Genel,  İsviçre,  Ülkeler

Bern’de Gezilecek Yerler

Son güncelleme tarihi: 29 Haziran 2022

İsviçre’de geçirdiğim kısa sürede gördüğüm bütün şehirlerde tarihi şehir merkezleri (old town) vardı. Hepsi de refah şehirleriydi, tarihi dokularını korumanın yanında teknolojinin nimetlerinden faydalanan, üst seviye toplu taşıma imkanlarını barındıran yerlerdi. Bern onlardan yine de ayrılmayı başarabildi, çünkü buranın tarihi merkezi gerçekten çok iyi korunmuş. Boşuna tarihi kent merkezini UNESCO Dünya Mirası listesine almamışlar. Her ne kadar yüksek surları olmasa da taş sokakları ve binalarıyla, saat kuleleri ve renkli çeşmeleriyle Orta Çağ havasını hala üzerinde taşıyor.

Bütün bunların yanında bu kent merkezinin etrafından dolaşarak adeta saran Aare Nehri şehre öyle müthiş bir manzara katıyor ki, benim gözümde en mükemmel manzaralı şehirler listesinde Porto’nun, Budapeşte’nin yanına rahatlıkla yazarım Bern’i.

Bern Tarihi Müzesi’nde de ayrıntıları verilen efsaneye göre, şehrin kurucusu Zähringer Dükü 5. Berthold, katıldığı bir avda ilk karşılaşacakları hayvandan esinlenerek şehre adını vermeye karar vermiş. Karşılaştıkları ilk hayvan da ayı (Bär) olunca şehrin ismi Bern olmuş. İsviçre Konfederasyonunun eski üyelerinden biri olarak, tarım ve asker ticaretiyle zenginleşmiş, diğer birçok İsviçre kantonu gibi Reform hareketlerinden etkilenerek Protestanlığa geçmiş ve eski kiliseleri yıkarak yerlerine yenilerini yapmışlar. 1848’de de modern İsviçre’nin kuruluşuyla birlikte federal meclisin ev sahibi olmuş.

Bir Zürih veya Basel kadar endüstriyel havası olmasa da İsviçre’nin federal başkenti unvanıyla tanıdığımız Bern, bence son derece gezilesi, son derece yaşanası bir yer olarak belleğimde yer etti. Burada gezip gördüğüm yerlerle, geçirdiğim 2 günlük kısa sürede deneyimlediklerimle ilgili düşüncelerimi merak ediyorsanız yazının geri kalanını okumanızı naçizane önereceğim.

Bern’e nasıl gidilir?

Bern’e federal başkent dememin nedeni, İsviçre Konfederasyonu’nun resmi bir başkenti olmamasına rağmen federal parlamentonun burada bulunması. O nedenle yabancı büyükelçiliklerin neredeyse tamamı Bern’de bulunuyor. Bern de facto olarak İsviçre’nin başkenti oluyor, ancak bu şehirde düzenli uçuşların yapıldığı bir uluslararası havaalanı bulunmuyor. Varolan Bern Havaalanı çok çok sınırlı sayıda uçuş için kullanılıyor. Bana sorarsanız gerek olmadığını düşünmüşlerdir haklı olarak, nitekim burası ülkenin uluslararası havaalanlarına ev sahipliği yapan Zürih ve Basel’e yaklaşık 1, Cenevre’ye yaklaşık 2 saat mesafede trenle. Gün boyunca onlarca tren bağlantısıyla bu şehirlerden veya İsviçre’nin başka şehirlerinden Bern’e gelmek gayet mümkün. Bern ülkenin coğrafi açıdan tam olarak ülkenin merkezinde olmasa da ülkedeki ulaşım ağı düşünüldüğünde gayet merkezi bir konumda. Paris’ten bile otobüsle seyahat mümkün.

Bern Ticket

İsviçre’de gezerken sizlere şehirlerin bazı küçük kıyakları olduğundan bahsetmiştim önceki İsviçre yazılarımda. Bern’deki otelinizde check-in yaptıktan sonra Bern Ticket‘ınızı istemeyi unutmayın. Nitekim bu kart herhangi bir otel rezervasyonu olan herkese veriliyor ve ücretsiz toplu taşıma hakkı sunuyor. Kartı henüz almadıysanız, örneğin şehre yeni indiyseniz ve otelinize toplu taşımayla gitmeniz gerekiyorsa otel rezervasyonunuzu göstererek toplu taşımadan ücretsiz faydalanabileceğinizi hatırlatmak isterim. Kart mobil uygulama üzerinden online olarak da kullanılabiliyor.

Bern Ticket örneği

Bern’de gezilecek yerler

Bern Tarihi Müzesi

İsviçre’de gördüğüm en iyi müzelerin başında Bern Tarihi Müzesi geliyor. Bu nedenle en çok zamanı buraya ayırmalısınız. Burada Bern kantonunun tarihine yönelik çok ayrıntılı bilgi ve belgelerin yanında, İsviçre ve dünya tarihine dair eşyalar da sergileniyor, bağışçıların sayesinde. Örneğin İran ve Mısır’dan, Japonya ve Güney Amerika’dan gelen eserler de var, İsviçre’nin 1848’teki ilk anayasası ve Türkiye’nin de örnek aldığı İsviçre Medeni Kanunu örnekleri de. Ayrıca müzenin bir katı da Einstein’a ayrılmış, ekstra bir ücret karşılığı orayı da görmeniz mümkün. Ancak benim için en ilgi çekici yer, Bern’in 20. yüzyılın başından sonuna dek her yıl tarihine damga vurmuş olay ve kişilerine ayrılan en üst kat oldu.

Bu en üst katta her yıl için ayrı bir bölüm var, burada bilgilendirme levhaları ve ilgili eşyalar yer alıyor. 1908’de ünlü Toblerone çikolatasının üretilmeye başlanması, Lenin şehirde geçirdiği yıllar, Nescafe gibi birçok icadın çıkış, 1954 Dünya Kupası finali, Bern Almancasıyla yazılmış kitaplar, söylenmiş şarkılardan tutun, 1997’de çıkan Titanic filminde meşhur batış sahnesinde bile müziklerini icra eden I Salonisti grubunun Bern’den çıktığı bilgisine değin çok enteresan şeyler öğrenebiliyorsunuz.

Müzede Bern şehrinin kuruluş hikayesinden Reform’dan sonra yıkılmış kiliselerin kalıntılarına ve muhteşem “Ölüm Dansı” mitine, İsviçre’nin genel tarihini şekillendiren olayların hikayelerinden Orta Çağ sonrasında Bern şehir devletiyle ilişkili onlarca parçaya yer veriliyor. Çok uzun zaman ayırdığım için kesinlikle pişman olmadım.

Bern’in Dominiken Manastırı’na çizilmiş Ölüm Dansı tablosunun mükemmel karelerinden bir diğeri

Sadece Bern’in 20. yüzyıl tarihini yıl yıl anlatan katı bile bu müzeyi muhakkak görün dememe neden olur. Üstelik nehrin karşı tarafında olmasına rağmen tramvayla ulaşımı oldukça kolay, merkezden bineceğiniz 8 numaralı tramvaydan, Kirchenfeldbrücke Köprüsünü geçtikten sonraki ilk durak olan Helvetiaplatz’da inmeniz yeterli.

Sadece Tarih müzesi kısmına giriş ücreti 12 CHF.

Zytglogge

Bern’in simgesi olabilecek kadar şehirle özdeşleşmiş bu astrolojik saat kulesi, tıpkı Prag’daki gibi ünlü ve uğrak yeri haline gelmiş bir ziyaret noktası. 800 yıl önce eski şehrin surlarına bir kapı olarak inşa edilen Zytglogge, 1405’te inşa edilen saat kulesinin ardından bugünkü görüntüsüne ve ismine kavuşmuş. Bern Old Town sokaklarında birçok orta çağ şaheseri bulunsa da bunların en görkemlisi hiç şüphesiz Zytglogge. Üzerindeki detay figürlere dikkat etmeye çalışın.

Bern’in simgelerinden Zytglogge

Bundeshaus ve Bundeshausterrasse

Bern’in İsviçre’nin federal merkezi olduğundan yukarıda bahsetmiştim. Bu nedenledir ki İsviçre’nin 26 kantonundan gelen temsilcilerin toplandığı ve Konfederasyonun genelini ilgilendiren kararları aldığı meclis binası Bern’de bulunuyor. Bir tarafı şehir merkezine ve Bundesplatz adıyla bilinen meydana bakan, diğer tarafı ise şehrin güneyine ve müthiş Aare Nehri manzarasına bakan parlamento binasını mutlaka görün. Ülkenin en önemli siyasilerinin girip çıktığı binanın etrafında özgürce dolaşabilir, Bundesplatz’da haftanın salı ve cumartesi günü kurulan pazarında sebze meyve alışverişi yapabilir, çeşmelerinde su doldurabilir, kimsenin güvenlik endişesi yaşamadığı bir ülkede bulunmanın ne olduğunu biraz da olsa anlayabilirsiniz burada. Dediğim gibi en güzel Bern manzaralarından birkaçını Bundeshausterrasse adıyla da bilinen teras bölümünde yakalayacaksınız, tadını çıkarın.

Bundesplatz ve Bundeshaus binası

Bu arada parlamento binasının içine de ziyaretçi alınıyor, Almanca, Fransızca, İtalyanca ve İngilizce için farklı gün ve saatlere ücretsiz turlar düzenleniyor. Ancak kabul edilen gruplar 30 kişiden daha kalabalık olamadığından rezervasyonunuzu önceden yapmayı unutmayın. Bundeshaus ziyaretiyle ilgili ayrıntılı bilgiyi bu sayfada bulabilirsiniz.

Bern Sanat Müzesi ve Meret Oppenheim Çeşmesi

Bern Güzel Sanatlar Müzesi’nde önemli klasik sanatçıların eserleri yer alıyor. Chagall, Hodler, Böcklin gibi İsviçre’nin diğer sanat müzelerinde adlarını sıkça göreceğiniz isimlerin bir veya birkaç eseri burada sergileniyor. Müzede ayrıca adı pek duyulmamış ancak Bern’de yaşamış ve ölmüş, önde gelen sanatçılara ayrılmış bölümler de bulunuyor. Bir de modern sanat eserlerine ayrılmış bir bölüm vardı. Ancak açıkçası Zürih ve Basel’deki sanat müzelerine kıyasla biraz sönük kaldığını söylemem gerekir. Giriş ücreti 10 Frank.

Eğer bu tarafa geldiyseniz, çok yakındaki Waisenhausplatz’ta yer alan Meret Oppenheim Çeşmesi’ni de (Meret-Oppenheim-Brunnen) bir görün derim. Bana şeklen dik duran bir Pisa Kulesi’ni hatırlatan, ancak çok daha küçük boyutlardaki bu çeşme, hem görenleri hem de yöre halkını ikiye bölmüş. Bir kısmına göre dünyanın en çirkin çeşmelerinden biri, nitekim üzerinden fışkırmış otlar ve bitkilerle, akan suların bıraktığı lekelerle, üzerinde birikmiş yosun ve diğer pisliklerle birlikte son derece bakımsız bir görüntüsü olduğunu gören herkes kabul eder. Ancak öte yandan başkaları ise burayı zamanın tüm etkilerini üzerinde taşımasıyla, kışın donan suları, baharda açan çiçekleri, yazın kuruyan otlarıyla adeta canlı bir varlık olarak görüyor ki ben de böyle düşünmeye daha yakınım. Siz de burayı görüp kendi kararınızı verebilirsiniz.

Meret-Oppenheim-Brunnen’in Ekim ayı görüntüsü

Einstein Müzesi ve Einstein Evi

20. yüzyılın en popüler bilim adamı diyebileceğimiz Albert Einstein, 1902’den 1909’a kadar Bern’de yaşamış, İsviçre Patent Enstitüsü’nde çalışıp Bern Üniversitesi’nde dersler vermiş, ayrıca ünlü E = mc2 formülünü ve görelilik teorisini burada geliştirmişti. Bern şehri de bu mirasa göründüğü kadarıyla sahip çıkmış, Einstein’ın yaşadığı Kramgasse’deki evi Einsteinhaus adıyla müze olarak saklamış. Einstein’ın o zamanki eşi Mileva Marić ve yeni doğan oğlu Hans Albert ile birlikte yaşadığı daire, 2005’te o günün şartlarına uygun şekilde restore edilip, döneme ait eşyaların da yerleştirilmesiyle turistlerin ziyaretine açılmış. İkinci katta yer alan dairenin üst katında ise ünlü bilim adamının hayatına odaklanan bir sergi yer alıyor. Zytglogge’nin az aşağısında, sağda kalan müzeye giriş ücreti 5 CHF.

Üstadın Bern Üniversitesi kampüsünde yer alan bankı

Einstein’ın hatırası sadece bu yapılarda değil, Bern’in birçok yerinde yaşatılıyor. Einstein’ın bir heykel formunda oturduğu ve sizin de yanına ilişebileceğiniz çeşitli banklar, şehrin değişik yerlerine dağılmış durumda. Bir tanesi de Bern Üniversitesi kampüsünün ana binasının yanında bulunuyor. Üstadın yanına oturup selfie çekebilirsiniz.

Paul Klee Müzesi

Bern şehrinden çıkmış en ünlü sanatçıların başında Paul Klee’nin (1879-1940) geldiğini söylersem kesinlikle abartmış olmam. Jean Tinguely Basel için neyse Paul Klee de Bern için o diyebiliriz belki de.

20. yüzyılın ilk yarısının önde gelen ressamlarından olan Klee Bern’de doğup büyümüş, kariyerinin önemli kısmını Almanya’da geçirmiş bir sanatçı. Müzede 4000 parçalık oldukça geniş bir Klee koleksiyonu var, ancak ziyaretçilerine bunların aynı anda sadece 120-150 tanesi gösteriliyor, bunlar da belirli zaman dilimleri içinde değiştiriliyor. Örneğin ben gittiğimde Klee’nin Voltaire’in Candide ya da İyimserlik adlı kitabının her bölümü için yaptığı çizimlerin tek tek yer aldığı bir sergi bulunuyordu. Bu kitabı sonradan okuduğumdan basit kara kalem çizimlerin bölümlerin ruhunu nasıl yansıttığını daha sonra anlayabildim. Ayrıca Klee’nin çocuğu için kendi eliyle yaptığı oyuncak kuklalar ve konseptlerine göre ayrılmış başka eserleri de Klee’nin koleksiyonu içinde sergileniyordu. Özellikle 2. Dünya Savaşı öncesi Nazilerin yükselişinin ardından, Klee’nin ömrünün son yıllarında çıkardığı eserlerdeki karamsar tablonun da gözden kaçmayacak ölçüde dikkat çekici olduğunu belirtmeliyim.

Paul Klee’nin çocuğu için yaptığı kuklalar

Müzede sadece Klee’nin eserleri yer almıyor. Geçici sergi bölümünde “concrete art” adıyla bilinen akımın kurucusu Max Bill’in hayatının farklı döneminde çıkardığı eserler, sanatçıyı etkileyen ve ondan etkilenen kişilerin eserleriyle birlikte yer alıyordu. Benim gibi sanattan çok anlamayanların bile kürasyonundan etkileneceği bu sergide sanatçının önce iki boyutlu başlayan, sonra 3. boyuta taşınan ürünlerini ve hayatına dair bilgi notlarını görebilirsiniz.

Paul Klee Müzesi’ne gelmişken Paul Klee Müzesi’nin hemen bitişiğinde yer alan Schosshalden Mezarlığı’na (Schosshaldenfriedhof) uğramadan geçmeyin. Giriş kapısının hemen yanında yer alıyor Paul Klee ve eşinin mezarı. Buraya gelmişken Paul Klee ile ilgili bir yere daha mutlaka gidin, burası da mezarın hemen bitişiğinde bulunan, Luft-Station adıyla geçen seyir tepesi. Son derece sevimli, sarmal küçük bir patikadan çıkılan seyir tepesinin adı Klee’nin çalışmalarından birinden esinlenmiş. Luft-Station’ı fark etmemek imkansız, nitekim eşine az rastlanır cinsten, doğal bir yapı kendisi.

Harika sarmal yoluyla yalnız bir ağaca çıkan Paul Klee’nin Luft Station’ından esinlenmiş tepecik

Buraya gelmek için şehir merkezi ve Nydeggbrücke köprüsünü geçerek Bern’e hafif tepeden bakan bölgeye doğru çıkan 12 numaralı otobüse binip son durakta inmeniz yeterli olacaktır. 15 dakika gibi kısa bir sürede buraya varılıyor. Giriş ücreti 20 İsviçre Frangı, Bern Card burada geçmiyor.

Kindlifresserbrunnen ve Bern çeşmeleri

Bern tarihi şehrinin kapılarını oluşturan noktalarda ilginç tarihi çeşmeler var. Old Town çevresinde görebileceğiniz bu çeşmelerin en ünlüsü Kindlifresserbrunnen. Ellerinde tuttuğu çocukları yiyen çirkin bir yaratığın işlendiği heykel, Kornhausplatz’da bulunuyor. Old Town’da dolaşırken bu ve bunun gibi çeşmelere biraz daha dikkatli bakın, enteresan detaylar yakalayabilirsiniz. Özellikle Zähringerbrunnen‘i de mutlaka görün. Özellikle Marktgasse ve Kramgasse üzerinde bu çeşmeleri görebilirsiniz.

Ayı Bahçesi (Bärengraben)

Tıpkı Berlin gibi adını ‘ayı’dan (Bär) alan Bern şehri, şehir sembolünde (coat of arms) ayı’yı halen taşıyacak kadar bu hayvanla özdeşleşmiş bir yer. Nydenbrügge Köprüsünün doğu ucunda yer alan Bärengraben (BärenPark adıyla da biliniyor) adlı dik tepede hala eser miktar ayı barındırılıyor ve burası da turistlerin bir ziyaret noktası olarak korunuyor. An itibariyle çok sınırlı sayıda ayının yaşadığı parkta ayıları kış uykusu dönemine de saygı duyuluyor. Ben şahsen hayvanlı atraksiyonların hepsinden uzak durmaya çalıştığım için gitmedim, ancak siz gitmeyi tercih ederseniz şehir merkezine oldukça yakın bir konumda olduğunu söyleyebilirim.

Yine ilgisini çekenler için, Bern’de Dählhölzli adında çok daha büyük ve kapsamlı bir hayvanat bahçesinin bulunduğunu, tıpkı Ayı Parkı gibi Aare Nehri kenarında ancak şehrin daha güney kısmında yer aldığını not etmek isterim.

Rosengarten

Belki de en güzelini sona saklamış oldum istemeden. Bern’in tarihi merkezini, Nydeggbrücke’yi, Aare Nehri’ni, kısacası Bern’in en güzel manzarasını yakalayacağınız parktan bahsediyorum burada. İçinde birkaç havuz ve parka adını veren gül bahçesinin bulunduğu parkın şehir merkezine bakan ucunda bulunan seyir bölümünde Bern’in bence en güzel fotoğraflarını çekeceksiniz. Buraya da merkezden 10 numaralı otobüsle ulaşabilirsiniz.

Rosengarten’den Bern Old Town manzarası

Marzili

Yukarıda anlattığım Bundeshaus’un Bern’e hakim, yüksek bir konumda bulunduğundan, Bundesterrase’den çok güzel bir manzarası olduğundan bahsetmiştim. Buradan sadece nehrin karşı yakası değil, bulunduğumuz yakanın nehir kıyısında olan bölümü de görülebiliyor. Marzili denen mahalleyi de imkanınız varsa görmenizi tavsiye ederim. Bundesterrase’yle hemen bitişikteki Kleine Schanze adlı parkın arasından dik bir şekilde aşağı inen Marzili füniküleri ile 1 dakika gibi kısa bir süre içinde sizi oldukça farklı bir atmosferin içine bırakıyor.

Marzili füniküleri kısa ve dik bir yokuşu tırmanıyor, arkada Marzili manzarası

Bern şehir merkezine bu kadar yakın olmasına rağmen sizi şehrin hareketliliği ve gürültüsünden adeta büyülü bir şekilde uzaklaştıran Marzili’de daha çok halkın yaşadığı konutlar bulunuyor, ancak arada küçük bazı dükkanlar ve tesisler de yok değil. Özellikle Freibad Marzili adlı, Bern sakinlerinin güzel havalarda hem çimlerde güneşlenip hem de nehirde veya açık havuzlarda yüzebildiği bir tesis oldukça dikkatimi çekti. Şehrin gürültüsünden uzaklaşma klişesinin bu kadar hızlı ve gerçek bir şekilde yerini bulabildiği az yer görmüşümdür. Bu huzur sokaklarda dolaşırken bile fazlasıyla kendini hissettiriyor.

Güzel haber, Bern Ticket Marzili fünikülerinde de, hem inerken hem çıkarken geçerli.

Aare Nehri Kıyıları

Sadece Marzili değil, nehir kenarında başka mahalleleri de var Bern’in. Bern şehrini sararak yoluna ilerleyen Aare Nehri, benim için yalnızca bulmacalarda ‘İsviçre’de bir nehir’ şeklinde ifade edilen bir yerdi Bern’i görmeden önce. Artık biraz daha fazlasını ifade ediyor. Ben kendi adıma bir akşam vakti Nydeggbrücke’den aşağı nehir kenarına inip Kornhausbrücke’ye kadar Langmauerweg üzerinden nehir kenarında yürüdüm. Başka bir yerde olsa karanlık ve tenha oluşundan ötürü büyük tedirginlik duyacağım yolda Bern şehrinin koşucu sakinlerinin burada antrenman yaptıkları düşüncesiyle yürüdüm ve şehrin tüm hareketliliğine hem çok yakın, hem de çok uzak olmanın neye benzediğini kendime göre deneyimledim. Nehir kenarı bölgesinde çeşitli restoranlar bulunuyor, özellikle Nydeggbrücke civarında oldukça üst seviye izlenimi veren yerler gördüm, ama çoğunlukla konutlar bulunuyor.

Yüksekte kalan merkezden aşağı indiğinizde tıpkı Marzili gibi bambaşka bir atmosfere düşüyorsunuz, bu nedenle fırsatı olanlar kendilerini aşağılara bıraksınlar derim. Özellikle Kornhausbrücke’nin altında yer alan, ama aşağı inmeden göremeyeceğiniz küçük yaya köprüsü Altenbergsteg’i görmek bile beni oldukça iyi hissettirdi.

Gece ışıklandırılmış Bern Katedrali

Bunun dışında kendim gitme imkanı bulamasam da, tıpkı Zürih’in Uetliberg’i gibi Bern’in de yakın mesafede Gurten adlı bir dağı olduğunu, doğayla baş başa zaman geçirmek Bernlilerin buraya geldiklerini belirtmek isterim. Şehrin güneyindeki Wabern’e giden 9 numaralı otobüsten inip, Gurten’e çıkan fünikülere (Gurtenbahn) binmeniz yeterli. Burada şehre hafif uzaktan bakan manzaraları yakalayabilir, buradaki parkta zaman geçirebilirsiniz.

Başkent hükmünde olsa da oldukça küçük bir şehir olan Bern’i 2 gün içinde oldukça yetkin bir şekilde gezebileceğinizi düşünüyorum. Bu nedenle İsviçre seyahatinizde Bern’i de rotanıza almanızı şiddetle tavsiye ediyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir