Chicago’da Amerikan Futbolu Deneyimi – Amerikan Futbolu Demografisi Üzerine Düşünceler
Son güncelleme tarihi: 29 Şubat 2024
Amerikan kültürünün birçok öğesi dünyaya ihraç olmuş, farklı coğrafyalarda yankı bulup yeniden türemiş durumda bildiğimiz gibi. Bunun spordaki en net örneği bence basketbol. Bir Kanadalı tarafından icat edilmiş olsa da ABD’nin ürünü olan basketbol, özellikle Avrupa’da kabul edilmiş ve kendine ait bir ekol yaratıp Amerikalıların karşısına çıkabilmiş olması açısından dünyaya mal olmuş diyebiliriz günümüzde. NBA’in dünyada bu kadar yaygın şekilde takip edilmesi bence bunun en önemli göstergesi.
Oldukça sıkı spor takipçisi bir halk olduğunu bildiğim Amerikalıların en çok sahiplendiği sporun hep Amerikan futbolu olduğunu düşünüyordum naçizane. Bunu düşünürken en önemli gerekçem, Superbowl denen NFL (Amerikan Profesyonel Futbol Ligi) finallerinin nasıl bir endüstri yarattığını bilmemdi. Devre arasındaki 30 saniyelik reklamlar için milyon dolarlar dönüyorsa, üstelik basketboldan farklı olarak dünyanın geri kalanında takipçi bulması çok daha zor olan bir spor olarak bu kadar para döndürüyorsa, bu büyük ekonomiyi has Amerikalılar sırtlıyordur diye bir yorumum vardı. Farklı bir noktadan yaklaşmış olsam da çok yanlış bir sonuca vardığımı sanmıyorum.
Bu arada Amerikan futbolunu özellikle takip etmem, hayatımda oturup Superbowl seyretmişliğim yoktur. Sadece kurallarını bir miktar bilirim, touchdown denen birşeyle 6 sayı kazanıldığını, quarterback denen şahsiyetin sahadaki en kritik kişi olduğunu biliyordum zaten. Yine de Amerika Birleşik Devletleri’ne 2. gidişimde de NBA sezonuna denk gelemediğim için hedefimi bir Amerikan futbolu maçı seyretmek olarak belirlemiştim. Yukarıda dediğim gibi NFL’in ABD içinde bilhassa çok sahiplenilen bir spor olduğunu düşünüyordum, bu nedenle de çok “Amerikan” bir ortamda bulunacağımı tahmin ediyordum. Özellikle WASP (White Anglo-Saxon Protestant) denen beyaz, ekseriyetle muhafazakar ve Cumhuriyetçi kişilerin, haritada Irak’ın yerini gösteremeyecek, ancak Irak’ın işgalini yürekten desteklemiş kişileri belki biraz daha yakından görmeyi umuyordum. Tabii ki Amerikan futbolunun dinamiklerini ve kurallarını biraz daha öğrenme, televizyonlarda gördüğüm Amerikan spor ortamını yerinde yaşama fırsatı da cabasıydı. Maçın bir 11 Eylül günü oynanması da buna katkı sağlayacaktı.
Sonunda bu şans elime geçtiğinde, üçe beşe bakmadan imkanları zorlayıp bir NFL maçını stadyumda izleyebildim. 2022-23 NFL sezonunun açılış haftasında, Chicago Bears’ın San Francisco 49ers’ı konuk ettiği maçta, Chicago’daki Soldier Field‘da ben de vardım. Şansıma -ya da şanssızlığıma- öyle bir maç oldu ki, belki kalitesiyle değil ama özellikle hava koşullarıyla sadece benim gibi cahil bir turistin değil, müdavimlerinin de aklında uzun süre yer edecek cinstendi.
Bu yazıda bu maça nasıl gittiğimi, nasıl bilet aldığımı, maçta neler yaşadığımı, ortamda neler gördüğümü anlatmaya çalışacağım. Ayrıca yukarıda biraz bahsettiğim yorumlarda ne kadar yanıldığımı veya haklı çıktığımı da, yaptığım araştırmalar sonucunda bulduğum verilerle aktaracağım. Umarım bu sporu çok daha yakından takip eden, günün birinde yerinde izlemek isteyenlere yardımcı olur biraz da olsa.
NFL maçına bilet bulmak
Türkiye’de yaşayan bir insan için elbette işin en zor kısmı maça bilet bulmak oluyor. Bunu bizzat yaşayarak gördüm. ABD’ye gidiş tarihimle birlikte orada hangi şehirlere gideceğimin kesinleşmesiyle hangi maça gideceğim ortaya çıkmıştı. O da, Chicago’da bulunduğum tarihlere denk düşen Chicago Bears – San Francisco 49ers maçıydı. Tabii sezonun ilk hafta maçı olduğundan maç biletlerinin normalden biraz daha pahalı olmasını bekliyordum. Konuştuğum Amerikalı arkadaşlarıma sorduğumda, 70-80 dolar civarında fiyatların en ucuz bilet kategorileri için makul bir ücret olduğunu söylemişlerdi. Ancak internetten yaptığım araştırmalarda (Ticketmaster, Seatgeek gibi sitelerde) maç biletlerinin 200 dolardan başladığını görünce afallamıştım adeta. Maç tarihi yaklaştıkça fiyatlarda düşüşler gördüm, 150’lere, 120’lere, maç günü geldiğinde ise 80 küsur dolarlara kadar inen fiyatlara biletlerle karşılaştım internette.
Ancak şöyle bir detay vardı, bilet satış sitelerinde satın alma aşamasına ilerlediğinizde Amerika dışında bir billing address verdiğinizde bilet fiyatları üzerine 40 dolar kadar bir vergi koymasından mütevellit maç gününe kadar bir adım atamadım. Bazı sitelerde ABD dışını seçtirmiyordu bile. O yüzden maç günü geldiğinde de işimi şansa ve kısmete bırakıp Soldier Field’a doğru yola çıktım, kapıdan ekstra vergisiz bilet almanın mümkün olduğu umuduyla. En kötü maç önü atmosferini görmüş olurum diyordum. Belki de Türkiye’den almamla oradan almam arasında bir fark olmayacaktı ama bilet bulamama riskini göze aldım.
Soldier Field’a gidiş
Soldier Field, adından da anlaşılacağı gibi 1. Dünya Savaşında hayatını kaybetmiş Amerikan askerlerine adanmış bir stadyum. Stat girişindeki birkaç heykelle de Amerikan askerlerine selam verilmiş. Chicago Bears’a 1971’den beri düzenli olarak ev sahipliği yapıyor, 2003-04 arasında yeniden yapılıp modernize edildiği dönemi dışarıda tutarsak. Tüm NFL stadyumları içinde en eskisi (1924) ve en küçük kapasiteli olan (61 bin). Buraya hafif raylı taşımayla (Chicago “L”), yani standart Chicago metrosuyla geliyorsanız, kırmızı ve yeşil hattın Roosevelt durağında inerek, sonrasında da sürüyle taraftarla birlikte 15 dakika kadar yürüyerek ulaşılabildiğini söyleyebilirim. Metroda yüzlerce formalı (sadece Bears değil, 49ers formalılar da vardı) taraftarla birlikte gitmek güzel bir deneyimdi.
O gün sabahtan beri dinmeyen bir yağmur yağdığı için, yerel saatle öğlen 12’de başlayacak maç için yürürken, daha metro çıkışından itibaren sağda solda ellerinde yağmurluklarıyla “sancho pancho” diye bağıran çoğunlukla siyahi dayılar gördüm, Türkiye’de maça giderken gördüğümüz atkı, bayrak, kafa bandı satan abilerden pek farkları yoktu açıkçası. Stadın etrafında ise daha çok forma ve diğer resmi ürünleri satan seyyar veya kendine ait yerleri olan satıcılar bulunuyordu.
Bilet alma ve stada giriş
Maçın başlamasına yaklaşık 1 saat kala stada geldiğimde karaborsa bilet satıcıları görebilir miyim diye bir merakım vardı, ancak öyle biriyle karşılaşmadım. Stadın etrafında bir tur attıktan sonra bilet gişesini bulabildim sonunda. Gişede bilet satılıp satılmadığından hiç emin değildim, ancak cama yapıştırılmış, bilet fiyatlarını blok numarasına göre listeleyen bir kağıt görünce satıldığını anladım. Gişedeki görevliye, kağıttaki en ucuz seçenek olan 143 dolarlık biletten almak istediğimi söyledim. Oradan kalmamış, mecburen bir sonraki en ucuz olan 150 dolarlığı alayım dedim. Görevli, pasaportuma bakarak gerekli işlemleri yapmaya başladı. Ancak benden telefon numarası istediği kısımda bir sorun çıktı. Telefonuma bir SMS gelmesi lazımmış, ancak telefonuma o mesaj bir türlü gelmedi. Roaming kapalı olduğu için mi bilmiyorum, birkaç dakika bekledikten sonra hala mesaj alamadığımı söyleyince “bir dakika” diyerek içeri gitti, orada birileriyle birşeyler konuştu ve sonunda bana küçük bir kartona basılmış biletimi verdi. Açıkçası böylesi çok daha iyi oldu, nitekim telefondan gösterilen değil, ölene dek hatıra olarak saklayabileceğim somut bir biletim olmuştu. Tabii bilet de her tarafım gibi sırılsıklam olacaktı maç bittiğinde, o başka. Nitekim Amerika’da maçlara girişlerde içeri çanta sokmuyorlar kesinlikle, sadece boyutları belli ve şeffaf poşetlerde eşya getirebiliyorsunuz. Ben bunu bildiğim için yanıma zaten çanta almamıştım, dolayısıyla bileti yağmurdan koruyacak hiçbir şeyim yoktu.
Bileti aldıktan sonra ilgili kapıya gidip içeri giriş yaptım. Girdikten hemen sonra karşıma çıkan bir görevli, gelen herkese havlu dağıtıyordu, açıkçası bunun biraz kurulanıp oturacağımız yeri silmek için mi, yoksa maç içinde anlayacağım gibi 4th down olmak üzere olan rakibin kafasını karıştırmak adına sallamak için miydi, gerçekten anlamamıştım. Ancak sonradan yaptığım araştırmada öğrendiğim üzere bunun rally towel denen bir havlu olduğunu, gerçekten rakibin konsantrasyonunu bozmak için kullanıldığını öğrenmiş bulunuyorum. Sonuç olarak ortamlarda 10 dolara satılan, üzerinde NFL bandrolü olan orijinal bir havlum olmuştu, bilet parasının birazını çıkarabildiğim için 3. dünya ülkesi vatandaşlarına özgü küçük bir sevinç de yaşamadım değil. Eğer yağmur olmasaydı maç sonunda yerlere atılmış havlulardan birkaç tane toplayıp Türkiye’de eşe dosta dağıtmak isterdim ama kısmet değilmiş.
Stadyumdaki atmosfer
İçeri girip sonunda kuru bir yer bulabildiğime sevinirken bir yandan da etrafımı incelemeye çalıştım. Mahşeri bir kalabalık, başta hot dog-bira olmak üzere burger, nacho ve daha başka bir sürü yiyecek içecek satan dükkanlarla dolu, aşırı kalabalık ve hareketli bir ortamdı. NFL maçları, tıpkı bildiğimiz futbol liglerinde olduğu gibi genellikle takım başına haftada bir maç olarak oynanıyor. Ve yine maçlar çoğunlukla haftasonu yapılıyor. Gittiğim maç da bir pazar gününe denk geldiği için, bu maçları güzel bir haftasonu aktivitesi olarak gören birçok kişi olduğunu sanıyorum.
Başlangıç saatine yaklaşık yarım saat kala yerimi bulup oturduğumda tribünlerde çok büyük boşluklar vardı hala. Dikkatimi en çok çeken şey, ön koltukların kenarına iliştirilmiş bardak koyma yerleriydi, oldukça güzel bir detay bence.
Bu esnada sahada oyuncular ısınıyorlardı. Onlar içeri girince bir bando çıktı, küçük bir gösteri yaptılar. Amerikan sporlarında seyircileri sürekli meşgul tutacak bir atraksiyon bulunduğunu birçok kişi zaten biliyordur. Bir yandan da iki kalenin arkasındaki dev ekranlarda çeşitli videolar, takımların kadroları vs dönmekteydi. Maçın başlamasına 5 dakika kala iki takım oyuncuları farklı tünellerden çıkarak, sırayla sahaya geldiler. Chicago Bears gelirken havai fişekler patlatıldı. Oyuncuların önemli bir kısmı touchdown çizgisine gelip diz çökerek dua ettiler, bu da hiç görmediğim bir görüntüydü açıkçası. Sonrasında Amerikan ulusal marşı Star Spangled Banner, bas bariton sesli olduğunu tahmin ettiğim bir abi tarafından arya şeklinde icra edildi. Bütün stadyumda marşa eşlik edildiğini söyleyebilirim, sonrasında da çok kısa bir süre “USA, USA” tezahüratları yapıldı, yine havai fişekler atıldı. Dediğim gibi, maç günü 11 Eylül’dü.
Sonunda maç başlarken 61 bin kişilik stadın önemli bir bölümü dolmuştu.
Maçta olanlar
Maça dair detaylı şeyler söylemem zor, nitekim dediğim gibi Amerikan futbolu kurallarına fazla hakim değilim. Maçın başlarında San Francisco 49ers daha üstün görünüyordu gibime geldi. Zaten sonradan kontrol ettiğimde maçtan önce kazanma tahminlerinin %70’e 30 San Francisco lehine olduğunu gördüm. İlk touchdown’ı da SF yaptı, ancak bu üstün görüntülerini skora fazla yansıtamadılar. 2. yarıda Chicago, benim bile bayağı şanslı olduğunu fark edebildiğim bir pozisyonda ilk touchdown’ını yaptı. Sonrasında işler Bears lehine gitti ve 2 touchdown daha yaparak, son çeyrekte üstünlüğü iyice ele alarak maçı 19-10 kazandı. Zaten son çeyrekte yağmur o kadar şiddetlendi ki sahada olumlu birşey yapmak imkansız hale geldi, SF oyuncuları basit pozisyonlarda bile topu ellerinden düşürdü (fumble). Ki maçın özet görüntülerini izlediğimde kameraların görüş mesafesinin nasıl düştüğünü, çizgilerin ne kadar görünmez hale geldiğini daha net şekilde anladım.
Maçın sonu yaklaşıp artık Chicago’nun galibiyeti garantilenince Bears oyuncularının kendi touchdown çizgilerine doğru koşup slip-and-slide dedikleri artık göle dönmüş sahaya atlayıp penguen gibi kaymaları müthiş bir görüntüydü. Maçla ilgili en çok hatırlayacağım şeylerden biri de bu olacak.
Bir de şunu net gördüm, takımların savunma ve hücum kadroları tamamen birbirinden farklı oluyormuş. Bir interception (rakip takımın pasını yakalayıp hücumu kendi takımına getirme olayı denebilir) olduğu zaman, savunma kadrosu sayı kazanmasa da adeta touchdown yapmış gibi kutlama yapıyor, sonra yerlerini hücum takımına bırakıyor. Bu da takımların hücum ve savunma stratejilerinin neden birbirinden bu kadar ayrıldığını, savunma ve hücum koordinatörü gibi farklı görevlerin neden olduğunu anlamama yardımcı oldu.
Devre arasında bir sürü insan yiyecek içecek stantlarına adeta hücum etti, benim gibi birçok kişi 2. yarının başını kaçırdı ama bu pek sorun edilmiyor anladığım kadarıyla.
En merak ettiğim konulardan biri de, NBA maçlarında da sık sık gördüğüm bir Amerikan askerini çıkarıp tribünlere alkışlatma olayını görüp göremeyeceğimdi. Bu da oldu, Irak mıydı Afganistan mıydı, birinde savaşmış bir asker, 3. çeyrekte sahaya inerek herkesi selamladı. Tribünler de olanca gücüyle alkışlayıp yine “USA” tezahüratları yaptı. Bu arada bunun bile sponsoru varmış, ünlü uçak firması Boeing “home & away” temasıyla “military salute” (askeri selamlama) olayının Chicago’daki sponsoruymuş. Gerçekten Amerikalıların pazarlama kafasına, sineğin yağını çıkarmalarına şaşmamak elde değil.
Sadece bu anın değil, oyunun durduğu bölümlerin, çeyrek aralarının vazgeçilmezi olan birtakım yarışmaların, taraftarların veya oyuncuların katıldığı basit soru cevap bölümlerinin de sponsorları var. Kendini dev ekranlarda gören seyircilerin şaklabanlıklar yaptığı başka yarışmalarla birlikte bütün bu eğlence ortamını sürekli aktif tutmayı başarıyorlar. Amerikan futbolu gibi oldukça sık duran ve yavaş akan bir sporda bunun bilhassa önemli olduğu söylenebilir kesinlikle. Zaten özellikle önümdeki 4 kişilik kadınlı erkekli grup, maçı seyretmekten çok selfie çektiler gibime geldi.
Bunu Avrupa’da gittiğim maçlarda da görmüştüm, Amerika’da da olduğunu yerinde teşhis ettim. Seyirciler tuttukları takımlara göre ayrı tribünlere gitmiyor, karışık oturuyorlar. 49ers başarılı bir oyun yaptığında veya sayı kazandığında tribündeki formalı taraftarları gayet açık şekilde sevinip kutlama yaparlarken, Chicago Bears taraftarı hiç kimse onlara müdahale etmedi ya da kötü bir söz söylemedi. Herhangi bir tartışma ya da sürtüşme görmedim. Amerika’da sporun her şeyden önce bir eğlence (entertainment) olarak görüldüğünü zaten biliyordum, bunu yerinde de doğrulamış olduğumu söyleyebilirim.
Bir de şuna dikkat ettim, ben hiçbir NBA takımının bir marşı olduğunu duymadım, takımların kendilerine ait bir tezahüratı bile olmaz. Her takımın maçında birkaç klişe tezahürat arada bir tekrarlanır, o kadar. Chicago Bears’ın da özel bir tezahüratı yoktu, sadece rakibin top kaybetmek üzere olduğu 4th down arifelerinde deve ekranlarda-ve muhtemelen tüm NFL takımlarının- bir marşı (fight song, savaş şarkısı deniyor) var, her touchdown sonrası o çalıyor ve tüm tribünler de eşlik ediyor. Chicago Bears’ın Bear Down adı verilen bir marşı var. Böyle bakınca NFL’in daha tutkulu bir taraftar kitlesi olduğu sonucu ortaya çıkabilir bence.
Toplamda 3 saatten uzun süren maç bittiğinde, binlerce insan gibi ben de oradan çıkıp kuru bir yere gidebilmek için can atıyordum. Yine de bunun hayatımda muhtemelen son kez bulunacağım bir ortam olduğundan emin olduğum için çıkmakta acele etmedim.
Maç sonrası
Zaten Bears galibiyeti garantilenince seyirciler, maçın bitmesine 3-4 dakika kalınca yavaştan stadı terketmeye başlamışlardı. Nitekim yağmur son çeyrekte iyice fırtınaya dönüşmüştü. Ben de maç bitene kadar kaldım, ortamı seyrettim biraz daha. Maçın bitiminin ardından stadyumun dev ekranlarında stadın 15 dakika içinde kapanacağına dair bir geri sayım sayacı yansıtıldı. Aşırı rahat ve hızlı diyemesem de yine de o kalabalığa kıyasla fena sayılmayacak bir hızla stadı terkettim. Açıkçası ne tarafa gittiğimi çok da bilemeden, kalabalığa karışıp tren durağına doğru yürüdüm. Ancak durak o kadar kalabalıktı ki girmek istemedim. Kalabalıkla birlikte yürürken, kafası oldukça güzel iki kişinin ağız dalaşına da yakından tanık oldum. Birbirlerine bir sürü hakaretler etseler de kavga çıkmadı. Ben de ıslanmamış hiçbir yerimin kalmamasının verdiği rahatlıkla kaldığım yere doğru bir 45 dakika kadar daha yürürken kafamda, içinde bulunduğum ortamın ne kadar “Amerikan” bir yer olduğu konusunda pek şüphe kalmamıştı.
NFL başka sitelere maç görüntülerinin gömülmesine izin vermiyor, o yüzden özeti seyretmek için şuraya tıklamanızı rica edeceğim. Özellikler 7.56’dan sonrasına bir bakın derim.
Başlangıç önyargıları vs rakamlar
Yazının genel tonundan anladığınız gibi beklentim, aşırı milliyetçi ve fanatik taraftarlar görmek, her yerde Amerikan bayraklarıyla karşılaşmak, her yerde propaganda unsurları görmek şeklindeydi. Evet, genel atmosfer bunları belirli ölçülerde doğruluyordu, her yerde bayraklar vardı, milli marş duygu dolu anlar yaşattı vs. Üstelik yapılan bazı araştırmalarda, NFL takımı sahiplerinin seçim öncesi yaptıkları bağışlarda, Cumhuriyetçi adaylara giden paranın Demokrat adaylara göre çok çok daha yüksek olduğu (yaklaşık %90’a 10) açıkça görülüyor. Daha progresif ve liberal olarak bilinen NBA takım sahipleri arasındaki bağış oranı yine Cumhuriyetçi adaylar lehine olsa da Demokrat payı biraz daha yüksek.
Kalantorların, hele ki eski tip zenginlerin muhafazakar eğilimleri olması alışılmadık bir durum değil. NFL takım sahiplerinin, Colin Kaepernick’in milli marşta diz çökme eylemlerine nasıl tepki gösterip adamı adeta ligden afaroz ettiklerini de biliyoruz. Ya da en Cumhuriyetçi taraftar kitlesine sahip takımların başında gelen Dallas Cowboys’un, ABD’nin en popüler futbol olması gibi başka durumlar da var. Ancak bütün bu yaklaşımların büyük taraftar kitlesine mal edilmesinin çok isabetli olmadığına dair araştırmalar da buldum.
Yapılan araştırmalara göre, nasıl ki Amerikan halkı Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında yaklaşık olarak ortadan ikiye bölünmüş gibiyse, takımların taraftarları da az çok ikiye bölünüyor. Örneğin şu sayfadaki araştırmaya göre, NBA taraftarları daha liberal, NASCAR taraftarları daha muhafazakar eğilimlere sahipmiş. Ancak NFL’e olan ilgi hem hepsinin çok üzerinde, hem de bir noktada yoğunlaşmayacak kadar dengeli görünüyor. Aynı sayfadaki diğer bir grafikte, eyaletlerdeki seçim sonuçlarıyla o eyaletteki NFL takımını destekleyen taraftarların oy verdikleri partiler arasında çok ciddi bir korelasyon bulunmuş.
Bu da şu demek oluyor, NFL fanları Amerikan ortalamasının üzerinde veya aşağısında muhafazakar ve milliyetçi değiller, ülke ortalamasını yansıtıyorlar. Bunun bir anlamı daha var, NFL o kadar geniş bir taraftar kitlesine sahip ki genelleme yapmak, sonuçlar çıkarmak imkansız. Nasıl Türkiye’de futbol taraftarları siyasi olarak belirli bir ideolojiye yakın görülemeyecek kadar yaygınsa, her ideolojiden milyonlarca insan bir takımı tutuyorsa, Amerikan futbolu için de benzer bir durum var demek mümkün sanırım. O yüzden başta düşündüklerimin bir kısmını geri almak durumundayım. Ancak şunu da belirtmem lazım, ilginç bir şekilde NFL değil de kolej Amerikan futbolu (college football) takipçilerinin neredeyse NASCAR taraftarları kadar koyu Cumhuriyetçi ve muhafazakar eğilimlere sahip olduğunu yine yukarıdaki sayfadan görmek mümkün. Dolayısıyla “gerçek” futbol fanlarının muhafazakarlığının, artık tüm topluma malolmuş profesyonel seviyede normalize olduğunu da söyleyebiliriz belki.
Evet, hiç anlamadığım bir sporun yabancısı olduğum ortamından diyebileceklerim sanırım bu kadar. Maç öncesi verilen “Da Bears” havlusunu da ömrüm oldukça saklayacağım. Sorularınıza memnuniyetle yanıt veririm diyeceğim ama umarım bildiğim yerlerden sorarsınız. Saygılarımla.