonia Meydanına çok yakın olduğunu, dolayısıyla gayet merkezi sayılabilecek bir konumda olduğunu söylemek gerekiyor. Monastiraki’nin aşırı turistik havasından uzaklaşmak isteyenlere tavsiye edilir.

Lycabettus Tepesi

Atina tıpkı yedi tepeli İstanbul gibi tepelerin domine ettiği bir şehir. Bizzat şehrin sembolü olan Akropol bir tepenin üzerine kurulmuş. Ancak Akropol’ün tepesinden çevrenize baktığınızda, binaların arasında sipsivri bir şekilde göğe yükselen, diğer tepelere benzemeyen bir yer göreceksiniz, işte orası Lycabettus Tepesi.

Lycabettus Tepesi, Akropol’den böyle görünüyor

277 rakımlı Lycabettus Tepesi, Atina’nın en yüksek noktası. Akropol’e de diyecek yok ama bence Atina’nın Akropol’ü, hatta Pire’yi ve denizi de içine alan en güzel manzaraları bu tepeden görülüyor. Öte yandan en tepede küçük beyaz bir kilise var, Aya Yorgo adında.

Buraya tırmanması biraz kondisyon gerektiriyor tabii, özellikle patikanın sonları oldukça dikleşiyor. Ancak manzara görülmeye değer. Öte yandan buraya çıkan bir de füniküler var, bütün bu zahmete girmek yerine 3 dakikada tepeye çıkabilmek mümkün. Bileti tek yön 5, iniş çıkış 7.5€.

Filopappos Tepesi ve Anıtı

Akropol’e bakan tepelerden bir tanesi de Philopappos Tepesi. Adını, buraya MS 1. yüzyılda dikilmiş anıttan almış. Tepenin en yüksek noktasında zamanın Kommagene prenslerinden biri olan, dolayısıyla Suriye kökenli diyebileceğimiz Filopappos’a adanmış görkemli bir anıt yer alıyor. Anıt aslında 15. yüzyıla kadar olduğu gibi korunabilmiş, ancak şimdi görebildiğimiz versiyonu 20. yüzyılın başlarında restore edilmiş. Üzerindeki detaylar, özellikle atlı araba detayı oldukça etkileyici diyebilirim. Aynı zamanda, tıpkı Akropol ve diğer tepeler gibi güzel manzarası var.

Filapoppos Anıtının üzerindeki frizler restore edilmiş olsa da hala çok etkileyici

Tepenin dibinde Socrates’in Zindanı yer alıyor. Socrates’in Zindanı dediysek, aslında ne buranın gerçek bir hapishane olduğu, ne de Socrates’in kaldığı kesin. Ancak bu üç odalı, kayalara oyulmuş hücre gibi yapıların devlet tarafından hapishane gibi kullanıldığı ve olasılıkla büyük düşünür Socrates’in de kendi eliyle baldıran zehirini içerek yaşamına son vermeden hemen önce burada hapsedildiği varsayılıyor. Bunun dışında Socrates’e dair başka birşey göremeyeceksiniz, yolunuzun üstüne düşmüyorsa görülmese de olur diyebileceğim tarzda yerlerden.

Socrates’in idamından önce kaldığına inanılan zindan

Atina’da spor müsabakası izlemek

Atina’daki spor sahnesini hepimizin bildiği gibi iki büyük spor kulübünün yüzyıllık rekabeti domine ediyor: Pire’nin Olympiakos ve Atina merkezinin Panathinaikos takımlarının rekabetinden bahsediyorum. Futbolla birlikte basketbolun da çok sevildiği bu ülkede imkanınız varsa bir müsabaka seyretmenizi kesinlikle öneririm. Nitekim oldukça fanatik taraftarları olan bu iki kulübün maçları da oldukça yoğun bir atmosferde geçiyor.

2013 yılında Atina’ya gittiğimde bir Olympiakos – Veria maçını Yorgo Karaiskaki Stadı’ndan izleme imkanı bulmuştum. Yurtdışında izlediğim bu ilk spor müsabakası benim için oldukça iyi bir deneyim olmuştu. Ayrıca Olympiakos’un basket salonu Barış ve Dostluk Salonu’nun (S.E.F.) parkesine çıkabilmek, bir şekilde Vasilis Spanoulis’le aynı parkeye basabilmek imkanına erişmiştim. 2022’deki 2. gidişimde çok istememe rağmen Olympiakos’un Euroleague maçına bilet bulamadım. Ancak not olarak şunu belirtebilirim, Olympiakos’un Karaiskaki Stadı’yla SEF, 1 numaralı metro hattının Faliro durağının iki yanında bulunduğundan ulaşımı oldukça kolay. Panathinaikos basketbol takımının maçlarını yaptığı OAKA Spor Salonu’na ulaşmak için ise 1 numaralı hattın İrini durağı, futbol takımının Apostolos Nikolaidis Stadı’na gitmek için ise 3 numaralı hattın Ampelokipi durağında inebilirsiniz.

Yorgo Karaiskaki Stadı’nda bir Olympiakos maçı

Yunanistan her ne kadar ciddi bir milliyetçi, hatta ırkçı topluluğu (ben Altın Şafak diyeyim, siz araştırın) barındırsa da bu ülke topraklarının çıkardığı belki de en yıldız basketbolcu Nijerya göçmeni bir ailenin çocuğu olan Giannis Antetokounmpo diyebiliriz herhalde. İşte onun doğup büyüdüğü Sepolia mahallesine gidip oyuncunun 2021’de yaptırdığı basket sahasına gitmeyi de basketbolseverler için bir başka farklı aktivite olarak not etmek isterim.

Pire

Atina’nın deniz kenarı banliyösü olan Pire, Atina gibi antik bir cennet ayarında olmasa da uzun bir geçmişe sahip. Ancak günümüzdeki önemi, ülkenin en önemli limanına sahip olmasından geliyor denebilir. Yunanistan’ın sayısız adasına ve İtalya gibi diğer ülkelere yapılan seferlerde milyonlarca yolcu buradan geçiyor. Bu anlamda Atina’nın denizlere açılan kapısı demek yanlış olmaz. Bunun dışında liman kenarındaki birçok mekanda insanlar yiyip içip denize yakın zaman geçirebiliyor, yürüyüş yapabiliyor. Beni pek açan bir yer olduğunu söyleyemem, ancak ilgisini çekenler için burayı da söylemiş olayım.

Pire’ye metroyla gidiş (1 numaralı yeşil hat) en mantıklı yöntem. Otobüsler de var, ancak yoğun trafik saatlerinde oldukça zaman kaybetmeniz olası.

Atina’daki en turistik bölgeler

Atina’da turistik açıdan birçok görülesi yer olduğunu belirttim, ancak hem turistler, hem de normal halkın uğrak yeri haline gelen birkaç yerden daha hızlıca bahsetmek istiyorum. Tabii ki buralar Akropol’ün çevresinde kümelenmiş. Monastiraki semti, merkezi konumu nedeniyle şehrin en kalabalık bölgelerinin başında geliyor. Buranın göbeğindeki metro durağı sayesinde ulaşımı çok rahat. Sayısız turistik dükkanın dışında şehrin bit pazarı da burada, antika merakınız varsa burayı görün.

Monastiraki çevresi hem gece hem de gündüz oldukça kalabalık

Monastiraki’den Syntagma Meydanı’na kadar uzanan Ermou Caddesi, yüzlerce mağazanın bulunduğu bir başka kalabalık yer. Atina’nın İstiklal Caddesi diyebiliriz. Hem alışveriş, hem yeme içme açısında Ermou ve etrafı iyi bir seçenek oluşturuyor.

Bunlar dışında yine tam bir turist mıknatısı olan Plaka mahallesine de değinmek isterim. Hem standart, hem daha butik havadaki dükkanların yığıldığı Plaka’da dolaşması oldukça keyifli. Tripodon adlı dar sokaktaki mekanlar, özellikle burayı kesen Mnisikleous sokağındaki merdivenlerin kenarında hizmet veren yerler, çok sayıda turist çekiyor.

Plaka’daki Mnisikleous sokağındaki merdivenler, şehrin en turistik yerleri arasında

Atina’da toplu taşıma

Atina’da dolaşırken metro, tramvay ve otobüs seçeneklerini kullanmanız mümkün. Ancak gün içinde özellikle Monastiraki, Syntagma, Omonia gibi bölgelerde çok trafik olabiliyor, bu nedenle metro en makul ulaşım yöntemi gibi göründü bana.

Atina metrosu 3 hattan oluşuyor, 1 numaralı Kifisia – Pire (yeşil), 2 numaralı Anthoupoli – Elliniko (kırmızı) ve 3 numaralı Havaalanı – Nikaia (mavi) hatları. Havaalanından şehre gelirken ve Pire’ye gidişler de dahil olmak üzere şehrin birçok noktasına metroyla ulaşabilmek mümkün. Ayrıca merkezdeki metro duraklarında diğer hatlara aktarma yapılabiliyor, o yüzden metroyla ulaşımın oldukça pratik olduğunu söyleyebilirim. Bir durakta indikten sonra yürüyen merdivenler ve yeraltı geçitlerini kullanarak birkaç dakika içinde farklı yönlere giden trenlere geçilebiliyor.

Atina’da ulaşım araçlarına binerken Ath.ena adında bir kart kullanılıyor. Bu kartı metro duraklarındaki otomatlardan alabilirsiniz. Tek binişlik ve 90 dakika geçerli kartın ücreti 1.20€. Ancak ben size en az birkaç gün kalacaksınız ve uzak bir yerlere gitme durumlarınız da olacaksa 5 günlük karttan almanızı tavsiye edeceğim. Ücreti 8.20€, bütün taşıtlarda ve istediğiniz kadar kullanabildiğiniz için tam bir kafa rahatlığı içerisinde toplu taşımayı kullanabilirsiniz. Tabii bu biletlerin tek kişilik olduğunu, bir kanunsuzluk olması halinde cezası olduğunu trenlerdeki uyarılar arasında okudum. Bu biletlerin havaalanı gidişlerini kapsamadığını, havaalanı biletlerinin ayrı alınması gerektiğini söyleyen yazılar okuduğumu yeniden hatırlatayım.

Atina’da yemek

Atina, tıpkı Yunan adalarında olduğu gibi Türk mutfağına oldukça yakın lezzetlere sahip. Gyros pita (bildiğimiz dürüm, yalnız tavuklu, domuzlu ve karışık versiyonları var) ve Souvlaki (şiş) gayet yakından tanıdığımız fast food türevi yiyecekler. Bunun yanında tatlı olarak da baklava, kataifi (kadayıf), loukoumi (lokum), kazan ntipi (kazandibi), kourabiedes (kurabiye) ve bildiğimiz patlıcan yemeğinin daha tatlıya evrilmiş hali olan moussaka (musakka) gibi birçok kebap, yemek ve tatlı bize tanıdık geliyor haliyle.

Bunların haricinde deniz ürünleri yapan bir restoran veya tavernayı da muhakkak ziyaret edin. Oldukça güzel kalamar, ahtapot ve balık çeşitlerini başta Monastiraki olmak üzere farklı mahallelerdeki mekanlarda tadabilirsiniz. Tavernaya giderseniz de hoşunuza gidecek müzikler veya rebetiko dinleyebilirsiniz.

Özetle Yunanistan belki çok değişik şeyler tatmayacağınız, ancak binyıllar öncesine dayanan tarihin kalıntılarını oldukça canlı bir şekilde görebileceğiniz, turist dostu bir şehir olarak aklımda yer etti. Batı Avrupa ülkelerine kıyasla daha ucuz olduğunu söyleyebileceğim bu başkente en az 3 gün ayırmanız halinde pişman olmayacağınızı söyleyebilirim.

2 Yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir