Wadi Rum'da yalnız ağaç, Ürdün
Gezi,  Ülkeler,  Ürdün

Wadi Rum (Ram Vadisi) Gezisi – Ürdün

Son güncelleme tarihi: 7 Ağustos 2023

Ürdün’e gelmeden önce Wadi Rum‘dan tabii ki haberdardım. Ancak itiraf ediyorum ki Ürdün’e kendi başıma gelmiş olsaydım, ulaşımı çok sıkıntılı bir yer olduğundan burayı atlamayı düşünebilirdim. Bu nedenle katıldığım tura teşekkür borçluyum, dünyada eşi benzeri pek bulunmayacak bir yeri göstermiş oldu bana. Ve şimdi Ürdün’e gitmeyi düşünen herkese Wadi Rum’a uğramadan dönmeyin diyebiliyorum rahatlıkla.

Arabistanlı Lawrence’ın 1910’larda Osmanlı’ya karşı Arap ayaklanması esnasında bulunduğu, sonra 1962’deki filmiyle tüm dünyanın tanıdığı Wadi Rum, Ürdün’ün belki Petra kadar, belki Petra’dan bile daha görkemli bir turistik noktası konumunda. Uçsuz bucaksız kum vadilerinin akıl almaz haşmetli kayalıklarla kol kola durduğu bir yer burası. Üstelik bu kayalıklar on binlerce yıldır güneş, yağmur, rüzgar gibi her türlü doğal etkiye açık durumda olduğu için o kadar benzersiz şekiller almışlar ki, bunun benzerlerini belki Yosemite Milli Parkında görmüşümdür. Ancak Yosemite’den farkı, bu kayalıklardaki yüksek demir oksit oranı nedeniyle hem kayalar, hem de kumlar gözle görülmeden inanılmayacak bir kızıllığa bürünmüşler, bu da Wadi Rum’u adeta Mars gibi bir yer haline getirmiş.

Wadi Rum develeri, Ürdün
Wadi Rum’un kızıl kumlarında ilerleyen develer

Bu yazıda bir tur vasıtasıyla gidip bir gece geçirdiğim Wadi Rum’da gördüklerimi anlatıp, kendim yapmasam da buraya tursuz gelmek isteyenler için bazı ipuçları vermeye çalışacağım.

Wadi Rum nerede bulunuyor?

Wadi Rum veya Ram Vadisi Ürdün’de bulunuyor. Ürdün’ün en güneyinde, Suudi Arabistan sınırında yer alan vadiye en yakın büyük şehir Akabe. Yaklaşık 60 kilometre uzakta bulunuyor. Havaalanı olarak da yaklaşık benzer bir mesafede Akabe Kral Hüseyin Uluslararası Havaalanı bulunuyor, Türkiye’den de direkt uçuşlar yapılıyor buraya.

Wadi Rum yakınlarında birkaç köy bulunuyor, asıl vadi alanına en yakın köy, yine aynı adı taşıyan Wadi Rum köyü. Burada hem kalacak yerler, hem de tur ayarlanabilecek işletmeler ve vadiye girmeden önce ihtiyaçlarınızı tedarik edebileceğiniz bakkallar bulunuyor. Ayrıca tur otobüsü ve otomobiller beklediği bir park alanı da var, zaten bu köyün ötesine 4×4’ten başka araç geçemiyor. Dolayısıyla Wadi Rum, ulaşım imkanları bulunan, temel ihtiyaçların karşılanabildiği ama merkezden tamamiyle izole bir bölge olarak değerlendirilebilir.

Wadi Rum’a nasıl gidilir?

Wadi Rum’a giden güvenilir tek toplu taşıma aracı olarak JETT (Jordan Express Tourist Transportation) otobüslerinden bahsedebiliriz, ki  onun da kalkış saatleriyle ilgili birtakım kötü hikayeler okuduğum için dikkatli olmakta fayda var. Ayrıntılarını ileride aktarmaya çalışacağım. Bir tur kapsamında geliyorsanız elbette sorun yok, ancak turda değilseniz gelişi ve gidişi sizin titiz bir şekilde ayarlamanız gerekecek.

Burada da şöyle seçenekler var gördüğüm kadarıyla:

  1. Havaalanından Wadi Rum’daki otelinize transfer: Hem aşırı lüks, hem de daha mütevazi oteller ve kamp alanları isteğe bağlı olarak Akabe Uluslararası Havaalanından vadiye gelmenizi sağlayabiliyor, elbette ücreti karşılığında. Ürdün’e Akabe’den girdiyseniz ve Akabe’de zaman geçirme düşünceniz yoksa bu bir seçenek olabilir.
  2. Başka bir şehirden günübirlik turlar: Akabe, Petra ve Amman‘dan özel veya gruplar halinde turlar düzenleniyor. Tripadvisor veya Viator gibi siteler üzerinden sabah çıkıp akşam dönmeli veya çölde bir tesiste konaklamalı turlar rahat şekilde ayarlanabiliyor.
  3. Akabe veya Petra’dan taksi: Tabii ki bunlar da çok pahalıya gelecektir, ancak özellikle 3-4 kişilik bir grup halinde gezecekseniz mantıklı bir seçenek olabilir. Akabe’den vadiye 15 ila 25 JOD arasında değişen fiyatlar gördüm şahsen. Petra (hatta Amman) daha uzak olduğundan ücret de yükseliyor haliyle.
  4. Toplu taşıma (Otobüs): Öğrendiğime göre Petra’dan, Akabe’den ve Amman’dan Wadi Rum’a sabah kalkan birer otobüs bulunuyor. Diğer seçeneklere göre çok daha hesaplı tabii ki. Ancak bu durumda planınızı iyi yapmanız, eğer geç kalıp da dönüş otobüsünü kaçırırsanız Wadi Rum’da en az bir gece konaklamanız gerekir gibi gözüküyor.

Evet, Ürdün’ün resmi otobüs şirketi diyebileceğimiz JETT’in sitesindeki çizelgeye bakacak olursak Akabe’den, Petra’dan ve Amman’dan her sabah Ram Vadisi’ne otobüs bulunuyor. Akşam ise sadece Akabe’ye ve Amman’a otobüs var gibi görünüyor. Petra’ya ise sadece sabah bir otobüs bulunuyor. Bu sitede biraz daha detaylı bilgiler paylaşılıyor.

Hangi ulaşım aracıyla geliyorsanız gelin, ilk olarak Wadi Rum Turist Merkezi’nden (Wadi Rum Tourist Center) geçip 5 JOD’luk giriş biletini almanız gerekiyor içeri girmeden önce (Jordan Pass sahiplerine ücretsiz). Burada verilen vadi haritasını da almayı unutmayın. Buranın 5 km ötesinde Wadi Rum köyü var, burada önceden ayarladığınız rehberle veya şirket temsilcisiyle buluşacaksınız. Yalnız dikkatli olmak lazım, hem turist merkezinde, hem de köyde çok sayıda kişi akbaba gibi turistleri avlamaya çalışıyor. Önceden ayarladığınız biri varsa doğru kişiye ulaştığınızdan emin olmaya çalışın, ayarlı birşey yoksa da sıkı pazarlık yapın.

Wadi Rum Köyü, Ürdün
Wadi Rum köyündeki 4×4’ler ve arkadaki dağlar

Wadi Rum’da görülecek noktalar

Wadi Rum UNESCO Dünya Mirası’na alınmış, 700 km²’lik devasa bir alana yayılan bir vadi. Dolayısıyla burada çok geniş bir alandan söz ediyoruz. Açıkçası hiçbir özel noktada durmadan, salt etrafa bakarak çöllerde yürümek veya 4×4’le gezmek bile muhteşem bir deneyim. Çünkü sizi kuşatan bu görüntünün bir benzerini dünyanın başka bir yerinde görmeniz hiç kolay değil.

Seven Pillars of Wisdom

Turist merkezinin hemen solunda yani doğusunda bulunan muhteşem kayalık tepe serisine, T.E. Lawrence’ın kitabından yola çıkarak “Bilgeliğin Yedi Sütunu” denmiş. Aslında Lawrence’ın kitabıyla bu adın bir alakası yok, anlatılanlara göre o anılarını yazmak için planladığı bu kitaba, İncil’de bahsedilen bu 7 erdemi isim olarak çoktan seçmiş. Ancak bu kayalıkların adı ne olursa olsun çok görkemli olduklarına hiç şüphe yok. Sarılmış rulolara benzeyen kayalıklar, içeride göreceklerinizin ne kadar benzersiz olacağının habercisi gibi adeta.

Lawrence’s Spring

Ziyaretçi merkezinden 5 kilometre sonra Wadi Rum köyüne varılıyor. Bahsettiğim gibi, bu köyde otobüsler bitiyor, rehberinizi, turunuzu, 4×4’ünüzü bulup onunla devam edeceğiniz nokta burası. Suyunuzu, yiyeceğinizi, kafaya sarmak için keffiyeh‘nizi alıp yola çıkmaya hazırlandıktan sonra 4×4’lerle yola devam ettiğinizde asfalt bitiyor ve yumuşak kumların üzerinde savrula savrula ilerlemeye başlıyorsunuz. Meşhur tek başına duran ağacı (Wadi Rum tree) geçtikten sonra yaklaşık 5 dakika içinde Lawrence’s Spring denen su kaynağına varıyorsunuz. Adında Lawrence geçiyor olmakla birlikte buranın da direkt olarak Lawrence ile alakası yok.

Eski zamanlarda bu kaynak, vadinin tek su kaynağıymış. Etraftaki Bedevi kabileleri suyunu buradan alırmış. Burayı çevreleyen kayalıklardaki bir incir ağacını gösterdi oradaki Bedevi abi: o ağacın olduğu yerden geliyormuş su. Ancak günümüzde buranın halkı bu suyu kullanmak zorunda değil, her yere borularla su getirilmiş nitekim. Bu kaynaktan gelen suyu 30-40 yıldır yalnızca turistleri gezdirmesi için kullanılan develer içiyor.

Lawrence's Spring, Wadi Rum, Ürdün
Lawrence’s Spring’den su içen develer

Bu kaynağı mutlaka görün, çünkü kaynaktan ziyade arkada bulunan büyükçe bir kaya üzerindeki yazıtlar buranın asıl değeri olmuş bence. Üzerinde kadim Safaitik alfabesiyle yazılmış yazıların ve keçi, deve gibi türlü hayvan ve insan figürlerinin kazındığı bu kaya duvar çok büyük ve görkemli. Bize anlatılana göre, bu kaynak kervanlar için bir durak noktası gibi olduğundan, burada duranlar duvara birşeyler kazımayı adet edinmişler, bu yazı ve işaretler de onların diğer kervanlara bıraktığı izlermiş. Görebileceğiniz en haşmetli yazılı kayalardan bir tanesi, ama Ram Vadisi’nde bunun kadar eski ve göz kamaştırıcı başka kayalar da göreceksiniz.

Lawrence's Spring kayası, Wadi Rum, Ürdün
Lawrence’s Spring yakınındaki kayada birçok kişinin oyduğu yazılar görülebiliyor

Al Ramal Kızıl Kumulu

Burası turistlerin en çok uğradığı yerlerden bir tanesi. Büyük bir kayalığın tepesine kıpkızıl, yumuşak kumlardan oluşan bir merdivenden yürüyerek çıkabildiğinizi düşünün. İşte Al Ramal Red Sand Dune diye bilinen bu yer, bu yüzden dünyada pek örneği görülecek türden bir yer değil. Dik bir kumuldan yukarı doğru yürüdüğünüzde muhteşem bir vadi manzarasını önünüze serilmiş bulacaksınız. Yukarı çıkmak oldukça meşakkatli olduğu için birçok kişi ayakkabısını çıkararak yürüyor ki zaten çölün herhangi bir yerinde bu kumlara ayağınızı değdirmeden ayrılmayın sakın.

Vadinin büyüklüğünü anlamak için, harika fotoğraflar çekmek için en uygun yerlerden biri olduğuna hiç şüphe yok. Hatta buradan aşağıya “sandboard” denen bir olayla, bir tahtanın üzerine oturarak aşağı kayma olayı da sıkça yapılıyormuş, videolarını gördüm. Ayrıca kayalıkların dibindeki küçük Bedevi kafesinde soğuk ve sıcak birşeyler içebilirsiniz.

Elinizde herhangi bir tahta olmasa bile bence şunu yapmalısınız: kumların ne kadar ince ve yumuşak olduğundan bahsetmiştim. Bu tepeye çıktığınızda aşağı doğru bir taş atın. Çok da uzağa atmayın ama, taşın yere düştüğü yerde oluşturduğu “dalgaları” görebileceğiniz kadar yakına atın. Zaten attığınız her adımda etraftaki kumların ne kadar acayip bir şekilde “dalgalandığına” şahit olacaksınız ama burada aşağı doğru inen kumlarda bu etki çok daha net gözüküyor. Kum değil de bir suya taş atmışsınız gibi, adeta “Doppler etkisi”ni hatırlatır bir şekilde kumların taşın düştüğü yerin etrafına adeta akışını göreceksiniz. Katı değil de adeta bir sıvı kadar akışkan hale gelmiş bir kumun üzerinde yürüdüğünüzü böylelikle çok daha net görebilirsiniz.

Al Ramal'dan manzara, Wadi Rum, Ürdün
Al Ramal’dan bir deve ve muhteşem vadi manzarası

Tabii bunu söylemişken şunu tekrar hatırlatayım ki çöle yalnızca 4×4 araçlar girebiliyor. Onlar da doğal olarak bir asfalt üzerinde gider gibi gidemiyor, savrula savrula gidiyor. Dolayısıyla çölde yürümenin düz yolda yürümeye benzemediğini net bir şekilde söyleyebilirim. Çölü tek başınıza gezmeyi düşünebilirsiniz, ancak mesafeleri düz yoldaki mesafeler gibi hesaplayarak plan yapmayın.

Khazali Canyon

Wadi Rum’un muhtemelen en etkileyici yeri burası. Bu kanyon, devasa bir kaya kütlesinin zaman içinde çatlayıp açılmasıyla ikiye bölünmüş daracık bir geçitten oluşuyor. Buradaki kayalarda Safaitik alfabesiyle, eski Arap alfabesi olan Kufik alfabesiyle yazılmış yazılar ve muhtemelen çok daha eskiden kalma petroglifler bulunuyor. Müthiş insan ve hayvan figürleri, bana adeta Azerbaycan’daki Gobustan‘ı hatırlatan cinstendi. Daracık kanyonda, belli yerlere merdivenler ve tahta köprüler yerleştirilmiş. Zaten belli yerler zaman içinde acayip pürüzsüz hale geldiği ve üzeri de tozlarla kaplı olduğu için kayganlaşmış, dikkatli gitmek lazım. Burada 100 metre kadar içeri yürüyebilmek mümkün, sonrasında yol kapanıyor. Yolun bittiği noktalarda küçük su birikintileri var, açıkçası o suyun nereden geldiğini oldukça merak ettim. Muhtemelen buraya sızan birtakım yer altı suları bulunuyor. Zaten kanyon girişinde yine birkaç ağaç ve ılgın çalılıkları göze çarpıyor. Tabii bütün bu bitkiler, tuzlu topraklarda yaşamaya dayanıklı bitkiler.

Khazali Kanyonu, Wadi Rum, Ürdün
Khazali Kanyonu’nu oluşturan iki muhteşem kayalık

Bu ikiye bölünmüş kayalıkların üzeri o kadar ilginç desenlerle örülü ki, sanki bir mum veya dondurma erimiş de aşağı akmış gibi, kayaların yüzeyi rüzgarın, yağmurun ve türlü doğal olayın etkisiyle iyice yumuşayıp pürüzsüzleşmiş, adeta bir mağara tavanını andırır hale gelmiş. Ancak yerin metrelerce altındaki mağaralarda görebileceğiniz bir görüntüyü açık havada görebilmek çok acayip. Kapadokya’daki peri bacalarını hatırlatıyor bu açıdan bakıldığında. Khazali’yi sakın atlamayın, zaten herhangi bir turun burayı atlayacağını hiç sanmıyorum.

Khazali Kanyonu'nda Kufi Arapçası, Wadi Rum, Ürdün
Khazali Kanyonu’ndaki bir kayada Kufi Arapçasıyla yazılmış yazılar ve insan figürleri

Küçük Köprü (Little Bridge)

Wadi Rum’daki ilginç kayalık oluşumlardan biri de Little Bridge denen küçük kayalık köprü. Çok zorlu olmayan bir kaya serisini tırmandıktan sonra etrafına hakim bir kaya köprüsü çıkıyor karşınıza. Hafif yüksek olsa da çok korkutucu değil, fotoğraf çektirmelik bir diğer nokta diyebiliriz buraya. Buranın da dibinde bir Bedevi dükkanı var, Bedevi çayı ve diğer hediyelik eşyaları buradan da satın alabilmeniz mümkün.

Little Bridge, Wadi Rum, Ürdün
Little Bridge’i az farkla kaçırdığım bir fotoğraf

Burdah Rock

Wadi Rum’daki en etkileyici kaya köprüsü burası. Nitekim yerden en yüksekte bulunan kemer, burada oluşmuş. Vadinin biraz uzak bir tarafında olduğu için her tur uğramayabilir, ben de göremedim ama bundan da söz etmiş olayım dedim. Aynı ayarda Um Fruth adlı bir başka kayalık daha var, yine fotoğraf çektirmelik müthiş bir kaya köprüsü kendisi.

Mushroom Rock

Düzgün bir kaidenin üzerine adeta elle konulmuş gibi duran yusyuvarlak bir kaya bu “mushroom rock”. Bu haliyle adı gibi mantara benzediği için bütün Ram Vadisi’ndeki en enteresan yer şekillerinden biri diyebiliriz. Diğer yerler gibi fotoğraf çekmek dışında birşey yapılamıyor tabii.

Wadi Rum Tren İstasyonu

Ek olarak bir de Wadi Rum yakınlarındaki ünlü Wadi Rum Tren İstasyonundan söz edeyim. 2. Abdülhamit zamanında inşaatına başlanan ancak hiçbir zaman tam olarak bitirilemeyen ünlü Hicaz Demiryolu’nun bir durağı olarak tanıtılıyor burası, turist merkezine yaklaşık 10 kilometre kala yol kenarında hala görülebilir durumda. Bu istasyonda bekleyen, fotoğraf çektirmelik eski bir lokomotifin yanı sıra, ara ara turistlerin bindirilip üzeri açık bir vagonda çölde kısa bir tur attığı bir başka tren de yer alıyor. Hatta üzerinde Türk bayrağı dalgalanıyor. Elbette o Türk bayrağı o zamanın Osmanlı Devleti’ni simgeliyor, ancak Osmanlı bayrağı ile modern Türk bayrağı arasındaki farkı bilen bizler için bunun çok bariz bir turist eğlencesi olduğunu, bu basit nüansla uğraşmak bile istemediklerini anlamak zor değil. Zaten bu istasyon, orijinal Hicaz demiryolu rotasının da bir parçası değil. Ürdün Krallığı tarafından Akabe limanına fosfat taşıyabilmek için, Osmanlı’dan çok sonra inşa edilmiş bir demiryolu uzantısının üzerindeki bir istasyon yalnızca, ancak turistlere değişik bir deneyim yaşatıp biraz daha para kazanabilmek adına Ürdünlüler böyle güzel bir yol bulmuşlar.

Wadi Rum Tren İstasyonu'ndaki turistik tren, Ürdün
Wadi Rum Tren İstasyonu’ndaki turistik tren

Normal şartlarda İstanbul ile Mekke’yi bağlaması hedeflenen, ancak sadece Şam’dan Medine’ye kadar gelebilmiş Hicaz Demiryolunun günümüzde Şam’dan Amman’a giden kısmında yolcu taşımacılığı devam ediyor. Bu istasyona gelip de kısa tren yolculuğunu kaçırdıysanız en azından bekleyen lokomotifin ve uçsuz bucaksız bir hiçlikte ilerleyen, artık üzeri kumlarla kaplanmış rayların birkaç fotoğrafını çekebilirsiniz, eğer özel bir araçla geliyorsanız. Ayrıca istasyon içinde 1916’daki Arap isyanına dair bir sergi bulunuyor, ona da göz atabilirsiniz.

Wadi Rum’da gecelemek

Wadi Rum’da kendi çadırınızı kurmak suretiyle kalabileceğiniz kamp alanları da bulunuyor, otel ve hatta hostel mantığıyla çalışan kamp alanları ve aşırı lüks oteller de.

Wadi Rum’un ününün artmasıyla Bedeviler giderek yerleşik hayata geçip turizmle para kazanmaya daha da alışmışlar sanıyorum. Dolayısıyla vadideki tesisler de artmış, burada gecelemek gibi çok çok acayip bir deneyimi nispeten makul ücretlere yaşayabilmek mümkün hale gelmiş.

Wadi Rum Bubble Luxotel veya UFO Luxotel gibi çok ünlü ve pahalı balon oteller var bölgede mesela, bu balonlar uzay mekiği kapsülüne benzer görüntüleriyle çölün Mars’ı andıran görüntüsüyle de farklı bir uyum içinde bulunuyor. Çok uzaktan bile fark edilebiliyorlar. Bu balonların içinde her türlü lüks mevcut, bu kadar doğayla başbaşa bir ortamda insana akıl almaz geliyor olsa da ücreti karşılığında çöl manzarasını rahatından hiç vazgeçmeden görebiliyor buraların müşterileri.

Ancak çok hesaplı kamp alanları da var buralarda. Genellikle bir Bedevi çadırındaki çift kişilik yataktan ibaret oluyor buradaki “odanız”. Banyo ve tuvalet ayrı, ortak bir alanda bulunuyor. Odalarda elektrik prizi bulunabiliyor. Bazılarında kablosuz internet var ama çok kuvvetli bir bağlantı beklemeyin. Bazılarında hiç internet bulunmuyor. Ama nihayetinde hepsi de çölde geceleme ve -belki daha güzeli- çölde uyanma deneyimini bir şekilde sağlıyor. Hatta hostel formatında, içinde 5-6 tane yatağın yan yana durduğu yatakhaneler de mevcut. Çölün gecesi de güzel, ancak sabahı bambaşka. Saat 4-5 gibi güneş hafif yükselip de karanlığı yendikten sonra uyanıp, çadırınızdan çıktıktan sonra hafif aydınlanmış heybetli dağları görmek, cırcır böceklerinin sesini duymak harika bir deneyimdi.

Çadır ve balon tesisleri, Wadi Rumi, Ürdün
Wadi Rum’da bir çadır ve balon tesisi aynı karede

Şunu da belirteyim, çöldeki tesislerin neredeyse tamamı çölde birkaç saatlik turlar veya istiyorsanız sizi Akabe’deki Kral Hüseyin Havaalanından alma gibi hizmetler sunuyor, ücreti karşılığında tabii. Genelde Ram Vadisi köyünden alıp tekrar buraya bırakma hizmeti ücrete dahil oluyor, tıpkı kahvaltı ve bazen akşam yemeğinin de dahil olması gibi. Bu tip şeyleri gelmeden önce ayarlamanızda büyük fayda var. Booking.com gibi sitelerde çok sayıda Wadi Rum tesisini kolayca bulup önceden konuşarak ayarlayabilirsiniz. Ayrıca turun kapsamını da konuşmuş olun, görmek istediğiniz özel bir yer varsa buraya uğradığından emin olun.

Belki de en önemlisi, Wadi Rum’da geceleri havanın gündüze oranla oldukça soğuduğunu aklınızda tutun. Bizim turumuz bize yanımızda polar pijamalar almamızı söylemişti ki aylardan Haziran olmasına rağmen çok da haksız sayılmadıklarını gördüm. Petra veya Akabe’de gece maruz kaldığınız cehennem sıcağı, çölde yerini oldukça soğuk bir havaya bırakıyor. Gündüz vakti Ram Vadisi de tabii ki oldukça sıcak, ancak sürekli esen çöl rüzgarları sayesinde o kadar da bunalmayacaksınız, özellikle Akabe’nin boğucu sıcağıyla kıyaslarsam bunu rahatça söyleyebilirim.

Bildiğiniz gibi çöllerde gece-gündüz sıcaklık farkı çok yüksek olur, karalar hızlı ısınıp soğuduğu için. Ben de akşam vakti havanın nasıl soğuduğunu birinci elden gördüm. Üzerinizde iyi bir battaniye olduğu sürece (ki bizim kaldığımız odada vardı) geceleri soğuktan o kadar fazla etkilenmezsiniz. Ama özellikle kış aylarında çölde sıcakların 5 derece civarına kadar düştüğünü gördüğüme şaşırmadım.

Akşamları bu tesisler genellikle açık büfe yemek sunuyor. Ürdün’ün her yerinde yiyebileceğiniz o mükemmel humusun yanı sıra kumda pişen ve zarb denen meşhur çöl yemeğini de yiyebiliyorsunuz. Zarb yapma mekanizması aslında gayet basit, kumların içine kazılmış bir çukura 3 katlı bir metal sac indiriliyor. Sacın her katında et, tavuk ve patates, soğan gibi sebzeler bulunuyor. Bunun üzeri bir örtüyle kapatılıyor ve üzerine kum örtülerek kumun üzerinde ateş yakılıyor. Bu ateşte saatlerce pişen yemekler lokum gibi olduktan sonra geri çıkarılarak misafirlere servis ediliyor. Eti idare eder seviyede olsa da patatesi, soğanı, havucu muhteşem bir şekilde pişen bu yemeği de tatmanızı öneririm. Sabahları da benzer şekilde açık büfede alışılageldik şekilde humus, felafel, zeytin ve diğer yöresel ürünlerden güzel bir kahvaltı yapabilirsiniz.

Zara yemeği, Wadi Rum, Ürdün
Wadi Rum’da kumdan çıkan Zarb yemeği

Özetle planlamanızı güzel yaptıysanız çölde bir gece geçirmeden buradan ayrılmamanızı şiddetle öneririm. Tabii buranın bir çöl olduğunu unutmamak lazım, dolayısıyla düşük bir ihtimal de olsa akrep veya örümcek gibi bazı hayvanlarla karşılaşılabiliyormuş. Ben bizzat görmesem de görüldüklerini okudum. Ancak kamp alanları muhtemelen ilaçlarla iyi bir şekilde korunuyordur, ayrıca kamp alanlarında bulunan tavuk ve horoz gibi hayvanlar da bütün güçleriyle bunların yaklaşmasına engel olmaya çalışıyorlar (Siz de yanınızda bir sinek kovucu getirip yatmadan önce çadırın etrafına sıkmayı düşünebilirsiniz). Dolayısıyla çölde sabah vakti horozlar tarafından uyandırıldığınızda şaşırmayın. Gün içinde dolaşırken de bence çok sevimli, biraz büyükçe kertenkeleler size eşlik ediyor olacaklar, kayaların üzerinde görebilirsiniz.

Wadi Rum’un popüler kültürdeki yeri

Burası dünyada örneği o kadar nadir bulunabilecek bir yer ki, birçok filmin çöl sahnelerinin neden burada çekildiğini anlamak hiç zor değil. Burada kumdan başka hiçbirşeyin olmadığı geniş kumullar da var, binyılların etkisiyle şekillenmiş acayip kayalıklar, tepeler de var. Her türlü çöl filmi veya post-apokaliptik filmler için müthiş bir arka plan oluşturuyor yani.

Wadi Rum’da çekilen ilk büyük yapımın 1962’de vizyona giren epik Arabistanlı Lawrence olduğunu söyleyebiliriz. Kral Hüseyin’in, siyasal çalkantı dönemlerinden geçtikten sonra yavaş yavaş istikrara kavuşan ülkesinin ününü ve turizm potansiyelini artırmak için bu filme bu kadar büyük destek verdiğine inanıyorum şahsen. Film çekimlerine sık sık ziyarete giden, ordusunun askerlerinin filmde figüran olarak yer almasını kabul eden, yönetmen David Lean ve ekibe her türlü desteği veren Hüseyin, daha sonra yapım ekibinde yer alan İngiliz Antoinette Gardiner’la evlenmişti. Şu anki Ürdün Kralı Abdullah’ın annesi ve mevcut veliaht Hüseyin’in anneannesi, işte sonradan Prenses Muna adını alan Gardiner’dı.

Günümüz Orta Doğu coğrafyası sınırlarının oluşmasında çok büyük etkisi olmuş İngiliz subayı ve ajanı T.E. Lawrence‘ın Arap kabilelerini Osmanlı’ya birlik olmaya çağırdığı yerlerde 50 yıl kadar sonra çekilmiş film, hiç şüphesiz sinema tarihinin en büyük epiklerinden biri olsa da asıl olayı Ürdün’ün benzersiz bir değeri haline gelecek Wadi Rum’u tüm dünyanın gözleri önüne serip tanınmasını sağlamaktı bence. Nitekim bu filmden sonra ünlü veya daha az ünlü pek çok film bu muhteşem vadide çekildi.

Lawrence of Arabia sadece olağanüstü çöl görüntüleriyle değil, benim için çölün sesi nedir dense hemen cevap olarak verebileceğim Maurice Jarre’ın harika müzikleriyle de aklımda yer etmişti. Hele filmin ana teması olan o uvertür yok mu, Wadi Rum’da geçirdiğim her an her yerde kafamda dönecek kadar çölle özdeşleşmiş bir müziktir. Wadi Rum’dan ayrılırken bu müziği açıp dinlemek, buradan ayrılırken kulaklarımda bu müziğin olması bir başka müthiş bir deneyimdi benim için.

Dediğim gibi Wadi Rum’da çekilen tek film bu değil. Yıllar içinde daha birçok film için doğal bir plato oldu Rum Vadisi. Bunların en ünlüleri arasında Star Wars serisinin 2010’larda çekilen Rogue One ve The Rise of Skywalker filmleri var mesela. Üstelik burası sadece bir çöl olarak değil, bu dünyaya ait değilmiş gibi hissettiren kırmızı kumlarıyla bir Mars benzeri olarak da biliniyor, söylemiştim. Bu nedenle Ridley Scott’ın yönettiği, Matt Damon’ın oynadığı Marslı (The Martian) filmi de burada çekilmişti. Ki dünyada Mars yüzeyini Wadi Rum’dan daha iyi temsil edebilecek bir yer olmadığına inanılıyor.

En son da, Denis Villeneuve’ün şahsen çok beğendiğim Frank Herbert uyarlaması Dune‘un 2 filminin de burada çekildiğini belirtmek isterim. Fremen’lerin yaşadığı uçsuz bucaksız çöl diyarı Arrakis’i, her damla suyun hayati önem taşıdığı bu “baharat” diyarını Wadi Rum kadar güzel yansıtabilecek bir ortam olamaz gerçekten.

Sonuç olarak bu kadar büyük prodüksiyonlu filmlerin burayı çekim için tercih etmesi de, UNESCO’nun burayı dünya mirası kabul etmesi de, kolay ulaşılabilir bir yer olmasa bile her yıl onbinlerce turistin buraya gelmesi de boşuna değil. Kendi gözlerinizle gördüğünüzde söylemek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız.

İletişim

Bu yazıyla ve diğer yazılarımla ilgili her türlü sorunuzu, yazıların altına yorum yaparak bana iletebilirsiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir