Gezi,  Spor

Bratislava’da Gezilecek Yerler

Son güncelleme tarihi: 27 Ocak 2019

Slovakya’nın başkenti Bratislava’da dolaşırken tramvaylarda ‘Little Big City’ ifadesine denk gelmiştim. İsabetli sayılabilecek bir ifade olduğunu söyleyebilirim, yine de gezdiğiniz başka Avrupa başkentleriyle karşılaştırdığınızda her anlamda küçük denebilir. Stare Miasto (Old Town) kısmı ve Hrad (Bratislava Kalesi) dışında çok az yer var görebileceğiniz ve hızınıza bağlı olarak hepsi 1 gün içinde bitebilecek büyüklük ve mesafede. Müze açısından zengin değil, ancak yolunuzun üstündeyse veya Viyana’ya geldiyseniz uğranabilir.

Town Hall, Bratislava
Macaristan’da bolca bulunan renkli seramikten çatılar, Bratislava’da da var.

Bratislava’ya Nasıl Gidilir
Türkiye’den Bratislava M. R. Štefánik Havaalanı’na doğrudan giden bir şirket yok. THY Slovakya’da sadece Košice’ye gidiyor, o da 400 km doğuda zaten. Daha çok ve uygun fiyatlı uçuşların olduğu Viyana tercih edilebilir. Dediğim gibi Viyana’ya yaklaşık 80 km mesafede olması nedeniyle günübirlik ziyaretlere imkan tanıyan bir konumda burası. Ayrıca Budapeşte’den, Prag’dan veya yakın diğer şehirlerden gidecekseniz otobüslerle değişen sürelerde ulaşım imkanı da bulunuyor bol miktarda. Bu otobüsler, şehir merkezine 20 dakika yürüme mesafesindeki otobüs garına (Autobusová stanica) gidiyor.

Şehrin en görkemli manzarası, aynı zamanda şehir merkezinin en yüksek noktası diyebilecegimiz Slavin’de bulunuyor. Burada Kiev’deki (Ana Vatan) veya Budapeşte’deki (Özgürleşme) anıtları gibi Sovyet zamanlarının hatırası yüksek bir anıt var. Bu da Bratislava ve genel olarak Slovak topraklarının Kızıl Ordu tarafından 1945’te Naziler’den kurtarılması anısına yapılmış, aynı zamanda o tepedeki çarpışmalar esnasında ölmüş Sovyet askerlerinden bazılarının tek, bazılarının toplu mezarları bulunuyor. Manzara güzel, ama Tuna Nehri’ni değil, şehrin diğer kısımlarını görmeye imkan tanıyor. Yine de bu küçük şehirde görülmesi gereken yerler arasında olduğunu düşünüyorum.

Haritamı almadan önce sokaklarda bilinçsiz bir şekilde dolaştığım sırada Slovakya Ulusal Müzesi (Slovenské národné múzeum) tabelasını görünce, kapıda da Çekoslovakya’nın ilk başkanı Garrigue’nin heykeli olması nedeniyle burada Slovakya’nın yakın siyasi tarihine dair birşeyler öğrenebileceğimi ummuştum, ama daha çok doğal tarih üzerine buluntuların sergilendiğini görünce içeri hiç girmedim. Onun yerine şehrin Old Town dışındaki en önemli turistik noktası diyebileceğimiz Bratislava Kalesi’ne (Hrad) gittim. Bu fazlasıyla restore edilmiş kalede Slovakya ülkesinin ve insanlarının geçtiği tarihsel süreçler, kendi çaplarında bir resim koleksiyonu, bolgede Keltler’in varlığını ve etkilerini anlatan sergi gibi çeşitli bölümler vardı. Ne yazık ki benim çok görmeyi en çok istediğim türde bir 20. Yüzyılı kapsayan yakın tarih bölümü burada da yoktu. Yine de görülebilir, kalenin bahçesinde güzel Tuna manzarası var. Giriş normalde 7 Euro, ancak benim gittiğim pazar gününe özel ücretsizdi. Buradaki eserlerden anladığım şu oldu, Slovakya’nın resmi tarihi büyük oranda Macar ağzıyla yazılmış. Bu normal karşılanabilir, nitekim burası Mohaç Savaşı’ndan sonra Macar İmparatorluğu’nun başkentiydi birkaç yüzyıl. 1. Dünya Savaşı’nın kaybedenlerinden Avusturya-Macaristan’ın topraklarından Trianon Anlaşması’yla kopmuş Çekoslovakya’nın 2 mirasçısından biri. Zaten kalenin taç kulesinde Macar kralının tacının örneği bulunuyor, orijinali Macar parlamentosunda sergileniyor.

Tuna Nehri, Bratislava
Bratislava Kalesi’nden Tuna manzarası, şehrin tarihi kuzey tarafından pek birşey olmayan güney tarafına bakış

Çok büyük bir şehir olmamasından ötürü mezarlık açısından da zengin diyemeyiz Bratislava’ya. Hafif şehir dışındaki Slávičie údolie Mezarlığı’nda Alexander Dubcek gibi kişilerin yanında birçok önemli önemsiz kişini mezarı buradaymış, ben gitmedim. Benim gittiğim, şehir merkezindeki küçük Ondrejský Mezarlığı’ydı (Ondrejský cintorín). Burası çok eski, ancak büyük olmayan ve İsveç’te sıkça gördüğüm park-mezar ayarında, insanların koşup gezintiye çıktığı türde bir yerdi. Buranın aklımda kalan tarafı, şehrin bir zamanlar Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun parçası olması nedeniyle nüfusun bu ülke halklarının unsurlarını büyük ölçüde barındırdığını mezar taşları üzerinden okuyabilme imkanı vermesiydi. Almanca ve Macarca çok sayıda isim ve mezar taşı yazısı görebiliyorsunuz. Yeni bir mezar olarak da bağımsız Slovakya’nın 2016’da ölen ilk devlet başkanı Michal Kováč’ın mezarı dikkat çekiyor, 15-20 dakikanızı ayırabilirsiniz buraya.

Old town’ın (Staré Mesto) belli bir kısmını çevreleyen surların bir girişindeki tarihi kapı Michal’ı zaten görürsünüz bir şekilde. Eski surların hala ayakta kalan son orijinal kapısı, Michalská brána. Birkaç tane önemli kilisesi var, en önemlisi de Macar krallarının yıllarca taç giydiği Aziz Martin Kilisesi. Başka Avrupa şehirlerindeki tarihi merkezlere benzer, bolca lokanta ve hediyelik eşya dükkanının bulunduğu bir yer burası. Birkaç tane küçük meydanı var kendi içinde, yine de illa bir yerler karşılaştırmam gerekirse açıkçası Krakow’un Stare Miasto’su gibi görkemli değil bana göre.

Bratislava Old Town
Sabahın köründe bir Staré Mesto manzarası

Aslında bunların hepsi, başka şehirlerde benzerlerini görebileceğim, hatta gördüğüm şeyler olarak benim için aşırı unutulmaz anılar yaratmayan yerlerdi, ne yalan söyleyeyim. Bratislava’daki günümü unutulmaz kılan -ya da kılamayan- olay, tam da gittiğim gün koşulan maratondu. Sabahın köründe Old Town’da dolaşırken yol kenarlarına dizilen bariyerleri görünce şüphelendim, sonra ortalıkta koşucu görünümlü, şortlu insanlar belirince, birilerine sorup gerçekten o gün Bratislava Maratonu’nun yapıldığını öğrendim. Tüm geceyi otobüste geçirmiş olsam da içimde feci bir yarışa girme isteği uyandı. Sporcuların peşine takılıp yarışın başlayacağı yere gittim, sora sora kayıt bölümünü buldum. Ne yazık ki yeni kayıt alamadıklarını söylediler, tüm kategorilerde kontenjanlar dolmuştu. En azından bir yarı maraton koşma umudum böylece söndü gitti. Tavsiye ve kişisel anı karışımı bu hikayeden bir sonuç çıkarmak gerekirse, koşuya meraklıysanız ve önümüzdeki yıllarda Mart sonunda o taraflara gidecek olursanız yarışa kaydolun gitmeden. Şehrin en güzel yerlerini koşarak görebilirsiniz (hatta genel olarak gideceğiniz her ülkedeki koşu organizasyonlarnı araştırın önceden, koşmak çok güzel, valla) Şimdiki aklım olsa muhakkak önceden kaydolurdum yarı maratona. Çünkü yarışta günün yarısı gitse bile kalan yarısında -Bratislava özelinde söylüyorum- şehrin önemli yerlerinin çoğunu görecek zamanınız olacaktır. O kadar küçük bir yer Bratislava. Küçük ama gezmesi keyifli denebilir.

İletişim

Bu yazıyla ve diğer yazılarımla ilgili her türlü sorunuzu, yazıların altına yorum yaparak bana iletebilirsiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir