Yosemite Milli Parkı
ABD,  Gezi,  Ülkeler

Yosemite Milli Parkı turu – ABD’nin cennet vadisinden notlar

Son güncelleme tarihi: 4 Şubat 2024

Amerika Birleşik Devletleri şehirlerinin çok tarihi olmamasından ötürü, buralarda kurulmuş müzeler, istisnaları dışarıda tutarsak Avrupa’daki muadillerine kıyasla daha kısıtlı, hatta daha yavan kalıyor diyebiliriz. Antik kent veya katedral gibi standart turistik atraksiyonlar da olmayınca, şehirlerde gökdelenleri seyretmek veya güzel parklarda dolaşmak dışında şehir içi turistik aktiviteleri biraz sınırlı kalabiliyor. En azından tarih anlatısı görmek isteyen benim için durum biraz böyle.

Bununla birlikte bu kadar büyük bir coğrafyada şehir merkezlerinden uzak çok sayıda doğal, göz kamaştırıcı yer olması da aynı derecede normal. Grand Canyon, Niagara Şelalesi ve diğer birçok milli parkıyla ABD’nin görülesi doğal güzellikleri saymakla bitmeyecektir. Ancak bütün bu yerler arasında en güzellerinin başında Yosemite Milli Parkı’nın (Yosemite National Park) olduğuna kuşku yok. Çok büyük bir alana yayılmış bu ormanlık alanda inanılmaz ağaçlar, acayip şekilli kayalıklar, sayısız trekking parkuru bulunuyor ve kendinizi tam anlamıyla doğanın kucağında hissedebiliyorsunuz.

Yosemite Milli Parkı, California, ABD
Yosemite Milli Parkı’nın harika görüntülerinden sadece biri

Yosemite Milli Parkı sadece ABD’nin değil, bütün dünyanın en bilinen doğal güzelliklerinden biri olmayı sonuna kadar hak ediyor diyebilirim. 2 hafta boyunca sürekli gezilip dolaşılabilecek kadar büyük bir alana yayılsa da günübirlik gezi de çok tercih ediliyor. Sabah gidip akşam döneceğiniz bir gezi için altına gireceğiniz bütün masrafa ve zahmete değecektir bence burayı görmek. Bir şekilde San Francisco‘ya geldiyseniz ve burada birkaç gün geçirecekseniz Yosemite’yi ziyaret etme seçeneğini mutlaka araştırmalısınız. Ben de bu yazıda Yosemite’ye yaptığım geziyle ilgili her türlü ayrıntıyı paylaşmaya çalışacağım.

Yosemite Milli Parkı nerede?

Yosemite, ABD’nin California eyaleti sınırları içinde yer alıyor. Eyaletin doğusunda, Nevada sınırına yakın bir yerde bulunuyor. Buraya en yakın büyük şehir merkezlerini saymak gerekirse öncelikle San Francisco ve Sacramento’yu söyleyebilirim, yaklaşık 250-300 km uzakta bulunuyorlar. Daha uzakta yer alan Los Angeles ve Las Vegas gibi büyük şehirlerden de sıkça geliniyor olsa da mesafe 500-600 kilometre civarına çıkıyor. Tabii bu milli park, 3,000 km2‘yi aşkın kocaman bir alana yayıldığı için farklı giriş kapıları bulunuyor, dolayısıyla mesafe, giriş yaptığınız kapı ve nihayetinde park içinde ziyaret ettiğiniz noktalara bağlı olarak değişecektir, ben yaklaşık sayılar vermeye çalıştım.

Bridalveil Şelalesi, Yosemite Milli Parkı, California, ABD
Bridalveil ya da Gelin Duvağı adıyla bilinen şelale

Yosemite ne demek?

Yosemite (Yosemiti şeklinde okunuyor Amerikalılar tarafından), Amerika’daki birçok doğal alan gibi ve adından da rahatlıkla anlaşılabileceği üzere bir yerli dilinden geliyor. Vadiye yakın bir yerde yaşayan Miwok kabilesinin, bölgenin asıl halkı olan Ahwahneechee‘lere taktığı isim, “katiller” anlamına gelen “yohhe’meti” sözcüğüymüş. Zaman içinde dönüşüme uğrayarak bugünkü haline gelmiş. Özetle “Yosemite“nin kelime anlamının katiller şeklinde olduğunu söylemek mümkün.

İşin tuhafı burada yaşayan Ahwahneechee halkının, vadiye verdiği isim Ahwahnee imiş. Bu da geniş ağız anlamına geliyormuş ki vadinin manzarası gerçekten devasa bir ağzı andırıyor diyebiliriz. Ancak bölgeye sonradan gelen beyaz adam, daha Amerikanvari bulduğu için “yohhe’meti” adını alıp onu biraz daha kendi diline uydurarak “yosemite”ye çevirmeyi tercih etmiş. Lafayette Bunnell adlı Amerikalı doktor ve kaşif, parkın günümüzdeki isim babası olarak biliniyor. Tabii bu isim babaları yıllar içinde farklı seferlerde Ahwahneechee kabilesini vadiden sürmüş ve günümüzde burada hiç yerli kalmamış, klasik bir Amerikan hikayesi yaşanmış diyebiliriz özetle.

Orijinal halkını yerlerinden etmiş olsalar da federal devlet buranın benzersiz doğasını koruyabilmek için birçok iş yapmış. Özellikle doğa aşığı John Muir’in gayretleriyle Yosemite’nin farklı bölgeleri koruma altına alınmış. Muir, 1903’te dönemin Amerikan başkanı Theodore Roosevelt ile Yosemite’de doğayla başbaşayız kamp bile yapmış ve başkanın dikkatini buraya çekmeyi başarmış. En sonunda, 1906’da Roosevelt’in kararıyla Yosemite federal düzeyde bir milli park haline gelmiş. 1984’te UNESCO Dünya Mirası listesine alınmış.

Yosemite Milli Parkına gidiş

Yukarıda belirttiğim gibi Yosemite Milli Parkı devasa bir alanı kapsıyor. Bu yüzden Yosemite’ye gitmek derken kastettiğimin Yosemite Ziyaretçi Merkezi (Visitor Center) olduğunu öncelikle belirteyim. Burası zaten parkın en önemli noktalarına yakın sayılabilecek bir konumda, Yosemite Vadisi’nin tabanında yer alıyor ve batı yönünden araçla geldiğinizde gidilebilecek yolun sonunda bulunuyor denebilir.

Toplu taşıma oldukça sıkıntılı ve muhtemelen pratikte imkansıza yakın olsa da teorik olarak mümkün. Kendim denemediğim, ancak öğrendiklerime göre çıkardığım bir rota var üç aşamalı, San Francisco şehir merkezinden başlayıp Yosemite Ziyaretçi Merkezi’ne kadar gitmenizi sağlayan.

Yosemite Vadisi tabelası, California, ABD
Yosemite yolu

San Francisco ve körfez bölgesinin en mantıklı ve hızlı toplu ulaşım aracı diyebileceğimiz BART, yani körfezin hafif raylı taşıma sistemi, körfezin karşısına, Oakland tarafına da geçiyor. BART’ın Kırmızı ve Turuncu hatları, karşı tarafta Richmond durağına kadar gidiyor. Aynı durakta Amerika’nın ulusal demiryolu şirketi Amtrak‘in de Richmond durağı bulunuyor. Buradan San Joaquins adlı eksprese binip Merced şehrine kadar 2 saat 40 dakikalık yolu gideceksiniz. Bu biletin ücreti gördüğüm kadarıyla 21 ila 31$ arasında değişiyor. Son olarak da Merced’den YARTS adlı otobüs şirketinin otobüsüyle, 2.5 saatlik bir otobüs yolculuğuyla Yosemite Ziyaretçi Merkezi’ne ulaşabiliyorsunuz. Bu da tek yön 22$. Ancak bu karmaşık planı bir araya getirebilmek için saatlerin tutması gerekiyor, yoksa bütün gününüz yolda geçer. Bu da benim baktığım zaman itibariyle pek mantıklı değildi, dolayısıyla bu yol -eğer Yosemite’de konaklama niyetiniz yoksa- pek makul gelmiyor kulağa.

Diğer yol ise araba kiralamak. SF-Yosemite arası 250-300 km, ancak yollarda saate göre trafik yoğunluğunun artması ve dağlık yerlerden geçiş nedeniyle zaman zaman ulaşım oldukça yavaşlıyor. Ancak 3-4 kişilik gruplar halinde geziliyorsa ve de Yosemite’de birkaç gün kalma niyeti varsa, araba kiralamak kesinlikle düşünülebilir. Kiralık arabanın benzin masrafı, birkaç kişi tarafından paylaşıldığında tur ücretinden daha makul hale gelebiliyor hesaplarıma göre.

Yosemite turu ayarlama

Yosemite Ulusal Parkı’na gitmenin en makul yolunun tur olduğunu söylemek zorundayım, hele ki benim gibi tek başınaysanız ve San Francisco’da kısıtlı zamanınız varsa. Dolayısıyla ben de bu yöntemi takip ettim, bir tur ayarladım. Bu noktada tur ayarlama sürecini ve tur detaylarını paylaşmak isterim. Yukarıda belirttiğim gibi, Yosemite çok geniş bir alan, farklı giriş kapıları var ve farklı şehirlerden buraya ulaşmak mümkün. Ben San Francisco’dan Yosemite’ye giden turları araştırdım.

Yosemite’ye San Francisco’dan günübirlik veya kalmalı farklı tur seçenekleri bulunuyor. Farklı tur şirketleri bulunmakla birlikte ücretleri ve tur programları üç aşağı beş yukarı aynı. Ben SF’den günübirlik turu tercih ettim, tur programını burada kısaca paylaşmak isterim.

  • Sabah 06:00-06:30 civarında San Francisco’dan kaldığınız yerden veya oraya yakın kayda değer bir noktadan alınmanızla başlıyor tur (Genelde Fisherman’s Wharf, Union Square yakınlarındaki oteller civarında oluyor buluşma noktaları).
  • 09:00-09:30 civarında yol üzerinde bir yerde market molası veriliyor.
  • 11:00-12:00 civarı Sequoia Ormanı ziyareti oluyor, bazı turlarda burası atlanabiliyor. Onun yerine Yosemite’de daha uzun serbest zaman veriliyor.
  • Arada kalan zamanda Tunnel View, El Capitan gibi noktaların seyri için durulabiliyor.
  • 12:30-15:30 arasında Yosemite Vadisinde serbest zaman veriliyor. Bazı turlar manzara noktalarında durduğunda Yosemite’deki serbest zaman biraz kısalabiliyor.
  • 16:00-21:00 arasında ise dönüş yolculuğu oluyor, bu esnada yol üstünde bir yerlerde akşam yemeği yeniliyor ve San Francisco’ya geri dönülüyor.

Dediğim gibi bu saatler turdan tura küçük farklılıklar gösterebiliyor. Ancak ana planlar genelde bu şekilde.

Yosemite turu düzenleyen şirketlere basit bir Google aramasıyla kolayca ulaşılabiliyor. Seçim yapmadan önce farklı tur programlarını inceleyip size en uygun olanını seçmeye çalışın. Mesela ben Yosemite’de daha uzun serbest zaman veren bir şirketi seçmiştim ancak elimde olmayan nedenlerden ötürü başka bir programı olan bir tura katılmak zorunda kaldım. Ha, bundan ötürü şikayetçi olamam ancak yine de bu kısım önemli. Benim ayarladığım tur şirketi, operasyonel nedenlerden ötürü (muhtemelen o gün için yeterince müşteri bulamamalarından kaynaklı olarak) turumu iptal ettiklerini bir e-posta ile bildirmişti bana. Bu durumda ya farklı bir gün seçmenizi istiyorlar, ya da başka bir tur şirketinin aynı gün düzenleyeceği bir tura geçmenizi tavsiye ediyorlar. Farklı bir tur seçerseniz -eğer o turda yer varsa- gerekli ayarlamaları da hallediyorlar. Ben farklı bir tur şirketiyle önceden planladığım gün gitmeyi tercih ettim, planları biraz farklı olsa da kesinlikle pişman olmadım.

Yukarıda kısa bir özetini verdiğim Yosemite turlarının ücreti 180 ila 195$ arasında değişiyor. Ben tam sınırda, 179$’lık bir tura katıldım. Elbette dolar kurundan ötürü biraz tuzlu olduğunu söylemek lazım, ancak ben o parayı verdiğime hiçbir şekilde üzülmüyorum. Parkın içindeki patikaların toplam uzunluğunun 1,200 kilometreyi bulduğu söyleniyor, itiraf edeyim ki bunların çok daha fazlasını yürüyebilmeyi isterdim. Ancak kısıtlı zamanda daha iyi bir seçenek olmadığı gerçeğiyle avunuyorum.

Yosemite turu

Tur sabahı, askerlik zamanlarımı hatırlatır şekilde 05:30’da kalkıp hazırlanmaya başladım. Nitekim tur otobüsü beni 06:30’da önceden kararlaştırılan bir noktadan, kaldığım hostele yakın bir otelin önünden alacaktı. Ben de buluşma saatinden 10 dakika önce otelin önüne geldim, hava hala karanlıktı. Bana olduğundan çok daha uzun gelen bir bekleyişin ardından, yaklaşık 15 dakika gecikmeyle otobüs gelip beni aldığında “herhalde beni unuttular” diye endişelenmeye başlamıştım. Hatta tur şirketine mail bile atmayı düşünmüştüm, neyse ki unutmamışlar. Turlar San Francisco’nun farklı noktalarından alma seçeneği sunuyor, ancak benim beklediğim yerde kader ortaklığı yapabileceğim hiç kimse yoktu. Standart boyutlarda bir otobüs olmasına karşın tur otobüsünde yaklaşık 20 kişi olarak yolculuk ettik.

Neyse, tur otobüsüne -gerçekten standart bir otobüs- şoföre pasaportumu gösterip bindikten sonra her şey genel olarak zaman çizelgesine uygun şekilde devam etti. San Francisco’dan çıkıp Oakland köprüsünü geçerek körfezin karşısına girdik, bizim yolumuz çok kalabalık değilse de karşı şeritte müthiş bir trafik vardı, özel araçlar ve tırlar beklemekteydi. Ana yollardan devam ederek 08:40 gibi Oakdale adlı bir kasabada büyükçe bir markette durduk. Alman kökenli şoförümüz, ki kendisinden ileride tekrar bahsedeceğim, yanımıza yiyecek ve içecek birşeyler almamızı şiddetle tavsiye etti. Ben zaten bu anlamda oldukça hazırlıklıydım, bir önceki günden bir sürü sandviç hazırlamıştım, yine de buradan biraz daha su aldım yanıma. Burayı geçtikten sonra biraz daha kırsal, oldukça güzel manzaralı küçük kasabalardan geçmeye devam ettik. Yol da dik ve virajlı bir hale gelmeye başladı.

Yosemite yolu, California, ABD
Yosemite’ye yaklaştıkça bu tür kırsal manzaralar giderek sıklaşıyor

Saat 10:30 gibi Big Oak Flat giriş kapısından milli park sınırlarına giriş yaptık. Bu arada Yosemite Milli Parkı’na giriş ücretinin araçlar için 35$, kişiler için ise 20$ olduğunu söyleyebilirim. Şoför her birimiz için bilet gişesinden harita aldı. 15 dakika kadar sonra ilk durağımız olan Tuolumne Grove’da durduk.

Sequoia Korusu (Tuolumne Grove)

Hayatımda gördüğüm en görkemli şeyler arasına sequoia ağaçları rahatlıkla girer. Bazı turlar burayı atlıyor, benim tur şirketim burayı dahil ettiği için kendilerine müteşekkirim.

Sekoya korusu, Yosemite Milli Parkı, California, ABD
Sekoyalar, etraftaki diğer ağaçların yanında kendini kolayca belli ediyor

Türkçe sekoya veya kızıl servi adıyla bilinen bu ağaçlar Kuzey Amerika’ya özgü ağaçlar, dünyanın en büyük ve en uzun ömürlü ağaçları arasında yer alıyorlar. Kızıl kahverengi gövdeleri olan, devasa gövdeleri dümdüz bir şekilde gökyüzüne yükselen bu ağaçlar sadece görkemli değil, aynı zamanda çok çok güzeller. Yosemite Milli Parkı içindeki ilk durağımız olan Tuolumne Grove of Giant Sequoias (Tuolumne Dev Sekoyalar Korusu), adı üzerinde yüzlerce, binlerce yıllık sekoyaların yer aldığı bir orman. Kesinlikle görebileceğiniz en müthiş yerlerden biri.

Burada tur otobüsünden indikten sonra asfaltlanmış yolu takip ederek sekoyaların arasına giriliyor. Tabii her tarafta bunlardan var, ancak özellikle 8 tanesi “dev” olarak adlandırılacak kadar eski ve büyük. Bunların yerleri de patika üzerindeki haritalarda gösteriliyor zaten. Girişten yaklaşık 1 mil (1.6 kilometre) yürüdükten sonra bu en ünlü ağaçların olduğu bölgeye varılıyor. Çapı en az 6-7 metre gibi görünen inanılmaz ağaçlardan bahsediyorum. Sekoyalar nemli topraklarda, yüksek rakımlarda yaşayan ve çok hızlı büyüyen, çok dayanıklı ağaçlar. Sağda solda yana devrilmiş devasa sekoya kütükleri göreceksiniz. Sekoyaların en önemli ölüm sebepleri arasında gövdelerinin ağırlığına dayanamamasından bahsediliyor. Bu ağaçların uzunluğu 90 metreye kadar çıkabiliyor.

Bütün bu ağaçları hayran hayran seyrederek ilerledikten sonra ise meşhur Tunnel Tree (Tünel Ağacı) karşınıza çıkacak. Artık yaşamayan bir dev sekoyanın geride kalan kocaman kütüğünün ortadan delinip adeta bir yola dönüştürülmesiyle meydana gelmiş Tunnel Tree. İçinden insanlar rahat rahat geçebiliyor, hatta araçlar da geçebiliyor, çünkü gövdesinin taban çapı neredeyse 9 metre.

Tunnel Tree, Yosemite Milli Parkı, California, ABD
Sekoya korusundaki tünel ağacı

Burada dolaşırken belirli kurallara uyulması bekleniyor. Bir defa çeşitli vahşi hayvanlarla karşılaşma ihtimaliniz var, ben bile ormanın içlerine gitmememe rağmen güzel bir katır geyiği (mule deer) gördüm. Bu hayvanlara yaklaşmak, yiyecek vermek yasak. Ayrıca ciddi erozyon tehlikesi olduğu için patikaların dışında dolaşmak, ağaçların yakınlarına girmek de yasak.

Sekoyalarla ilgili değişik bir bilgi daha var, bu ağaçlar bir şekilde yangınlardan besleniyorlar. Toprağın tabanında biriken organik kalıntılar, yere düşen tohumların ihtiyaç duyduğu mineral ve güneş ışığını bloke ediyormuş. Yangınlar sonucunda bu süprüntüler temizleniyor, kozalak şeklindeki tohumlar mineral açısından zengin toprağa kavuşabiliyormuş. Eskiden düşen yıldırımlar vasıtasıyla bu yangınlar doğal bir şekilde çıkıyormuş. Ancak günümüzde zaman zaman kontrollü yangınlar çıkarıyorlar anladığım kadarıyla, nitekim bu dev ağaçların yanlarında yanıp kararmış başka ağaçlar da gördüm. Sekoyaların yangını büyütecek ve bütün bedenini sarmasına neden olacak alçak dalları olmadığından, gövdeleri de ateşe karşı son derece dayanıklı olduğu için bu yangınlar yetişkin sekoyaları olumsuz etkilemiyor. Gerçekten oldukça ilginç bir durum, bu kadar uzun ömürlü olmalarını böyle bir adaptasyona borçlu oldukları da düşünülebilir.

Bunları belirtmişken, ABD’de en büyük sekoya ormanının, Nevada’daki Sequoia Milli Parkı olduğunu, 2,500 yaşındaki devasa General Sherman ağacı dahil inanılmaz boyutlardaki sekoyaların bulunduğunu belirteyim. Sekoyaların ormanı kesinlikle çok benzersiz bir yer.

Tunnel View (Tünel Manzarası)

Tuolumne Grove’u geride bıraktıktan sonra etrafı müthiş ormanlarla kaplı yollardan, uçurum kenarlarından, tünellerden geçtikten sonra Yosemite’nin en bilinen yerlerinden biri olan Tunnel View‘a geldik. Saat 12:30 civarıydı. Burası, Yosemite’deki ünlü noktaların önemli bir kısmının hep birlikte görülebildiği çok müstesna bir manzara seyir noktası. Adı gibi bir tüneli andıran, etrafı kayalıklarla çevrili devasa vadinin tabanını göz alabildiğine görebildiğiniz bu manzara noktası, fotoğraf çekilebileceğiniz en iyi yer olabilir. Birazdan bahsedeceğim El Capitan, Bridalveil Şelalesi, Half Dome, Sentinel Rock gibi oluşumların hepsini Tunnel View’da aynı anda görebilirsiniz. Yerli kabilelerini takip eden beyaz adamın burayı ilk kez görüşü 1851’e rast geliyor. Ve o yıllarda yapılmış çizimlerle bugün gördüğünüz manzaranın -vadideki ağaçların büyüklüğü haricinde- neredeyse hiç değişmemiş olması, doğanın haşmetini ve Yosemite’nin olağanüstülüğünü kanıtlayan bir başka etken bana kalırsa.

Tunnel View, Yosemite Milli Parkı, California, ABD
Tunnel View, Yosemite’nin en göz alıcı manzaralarından bir tanesini sunuyor

Yosemite Milli Parkı’nda serbest zaman

Tunnel View’dan sonra buradan gördüğümüz Bridalveil Şelalesi ve El Capitan kayalığının yanında çok zaman harcamadan geçip milli parkın ziyaretçi merkezine ve otobüsle gidebileceğimiz yolun sonuna gelmiş olduk. Burada şoförümüz bize 2 saat kadar serbest zaman verdi. Ben süreyi maksimum verimle kullanabilmek ve en azından bir patikayı tamamlayabilmek için hızlı bir şekilde Upper Yosemite Falls Trail adlı patikadan tırmanmaya başladım. Burada kestirmeden gidebilmek için patikaların dışına çıkmak kesinlikle yasak. Ayrıca burada kamp yapacak kişiler için çok sayıda uyarı yer alıyor, çöplerini düzgün şekilde istiflemeleri veya ayı saldırısından korunabilmek için yiyeceklerini açıkta bırakmamaları gerektiği gibi uyarıları okuyabiliyor insanlar.

Yosemite Şelalesi

Tahmin edilebileceği üzere oldukça zorlu bir tırmanış sizi bekliyor. Ancak biraz tırmandıktan sonra her adımda karşıki kayalıkların ve vadideki yeşilliğin harika görüntülerini bu patikada yakalayabiliyorsunuz. Öncelikle Columbia Rock adıyla bilinen noktaya geldim. Özellikle vadi tabanındaki çayırlık alanın en güzel görüntüsünün burada olduğunu söyleyebilirim. Ben biraz daha ileri giderek ünlü Yosemite Şelalesi‘nin üst kısmının (Upper Yosemite Falls) oldukça yakınına kadar geldim. Tabii benim gittiğim dönem, Eylül ayı olduğu için şelale en görkemli halinde değildi. Yosemite’ye geliş için en iyi zamanların Mart, Nisan veya Mayıs ayı olduğu söyleniyor. Nitekim kışın yağan karların erimesiyle şelaleler bu aylarda iyice coşuyorlar. Ben en iyi halini göremesem de oldukça etkilendiğimi söyleyebilirim.

Upper Yosemite Falls, California, ABD
Yosemite Şelalesi’nin üstten görüntüsü

Buraya kadar gelebilmenin bir diğer iyi tarafı da, Yosemite’nin en akılda kalıcı yeri olduğunu düşündüğüm Half Dome’un (Yarım Kubbe) mükemmel görüntüsünü bu taraflarda görebilme imkanına erişmek bence. Bu noktada Half Dome‘dan bahsedeyim kısaca. Adından da anlaşılacağı üzere adeta ortasından bıçakla kesilmiş gibi duran görkemli bir kayalık bu. Hayatınızda görebileceğiniz en enteresan yerlerden biri olacaktır kanımca. Nitekim benzerlerini Ürdün’deki Wadi Rum‘da gördüğüm, insan eliyle yapılmış hissi veren, akıl almaz yer şekillerinin Yosemite’teki en iyi örneği burasıydı. Rüzgar, yağmur, nem vs. gibi doğal etkilerin bin yıllar boyunca yer şekillerini nasıl inanılmaz hale getirebildiğini burada görmek gayet mümkün.

Half Dome, Yosemite Milli Parkı, California, ABD
Eşi benzeri zor görülecek Half Dome

Şelalenin aşağı dökülmeye başladığı Upper Yosemite Falls noktasına ulaşamasam da eldeki zaman dahilinde olabildiğince yaklaştığımı sanıyorum. Uygun bir yerde önceden hazırladığım sandviçlerimi, bir daha hiçbir zaman göremeyeceğim bir manzara eşliğinde yedikten sonra otobüse geç kalmamak için hızlıca geri dönüş yolculuğuna başladım. Dönüşüm, normal olarak çıkışımdan çok daha hızlı bir şekilde oldu. Tabii döndüğümde kan ter içinde kalmıştım ama otobüstekilerin rahatını düşünecek değildim, çünkü muhtemelen hayatımda burayı bir daha görmeyecektim.

Çıktığım patikayı indikten sonra kalan sürede, patika tırmanmayı tercih etmeyen standart turistlerin en çok rağbet ettiği yere, Lower Yosemite Fall Vista Point (Aşağı Yosemite Şelalesi Seyir Noktası) adıyla bilinen yere uğradım. Benim daha yukarıdan gördüğüm Yosemite Şelalesi’nin aşağıdan manzarası burada yeniden karşıma çıktı. Milli park içinde bir sürü şelale var, hepsini tek günde görmek mümkün olmasa da tur süresince birkaç tanesini yakından veya uzaktan görebilme şansına erişiyorsunuz. Bunlar içinde muhtemelen en yakından göreceğiniz, Lower Yosemite Falls adıyla da bilinen seyirlik şelale olacaktır. En üst noktadan en aşağıya tam 739 metre yüksekliğinde. Az önce bahsettiğim Yukarı Yosemite’nin döküldüğü noktada oluşan havuzdaki sular, Aşağı Yosemite’ye dökülüyor. Yani aşağıdan bakıldığında 2 katlı bir şelale oluştuğu görülüyor. Burası otobüsünüzün sizi bıraktığı noktaya gayet yakın. Şelaleye yaklaştıkça dökülen suların serinliğini bedeninizde hissedeceksiniz.

Lower Yosemite Fall, Yosemite Milli Parkı, California, ABD
Aşağı Yosemite Şelalesi’nin manzarası, Yukarı Yosemite Şelalesi’ni de içine alıyor

Şoförümüzün verdiği sürenin dolmasından hemen önce otobüsün beklediği yere gelebildim. Açıkçası 2 saatlik serbest zamanı olabildiğince verimli geçirdiğimi düşünüyorum, çünkü hiç durmadan patikalarda ve manzara noktalarında hareket halindeydim. Herkese tavsiye ederim elbette. Ancak tabii ki böyle devasa bir alanda değil 2 saat, 2 hafta geçirmek bile yetmeyebilir, Türkiye’den gelen biri olarak hem zamansal, hem de maddi kısıtlar nedeniyle daha fazlasını istemeye hakkım yok sanırım.

Dönüş yolu

Turdaki herkes verilen zamana uyduğu için kimseyi beklemek zorunda kalmadık. Vakit kaybetmeden ilerleyebildiğimiz için şoförümüz bize dönüşte birkaç sürprizi olduğunu söyledi. İlk olarak, El Capitan’ı tam karşıdan görebildiğimiz bir yerde durup bu acayip kayanın fotoğraflarını çekme fırsatı verdi. El Capitan, neredeyse 90 derece açıyla yükselen, yaklaşık 900 metrelik korkutucu bir kayalık. Buraya tırmanmak imkansız gibi gözükse de tırmanışlar yapılıyor. Hatta tarihteki ilk tırmanış 2 hafta sürmüş. Ancak günümüzde 2 saat içinde tırmanılabiliyormuş. Hatta biz minicik bir dağcı da görebildik o sırada tırmanmakta olan. Dağın görkemini anlamak için bundan iyi bir fırsat olamazdı herhalde. Bu arada 2017’de El Capitan’a hiçbir yardımcı ekipman olmadan (free solo) tırmanan ilk insan olan Alex Honnold’un bu macerasını anlatan 2018 yapımı belgesel Free Solo‘yu izlediyseniz, El Capitan’ın nasıl bir yer olduğunu zaten biliyorsunuzdur. Görmediyseniz de internette belgeselden görüntüleri mutlaka izleyin, adama yalnızca çıplak elleriyle bu devasa dağı nasıl tırmandığına hayret edeceksiniz.

El Capitan, Yosemite Milli Parkı, California, ABD
El Capitan, korkutucu ve aynı zamanda saygı uyandırıcı yer şekli kanımca

Hemen ardından bir nehir kenarına inip sudaki yansımasıyla bütünleşen dağ manzaralarını görebildiğimiz, Devil’s Elbow denilen bir başka yerde durduk. Buradan hem Bridalveil Şelalesi, hem de Sentinel Rock görülebiliyordu. Burada da güzel fotoğraflar çekip yola devam ettik.

Artık milli parktan çıkıp normal otoyollara girdikten sonra şoför akşam yemeği konusunda düşüncelerimizi sordu. Tanıdığı bir yere önden telefon edip sipariş verebilmemiz için telefon numarası bile verdi. Ancak sonrasında bir kez daha Oakdale’de durup bir Meksika restoranına girdik. Burrito tarzı yemekler sunan bu restoranda akşam yemeği yedikten sonra artık akşam trafiğinin etkisini iyice hissettirdiği yolda San Francisco istikametine doğru ilerlemeyi sürdürdük. Güneş batarken tam batıya doğru ilerlemek değişik bir deneyimdi, nitekim karşımızda bir yükselti olmadığı için güneşin batışını tıpkı Nemrut’ta seyreder gibi dakikalarca izledik otobüste.

Treasure Island

Artık San Francisco’ya varıp kendi yolumuza devam etmek için hiçbir durağımız kalmadığına inanıyordum ki şoförümüz Oakland Köprüsü’nden sapıp bizi Treasure Island’a götürdü. Aslında tur planında böyle bir durak yoktu. Ancak plana harfiyen uyup geç kalmadığımız için şoförümüz bize böyle bir iyilikte bulundu. Burada uygun bir yerde durup San Francisco’nun gökdelenlerle ışıldayan acayip gece manzarasını karşıdan seyrettik, fotoğraflar çektik. Bu güzel güne güzel bir son olduğunu düşünüyorum.

Treasure Island'dan San Francisco, California, ABD
Karanlıklar altındaki Treasure Island’dan ışıl ışıl San Francisco manzarası

Sonunda saat 21:3o gibi San Francisco’ya indik. Şoförümüz inmeden önce bize TripAdvisor sitesi üzerinden memnuniyetimizi bildiren yorumlar yapmamızı ve mümkünse gönlümüzden ne koparsa bir bahşiş bırakmamızı rica etti. TripAdvisor’a yorum yapmadım, ancak benim açımdan bu unutulmaz günle birlikte her zaman hatırlayacağım rehberlik performansı ve birbirinden acayip esprileri nedeniyle şoför beye bir miktar bahşiş vermeyi tercih ettim.

Son notlar

Evet, dediğim gibi tur şoförümüz bu günü unutulmaz kılan etkenlerden biriydi. Aşırı derecede konuşkan, Berkeley’de sosyal bilimler okumuş Alman şoförümüz o kadar çok espri yaptı ki bazılarına gerçekten gülmek zorunda kaldım. Bir tanesini nakletmek isterim. Asfaltın biraz kötü olduğu, otobüsün bozuk zemin nedeniyle zıpladığı bir yerde: “Not my fault, not bus’ fault, but asphalt” dedi kendisi. Bu ve bunun gibi birçok “kötü” espriyle günümüzü şenlendirdi. Yosemite ziyaretimi hatırladıkça ister istemez şoförümüzü yüzümde bir gülümsemeyle hatırlıyorum, hatırlayacağım.

Kabul etmek gerekir, Amerika Birleşik Devletleri’nde böyle özel aktiviteler yapmayı geçiyorum, uçak bileti almak bile son derece maliyetli artık. Ancak Batı yakasında San Francisco civarlarına yolunuz düşerse Yosemite Ulusal Parkı’nı görme şansını es geçmeyin, en azından turları araştırıp bütçenizi çok zorlamayacaksa paraya kıyıp bu olağanüstü yeri görmenizi tavsiye ederek sözlerimi noktalamak isterim.

İletişim

Bu yazıyla ve diğer yazılarımla ilgili her türlü sorunuzu, yazıların altına yorum yaparak bana iletebilirsiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir