Basel’de gezilecek yerler
Son güncelleme tarihi: 7 Nisan 2022
Basel İsviçre’nin birçok büyük şehri gibi birçok sanatsever için cennet niteliğinde diyebilirim. Ancak sadece bundan ibaret demek haksızlık olacaktır. Bu yazıda sizlere Basel’de geçirdiğim iki günden aklımda kalan yerleri ve çeşitli ipuçlarını paylaşmak istiyorum.
Basel’e İsviçre gezimin son durağı olarak Zürih ve Bern‘den sonra gittim. Burasının sanatseverler için harika seçenekler sunduğunu belirtmekle birlikte, İsviçre’nin en fazla endüstrileşmiş şehri olduğunu söylemem gerekir, nitekim belki de bu nedenle İsviçre’nin en çok göçmen işçiye ev sahipliği yapmış yerlerinden biri. Göçmen etkisini şehirde dolaşırken fazlasıyla hissedeceksiniz, nitekim duvarlara yazılmış yazılardan tutun, dönerci ve diğer restoranlara bakarak da bunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Basel Kantonunun nüfusunun %51’i göçmen kökenli ve bu oran, Cenevre’den sonra Basel’i İsviçre’nin göçmen oranı en yüksek ikinci bölgesi yapmaya yetiyor.
Ek bir not olarak şunu belirteyim, Basel’de kalacağınız gece başına 4 İsviçre Frangı gibi bir ücreti şehir vergisi olarak ödemeniz gerekiyor. Bunun karşılığında birazdan anlatacağım Basel Card’ı cebinize koyabiliyorsunuz. Ayrıca yazıdaki fiyatların Ekim 2021 itibariyle geçerli olduğunu da hatırlatayım.
Basel’e nasıl gidilir?
Basel’e hava, kara ve demiryolula yoluyla ulaşmak mümkün. İsviçre’nin Fransa ve Almanya sınırının kesişim noktasında bulunan şehre hem İsviçre’nin diğer şehirlerinden hem de Fransa, Almanya gibi yakın ülkelerden (Stuttgart ve Münih yönüne) direkt tren seferleri bulunuyor. Ben kendi adıma Bern’den Basel’e giden trene 31 CHF ödemiştim.
Basel’e Türkiye’den düzenli sefer yapan uçak şirketleri bulunuyor. Pegasus, THY, AnadoluJet, SunExpress gibi şirketler başta İstanbul olmak üzere Türkiye topraklarından Basel’e sefer düzenliyor. Ancak Basel Havaalanının kendine özgü bir statüsü bulunuyor. Hem İsviçre, hem Fransa hem de Almanya tarafından ortak olarak kullanılıyor. Havaalanı bu yüzden resmi olarak Basel Euro Airport adını taşıyor, bazı kaynaklarda Basel-Mulhouse, bazı kaynaklarda Basel-Mulhouse-Freiburg adıyla geçiyor. İşletmesi ise İsviçre ve Fransa tarafından ortak şekilde yapılıyor ve bu yüzden havaalanında İsviçre ve Fransa bölümleri ayrı. Arada pasaport kontrolünden geçiş yapılıyor, bu yüzden geliş ya da dönüş uçuşunuzda ona göre farklı sektörlerden giriş çıkış yapıyorsunuz. Bu nedenle uçuşunuzun başlangıç veya bitiş noktasına dikkat edin.
Havaalanına Basel tarafından gelecekseniz Basel tren garından (Basel SBB) sürekli kalkan 50 numaralı otobüslerle ulaşabilirsiniz, 10-15 dakika içinde İsviçre bölümüne ulaşabiliyorsunuz. Otobüs bileti kişi başı 6.10 CHF.
Basel Card
Basel Card, tıpkı Bern’deki gibi otel rezervasyonuzla beraber geliyor. Otelinizde check in yaparken kart da bir A4 kağıdı olarak size teslim ediliyor. Bu kartla şehir içindeki ulaşım araçlarından ve şehir için kablosuz internet ağı noktalarından ücretsiz yararlanıp seçili müzelere indirimli olarak girebiliyorsunuz. Müze girişlerinde size verilen kağıdın üzerindeki QR kodu okutmanız gerekiyor.
Şehirdeki ulaşım bu kartla ücretsiz olsa da havaalanına gidiş gelişleri kapsamıyor. Ancak ben kendi deneyimimde tren garından havaalanına giderken bir kontrolle karşılaşmadım. Yatırım tavsiyesi değildir.
Basel’de gezilecek yerler
Jean Tinguely Müzesi
Bern’de Paul Klee gibi büyük bir sanatçının hatırasının canlı tutulduğundan Bern yazımda bahsetmiştim. Basel’de de onun bir çeşit muadili olarak Jean Tinguely’nin (1925-1991) eserleri ve hatırası hem müzesiyle, hem de şehir içinde yer alan eserleriyle ayakta tutuluyor. Tinguely’nin dünyanın farklı yerlerinde ‘çalıştırmış’ olduğu çok enteresan eserleri bulunuyor, bu akıma da daha spesifik olarak ‘Métamatic’ denmiş. Özellikle 1960’da New York’ta yaptığı (ve yaktığı) Homage to New York adlı eseri oldukça ses getirmiş. Bu eserin günümüze kadar gelebilen yanmış kalıntıları da bu müzede yer alıyor. 1966 yılında sarf ettiği “Hayatta sabit olan tek şey harekettir, her yerde ve her zaman.” sözü, Tinguely’nin sanatını en iyi tanımlayan ifade olabilir.
Tinguely’nin en büyük, en güzel eserleri, sanatçının adını taşıyan bu müzede sergileniyor. Birbirine bağlı şekilde işleyen irili ufaklı yüzlerce düzeneğin, çoğu da günlük hayattan alınmış aletlerin bir araya gelerek oluşturduğu devasa mekanizmaların sağlam kalabilmesi için bu eserler sürekli çalışmıyor. Bazıları saat başında belirli sürelerde otomatik olarak çalışıyor, bazıları ise 10 dakikalık aralıklarla ve eserin başında bulunan el veya ayak pedallarına basmak suretiyle çalışıyor. Örneğin resim çizme makineleri yapmış Tinguely, her çalışmasında tamamen orijinal çizimleri kağıda dökebiliyor.
Müzenin üst katında yer alan devasa “Mengele-Ölüm Dansı” eseri de çalıştırılabiliyor, burada Tinguely, 1986’da yıldırım düşmesi sonucunda enkaza dönmüş eşyaları toplayarak oldukça ilginç bir eser yaratmış. Ayrıca alt katta bulunan ve saat başlarında çalışan devasa ve acayip müzik makinesi “Méta-harmonie II”yi mutlaka çalışırken görün.
Jean Tinguely Müzesi, 20. yüzyılın belki de en büyük ‘kinetik’ sanatçısının eserlerini gelecek nesillere aktarma misyonu üstlenmiş. Tinguely’nin hayatının satır başlarını anlatan detaylı bilgi levhaları ve resimlerin ardından Tinguely’nin mekanik, hala işleyen eserlerinin olduğu bölüme geçiyorsunuz. Burada şunu belirteyim, müze yönetimi bu eserlerin hala çalışır şekilde kalabilmesi için büyük çaba sarfediyor. Mekanik eserlerin zaman içinde özellikle sürtünme nedeniyle aşınma ve orijinal kimliğini kaybetme ihtimaline karşılık eserler zaman zaman restorasyondan geçiyor. Bu nedenlerle bu müzenin dünyada eşi benzerine az rastlanır nitelikte olduğunu söylemeliyim. Müzede süreli sergiler de bulunuyor, buralarda farklı konseptlerde modern sanat eserleri sergileniyor. Ayrıca müzenin oldukça geniş ve yeşillik bahçesinde oturup soluklanabilir, çeşitli sanatçılara ait heykelleri de görebilirsiniz.
Müzeye giriş ücreti Basel Card sahiplerine %50 indirimli olarak 9 CHF, kartınız yoksa 18 CHF. Jean Tinguely’nin en görkemli eserlerinden bir tanesi olan Luminator’ın da Basel Havaalanının İsviçre sektöründe görülebileceğini belirteyim, giderseniz burayı atlamayın.
Müzeye şehir merkezinden geliş için önce 1, 2 veya 15 numaralı bir tramvaya binip Wettsteinplatz’da indikten sonra 31 veya 38 numaralı otobüse binip 3 durak sonra inerek kolayca ulaşabilirsiniz.
Jean Tinguely Çeşmesi de sanatçının Basel’e armağanlarından biri. Gün boyunca çalışan 5-6 tane farklı eserin aynı anda yer aldığı ve hala çalıştığı acayip havuz-çeşme, müzeyi görmeseniz bile Tinguely hakkında bayağı bir fikir edinebileceğiniz, son derece kendine özgü bir yer. Kunsthalle’nin bitişiğindeki Tinguely Brunnen’i sanatçı 1977’de yapmış.
Kunstmuseum Basel (Güzel Sanatlar Müzesi)
Basel bir sanat şehri olarak biliniyor ve şehrin bu alandaki en önemli müzesi hiç şüphesiz Güzel Sanatlar Müzesi. Burada Orta Çağ’dan, Rönesans’tan 20. yüzyıla kadar birçok büyük ustanın ünlü çalışmaları yer alıyor. Vincent Van Gogh’un oto portresi, Hodler, Picasso, Klee, Chagall, Giacometti, Dali ve Jasper Johns gibi birçok büyük sanatçının eserleri bu müzede sergileniyor. Müzenin yeni binasına (Neubau) alt kattaki bir geçit vasıtasıyla ulaşılabiliyor ve burada daha çok büyük boyutlu, modern sanatın parçası diyebileceğimiz eserler sergileniyor. Büyük bir sanatsever olmasanız da burayı görmenizi muhakkak öneririm.
Müzeye giriş ücreti 26 CHF, Basel Card sahiplerine %50 indirimli olarak 13 CHF. Bazı günler saat 5’ten sonra giriş ücretsiz ama müzeye 1 saatten fazla ayırmanızı tavsiye ederim, müze saat 6’da kapanıyor. Ücretsiz girişle gezmek istiyorsanız 2 farklı gün buraya gelmenizi önerebilirim.
Kunstmuseum Basel | Gegenwart (Modern Sanat Müzesi)
Sanat Müzesi’nin daha fazla modern sanata adanmış versiyonu diyebileceğimiz Kunstmuseum Basel Gegenwart, çok büyük olmasa da oldukça enteresan birtakım çalışmalara ve farklı türde enstalasyonlara en sahipliği yapıyor. Burada sergilenen eserlerin, modern sanatın olanca anlaşılmazlığına karşın benim gibi standart kişilerin bile anlayabileceği en azından üzerine fikir yürütebileceği türde olduğunu söyleyebilirim. Ana Kunstmuseum binasına girdiğiniz bilet burada da geçerli, ayrıca haftanın belli günlerinde saat 5’ten sonra giriş ücretsiz. Ana müze binasının biraz daha aşağısında, nehir tarafında St. Alban-Rheinweg’de yer alıyor.
Kunsthalle Basel
Jean Tinguely Çeşmesi’nin hemen yanında bulunan müzede yıl boyunca birçok modern sanat sergisi değişmeli olarak ziyaretçilerle buluşturuluyor. Kalıcı sergi bölümü yok. Şunu açık yüreklilikle söylemeliyim ki modern sanatın en yeni ürünlerine aşina veya meraklı değilseniz burayı atlayabilirsiniz. Giriş ücreti 12 CHF, Basel Card’la %50 indirimli olarak 6 CHF.
Basel Tarih Müzesi (Historisches Museum Basel)
Basel şehrinin tarihine farklı açılardan bakmanızı sağlayacak bu müze, tek bir yerde bulunmuyor. Basel şehrinin merkezinde 3 farklı noktayı tek biletle ziyaret edebilme şansınız bulunmakla birlikte, bu farklı müzelere ulaşabilmek için farklı noktalara tek tek gitmeniz gerekiyor. Mesafeler çok uzun değil. En önemli durağı Barfüsserkirche‘de konumlanan ve Basel tarihini oldukça geniş şekilde anlatan müze. İkinci olarak Elisabethenstrasse’deki Haus zum Kirschgarten, ki burada Basel şehrindeki evlerin yüzyıllar önce nasıl göründüğüne dair ayrıntılı bilgi alabiliyorsunuz. Son olarak da müzik müzesi Musikmuseum var. Tüm bu müzelere giriş bileti Basel Card sayesinde 10 CHF. Ben sadece 2 tanesine gidebilme fırsatı bulabildim, o yüzden onlarla ilgili biraz daha ayrıntılı bilgi vermeye çalışacağım.
Basel Tarihi Müzesi (Barfüsserkirche)
Barfüsserkirche, şehrin en önemli toplu taşıma merkezlerinden biri olarak da yolunuzun düşeceği Barfüsserplatz’ta bulunuyor. 13. yüzyılda Fransisken kilisesi olan kurulan kilise binası, Reform’un ardından bu niteliğini kaybetmiş ve Protestan kilisesine dönüşmüş. 1795’ten sonra ise tuz deposu, akıl hastanesi gibi dini olmayan farklı amaçlarla kullanılmış. 1894’te İsviçre Ulusal Müzesi olabilmek için yapılan yarışmaya katılsa da bu şeref Zürih’teki günümüzün Landesmuseum binasına kaybetmiş. Yine de bu bina, Basel tarihine adanacak şekilde düzenlenmiş ve bence yine çok kapsamlı ve başarılı bir müze ortaya çıkmış.
Ortaçağ’da el sanatları ve zanaatın fazlasıyla geliştiği Basel, İsviçre Konfederasyonunun kurulmasıyla bir sanayi merkezi haline gelmiş. Bu nedenle yıllar içinde büyük miktarda göç almış ve günümüzdeki aşırı kozmopolit yapısına kavuşmuş. Hem göçmen işçiler, hem de beyaz yakalı çalışanlar ve aileleri, Basel’i adeta küçük çaplı bir dünya başkenti haline getirmiş. Nitekim sadece 200 bin civarında bir nüfusu olsa da 200 civarında ülke ve bölgeden gelen insanın burada yaşadığını, Basel Tarih Müzesinde öğrendim. Basel’in binlerce yıla yayılan tarihi de burada anlatılıyor, nitekim Ren Nehri kenarındaki bu şehirde Romalılar, Cermenler, Keltler hüküm sürmüş. 1501’de Basel kantonu, ileride İsviçre’yi oluşturacak kanton birliğine katılmış. Müzede antik çağlardan buluntular ve Orta Çağ’dan kalma pek çok eseri ayrıntılı bilgi tabelalarıyla birlikte görebilirsiniz.
Kilisenin aktif olduğu dönemden kalma eserler, katedral hazinesindeki nadide eserler müzede sergileniyor. Tıpkı Bern gibi Basel’de Dominiken tarikatı üyelerinin ciddi bir varlığı bulunmaktaymış, ve yine tıpkı Bern gibi burada da mezarlıklarının duvarına muhteşem bir Ölüm Dansı (Danse Macabre) resmi yapılmış. 1805’te mezarlıkla birlikte bu eser de yerle bir edilmiş, ancak bazı bölümleri kurtarılmış ve bu müzede sergilenmekte. Müzenin en ilgimi çeken kısımlarının başında bu bölüm vardı mesela. Kilisenin cam vitraylı camları da oldukça güzel, İsviçre’nin diğer şehirlerindeki örnekleri gibi hayranlık uyandırıcı seviyede.
Ancak dini tarih dışında da görülecek çok şey var burada. Basel şehrinin tarihini anlatan 50 eserin olduğu kısmı görmeden geçmeyin. Modern Basel’e ve şehrin yeni dinamiklerine ait başka eserler de sergileniyor. Kilisenin alt katında yer alan bölümdeki Orta Çağ ve sonrası döneme ait koleksiyon oldukça başarılıydı bana kalırsa. Zamanınız çok kısıtlı olsa bile sadece Barfüsserkirche’yi görmek için bile 10 Frank verilir diyorum, sizin de aklınızda olsun.
Müzik Aletleri Müzesi (Musikmuseum)
Müzik Müzesinde de Orta Çağ’dan günümüze dek kullanılmış yüzlerce müzik aleti sergileniyor. Klasik kilise müzikleri için kullanılan klavsenlerden, 20. yüzyılda popüler hale gelen caz müziği aletlerine, hatta Adolphe Sax’ın ilk saksafonlarına kadar birçok alet, dönemlerine ve konseptlerine göre odalar içinde sergileniyor. Aletler dönemlerine ve türlerine göre odalara yerleştirilmiş, yaylılar, üflemeliler vs. Müzenin interaktif bir tarafı da var, oda içindeki düğmelere basarak orada bulunan aletlerle yapılmış güzel müziklerin birkaç dakikalık örneklerini dinleyebiliyorsunuz. Zamanınız varsa Lohnhof’taki güzel bir bahçenin içinde yer alan, bir zamanlar hapishane olarak kullanılan ve eserlerin buradaki hücrelerde sergilendiği müzeyi görebilirsiniz.
Basel Münster
Basel’in en büyük kilisesi Münster, zamanında şehrin Katolik Katedrali olarak önemli bir değere sahipmiş, ancak Reformla birlikte diğer tüm dini yapılar gibi Protestan kilisesine dönüştürülmüş. Tarihi değeri büyük ve dış görünüşü oldukça heybetli olsa da ziyaretçilerine çok farklı bir deneyim sunuyor diyemem. Yine de hızlıca içeriyi bir görüp çıkabilirsiniz. Buraya ulaşmak için şehrin merkezinden dik ve dar sokakları takip etmeniz gerekiyor. Kilisenin önündeki geniş meydanda (Münsterplatz) farklı organizasyonlar yapılıyor, hatta ben gittiğimde daracık sokaklardan nasıl geçtiğine akıl erdiremediğim tırlar vasıtasıyla içeri parçaları sokulan devasa bir dönme dolap kuruluyordu.
Münster’in bitişiğindeki bahçeden geçerek şehrin en güzel manzara noktalarının başında gelen Pfalz’a çıkmayı ihmal etmeyin. Burada şehrin kuzeydoğu yakasının ve aradan geçen Ren Nehri’nin mükemmel fotoğraflarını çekebilirsiniz.
Basel Rathaus
Basel belediye binası, turla gezilebilen tarihi bir bina. Zaten Basel şehrinin pazarının kurulduğu Marktplatz’ta bulunması nedeniyle burayı dışarıdan mutlaka görürsünüz, nitekin kırmızı rengiyle oldukça güzel bir binada yer alıyor. Belediye binası turlarla gezilebiliyor, ancak gezme imkanınız olmasa bile iç avlusuna girip buradaki duvar resimlerini incelemenizi öneririm.
Ren Nehri kıyısı
Ren Nehri’nin etrafına kurulan Basel’e geldiyseniz nehir etrafında dolaşmak, Wettsteinbrücke ve özellikle Mittlere Brücke ile karşıya geçmek olmazsa olmazlardan. Şehrin kuzeydoğu yakası, tarihi yapılar anlamında güneybatı tarafı kadar zengin olmamakla birlikte güzel mekanlar ve keyifli bir nehir kıyısına sahip. Yiyecek içecek birşeyler alıp buraya oturmanızı, gelip geçen gemileri ve karşı yakayı seyretmek çok keyifli. Karşı tarafa köprülerden yürüyerek geçebileceğiniz gibi iki taraf arasında çalışan küçük tekneleri de kullanabilirsiniz. Nehrin üzerindeki uzun bir halata bağlı olan bu tekneler, bu halata bağlı mekanik bir sistemle iki tarafa çekiliyor, adeta “sürükleniyor” diyebilirim. Füniküler mantığıyla çalışan bu teknelere biniş ücreti tek yönde 1.60 CHF.
Spalentor
Basel’in bir zamanlar etrafını saran surlar ve surlardaki kulelerden geriye fazla birşey kalmamış. Eski şehir kapılarından sağlam kalan Spalentor da şehrin halka açık tarihi noktalarından biri. Hızlıca önünden geçebilirsiniz.
Basel büyük bir kültür ve endüstri merkezi olarak İsviçre’nin en önemli şehirlerinden biri olmasının yanında turistik açıdan da oldukça doyurucu diyebilirim. Göçmenlerin bolluğu bu şehri iyice kozmopolit bir hale getirmiş ve hiçbir özel yere girmeden sokaklarında gezmeniz bile oldukça değişik bir deneyim yaşamanızı sağlayacaktır.