Makedonya’nın Doğa Harikası – Matka Kanyonu
Son güncelleme tarihi: 27 Ocak 2019
Bana kalırsa Üsküp‘te 2 günden fazla kalmaya gerek yok. Ama zamanınız bolsa, Üsküp’ten çıkıp Matka Kanyonu’na gittiğinize pişman olmayacağınızı garanti edebilirim. Hatta 2. günde bile direkt buraya gitmek saçma olmaz.
Matka Kanyonu, tüm Makedonya’nın en önemli doğal güzelliklerinin başında geliyor hiç şüphesiz. İki dağ sırasının arasındaki vadideye dolmuş bir yapay gölden oluştuğunu söyleyebiliriz temel olarak. Gölün bir tarafı hidroelektrik santralle kapatılmış, öncesinde buranın debisi yüksek bir nehir olduğunu tahmin ediyorum.
Matka Kanyonu’na nasıl gidilir?
Üsküp’ten kanyona gitmek için en ucuz yol, belediye otobüsüne binmek. 60 numaralı Matka otobüslerine binmek gerekiyor, bunlar da şehrin ulaşım komusundaki hub’ı Transporten Centar’dan kalkıyor. Yaklaşık 1.5 saatte bir otobüs var, ilk otobüs ise 7’de. Gitmeden önce otobüs saat tablosunu bulup inceleyin mutlaka. Dikkatli olunması gereken bir başka konu da otobüsün yanaştığı peron. Numarasının yazdığı perona -nedendir bilmem- girmedi otobüs, böyle bir saçmalık olabileceğini tahmin ettiğim için tetkikteydim, yine de bir anda hareket eder halde karşıma çıkan otobüse yetişemediğim için bir sonrakini beklemek zorunda kaldım.
Üsküp yazımda da belirtmiştim, belediye otobüslerine binebilmek için Skopska kart almak gerekiyor. Transportation Center’daki gişelerden hem kartı, hem de içine yüklenecek krediyi alabilirsiniz. Yalnız Matka’ya gitmek istediğinizi de belirtin ki ona göre kredi yüklesinler. Bana 3 binişlik yüklendi mesela. Maalesef ne işe yaradığını anlamaya vakıf olamadım, nedenini yazının sonundaki uyarıda görebilirsiniz.
Çoğunluğu benim gibi turistlerden oluşan otobüs, hareketinden yaklaşık 55 dakika sonra kanyona vardı. 1 km kadar iç tarafa yürüdükten sonra restoranların, küçük birbkilisenin ve gölde tur atarak sizi mağaraya bırakan ve geri götüren teknelerin kalktığı, ayrıca tek ve çift kişilik kanoların bulunduğu iskeleye geliniyor. Burada ya tekneye biniyorsunuz, ya da yürümeye devam ediyorsunuz. Ben tabii ki yürümeyi seçtim. Başlarda biraz göl kenarından giden patika, bir süre sonra içtaraflara girdi, ama sonunda yeniden göl kenarına geldi. Tabii bu sırada biraz yukarı tırmanmış oluyorsunuz, ama öyle çok yorucu tırmanışlar ve sert inişler fazla değil. Bu yüzden yürümesi çok zorlayıcı değil ve müthiş doğanın orta yerinde olmak insana keyif veriyor gerçekten. Özellikle kalabalıktan uzaklaşmak, doğayla tamamen başbaşa kalmak zaten benim hep yapmaya çalıştığım şey. Ben bol bol fotoğraf çekip, ağırdan alarak 1 saat 15 dakikada patikanın sonuna geldim. Aslında patika devam ediyordu, ama korkuluklar bitmişti ve yol da taş içindeydi. Oradan geri döndüm, geri dönüşüm de 1 saat kadar sürdü. Döndüğümde de daha önce hiç denemediğim kano olayına girdim. Başlarda biraz tedirgin olsam da, kontrol konusunda ciddi sıkıntılar yaşasam da çarşaf gibi düz gölde ‘kayaking’ yaptım. İlk kez yapmama rağmen ciddi keyif aldım, gidenlere öneririm. Artık dönme vaktim gelmişti, ama maceraların burada bittiğini düşünmekle fena yanılmışım.
Önemli bir uyarı:
Kanyona gelmeden önce yapmanız gereken en önemli şey, otobüslerin geliş ve gidiş saatlerini öğrenip bir yere not etmeniz olur, çünkü başta söylediğim gibi dakika başı otobüs bulma durumu yok burada. Ben de işim bittikten sonra otobüsten indiğimiz yerde başka insanlarla birlikte Üsküp’e geri dönecek sıradaki otobüsün kalkış saatini beklemeye başladım. Ancak zaman azalmasına rağmen piyasada otobüs falan yoktu. Ben de oradaki dondurmacıya sordum, sağolsun ülke standardının üstündeki İngilizcesi’yle otobüs gelemeyeceğini, çünkü yolların tıkandığını anlattı. 1 km ötedeki diğer otobüs durağına gitmeliymişim. Etrafta kimsede herhangi bir telaş yoktu, ben de pek anlam veremedim söylediklerine, ama yine de yürümeye başladım. Birkaç yüz metre sonra adamın ne kadar haklı olduğunu anladım. Kanyon girişine doğru giderek daralan yolda bir sürü araba sağlı sollu parketmişti. Hala da arabalar gelmeye devam ediyordu. Park eden arabalar çıkabilmek için manevra yaparken iki yönde de trafiği felç etmişti. Öyle ki yürüyerek ilerlemek bile bayağı zordu.
Oldukça zor bir 15 dakikadan sonra kaos biter gibi oldu. Otobüs durağını da buldum. Ancak ne otobüs vardı, ne de otobüs bekleyen birileri. Zaten o tarafa otobüsün girebilmesine, girse bile önünü çevirebilmesine yine imkan yoktu. Üsküp’e geri dönme konusunda acelem olmasa da beklemek de manasızdı bu şartlarda. Bu yüzden Üsküp istikametinde yürümeye devam ettim. Benimle birlikte yürüyen bazı insanlar, bir süre sonra taksi beklemek üzere durdular, ama ben birilerinin beni alacağına veya başka bir otobüsün güzergahına gireceğimden emin olarak yürümeye devam ettim. Arnavutlar’ın çoğunlukta olduğu Glumovo köyünü geçtim. Otostoplarım karşılıksız kalıyordu ama en azından yolu bildiğim için rahattım. Sonunda hiç beklemediğim bir araba durdu, içinde 2 genç vardı. Balkanların her yanına yayılmış o garip apaçi-pop türü bir müzik dinliyorlardı. Üsküp’e gitmek istediğimi söyleyince o tarafa gitmediklerini, ama şehir merkezine giden otobüsün kalktığı yerde bırakabileceklerini bir şekilde ima ettiler (“autobus”, “centar” falan diyerek). Tabii ki bu da canıma minnetti, sağolsunlar. Bir sonraki köy Saraj’a kadar gittik, orada otobüs durağında beni indirdiler. Kanyondan sonra 3-4 kilometre yürümüş olmalıyım. arabayla da 3 km kadar gittik galiba. Apaçi kardeşlerime müteşekkirim.
Uzunca anlattığım bu maceradan şüphesiz ki çıkarılacak dersler vardır. Dönüşte başınıza acayip işler gelmesine hazır olun. Araba kiraladıysanız olabildiğince uzağa bırakın, biraz fazla yürürsünüz ama çıkışınız rahat olur. Anlattığım olayın aynısını çeşitli internet sitelerine yazmış insanların yazılarını gördüm, yani çok da münferit bir durum değil.
Yine de bütün bu risklerine rağmen Matka Kanyonu’nu görmeye çalışmanızı şiddetle tavsiye ediyorum.
İletişim
Bu yazıyla ve diğer yazılarımla ilgili her türlü sorunuzu, yazıların altına yorum yaparak bana iletebilirsiniz.