Finlandiya,  Ülkeler

Finlandiya’nın Başkenti Helsinki’de Gezilecek Yerler

Son güncelleme tarihi: 13 Mayıs 2021

Her ne kadar İskandinav ülkeleri arasında sayılsa da gerek konuştukları dil, gerekse ulaştıkları noktaya gelene dek ülke olarak başından geçenlerle Finlandiya, diğer kuzey ülkelerinden ayrılıyor. Ama gerek doğal güzellikleri, gerekse de İsveç veya Norveç’in bir tık altı da olsa halkına sunduğu imkanlarıyla ve hafif pahalılığıyla diğer Kuzey ülkelerinin çok da gerisinde kalmıyorlar. İşte Helsinki de, bu ülkenin tarihsel sürecinde nispeten geç ön plana çıkmış başkenti olarak, tarihi değil daha çok kültürel ve doğal zenginliklerin görünür olduğu, yeni bir şehir.

Finlandiya tarihini genel olarak üç bölüme ayırmak mümkün. İsveç yönetimi, Rus yönetimi ve bağımsız Finlandiya. Yömetimlerinin yüzyıllar boyunca sürmesi ve geride klan soydaşlarının ülkedeki en büyük azınlığı oluşturmalarından ötürü özellikle İsveç’in büyük etkisi var denebilir, zaten ülkenin iki resmi dili Fince ile birlikte İsveççe. Her yerde çift dilli tabelaları göreceksiniz. Sadece Helsinki değil, Helsinki’nin İsveççesi olan Helsingfors yazısıyla da sıkça karşılaşacaksınız. Birçok tabelada İngilizce ile birlikte dil sayısı 3’e çıkıyor. İnsanlar gerçekten çok iyi İngilizce konuşuyorlar. Bu nedenle gayet rahat gezip dolaşabileceğiniz bir şehir olmuş Helsinki.

Finlandiya ulusal simgesinin işli olduğu eski Finlandiya bayrağı

Helsinki elbette çok güzel, gayet gelişmiş bir şehir. Ama tarihsel olarak komşuları İsveç veya diğer İskandinav ülkeleri gibi 2. Dünya Savaşı sonrası değil, daha yakın tarihlerde ekonomik olarak toparlanmışlar. Hatta 1990’ların başında yaşadıkları ekonomik krizin hatırası, birçok insanın hafızalarında hala taze. Yani İsveç ya da Norveç gibi net refah ülkesi değiller. Belki de bu yüzden komşularının aksine Fin Markkası’ndan Euro’ya geçmeyi kabul ettiler ve ekonomik olarak bu sayede güçlendiler. Ne olursa olsun, coğrafi ve kültürel yakınlıklarıyla Stockholm, dil benzerliğiyle de Tallinn‘i hatırlatan Helsinki’yi çok sevdim.

Helsinki’ye Nasıl Gidilir?

Helsinki’ye Türkiye’den THY ve SunExpress direkt olarak uçuyor. Ben daha kompleks bir yolla (Bulgaristan’a otobüsle geçip oradan ucuz Helsinki uçuşu yakalayarak) oldukça ucuza geldim, ancak asıl ulaşım yolları bunlar. Helsinki’nin kuzeyinde bulunan Vantaa Havaalanı, oldukça modern ve rahat bir yer. Gece gelenler, sabaha uçağı olanlar için gecelemesi birçok başka havaalanına göre cazip. Çünkü oturulan yerleri rahat ve uzanmaya müsait, bolca prizi var, yani telefonunuzu, power bank’inizi şarj edebilirsiniz.

Yakın ülkelerden geliş yollarına da kısaca bakarsak, Tallinn’den gemiyle, St. Petersburg’dan da otobüsle gelinebildiğini söyleyebiliriz.

Vantaa Havaalanından merkeze geliş

Terminallerin alt katında bulunan tren istasyonundan sık sık geçen P ve I trenleri merkeze, Helsinki ana istasyonuna (Rautatieasema) gidiyor. İki tren aslında aynı rotayı izliyor, ancak biri saat yönünde, diğeri saat yönünün tersine dönüyor, ama sonunda merkez istasyonda kesişiyor yolları. Süre yaklaşık yarım saat. Ücret 6 €, Helsinki Card Region sahibiyseniz ücretsiz.

Helsinki’de Gezilecek Yerler

Ateneum

Helsinki’nin önde gelen sanat müzesi Ateneum, merkezi konumu ve güçlü koleksiyonuyla resim müzesi severlerin kesinlikle görmesi gereken bir yer. Edvard Munch ve Van Gogh’un yanında, çoğunlukla Paris’teki akımlardan etkilenmiş -Avrupa’nın geri kalanı gibi- en ünlü Fin ressamların çalışmaları burada sergileniyor. Ayrıca modern ve soyut tablolar ya da Kalavela gibi Fin destanlarından esinlenmiş epikler de müzede mevcut. Benim en çok hoşuma giden bölüm, bu önde gelen Fin ressamlarının portre veya otoportrelerinin bulunduğu, adeta bir “şöhretler karması” niteliğindeki kısımdı.

Fin efsane kahramanlarından Lemminkäinen’in ölümü ve annesinin onu hayata döndürmeye çalışmasına dair etkileyici tablo

Müzeye giriş ücreti 17 Euro. Son bir not daha vereyim, müzenin çok güçlü bir wi-fi ağı bulunuyor, müze veya merkez tren garı etrafında dolaşırken kullanabilirsiniz.

Finlandiya Ulusal Müzesi

Harika bir binada yer alan Finlandiya Ulusal Müzesi, büyük ölçüde Rus egemenliğindeki yıllardan başlayarak günümüze, bu Batı dünyası ile Sovyet Rusya arasına sıkışmış ülkenin tarihini anlatıyor. Finlandiya’nın güncel tarihinde yer etmiş olgular da burada yerini buluyor, özellikle ülkenin ünlü metal gruplarının örnek birer şarkılarının dinletildiği bölümdü ki burada metal müziğin ülke popüler kültüründe ne denli önemli bir yeri olduğu vurgulanıyor. Gruplar arasında Children of Bodom da vardı.

Bunun haricinde Finlandiya bayrağının ilginç çıkış hikayesi, Finlandiya’nın özellikle Rus yönetiminden çıkarak bağımsızlığını kazandığı yıllaradayanan siyasi tarihi anlatılıyor. Rus İmparatorluk tahtı, bu bölümün en değerli eserlerinden. Dini ve toplumsal tarihle ilgili ise daha eskilere giden eşyalar sergileniyor. Çocuk bölümünde ise Finlandiya tarihi ve Avrupa Birliği’ne dair sorularla çocukların ülkeleri ve içinde bulundukları koşullar hakkında bilgilenmesi sağlanıyor.

Finlandiya’dan 2. Dünya Savaşı’ndan sonra verilmeye başlanan “annelik paketi” benim en çok ilgimi çeken bölümlerden biriydi. Tüm çocukların eşit olduğu ve belirlenmiş minimum imkanlardan yararlanması gerektiğini düşünen Finlandiya devleti, hamile kadınlara bu paketleri vererek bebek ölüm oranlarını düşürmüş. Bir Finlandiya icadı olarak bununla gurur duyduklarını (tıpkı gelişmiş eğitim sistemleri veya Nokia ve Angry Birds gibi) söyleyebiliriz. Tabii 1990’larda yaşanan ve halkı ekmek kuyruklarına, genç kadınları barlarda üstsüz çalışmaya kadar düşüren ekonomik kriz de boş geçilmiyor. Ayrıca Finlandiya popüler kültürüne -tıpkı heavy metal gibi- katkı vermiş kişi ve ögeler de unutulmuyor, Olli Mäki’nin En Mutlu Günü filmiyle tanıdığım ünlü Fin boksör Olli Mäki’nin boks eldivenleri müzede sergileniyor mesela.

Finlandiya Ulusal Müzesi gayet hoş binaya kurulmuş.

Finlandiya Ulusal Müzesi bence ülke tarihine dair değerli bilgiler vermesiyle, bunu da güleryüzlü bir şekilde yapmasıyla beğenimi kazandı. Tavsiye edilir. Giriş 12 Euro, Helsinki Card’a ücretsiz.

Helsinki Şehir Müzesi

Burası Helsinki halkının yıllar içinde yaşam alanları ve koşullarının nasıl değiştiğini anlatan ücretsiz bir müze.

Yazının daha önceki kısımlarında da belirttiğim gibi, Helsinki şehri, 19. Yüzyılın başlarına dek tarih sahnesinde fazla önem taşımayan bir liman kentiydi. Ancak Rusların gelişinin ardından ve 20. Yüzyılla birlikte gelen endüstrileşme ve kırsal göçlerle büyüyüp kalabalıklaşmış. Toplumun farklı sınıfları arasındaki gelir farklılıkları da kendini göstermiş her daim. İşte bütün bı farklı yaşantılar içinde daha çok orta sınıfın hayatından kesitlerin gösterildiği müze, eski Helsinki’den günümüze zaman yolculuğu yapabileceğiniz bir yer. Örneğin gündelik hayatın ayrılmaz bir parçası olmuş kaykaylardan oluşan bir koleksiyon da var, 1960’lardan kalma bir bar ve Helsinki için yapılmış şarkıların çaldığı bir müzik kutusu örneği de… Zaman bulursanız Helsinki Katedrali’nin karşısında bulunan müzeye uğrayın.

Temppeliaukio (Kaya kilise)

Helsinki, nispeten yeni gelişmiş bir şehir olduğundan öyle fazla sayıda dini binayı barındırmıyor. Bunların en modern olanlarından biri, kayaların içine oyulmuş bir Protestan kilisesi olan Temppeliaukio. Dışarıdan bakıldığında bir tümülüsü andıran yapı, gerçekten bu tümülüs görüntüsünü oluşturan kayanın yarısının oyulmasıylameydana gelmiş. Çan kulesi olmayan, enteresan bir bakır kubbeye sahip kilisede benim ziyaretimde güzel bir yaylı dörtlüsünün konseri vardı. Zaten Helsinki’de kiliselerde bu tür etkinliklere çok sık rastlanıyor. Giriş 3 Euro, Helsinki Card’a ücretsiz.

Diğer dini yapılar

Helsinki Katedrali, dışarıdan çok heybetli görünse de içi çok sade. Uspenski Katedrali ise, şehrin Rus Ortodoks geçmişinin en önemli mirasçısı olan dini mekan olarak görülmeye değer. Kamppi Şapeli ise türünün tüm örneklerinden farklı, içeride sessiz olunmasıyla diğerlerinden ayrılan bir kimlik taşıyor. Üstelik şehrin en kalabalık yerlerinden olan etrafta AVM’ler ve mekanların olduğu Narinkka Meydanında ziyaretçilerine bambaşka bir deneyim yaşattığına şüphe yok.

Johanneksenkirkko, yani St. John Kilisesi

Ek olarak, 300 yıllık mezar taşlarının yer aldığı Vanha Kilisesi (Old Church) ve muhteşem Gotik mimarisiyle göz kamaştıran Johanneksenkirkko’yu da anmadan geçmeyeyim.

Suomenlinna

Helsinki denince akla ilk gelen yerlerin başında, aslında tam şehir içinde bulunmayan Suomenlinna geliyor. Net bir Old Town’ı olmayan şehrin biraz farklı türden bir Old Town’ı da denebilir buraya. Böyle söylüyorum, çünkü aslında Helsinki 100 küsur yıl öncesine kadar küçük bir liman kentiymiş. İsveç döneminde bölgenin en önemli kenti hükmünde olan Turku’nun, hatta birazdan daha ayrıntılı şekilde bahsedeceğim Suomenlinna’nın gerisinde bir yermiş çok da uzak olmayan bir zamana kadar.

Vapurla iskeleye yaklaşırken Suomenlinna böyle görünüyor

Neyse, Suomenlinna’nın önemi, tarihiyle birlikte fiziksel benzersizliğini de birleştirmesinden doğuyor aslında. 1748’de İsveçliler tarafından, Helsinki’nin birkaç kilometre açığında bulunan ada serisine savunma amaçlı olarak surların inşa edilmesiyle meydana gelmiş bir bölge. İsveççe adı Sveaborg, uzun süre bu bölgenin tek adıymış zaten. İsveçli subay Augustin Ehrensvärd hem adanın savunma gücünün gelişmesi, hem de buraya yerleşmiş halkın mutluluk ve refahı için birçok adım atılmış. 1808’de diğer Finlandiya toprakları gibi Rus İmparatorluğuna katılmış, 1917’de ise Ekim Devriminden yararlanarak bağımsızlık kazanan Finlandiya devletinin bir parçası olmuş. Ada serisinde halen yaşamakta olan 1000 civarında insan var. Adalar birbirine köprülerle bağlanıyor. Buranın okulu, sağlık ocağı ve kütüphanesi bile var. Sokaklarda serbestçe dolaşırken özel mülklere girmemeniz konusunda sizi uyaran levhalarla zaman zaman karşılabiliyorsunuz.

Buraya Kuzey’in Cebelitarık’ı deniyor. Cebelitarık’ı görmedim ama böyle dendiğine göre etkileyici bir yer olmalı. Yüksek surların çevrelediği adalar topluluğu, helikopter görüntülerinde denizin ortasına dikilmiş kaleler gibi görünüyor.

Suomenlinna’ya gelmek için Helsinki’den, şehrin en merkezi iskelesi diyebileceğimiz Kauppatori’den kalkan vapurlara biniliyor. Yaklaşık 15 dakika gibi kısa bir sürede diğer tarafta karaya ayak basmış olunuyor. Vapurda açık kısımda durmanız halinde ne kadar rüzgar yiyeceğinizi bilmiyorum söylememe gerek var mı, ancak çevre adaların manzaralarını kaçırmak istemiyorsanız kalın giyinin ve dışarıda durun. Nedendir bilmem, bu yolculuk bende Beşiktaş-Kadıköy vapurunda gidiyormuşum hissini uyandırmıştı.

Helsinki Card sahibiyseniz hem vapur yolculukları, hem de Suomenlinna üzerindeki müzeler ücretsiz. Normalde Suomenlinna Müzesi 8, Ehrenvard Müzesi 5 Euro. Benim gittiğim müzeler bunlardı. İlki adanın tarihine, İsveçliler tarafından kurulduğu, Rus yönetimine girdiği, Ekim Devrimi sonrasında hapishane olarak kullanıldığı ve modern zamanda nasıl restorasyonlardan geçip günümüze ulaştığını anlatıyor. Finlandiya tarihinin en büyük ressam-illüstratörlerinden Erik Bruun’un çalışmalarının olduğu sergi çok hoşuma gitti. Burada Bruun’un tasarladığı, ancak yarışmayı kaybeden Euro tasarımlarını görebilirsiniz örneğin.

Ehrensvärd Müzesi ise adanın tarihine damga vurmuş bu kişinin yaşadığı evi ve dönemin dekorasyon örneklerini görebileceğiniz bir seçenek sunuyor.

Helsinki’de geçireceğiniz en az yarım günü buraya ayırın. Adayı kenfi başınıza da, haritalara bakarak rahatlıkla gezebilirsiniz, ancak müzenin önünden belirli saatlerde başlayan ve Helsinki Card sahiplerine yine ücretsiz olan rehberli tura katılabilirsiniz. Yaklaşık 1 saat süren turda ana adanın (Iso Mustasaari) Ortodoks’tan bozma Lüteriyen Kilisesi, Ehrensvärd’ın mezarının bulunduğu büyük avlu, Piper Bahçesi, savunma amaçlı yerleştirilmiş toplar, King’s Gate dedikleri iskele ve dünyanın en eski aktif susuz tersanesini de görebilirsiniz.

Dizayn Müzesi

Kopenhag’daki Design Museet’i gördükten sonra gittiğim ülkelerdeki favori ziyaret mekanlarıma dizayn müzelerini de eklemiştim. Helsinki’deki dizayn müzesi, Danimarka’daki kadar heyecan verici ve büyük değildi, yine de Finlandiya’nın, o dünyaca meşhur pratik dizayn geleneğinde yerini almış kendi ürünleri, özellikle sandalyeler ve Arabia cam-seramik fabrikasının tabak çanak bardakları sergileniyordu. Kuzey tipi dizayn ürünlerinin günlük hayatın basit ihtiyaçlarını ne kadar ciddiye aldığını Ikea’dan biliyoruz zaten, bu müzede de masa, sandalye, koltuk ve bardak türü eşyalara nasıl sanat eseri gözüyle bakıldığını görebiliyorsunuz.

Tabii Finlandiya’nın 1970’lerin sonuyla beraber oyun dünyasına kazandırdığı oyunlar da karşınıza çıkacak. Nokia’yla hepimizin bildiği Yılan oyunun ve malum Anrgy Birds, Max Payne, Clash of Clans dışında da oyunlar çıkarmışlar. Müzenin üst katında bulunan Aamu Song ve Johan Olin’in dünyanın farklı yerlerine gezerek oluşturduğu “evrensel oyuncak” çalışmasına ve diğer yaratıcı çalışmalarına bayıldım. Müze çıkışında, müzenin ve belki Finlandiya tasarım tarihinin en tanınmış ürünü olan, Eero Aarnio’nun 1963’te tasarladığı “Ball Chair”a oturmayı ihmal etmeyin.

Tasarım Müzesi’nin çıkışında bu duvara sticker’ınızı yapıştırıp müzeyle ilgili düşüncelerinizi iletebiliyorsunuz.

Müzeye giriş 12 Euro, Helsinki’deki diğer birçok müzede olduğu gibi girişte verilen ‘sticker’ı görünür bir yerinize iliştirmeniz isteniyor. Müzeden çıkarken bu sticker’ı, müzeyi ne kadar beğendiğinize dair geri bildirim toplayan duvara yapıştırarak müze hakkındaki düşüncelerinizi bir anlamda belirtme imkanı sunmasını çok beğendim.

Seurasaari

Finlandiya’nın kırsal kesimlerinden toplanan köy evlerinin sergilendiği Seurasaari Açıkhava Müzesi de Helsinki’nin turist çeken yerlerinden. Yaklaşık 110 yıl önce Seurasaari adasına kurulan müzeye Finlandiya’nın kuzeyinden güneyine, çok sayıda bölgesinden ev ve ahır, ambar, değirmen gibi diğer binalar taşınmış, ya da bazıları birebir yeniden inşa edilmiş. Adada sadece bu binalar yok tabii, yürüyüş parkurları ve halka açık bir banyo da yer alıyor. Gayet huzurlu ve doğayla iç içe bir yer burası da, diğer birçok Helsinki parkında olduğu gibi.
Şehir merkezinden kalkan 24 numaralı otobüslerle yaklaşık 15 dakikada girişine ulaşım sağlanıyor. Adada dolaşmak ücretsiz, ancak müze kapsamında bulunan evlere girebilmek için 10 € değerindeki bileti almış olmanız gerekiyor.

Seurasaari’nin en önde gelen yapılarından, ahşap kilise

Helsinki Card sahiplerine bilet ücretsiz. Normalde evlerin içinde pek birşey yok derdim, ancak özellikle 17. yüzyıldan kalma ahşap kilise ve manor evi oldukça etkileyici. Kilisede hala ayinler ve sık sık da evlilik törenleri gerçekleştiriliyormuş. İçine girilebilen her evde yöresel kıyafetler giymiş genç bir görevli sizi bekliyor, isterseniz size evle ilgili bilgiler veriyor. Doğayla iç içe bir gezinti yapmak isteyenleri burayı öneririm.

Helsinki Olimpiyat Stadı

Finlandiya çok büyük bir ülke olmasa da geçmişte Olimpiyat düzenleme şerefine erişmiş. 1952 Helsinki Olimpiyatları, ülkenin spor tarihinin en büyük olaylarının başında geliyor tabii. Bu organizasyona ev sahipliği yapmış Helsinki Olimpiyat Stadı da görmek istediğim yerlerin başındaydı, ancak stadyumda yapılan yenileme çalışmaları 2020’den önce bitmeyeceğinden maalesef stadın kendisine ve normalde ziyarete açık kulesine girme şansı bulamadım.

Päivälehden Museo (Päivälehti Gazetecilik Müzesi)

Tüm Batı Avrupa gibi Finlandiya da basın ve fikir özgürlüğüne büyük önem atfeden ülkelerden, bunun için girişi ücretsiz, küçük bir müze de oluşturulmuş şehir merkezinde. Päivälehti Müzesi’ne girdiğinizde, tüm dünyanın ana haber ajanslarından anlık, güncel haberlerin aktığı ekranlarla karşılaşıp dünyadaki son gelişmeleri öğrenebiliyorsunuz. Onun dışında dünyada basın özgürlüğü indeksine göre ülke sıralamasının verildiği interaktif ekranlar var (Türkiye 157. sıradaymış). Onun dışında geçmiş yılların ülkede en çok ses getirmiş haberlerinin sergilendiği bölüm ilgi çekici. 2015’te Aylan bebeğin mülteci botundan düşerek ölümü ya da 2006’da Lordi’nin Eurovision’u kazanması gibi haberler burada gösteriliyor.

Bunlar dışında basın tarihi ve dünyada medyanın -ve bununla koşut olarak sansürün- binyıllar öncesinden günümüze yolculuğu da bilgi ekranlarıyla sergileniyor. Zaman bulursanız, yolunuz düşerse Ludviginkatu Sokağı’nda bulunan modern müzeye kısa bir süre için uğrayabilirsiniz.

Nuuksio

Sıra, Helsinki ziyaretimin benim açımdan en heyecan verici yerine geldi. Burası Helsinki’de değil, şehir merkezine yaklaşık 30-40 dakika mesafede bulunan bir milli park, Nuuksio.

İçinde bulunan farklı yürüyüş rotaları sayesinde patika yürüyüşü veya bisiklet turu yapabilmek mümkün. Milli park tamamen ormanlardan oluşuyor, içine sıkışmış küçüklü büyüklü göllerle de birleşince göl kenarlarında tam kartpostallık müthiş manzaralar karşınıza çıkıyor. Belirlenmiş rotalardan sapmazsanız kaybolma şansınız düşük, hem rotaları gösteren yön işaretleri, hem de rota üzerindeki ağaçlara sürülmüş boyalar yolunuzu kaybetmenizi engelleyecektir.

Nuuksio’nun olağanüstü manzaralarından sadece bir tanesi…

Ben gelirken inmem gereken durağı kaçırınca toplu taşıma araçlarının oldukça nadir geçtiği bir yerde kaldım. Ancak daha önce de benzer şeyler yaşadığım için telaş yapmadım ve otobüs gelmeyince otostop çektim. Bir süre sonra bir araç yanımda durdu ve beni yol ağzına kadar bırakması yetse de tam yürüyüş yerlerinin başladığı kısma götürme inceliğini gösterdi. Sadece adının Lasse olduğunu öğrendiğim beyefendiye her zaman müteşekkir olacağım. Siz de benzer bir durumla karşılaşırsanız korkmayın, benim kadar şanslı olma ihtimaliniz çok yüksek.

Nuuksio’ya daha insani geliş yöntemlerini söylemem gerekirse, merkez istasyondan trene binip Espoo’ya gitmek, Espoo’dan da 245 numaralı otobüse binerek parkın popüler rotalarından olan Haltia’nın başlangıç noktasında inmek mantıklı bir yöntem diyebilirim. Yaklaşık 2 saat süren 5 kilometrelik bir rota (Lippaluola) veya 1 saatlik 3 kilometre uzunluğunda bir başka rotayı (Maahisenkierros) tercih edebilirsiniz. Diğer yollar için bu siteye göz atabilirsiniz.

Bundan sonra Helsinki dendiğinde aklıma gelecek ilk şeylerden biri, şehir hayatına gayet entegre olmuş gibi görünen deniz kuşları olacak. Parklarda bahçelerde sürü halinde dolaştıklarına tanık olacağınız bu yaban kazları, karşıdan karşıya yaya gibi yürüyerek geçen, uçmaktan çok insan gibi dolaşan gayet evcil yaratıklara dönüşmüşler. Helsinki’de dolaşırken aklınızda olsun, garipsemeyin.

Sibelius Anıtı

Finlandiya’nın yetiştirdiği en büyük müzisyen belki de Jean Sibelius. Her ne kadar Finlandiya metal müzik gruplarıyla bildiğimiz -ve bununla övünen- bir ülke olsa da klasik müzik bestecisi Sibelius, 20. yüzyılın alanında en bilinen isimlerinden biri ve Helsinki’de onun anısına yapılmış çok güzel bir anıt bulunuyor. Org borularından esinlenen ve kenarında Sibelius’un büstünün bulunduğu çelik heykel kompleksini görmeye çalışın derim.

Sibelius Anıtı bence göz kamaştırıcı bir çelik heykel kompleksi

Şehrin ana caddelerinden Mannerheimintie’de bir tur atın bu arada. Parlamento binası (Eduskunta) ve ulusal müze (kansallismuseo) gibi klasik binaların yanında büyük konser salonu (Musiikkitalo) ve merkez kütüphane (Helsingin keskustakirjasto Oodi) gibi son derece modern yapılar birbirine çok yakın

Hietaniemi Mezarlığı

Her ülkede olduğu gibi Finlandiya’da bir mezarlık görme fırsatı karşıma çıkınca kaçırmadım ve aslında başka bir yere yürümekte olmama rağmen yol kenarında  karşılaştığım Hietaniemi Mezarlığı’na girdim. Bir ülkenin geçmişine dair az da olsa fikir sahibi olmanın benim tercih ettiğim yollarından biri mezarlık görmek, burada da ne kadar çok İsveçlinin mezarı bulunduğunu görmek, ülkede İsveç’in ne kadar büyük izler bıraktığını anlamaya yardımcı oluyor.
Büyükçe bir parkın içinde bulunan, bir tarafı deniz olan büyük mezarlıkta farklı dinlere ayrılmış bölümler mevcut. Rus Ortodoks ve Yahudi bölümlerinin dışında bir de Müslüman kısmı var ki burayı kesinlikle atlamayın gelirseniz. Rus İmparatorluğu’nun yönetim yıllarında ülkeye yerleşmiş Tatarlar, günümüzde de varlıklarını sürdürüyor. Mezar taşlarının üzerindeki Türkçe yazılar ve ayyıldız figürleri beni oldukça şaşırttı. Yolunuz düşerse bir gidin görün.

Hietaniemi Mezarlığı’nda Müslümanların gömüldüğü bölümden birkaç mezar taşı ve Türkçe yazılar

Bad Bad Boy

Helsinki’de halka açık bir yerde bulunan bir sanat eserinden bahsedeyim. Enteresan mı desem, manasız mı desem bilemediğim birşey. Bad Bad Boy adında, tarafından yapılmış garip bir heykel. Yere işeyen biraz yaratık suratlı bir çocuğun heykeli. Özellikle gidip görmeseniz hiçbirşey kaybetmezsiniz açıkçası, ama merak edenler için şehrin kuzeybatı tarafındaki bir bölgede bulunduğunu söyleyebilirim.

Helsinki’de dikkat edilmesi gerekenler

  • Her mevsimde uzun kollu birşeylere ihtiyaç olabilir. Çok yağmur yağıyor. Ben tedbirsiz gittiğim için Helsinki’de uzun kollu bir üst almak zorunda kalmıştım, gittiğim mevsim de Ağustos’tu üstelik.
  • Ortalarda çok yaban kazı göreceksiniz, parklarda pisliklerine basmamaya dikkat edin.
  • E-scooter’lar çok yaygın, sağda solda bir duvara dayanmış veya yerlere atılmış şekilde sürüyle göreceksiniz. İlgili mobil uygulamaları indirip bindiğiniz mesafe kadar ödeme yapabilme şansınız var.
  • Helsinki Card alın. Özellikle Helsinki’ye havayoluyla gelip yine bu şekilde ayrılacaksanız muhakkak Helsinki Card Region alın derim.
Helsinki’de serbestçe dolaşan yaban kazları, şehir hayatına uygun şekilde karşıdan karşıya geçiyor. Yaya geçidini atlamışlar, evet.

Helsinki son derece yeşillik, modern, görenlerin yaşamak isteyebileceği kadar güzel bir şehir bence. Diğer İskandinavya ülkeleri kadar göz önünde olmasa da kesinlikle görülmesi gereken bir şehir, hem müzeleriyle, hem de merkeze yakın mesafede bulunan doğal güzellikleriyle. Türkiye’den direkt gidiş zor olsa da yakın bir yere giderseniz ve fırsat yaratırsanız buraya da uğramanızı tavsiye ederim.

Özetle söylemek gerekirse, gezmeye meraklı bir beyaz yakalıyım. Üniversiteyi bitirene kadar hiç yurt dışına çıkmadıysam da, sonrasında elimdeki imkanları olabildiğince kullanmaya çalışarak 40'tan fazla ülkeye gittim. Ülkeleri sokaklarında yürüyerek, bütün müzelere ve tarihi yerlere gitmeye çalışarak, az konuşarak, az yiyip içerek, çok yürüyerek, erken kalkıp erken yatarak gezmeyi severim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir