Kişinev’de gezilecek yerler
Son güncelleme tarihi: 4 Temmuz 2022
Elimden geldiğince önceden gittiğim bir yere yeniden gitmeme huyum olduğunu hep söylüyorum, ama pandemi döneminde bu prensibe sadık kalmanın ne kadar zor olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
Plan yapmanın bu kadar zor olduğu bir ortamda bir de bu kritere uymayan ülke bulmak benim için zorlayıcı oldu. Ancak yakın coğrafyada gitmediğim ülkelerden biri olan Moldova’ya nispeten ucuz biletler bulunca seçim yapmam kolaylaştı. Ne var ki pandemi döneminde gezi organize etmenin zorluklarını anlattığım yazıda da dediğim gibi, uçuşlar sıklıkla iptal edilirken bu planı gerçekleştirebilmem için bayağı emek harcamam ve sabır göstermem gerekti.
Ama bunlar yazının konusu değil. Binbir tersliğe rağmen gezip görmeyi başardığım Moldova’nın başkenti Kişinev’de gezip gördüğüm yerlere ilişkin bu yazıda gereksiz detaylardan kaçınmaya çalışacağım. Önce kısaca ülke hakkında bazı bilgiler vermek isterim.
İçindekiler
- Moldova hakkında özet bilgi
- Kişinev nasıl bir yer?
- Kişinev’e nasıl gidilir?
- Kişinev’de gezilecek yerler
- Son sözler
Moldova hakkında özet bilgi
Moldova eski Sovyet Cumhuriyetlerinden bir tanesi. Ve tıpkı diğer eski Sovyet ülkelerinin büyük kısmında olduğu gibi Sovyet etkisinden pek kurtulabilmiş bir yer değil. Her ne kadar Baltık ülkeleri Litvanya, Letonya ve Estonya gibi coğrafi olarak Avrupa’nın içinde saymak mümkün olsa da, buralardan 3 tane ciddi farkı var:
1. Moldova AB üyesi değil.
2. Moldova’da önemli miktarda Rus kökenli bir nüfus yaşıyor, bu kişiler birçok anlamda Rusya Federasyonu’na bağlı.
3. Moldova sınırları içinde hiç kimsenin resmen tanımadığı, ancak de facto olarak 30 yıla yakın süredir varlığını sürdüren, Rus kökenlilerin yaşayıp idare ettiği bir Transdinyester (Prednostrovie) Cumhuriyeti bulunuyor.
Bütün bu nedenlerden ötürü Moldova’nın AB üyesi olması oldukça zor. Ancak vatandaşları serbest dolaşım kurallarından -en azından 2022 sonuna dek- yararlanabiliyor.
Ülkedeki seçimlerde Rus yanlıları ile AB yanlıları sürekli bir mücadele halindeler. Ancak bu arada kalmışlık, ülkenin son derece fakir ve gelişmemiş halinin en büyük nedenlerinden biri diyebiliriz. Tabii ki ülkede gelişmiş bir sanayi kolunun pek bulunmaması, istihdamın düşük olmasına ve genç nüfusun direkt Batı’ya kaçabilmek için yollar aramasının asıl nedeni. Yine de son zamanlarda yapılan değişiklikler, burayı biraz daha turist dostu bir yer haline getirdi, her ne kadar hala almaları gereken çok yol olsa da.
Öte yandan, 11 Temmuz 2021’de yapılan meclis seçimini AB yanlısı başkan Maia Sandu’nun kazanmasıyla önümüzdeki yıllarda Avrupa’ya daha fazla yakınlaşma, bir ihtimal Ruslarla daha çok sürtüşme yaşanacak gibi görünüyor.
Ülkede çoğunluk Romence konuşsa da Rusça da oldukça yaygın şekilde konuşuluyor. İngilizce’yi mekanlarda kullanabilirsiniz, ancak özellikle müzelerde İngilizce bilen insanla karşılaşmakta zorlanacaksınız.
Kişinev nasıl bir yer?
Kişinev Avrupa kıtasındaki en düşük profilli başkentlerden biri diyebilirim. Küçük, az gelişmiş, Sovyetik mimariye mensup köhne devasa blokların şehrin hemen dışında kendilerini gösterdiğini gördüm. Merkezde aralara serpiştirilmiş modern binalar ve artık terkedilmiş, harabeye dönmüş daha az katlı binaların birleştiği bir şehir. Toplu taşıma çok büyük oranda troleybüslerle sağlanıyor, şehrin neredeyse her caddesinin tepesinde troleybüsler için kablolar ve onların direkleri görüş alanınıza giriyor. Toplu taşıma ücretleri araçta nakit olarak toplanıyor, içeride dolaşan görevlilere 2 lei verip biletinizi alıyorsunuz.
Sokaklarda dolaşmak genelde güvenli, yine de otobüs duraklarında evsizlerle bazen karşılaşabiliyorsunuz. Gerek merkezinde, gerekse biraz daha kenar mahallelerinde tedirgin olunacak bir durumla karşılaşmadım.
Ülkenin para birimi Moldova Leyi (MDL), şehir içinde adım başı döviz bürosu bulunduğundan para bozdurma konusunda herhangi bir sıkıntı yaşanmıyor. Hatta havaalanındaki döviz bürosunda bile kazık oranların bulunmadığını hatırlatayım.
Kişinev’e nasıl gidilir?
Her ne kadar Türkiye vatandaşlarının pasaport olmadan, nüfus cüzdanıyla seyahat edebildiği bir yer olsa da Moldova, aynı durumdaki bir Ukrayna kadar revaçta olamadı hiçbir zaman. Bunun nedeni, Ukrayna’nın Moldova’dan çok daha büyük ve görülesi bir ülke olmasının yanında, Türkiye’den sadece THY ve Air Moldova gibi iki ülkenin bayrak taşıyıcı şirketlerinin buraya direkt seferler sunmasıydı. Ancak yakın zaman önce FlyOne ve HiSky şirketlerinin İstanbul’dan, Pegasus’un da Antalya’dan direkt uçuşlara başlaması, seçenekleri artırdı ve nispeten daha makul fiyatlara Moldova’ya ulaşım imkanı verdi. Yine de bir Ukrayna kadar ucuz seçenekler hala pek yok.
Bunlar haricinde, Türkiye’den nüfus cüzdanıyla gidilebilen bir başka ülke olan Ukrayna’dan karayoluyla ulaşımın da mümkün olduğunu belirteyim. Ancak Moldova sınırına çok yakın Odesa’dan kalkan otobüsler Tiraspol, yani hiçkimsenin tanımadığı Transdinyester (Pridnestrovie) Cumhuriyeti üzerinden geçtiği için, girişte pasaportunuza Moldova mührü vurdurmaya çalışın. Evet, Ukrayna çıkışında böyle tuhaf bir imkan verildiğini okudum.
Böyle lüzumsuz işlerle uğraşmak istemiyorsanız Kişinev’e havayoluyla gelmenizi öneririm.
Ön not, ben ziyaret ettiğim sırada (Haziran 2021) 1 Moldova Leyi (MDL) yaklaşık 50 kuruşa eşitti, hesaplarınızı buna göre yapabilirsiniz.
Kişinev Havaalanından şehir merkezine nasıl gidilir?
Havaalanına inip biraz da para bozdurduktan sonra merkeze gitmenin en hızlı yolu taksi tutmak gibi gözükse de toplu taşıma seçeneği çok daha ucuz ve pratik. Terminalden çıktıktan sonra sizi taksi şoförleri karşılıyor her yerde olduğu gibi, ama biraz etrafınıza bakınca kolayca görebileceğiniz otobüs durağından, 30 numaralı troleybüse binerek trafik durumuna göre 30-40 dakika içinde şehir merkezine, Ștefan cel Mare Bulvarı’na kadar gidebilirsiniz. Kalkış saatlerini duraktaki çizelgede görebilirsiniz, yaklaşık yarım saatte bir otobüs geliyor. Eğer yer kaplayan büyük bir bavulunuz yoksa otobüs ücreti 2 lei, bagaj durumunuza göre ekstra 1 lei daha alabiliyorlar.
Bunun haricinde, her ne kadar ben göremesem de 165 numaralı dolmuşların da sefer yaptığını duydum.
Kişinev’de gezilecek yerler
Kişinev diğer Avrupa şehirleriyle karşılaştırıldığında (Moldova’yı Avrupa’dan saymak ne kadar doğru bilmiyorum ama AB’ye girebilmek için çok uğraşıyorlar) çok küçük ve de turistik noktası gayet az bir şehir. Bu yüzden 1 gün içinde görmeniz gereken her yeri görebilir, 2 günde kendinizden emin bir şekilde şehirden ayrılabilirsiniz. Transdinyester’i ayrı tutuyorum, buraya gitme niyetiniz varsa en az 1 günü buraya ayırmanız lazım.
Moldova Ulusal Müzesi
Kişinev’in en kıymetli müzesinin ulusal müze olduğunu söyleyebilirim. Müzede, ülkede keşfedilen arkeolojik kalıntıların yanında 20. yüzyılda Moldova sınırları içinde yetişmiş önemli sanatçı ve bilim insanlarının hatıralarının sergilendiği hoş bir oda bulunuyordu. Bodrum katta ise, -diğer birçok eski Sovyet ülkesinde olduğu gibi- Sovyet baskısıyla Gulag’lara sürgüne gönderilmiş kişilerin yaşadığı zorlukları anlatan, birçok çalışma kampı eşyası ve hatırasının sergilendiği bir bölüm bulunuyordu. Ayrıca, Moskova’ya gittiğimde ziyaret ettiğim Zafer Müzesi’ndekilerinin benzeri devasa dioramada Yaş-Kişinev cephesinden etkileyici bir canlandırma da bulunuyordu. Ancak ülkenin Sovyet geçmişine ve özellikle ülkenin bağımsızlığını kazandığı döneme dair daha fazlasını görememek hayal kırıklığı oldu diyebilirim. Benzerlerinde gördüğüm gibi, ajitasyonun zirve yaptığını gözlemledim. Yine de müzenin geniş ve güzel bir bahçesi vardı ve burayı bir lapidarium‘a çevirmişler, Moldova sınırları içinde bulunmuş taş anıtlar burada sergileniyordu.
Müzenin geçici sergisinde bir Karadeniz haritaları koleksiyonu bulunuyordu, Piri Reis’in haritası da vardı. Ancak elbette Avrupa’daki muadilleriyle karşılaştırıldığında zayıf kaldığını söylemem gerek.
Buraya giriş ücreti 10 MDL, fotoğraf çekimi için de ekstra 15 MDL ödemeniz gerekiyor. İçeri girmeseniz bile bahsettiğim bahçesini ve girişteki Romus & Romulus heykelini görmenizi öneririm. Ancak Kişinev’de fazla bir müze seçeneği olmadığından Ulusal Müze’ye zaman ayırmanızı tavsiye ediyorum.
Moldova Güzel Sanatlar Müzesi
Moldova’nın çok geniş diyemeyeceğimiz sanat tarihine ait eserler bu müzede sergileniyor. Müze dediysem, yine Ulusal Müze gibi güzel bir binada bulunmasından ötürü, yeni evli çiftlerin sanatsal bilgilerini artırmaktan çok düğün hatırası olarak fotoğraf çektirdiği bir yer olarak aklımda yer etti.
Müzede Besarabya topraklarında yetişmiş isimlerin eserlerinin yanında küçük bir Avrupa koleksiyonu da yer alıyor. Ayrıca giriş katındaki geçici sergide, Moldovalı seramik sanatçısı Vlad Bolboceanu’nun eserleri sergileniyordu, diğer ünlü Moldovalı heykeltıraşların eserleri de vardı, genel olarak hoşuma gitti müzenin bu kısmı. Bir başka odada ise Pavel Șillingovski’nin Ermenistan başta olmak üzere eski Rus İmparatorluğu coğrafyasında yaptığı gezilerde yaptığı resimlerin güzel bir seçkisi var, sanatsal kalitesinden çok o toprakların 20. yüzyılın başındaki panoramasına odaklanmanızı önereceğim.
Tıpkı Ulusal Müze gibi buraya da giriş ücreti ile fotoğraf çekim izni 10+15= 25 MDL.
Kişinev Şehir Müzesi
Kişinev Şehir Müzesi’nde de maalesef İngilizce açıklamalar bulunmuyor. Ancak burayı sırf manzarası için bile görmek gerektiğini düşünüyorum. Nitekim bu müze, çok farklı bir amaçla inşa edilmiş bir yapının içinde yer alıyor. 19. yüzyılın sonlarında su kulesi olarak inşa edilen bu kule, şu anda Kişinev Şehir Müzesi’ne ev sahipliği yapıyor. Sergilenen nesne ve belgelerin, ilk başlarda Rusça, sonra Romence, SSCB dönemiyle yeniden Rusça’ya döndüğünü görmemiz bile aslında şehrin tarihine dair birşeyler anlatıyor. Kitaplar, gazeteler, kıyafetler, paralar, tiyatro biletleri ve daha birçok hatıra, döner bir merdivenle çıkılan ilk 4 katta sergileniyor. 6. ve son katta ise küçük bir resim sergisiyle birlikte kulenin teras kısmı yer alıyor. Buradan hem Kişinev şehir merkezinin hem de yakındaki Valea Morilor Parkı’nın güzel fotoğraflarını çekebilirsiniz.
22 metre uzunluğundaki bu kule-müzeye giriş ücreti 10 MDL.
Puşkin Evi Müzesi
Rus dünyasının en büyük şairlerinden biri olarak kabul edilen Aleksandr Puşkin’in kısa ama fırtınalı yaşamı boyunca yolunun düştüğü duraklardan biri de Kişinev olmuş. Sürgün olarak geldiği şehirde birkaç yılını geçiren Puşkin’in misafir olduğu, tüccar Ivan Naumov’un evi bugün bir müzeye çevrilmiş vaziyette.
Puşkin’in 1820’de gelip yaklaşık 3 yıl yaşadığı evde hem edebi çalışmalarını sürdürdüğünü, hem Mason cemaatine katıldığını, hem Yunan bağımsızlık hareketine verdiği desteği, hem de orada tanıştığı çingene kızı Zemfira’ya aşkını anlatan eserler sergileniyor. Puşkin’in asıl odasının bulunduğu kısmı, yapılan çalışmalardan ötürü kapalıydı.
Birkaç odadan oluşan tek katlı ev ve bahçesi, Anton Pann Caddesi’nde bulunuyor. İçinde hiçbir İngilizce açıklama – ve İngilizce konuşan insan – bulunmuyor. Sadece girilen odaların açıklamalarını İngilizce olarak yapan bir dosya elinize tutuşturuluyor görevli ablalar tarafından. Yine de 1820’li yılların eşyalarını ve yaşamını yansıtan ortamı, Puşkin’in orada bulunduğu dönemde yaptıklarını anlatan açıklamalar ve portrelerle Puşkin Müzesi sizi zamanda kısa bir yolculuğa çıkarıyor dersem abartmış olmam.
Ștefan cel Mare Bulvarı
Kişinev şehrinin kalbi diyebileceğimiz bu bulvar, adını Moldova Romenlerinin en büyük kahramanından alıyor. Bu geniş bulvarda birçok devlet binası ve anıt yer alıyor. Ayrıca bu cadde üzerinde ve çevresinde takılabileceğiniz çok sayıda restoran ve mekan yer alıyor.
Birazdan bahsedeceğim Katedral Parkı’nın içinde yer alan, 1846’da yapılmış Zafer Takı, Paris’teki atasının oldukça küçük bir kopyası gibi. Karşısında da Moldova Hükumet Binası, Moldova Parlamentosu, Mihai Eminescu Devlet Tiyatrosu, Opera binası, bakanlıklar ve daha pek çok önemli yapı yer alıyor.
Bu kısımda bir Eugen Doga Caddesi’nden bahsedeyim. Burası Katedral Parkı’nın aşağısına doğru inen trafiğe kapalı bir cadde. Henüz çok fazla mekan olmasa da ileride Kişinev’in bir çeşit İstiklal Caddesi olabilmesi için çaba harcandığını düşünüyorum. Birkaç tane heykel, Kino bile çalan sokak şarkıcıları ve sayılı mekan var şimdilik. Kişinev standartlarının üstünde denebilecek mekanların olduğu bu caddenin ileride son derece piyasa bir yer olacağını tahmin etmek zor değil, her ne kadar şimdilik fazla bir olayı olmadığı açıkça görülse de.
Parklar ve parklar
Kişinev turistik birçok konuda zayıf bir şehir olarak değerlendirilebilir, ancak parklarının kesinlikle çok güzel ve gezilesi olduğunu söyleyebilirim. Belki de gelişmemişliğin güzel bir yan etkisi olarak değerlendirebiliriz bu durumu. Gayet yüksek ağaçların, yapay göletlerin, yürüyüş ve koşu için uygun yolların bulunduğu bu parklar, Kişinev sakinleri için kaliteli zaman geçirilecek yerler oluşturuyor.
Şehrin merkezinde çapraz şekilde karşılıklı bulunan 2 parkla başlamak lazım, biri içinde “İsa’nın Doğuşu” yani Nativity adını taşıyan merkez katedralin bulunduğu “Katedral Parkı“, diğeri ise yolun karşısındaki “Ștefan cel Mare” Parkı. Merkezde olmasına rağmen gayet güzel ağaçların kapladığı bu iki parkta dinlenebilir, şehir sakinlerinin günlük yaşamına tanıklık edebilir, ayrıca ücretsiz internet ağından yararlanabilirsiniz.
Ștefan cel Mare Parkı hem girişindeki Büyük Ștefan heykeli, hem de park içinde yer alan diğer önemli Romen-Moldovalıların heykelleriyle Katedral Parkı’ndan bir miktar ayrı değerlendirilebilir. Buraya Alley of Classics deniyor, şehirdeki pek çok caddeye adını vermiş kişilerin büstlerini görebilirsiniz.
Bunlar dışında, şehrin Batı kısmında yer alan Valea Morilor Parkı, akşam vakitleri kalabalıklaşsa da son derece huzurlu zaman geçirilecek bir park. İçindeki yapay gölet ve etrafındaki ormanlar sayesinde şehrin en önemli parklarından biri olarak değerlendirilebilecek bir yer. Bu parkın giriş kapılarından birinde Scara Cascadelor adlı güzel basamaklar var, oturacak yerleri ve havuzlarıyla gölün güzel fotoğraflarını buradan da çekebilirsiniz.
Parkın üst kısımlarından gelen bir ses duyarsanız, bilin ki Teatrul Verde‘de bir konser yapılıyordur. Ağaçların içineki patikalarda yürüyerek sesi takip edin, ağaçların ortasında kalmış bu küçük konser alanında, adı gibi yeşil (verde) bankların yer aldığı bir etkinlik alanı bulunuyor. Eskilikleri yüzünden Sovyet zamanından kalma olduğunu düşündüğüm bankların baktığı sahnede konser, tiyatro vb. oyunlar sergileniyor. Ben gittiğimde bir çocuk tiyatrosu vardı, yüzlerce çocuk ve velilerin seyrettiği palyaçolu bir etkinlik yapılmaktaydı. Burada daha normal bir konser yapıldığında çok daha harika bir ortamın oluştuğunu tahmin ediyorum.
Bir de park içinde yer alan Küçük Prens heykeli var, adı gibi küçücük bir heykel. Gölet etrafındaki çitlerin üzerindeki metal başlıklardan bir tanesi diğerlerinden farklı, Grigore Alexandrescu Caddesi’ne yakın kısımda bu Küçük Prens heykelini bulabilirsiniz. Özellikle bu kitabın hayranıysanız bu heykeli görmek isteyeceğinizi düşünüyorum.
Kişinev’deki bir başka park da, Dendrarium Parkı. Burası belki de şehrin en el değmemiş parkı. Alexei Mateevici Caddesi’nin bittiği yerde başlıyor. Adeta İngiliz veya Rus romanlarındaki kırsal bölgelerde tasvir edilen devasa çayırlıkları andıran park alanı, büyük bir vadiye yayılmış, ama birçok yerinde kocaman ağaçlar bulunuyor. Bu parkta pek fazla insan göremeyeceksiniz, tek tük gezenler, koşanlar görüyorsunuz. Son derece huzurlu ve havadar, büyük bir alana yayılmış bu parkı da zamanınız olursa görüp hiçbirşey yapmamanızı öneririm.
Parkın normal giriş ücreti 2 lei, ancak parka benim gibi Alexei Mateevici tarafındaki üst kapıdan girerseniz giriş ücreti ödememe ihtimaliniz var.
Barlar ve mekanlar
Kişinev’deki mekanlar, çoğunlukla Ștefan cel Mare Bulvarı’nın üzerine veya yakınlarına dağılmış durumda, yukarıda da belirtmiştim. Bulvara bağlanan cadde ve sokaklarda oturup bir bira içilebilecek yerler bulmak mümkün. Bunlar haricinde, bir de trafiğe kapatılmış, yakın zamanda Türkiye’den TİKA’nın destekleriyle eli yüzü düzeltilmiş, ancak henüz pek fazla mekanın bulunmadığı Eugen Doga Caddesi’ni de anmak isterim. Şimdi olmasa da ileride açılacak mekanlarla daha önemli bir cazibe merkezine dönüşebilir, ama daha çok yolu var.
Piața Centrală
Türkiye dışında Balkanlarda sıklıkla gördüğüm büyük pazarların Moldova versiyonu, Kişinev’de de halkın uğrak yeri durumunda. Piața Centrală, sebze meyveden süt ve peynire, çay kahveden her türlü iç çamaşırı ve kıyafete, elektronik eşyalardan bir evde ihtiyacınız olabilecek binbir çeşit öteberiye aklınıza gelen her şeyin satıldığı, adı gibi şehrin merkezinde bulunan bir pazar yeri. Ștefan cel Mare Bulvarı’ndaki parıltılı mekanlara çok yakın, ancak ülkede çok daha farklı hayatların yaşandığını hemen anlayacağınız kadar farklı Piața Centrală’ya mutlaka uğrayın. Ben aldığım şarapların yanında yemek üzere peynir aldım örneğin, ancak bunun haricinde Moldova’ya özgü birşeyler bulabilmeniz kolay değil. Satılan birçok sebze-meyvenin kasaları Türkçe’ydi örneğin.
Eternity Park
Burayı diğer parklardan ayrı olarak yazmak istedim, çünkü burası, yine diğer eski Sovyet ve Doğu bloğu ülkelerinde sıkça gördüğüm şekilde bir “Zafer Parkı”. Zafer derken elbette 2. Dünya Savaşı (yani Sovyet zamanının deyimiyle Büyük Vatanseverlik Savaşı) kastediliyor. Gerçek adıyla “Sonsuzluk” yani Eternitate Parkı’nda, Sovyetlerin 2. Dünya Savaşı’ndaki zaferine adanmış büyük bir anıt ve meçhul askerlere adanan sönmeyen bir ateş merkezde bulunuyor. Yan taraflarda savaşın çeşitli aşamalarını anlatan büyük gravürler yer alıyor. Başka “Zafer Parkları” gibi bir şehir manzarası sunmasa da ilgisi olanlar burayı hızlıca bir gezmeyi düşünebilir.
Eternity Park’ın bitişiğinde askeri bir şehitlik ve şehrin Merkez Mezarlığı da yer alıyor. Rusça ve Romence mezarların karışık bulunduğu bu mezarlığı da benim gibi mezarlık meraklıları görebilir.
Terkedilmiş hissi veren yerler
Kişinev’de yer alan birkaç yer, Sovyet zamanlarından bu yana neredeyse hiçbir bakım çalışmasına uğramadığından adeta zamanın insafına terk edilmiş durumda. İleride ne olur bilmiyorum ama bu yerler ilgimi çok çektiğinden, halen bir kazma vurulmamışken buraları atlamak istemedim.
Stadionul Republican
Burayı bulmak bile mesele (Strada București ile Strada Ismail’in kesiştiği yerde, Sonsuzluk Parkı’nın biraz aşağısında), ancak benim için kesinlikle görülmeye değer bir yerdi. Zaten stadyum görmeye bayılırım, “Cumhuriyet Stadı” da artık kullanılmayan bir yer olarak bana göre tarihi bir esere dönüşmüş.
Baktığınızda 1952’de yapılmış ve 2007 yılına dek ayakta kalmış, o tarihte yıkılmış bir yer burası. İçeriye de girmek mümkün değil, yalnızca stadın giriş kapısını görebiliyorsunuz. Ancak 15 yılda adeta antik Roma-Yunan kalıntılarındaki gibi bir görüntüye bürünmüş bu kapıda, iki tane kassa (касса, Rusça’da gişe demek) görüyorsunuz ve bu gişeler sizi aslında çok daha yakın bir tarihe dek buranın faal olduğuna ikna ediyor. Moldova’nın Sovyet mirasını reddetmesini kendi içinde mantıklı nedenlere bağlamak mümkün olabilir, ancak bu stadı ve özellikle bu güzel giriş kapısını ihmal etmelerini çok yadırgadığımı söyleyebilirim.
Yahudi Mezarlığı
Hayatımda gördüğüm en acayip atmosferli ortamlardan biri kesinlikle Varşova Okopowa Caddesi’ndeki Yahudi Mezarlığı’dır. Asırlık ağaçların altında rutubetten yemyeşil olmuş, birbiri üzerinde yaslanmış taşlarıyla, aralarından geçmesi imkansızlaşmış mezarlarıyla, post apokaliptik denecek kadar bu dünyadan uzak görüntüler sunuyordu burası, özellikle mezarlığın içleri.
Kişinev’de de tıpkı Varşova gibi önemli bir Yahudi nüfusu yaşıyormuş zamanında. Bu nedenle oldukça büyük bir Yahudi Mezarlığı bulunuyor burada. Mezar taşlarının çoğu 1960’lara kadar olan ölüm tarihlerine işaret etse de yakın zamanda eklenmiş yeni mezarlar, hala burada bir Yahudi nüfusunun yaşadığını gösteriyor. 1970’lerde İsrail’e ve dünyanın diğer ülkelerine göç eden Yahudiler nedeniyle Kişinev’de yaşayan -ve doğal olarak ölen- Yahudi nüfusu oldukça azalmış, bunu bu mezarlıkta bile açıkça görmek mümkün.
Ancak burası Varşova’daki mezarlıktan biraz farklı, bir tepenin üzerine inşa edildiği için giriş kapısından yukarı doğru sürekli bir tırmanış var. Ağaçlarla kaplı olmasa da bazı bölgelerini geniş çalılar kapladığı için bazı mezarların üzeri tamamen kapanmış. Tepelerden aşağı doğru baktığınızda size çarpık yapılaşmış bir gecekondu mahallesini anımsatan mezarlık, bence Kişinev’in kenarda köşede kalsa da kendine özgü bir hava taşıyan yerlerinden biri. Son yıllarda birtakım yenileme, temizleme, restore etme çalışmaları yapıldığını okudum girişteki açıklamada. Eminim ki özellikle İsrail’den bu konuda ciddi bir maddi destek alınıyordur, ancak belki de böyle kalsa daha iyi, bu haliyle ziyaretçilerini daha fazla etkileyecektir gibime geliyor.
Giriş kapısı Strada Milano’da yer alan, mezar taşlarının neredeyse tamamı Kiril ve İbrani alfabesiyle yazılmış Yahudi Mezarlığı’nı meraklıların görmesini kesinlikle öneririm.
Lenin Heykeli
Yukarıda bahsettiğim parklardan Valea Morilor’un arka tarafına doğru, şehrin expo merkezi Moldexpo’ya doğru yürüdüğünüzde, artık eski Sovyet ülkelerinde nadir olarak karşılaşacağınız türden bir Lenin heykeli kompleksine ulaşacaksınız, burayı görmenizi kesinlikle tavsiye ederim. Nitekim bu kompleks, SSCB zamanında şehrin merkezinde bulunuyormuş, ancak bağımsızlıkla birlikte toptan yok etmek yerine kimsenin görmeyeceği bir yere taşımışlar, bence iyi de yapmışlar yıkmayarak. Nitekim gayet görkemli ve güzel bir üçlü heykel kompleksi yapılmış zamanında. Ortada uzaklara bakan bir Lenin, sol yanında Karl Marx, sağ yanında Lev Troçki büstleri ile Sovyetlerin kült figürlerinin günümüze kadar gelmesi sağlanmış. Valea Morilor’a gelmişken burayı da ihmal etmeyin.
Kişinev Sirki
1981’de açılan Kişinev Sirki, brutalist mimari örneklerini hatırlatan oldukça haşmetli bir binaya sahip. SSCB’nin dağılmasıyla işlevini yitiren, terkedilen sirk binası, günümüzde yapılan kısmi restorasyon çalışmalarıyla zaman zaman kullanılabilecek kadar çalışır hale getirilmiş. Ancak şu haliyle bile evsizlerin işgaline uğrayabilecek kadar terkedilmiş duruyor, zaten binanın kırılmadan sağlam kalmış camlarında “izinsiz girenler gözaltına alınacaktır” uyarıları asılı. Büyüklüğüyle ve terkedilmiş görüntüsüyle bana Tiran’daki Piramit’i hatırlattı. Merkeze çok uzak değil, ancak otobüslerin sıkça geçtiği Grigore Vieru Bulvarı üzerinde yer aldığından örneğin 10 numaralı troleybüse atlayarak kolayca gidip, birkaç fotoğrafını çekip geri dönebilirsiniz.
Kişinev’de dini yapılar
Sovyet döneminin de etkisiyle Kişinev’de günümüze ulaşmış fazla dini yapı bulunmuyor. Kilise olarak az önce Katedral Parkı içinde bahsettiğim Nativity Katedrali var ki küçük olmasına rağmen güzel bir Ortodoks atmosferi sunduğunu söyleyebilirim. Ayrıca Puşkin Caddesi’ndeki mavi kubbesiyle hemen dikkat çeken Sfânta Teodora de la Sihla Kilisesi’ni de görebilirsiniz.
Bunlar haricinde, bir zamanlar oldukça haşmetli olduğunu düşündüğüm bir sinagog bulunuyor. Adını Kişinev’in 2. Dünya Savaşı öncesindeki baş hahamı Yehuda Leiv Tirilson’dan alan Rabbi Tirilson sokağındaki sinagog, yangınlar ve yıllarca ihmal edilmesiyle bir harabeye dönüşmüş olsa da sağlam kalmış dış duvarlarıyla Kişinev’in görülmeye değer yerlerinden biri olarak kalmış. Tıpkı mezarlık gibi, bu sinagogun da restore edilmesiyle ilgili Yahudi dünyasının çalışmaları devam ediyormuş. Bir de buraya yakın bir Ermeni kilisesi var, ancak dışarıdan pek de görülesi olmadığını söyleyebilirim.
Komsomol Anıtı
Çift taraflı Grigore Vieru Bulvarı’nın ortasında kalan Komsomol Anıtı (Eroilor Comsomolului Leninist), 1959’da yapılmış, Sovyetler döneminden kalma oldukça görkemli bir anıt. Komsomol, Sovyet Komünist Partisi’nin gençlik kollarına verilen isim. Bu heykel elbette Moskova’daki İşçi ve Kolhoz Kadın Heykeli gibi görkemli olmasa da, o dönemin, o zihniyetle yapılmış heykellerinden biri, önünden bir geçin derim.
Transdinyester (Tiraspol ve Bender)
Kişinev’e kadar gitmiş birinin Tiraspol’e de gitmesi bence kesinlikle lazım, Transdinyester’e gidişle ilgili ipuçlarını yazdığım yazıdan ulaşabilirsiniz. Bu yazıda hem Tiraspol-Bender’deki gezilecek yerleri, hem bu “ülkeye” giriş prosedürlerini, hem de buraya ulaşımla ilgili bütün paylaştıklarımı okuyabilirsiniz.
Cricova Şarap Mahzenleri
Moldova şarap üretimi anlamında dünyanın önde gelen ülkelerinden biri. Özellikle yeraltı mahzenlerinde olgunlaştırılan şarapları, kendine özgü bir lezzete sahip. Ben de Kişinev’in 15 kilometre kadar kuzeyinde bulunan Cricova şehrindeki mahzenlere gittim, güzel zaman geçirdim. İlginiz varsa Cricova şarap mahzenlerine yaptığım geziyi ayrıntılarıyla anlattığım yazıyı okuyabilirsiniz.
Son sözler
Özetle Kişinev, sadece benim gibi “görmeden geçmeyelim” kafasındaki kişiler için, sürekli değişik yerler görme hevesindeki kişiler için yeni bir seçenek oluşturuyor diyebilirim. Vize ve hatta pasaport bile istememesi önemli bir artısı. Farklı bir coğrafya görmek istiyorsanız, birkaç gün için bile olsa yeşillikler içinde huzurlu bir zaman geçirmek istiyorsanız, eski Sovyet ülkelerini görmeye meraklıysanız, ucuz uçak bileti bulmanız halinde Kişinev’i bir sonraki destinasyonunuz olarak belirleyebilirsiniz.
2 Yorum
Görkem Terzioğlu
Bilgilendirici bir yazı olmuş, teşekkürler..
Geç Kalmış Yolcu
Çok teşekkür ederim Görkem Bey, işinize yaradığına sevindim.