Cleveland’da gezilecek yerler
Son güncelleme tarihi: 27 Aralık 2022
Cleveland denince pek çoğumuzun aklına ilk olarak Cavaliers ve LeBron James veya Cedi Osman geliyorsa bir sebebi vardır. Bir de işi düşen birileri varsa Cleveland Clinic gerçekten alanının en iyi hastanelerinden biri olarak hatırlarlar. Tamam, bazılarına da belki rabbi söylemiş olabilir ama genel anlamda Cleveland adını duymamız için fazla bir sebep olmadığı da ortada, nitekim ABD’nin en popüler şehirleri arasında olduğu söylenemez.
Ben de buraya çok merak ettiğim için değil, bir konferans vesilesiyle gelme imkanı buldum. Bulunduğum süre boyunca da boş zamanlarımda şehirde görülebilecek yerleri olabildiğince keşfetmeye çalıştım. Bu yazıda Cleveland şehriyle ilgili öğrendiklerimi bir araya getirmeye çalıştım. Sonda diyeceğimi başta diyeyim, düşündüğüm ve ilk başta bana anlatılanlar kadar kötü bir yer olmadığına kanaat getirdim.
Yazıda yanıt vermeye çalışacağım konular şunlar:
- Cleveland nasıl bir yer?
- Cleveland’a nasıl gidilir?
- Cleveland’da gezilecek yerler
- Cleveland’da ulaşım ve toplu taşıma
- Cleveland’da spor
- Cleveland’da mekanlar
Cleveland nasıl bir yer?
Cleveland Amerika’nın nispeten eski denilebilecek şehirlerinden bir tanesi. 1796’da Moses Cleaveland tarafından, Cuyahoga Nehri’nin ağzındaki bölgeyi yerleşime uygun bulmasının ve yapılan anlaşmaların ardından yerlilerin buradan yavaş yavaş çekilmesiyle kurulmuş. Diğer erken koloni şehirleri gibi İrlanda, Almanya ve İtalya’dan yoğun göçler alarak büyümüş. Amerikan İç Savaşından sonra Güneydeki siyahların yoğun göçüne maruz kalmış. Sonra Porto Riko’dan Latinler, Uzakdoğulular ve dünyanın her yerinden bir sürü etnik grup buraya akmış. Çeşitli dönemlerde ABD’nin en kalabalık şehirleri arasında yer alsa da bugünkü şehir merkezi nüfusu 370 bin civarında sadece. Amerika’nın en büyük 50 şehri arasına giremiyor. Bunun nedeni, zaman içinde nüfus anlamında büyük dalgalanmalar yaşamasına neden olan krizlerden de geçmiş olması. Ancak Greater Cleveland diye bilinen, şehri çevreleyen ve Cleveland’la bütünleşmiş bölgenin nüfusu 2 milyonu geçiyor.
Günümüz Cleveland’ı, Erie Gölü kenarına doğu batı istikametinde uzanmış bir vaziyette. Yaklaşık olarak ABD’nin kuzeydoğusunda yer alıyor diyebiliriz. Şehrin merkezi (downtown) Public Square adlı bir meydanın etrafında gelişmiş. Kaba bir genelleme yapmak gerekirse, şehrin batısında beyazlar, doğusunda siyahlar başta olmak üzere sonradan gelen etnik gruplar kümelenmiş. Ohio eyaletinin Colombus’tan sonra en kalabalık şehri aynı zamanda.
Turistik anlamda eh işte seviyesinde diyeceğimiz, bizzat Amerikalıların bile “mistake by the lake” (göl kıyısındaki hata) diye adlandırdığı şehrin çok güçlü olduğu bir yanı varsa o da tıp. Kocaman bir alana yayılmış Cleveland Clinic başta olmak üzere çok sayıda başarılı hastane ve klinik var şehirde. Özellikle kalp rahatsızlığı olan insanlar tedavi için Cleveland’a geliyor.
Cleveland’a nasıl gidilir?
Cleveland’a Türkiye’den direkt uçuş bulunmuyor. Makul yöntemlerden biri, Türk Hava Yolları veya başka bir havayolu ile Amerika Birleşik Devletleri’nin Doğu sahiline yakın bir yere (New York, Boston, Washington DC) uçup, oradan Cleveland Hopkins Uluslararası Havaalanına giden başka bir uçağa binmek olur.
Türkiye’den direkt gelen uçuşlar içinde Cleveland’a en yakın olanı Chicago O’Hare Havaalanına yapılan sefer olduğundan, buradan da uçak, otobüs (Greyhound Bus) ve tren (Amtrak) ile daha ucuza gelmeniz mümkün olabilir. Bu bence en makul yöntem. Ancak Amtrak tren istasyonu benim gittiğim dönemde sadece geceleri çalışıyordu. Bu yüzden otobüs seçeneği daha ön plana çıkıyor diyebilirim.
Cleveland Hopkins Havaalanı’ndan merkeze geliş
Hem Amtrak hem de Greyhound istasyonları şehrin merkezinde sayılır. Ancak Cleveland’a uçakla geldiyseniz bence merkeze 15 kilometre uzaklıktaki havaalanından şehre ulaşmanın en mantıklı yolu toplu taşıma kullanıp trene binmek.
Havaalanında trene giden işaretleri takip ederek tren istasyonunu bulmanız gerekiyor önce. İstasyon girişindeki otomatta satılan tek binişlik kartı aldıktan sonra direkt trene binebilirsiniz. RTA adlı Cleveland toplu taşıma sisteminin kırmızı hattının havaalanı durağında bindiğiniz tren, sizi 25 dakikada şehir merkezindeki Tower City Center durağına getirecek. Tek binişlik tren kartını 2.5$’a satın alabiliyorsunuz.
Cleveland’da gezilecek yerler
Public Square ve çevresi
Şehrin hem coğrafi hem de ulaşım merkezi diyebiliriz buraya. Dikdörtgen şeklinde bir yapıya sahip ve ortasından da araç yolu geçiyor. Yolun ikiye böldüğü meydanda çeşitli anıtlar var. Bunların en ünlüsü, zaten meydanın en farkedilir yapıtı olan Soldiers Monument. Tam adı Cuyahoga County Soldiers’ and Sailors’ Monument. Amerikan İç Savaşı sırasında kazanan tarafta olan Cuyahoga County’li (Cleveland ve çevresi) ölenlerin anısına 1894’te yapılmış olan anıtın dış kısmında savaşın çeşitli anlarını yaşatan heykeller yer alıyor.
İç kısmında ise, savaşa ve savaştaki önemli figürlere yer veren kabartmalar bulunuyor. Köleliği kaldıran Abraham Lincoln için de birkaç kabartma bulunuyor, nitekim Lincoln 1865’te Washington’da suikaste uğradıktan sonra cenazesi uzun bir tren yolculuğu sonunda Springfield, Illinois’da toprağa verildi ve yol boyunca trenin durup cenazenin halkın ziyaretine sunulduğu 12 yerden bir tanesi Cleveland’mış. Bu nedenle cenaze törenine dair çeşitli bilgiler de veriliyor bu anıtta. Ayrıca savaş zamanından kalan bazı ödül, madalya ve belgeler de sergileniyor. Bunun dışında 11 Eylül’de ölenlerin anısına küçük bir bölüm var, saldırılar sırasında ölen Kuzey Ohio’lular anılıyor. Anıta giriş ücretsiz.
Meydanda bulunan diğer önemli anıtın ise şehre ismini veren General Moses Cleaveland’ın heykeli olduğunu söyleyebilirim. Birçok otobüsün durakları Public Square’den veya çevresinden kalktığı için burayı mutlaka görürsünüz. Şehrin simge yapılarından Terminal Tower ve Tower City Center da Public Square’in yanında bulunuyor.
Public Square’in yakınlarındaki The Arcade‘i de burada anmak isterim. Meydana bağlanan şehrin en ünlü caddelerinden Euclid Avenue üzerinde bulunan Cleveland Arcade, şehrin sembollerinden bir tanesi. 1890’da yapılan bu bina, uzun yıllar boyunca ve günümüzde de kısmi olarak alışveriş merkezi olarak kullanılıyor. Müthiş bir iç mimarisi var, zaten Milano’daki meşhur Vittorio Emanuele II Galerisi’nden esinlenerek yapılmış. 2001’de burayı Hyatt Regency satın almış ve kompleksin üst katlarını otel olarak kullanmakta. Alt katlar halka açık ve bu nedenle siz de girip görebilirsiniz. Benim gibi Ankaralılar buraya girdiklerinde Karum’u muhakkak hatırlayacaklardır, güzel iç mimarisi ve giderek azalan dükkan ve müşteri sayısıyla…
Arcade’in biraz ilerisinde ise şehrin tiyatro merkezi olan Playhouse Square bulunuyor. Burada renkli ışıklı tiyatro binalarını ve yolun üstünde duran devasa avizesini gözden kaçırmak mümkün değil.
Rock’n Roll Hall of Fame
Rock’n Roll sözcüğünün doğduğu yer olarak kabul edilen Cleveland’ın belki de en önemli ziyaret noktası burası (1951’de radyo DJ’i Alan Freed, bu terimi kullanmış ilk kişi olarak kabul ediliyor). Amerika’da doğup birçok farklı akımın etkisiyle tüm dünyada tanınan bir müzik türü haline gelen Rock’n Roll’a adanmış bu şöhretler müzesinde o kadar çok şey var ki, gezerken mutlaka tanıdığınız bildiğiniz müziklere ve isimlere rastlayacaksınız, özellikle bu müzik türünün hayranı olmasanız bile.
Müzenin alt katındaki Ahmet Ertegün Salonunda -ki kendisi bu müzenin hayata geçirilmesinde büyük pay sahibiymiş- Rock’n Roll’un esinlendiği müzik türlerine dair geniş bir sergi bulacaksınız. Soul ve Gospel gibi Afrika kökenlilerin müzikleriyle Country ve Bluegrass gibi Kelt kökenli beyazların müziklerinin nasıl birleşip Rock’n Roll’u meydana getirdiğini öğreniyoruz. Rock’n Roll bir anlamda siyahlar ve beyazların ortak şekilde katkıda bulunup hayat verdiği bir tür olarak anlatılıyor. Zaten müziği takip eden kitlenin Afro-Amerikalılar ve fakir beyazlar olduğuna vurgular yapılıyor. Bütün bu alt türlerin en önemli temsilcilerinin müzikleri ve eşyaları da sergileniyor. Ayrıca müziğin oluşumunda önemli yeri olan şehirlerin (Memphis, Liverpool, Detroit vs) hikayeleri anlatılıyor. Bence enteresan olan kısımlardan birinde de, Rock’n Roll’un doğduğu yıllarda dönemin önde gelen din adamı ve muhafazakar şahsiyetlerinin tepkilerini ve eleştirilen sanatçıların verdiği yanıtları okuyabiliyorsunuz.
Bunlar dışında türün en önemli sanatçı ve gruplarının tarihine dair binlerce obje yer alıyor. Özellikle Beatles ve Let it Be albümüne ayrılmış bölümler var ama Elvis Presley başta olmak üzere Jimi Hendrix, Janis Joplin, David Bowie gibi sayısız sanatçının, Rolling Stones gibi grupların köşeleri bulunuyor. En ilginci de, Rock’n Roll’dan türemiş müzik türlerinin de bölümleri var ki bu anlamda Heavy Metal, Grunge, Punk, Hip-Hop gibi çok farklı türlerin kendilerine ait hikayeleri anlatılıyor. Green Day’den Prince’e, Metallica’dan Ice-T’ye, The Doors’dan Alice Cooper’a Amerikan müzik sahnesinin neredeyse bütün büyüklerine selam veriyor burası. Modern dönem sanatçılarının (Lady Gaga, Harry Styles) da bazı eşyaları sergilenmekte. Bu bölümlerde yüzlerce orijinal müzik aleti, sahne kostümü, konser bileti, albüm kapağı gibi eşya görüyorsunuz.
Müzenin üst katlarında ise kendi müzik yeteneklerini deneyeceğiniz bölümler, Pink Floyd’un The Wall albümüne adanmış bir sahne (Roger Waters tasarımı bir duvar) ve şöhretler müzesine kabul edilen en son kişi ve grupların bölümleri de bulunuyor. En sonda ise müzede gördüğünüz sanatçıların ve müzenin kendisinin çeşitli hatıra eşyalarının satıldığı dükkanla gezinin sonu geliyor.
Göl kıyısında yer alan bu son derece zengin müzenin giriş ücreti 35$.
A Christmas Story House
A Christmas Story filminin adını ilk kez, Cleveland’da geçen ünlü bir film var mı diye gelmeden önce araştırma yaparken duydum. Sonra anladım ki her ne kadar Türkiye’de pek bilinmese de Amerikan popüler kültüründe çok büyük yeri olan bir filmmiş kendisi. Ekşi Sözlük’te baktığımda IMDB puanının yüksek olduğuna çok şaşıran yorumlar okudum çoğunlukla. Ancak kendim izleyince anladım ki gerçekten gayet başarılı bir Noel komedisiymiş kendisi, ki Amerikan komedilerini genel olarak pek yakın bulmam kendime. Merak edenler için, 1983 yapımı filmde Noel hediyesi olarak havalı bir tüfek isteyen 8 yaşında bir çocuğun ailesini ikna edebilmek yaptıkları ve Noel günü yaklaşırken evde ve okulda yaşadıkları anlatılıyor. Birbirinden ayrı gibi gözüken küçük skeçlerden oluşan filmdeki onlarca sahne, Amerikalıların görünce veya duyunca hatırlayacağı türden repliklerle dolu. Bu film o kadar büyük bir yere sahip ki, 1996’dan beri her Noel günü ulusal televizyon TNT’de 24 saat boyunca bu film gösterilirmiş.
Bu girizgahın nedeni, yukarıda dediğim gibi filmin Cleveland’da geçmesi ve daha da önemlisi, filmin baş karakteri Ralphie’nin ailesiyle yaşadığı müstakil evin hala aynı yerde aynı şekilde bulunuyor olması. Filmin hayranlarından Brian Jones adlı girişimci bu evi satın alıp müzeye dönüştürmüş. Evin içindeki sahneler Toronto’da bir stüdyoda çekilmiş olsa da evin içini filmdeki haline sadık şekilde yeniden tasarlamış. Ayrıca komşu Bumpus’ların evi ve filmde önemli yeri olan Ralphie’nin babasının arabası gibi detaylar da evin etrafında dolaşırken karşınıza çıkıyor. Evin karşısındaki müze dükkanında filmle ilgili yüzlerce ürün satılıyor, en bilineni tabii ki filmde önemli bir yer tutan kadın bacağı şeklindeki lamba. Ayrıca filmle özdeşleşen repliklerin yer aldığı sayısız ürün de mağazada yer alıyor. Buraya gelip yaklaşık 45 dakika süren turlara katılabilir, filmin çekildiği evi ve filmle ilgili diğer önemli yerleri görebilirsiniz. Tur ücreti 15$. Ben tura katılmadım, ancak buraya gelenlerin büyük kısmının filmi çocukluğunda izlemiş kişiler olduğunu yaş ortalamasına bakarak söyleyebilirim. Ücreti karşılığında bu evlerden birinde otel gibi kalma şansı da veriyorlar.
Burası şehir merkezine yaklaşık 5 kilometre uzaklıkta, Tremont mahallesinde bulunuyor. Burası son derece tipik bir Amerikan banliyösü, her yerde filmlerden rahatlıkla hatırlayacağımız türden müstakil evler bulunuyor. Hatta mahalleli bile filmi çok sahiplenmiş olmalı ki yakınlardaki bir evin pencere kenarında malum lambayı gördüm. Şehir merkezinden yürüyüş yaklaşık 1 saat sürüyor. 25 numaralı otobüsle 20 dakikada gidebilirsiniz. West 14th Buhrer Street durağında inip biraz yürümeniz gerekiyor. Filmlerden alışkın olduğumuz Amerikan banliyösü görüntüsünü bu mahallede kanlı canlı şekilde yaşayacaksınız.
Cleveland’a hiç gelmeyecek olsanız bile filmi izlemenizi öneririm naçizane.
University Circle
Cleveland üniversitelerinin ve Cleveland Clinic’in de bulunduğu University Circle bölgesi, aynı zamanda şehrin müzelerinin önemli kısmını da barındırıyor. Ayrıca Wade Oval gibi çeşitli parklar da yer alıyor. Buraya gelirseniz muhtemelen Wade Park yakınlarındaki yerlere de gidersiniz. Yol üstündeki tarihi Hessler Road’a ve buranın ahşap döşeli sokağına da bir göz atın derim. Burası üniversitelilerin de etkisiyle zaman içinde karşı kültürün merkezi haline gelmiş. Sokakta yürürken bölge sakinlerinin, yeni bina yapımını protesto ettikleri dövizleri göreceksiniz, o kadar tarihi bir yer.
Bu bölgeye ve bölgedeki müzelere hem Healthline hattıyla hem de 9 numaralı otobüsle 25-30 dakikalık yolculuklarla varılabilir.
Cleveland History Center
Cleveland şehrinin tarihine dair oldukça kapsamlı bilgiler bulabileceğiniz gayet başarılı bir müze burası. Cleveland’ın 1795’te kurulmasından sonra yaşadığı değişimler dönemin gazete küpürleri, fotoğrafları ve eşyalarıyla sergileniyor. Cleveland’ın geçirdiği değişimleri ve günümüzdeki kozmopolit kimliğini anlatan kısa bir film de seyredilebiliyor. Ayrıca ABD’nin ilk siyah belediye başkanı Carl Stokes ve Cleveland belediye başkanlığı dönemini anlatan bir bölüm de var.
Bunlar dışında müzede geniş bir araba koleksiyonu var, Cleveland’da yapılmış olmasalar da şehrin tarihinde yerini almışlar. Nitekim Cleveland’da araba, motor ve hatta uçak yarışları çok popülermiş bir zamanlar. Bu noktada Cleveland araba endüstrisinin bir Detroit seviyesinde olmasa bile iyi bir noktada olduğunu belirtmek lazım. Bunun dışında şehrin çok da başarılı olmayan, hatta uzun yıllar şampiyonluk gelmemesiyle ilgili lanetli olduğu bile düşünülen ancak yine de sıkı şekilde takip edilen spor takımlarının tarihine, şehirdeki demografik yapıya, şehirden çıkmış önemli kişilere ve başardıklarına değinen köşeler bulacaksınız. Şehrin hızlı şekilde endüstriyelleşmesi, atıkların Cuyahoga Nehri’ne dökülmesi ve nehrin içindeki pislik nedeniyle 1970’lere kadar düzenli yangınların çıkması gibi enteresan bilgileri bu müzede okuyabilirsiniz.
Bunların haricinde müze binasının bağlandığı tarihi Bingham-Hanna köşküne geçip 20. yüzyıl başlarında önde gelen bir Cleveland ailesinin evinin neye benzediğini görebilirsiniz. Bu bölümde Cleveland’lı kadınların oy hakkı mücadelesini anlatan bir serginin yanında, Cleveland’la özdeşleşmiş devlet memuru, özel sektör çalışanı, din adamı ve hatta şehrin takımlarının giydiği kıyafet ve formaların olduğu bir kısım da dikkat çekiyor. Geçmiş başkan seçimlerindeki kampanya rozetleri de ilgimi çeken bir başka bölümdü.
Şehrin geçmişine dair önemli fikir edinebileceğiniz bu müzeye giriş ücreti 15$. Bu müze de University Circle’da, Sanat Müzesine yakın.
Cleveland Museum of Art
Cleveland’ın sanat müzesi, oldukça kapsamlı ve zengin bir koleksiyona sahip. Şunu söylemem gerek, ABD’deki hiçbir klasik sanat müzesi, Avrupa’daki benzerlerinin seviyesine kolay kolay ulaşamaz gibime geliyor çünkü çok doğal olarak tarihin en büyük sanatçıları çoğunlukla Avrupalı ve eserleri de Avrupa müzelerinde bulunuyor. Yine de Cleveland Sanat Müzesi, kısmen Avrupa’dan, çokça da Avrupa’daki akımlardan esinlenmiş Amerikalı sanatçıların eserlerinden oluşan zengin bir koleksiyona sahip. Cleveland’ın 2 numaralı müzesi denebilir, Rock’n Roll Hall of Fame’in ardından.
Müzede tabii ki Amerikan resim tarihinin yıllar içinde değişimini gösteren çok sayıda tablo bulunması kaçınılmaz. Ancak Avrupa’da farklı dönemlerde yapılmış resimler de burada bulunuyor, Orta Çağ ve Rönesans dönemleri de dahil. Ayrıca çok sayıda ev eşyası, süs eşyaları, dini tablolar da yer alıyor. Bunların yanında Mısır, Mezopotamya, Roma, Bizans ve İslam uygarlıklarına ayrılmış birçok oda da var. Hatta Türkiye’den halılar, İran’dan cami mihrapları falan da var. Avrupa’ya hiç gitmemiş, dünyanın geri kalanı hakkında fazla bilgisi olmayan Amerikalılar için oldukça öğretici olduğunu söyleyebilirim. Küçümsemiş gibi anlaşılmak istemem, müze gerçekten çok kapsamlı ve eserler, sanat dünyasına fazla yakın olmayan benim gibileri düşünerek fazlasıyla ayrıntılı açıklamalarla sunuluyor.
Müzede geniş Asya ve Güney Amerika eserleri bölümleri de bulunmakta. En dikkat çekici eserin, Fransız Jean-Baptiste Carpeaux’ya ait “Why Born Enslaved!” adlı heykel olduğunu söyleyebilirim. Köleliğe baş kaldıran bir kadın büstü diyebileceğim bu heykel, gerçekten insanın aklında yer edecek türden.
Auguste Rodin’in Düşünen Adam heykelinin orijinalden yapılan kopyalarından biri de müzenin arka girişinde bulunuyor. Ancak 1970’te uğradığı bombalı saldırı nedeniyle ciddi hasar almış, sonra da özellikle restore edilmemiş.
9 numaralı otobüsle merkezden 20 dakikada gidilebilen müzeye giriş ücretsiz. Müzenin Wade Park tarafındaki ana kapısından gezmeye başlamanızı tavsiye ederim, böylelikle daha kronolojik bir sırada koleksiyonları incelemek mümkün oluyor.
Cleveland Museum of Contemporary Art
Modern sanata meraklı olanlar için Cleveland Modern Sanat müzesini de tavsiye edebilirim. Ancak çok zengin bir koleksiyon olduğu söylenemez. Sadece 1970’teki ünlü Kent State Üniversitesi eylemlerine ayrılmış bölüm ilgimi çekti diyebilirim. Ancak modern sanata ilgisi olanlar, muhakkak benden daha fazla şey bulacaklardır.
Healthline ile yaklaşık yarım saat mesafede bulunan müzeye giriş ücretsiz.
Lakeview Cemetery
Cleveland’ın en eski ve ünlü mezarlığı burası. Ama burası sadece mezarlık olarak değil, bir park olarak da kullanılıyor. 150 yıl kadar önce açılmış olması nedeniyle, mezarlığa ayrılan alan günümüzde acayip bir orman haline gelmiş. Küçük yatay mezar taşlarının kapladığı uçsuz bucaksız alanlar, bu ağaçların altında, gölgede kalıyor. Mezarlıkta yatanların taşlarına baktığınızda, buralara ilk yerleşmiş İngiliz, Alman ve İtalyan kökenlilerin çoğunlukla olduğu görülüyor. Ancak sonraki yıllarda tabii ki bütün Cleveland halkının son adresi haline gelmiş. Mezarlığın kapladığı alan o kadar büyük ki, orta bölümünde bir baraj var. 1978’de yapılmış Lakeview Barajı, mezarlığın içinden geçen nehrin taşmasına engel olması için yapılmış. Burayı da yukarıdan görebilmek mümkün mezarlıkta dolaşırken.
Buranın en ünlü sakini ise 20. Amerikan Başkanı James Garfield. Başkanlığı sadece 6 ay süren Garfield, mezarlığın ortasına yapılmış oldukça büyük bir anıt mezarın altına gömülmüş. Anıt mezarın duvarında Garfield’ın hayatına dair kabartmalar da bulunuyor. Mezarlıkta özellikle ilk yıllarda zengin ailelerin yaptırdığı heykelli mozoleler de yer alıyor. Örneğin Cleveland şehri için önemli bir yeri olan, Wade Oval parkına adını vermiş sanayici Jeptha Wade ve ailesinin mezarları da mezarlığın tepelerinden birinde yer alıyor. Görsel açıdan oldukça güzel manzaraları olan mezarlığı yöre halkı koşu yapmak, köpek gezdirmek veya sadece biraz dolaşmak için sıklıkla kullanıyor.
Mezarlıkta gömülenlere Türkiye’den bakılınca çok ünlü bir insan bulmak zor oluyor, nitekim burada dünyaca ünlü çok kişi gömülmüş değil. Yine de Rock’n Roll teriminin mucidi olarak kabul edilen Alan Freed, çizgi romancı Harvey Pekar, The Untouchables filminin esinlendiği olayların merkezindeki isim Eliot Ness bu mezarlıkta gömülmüş ünlü kişilerden birkaç tanesi.
Mezarlığa Healthline (Cleveland Clinic ve diğer hastaneleri merkeze bağladığı için bu ad verilmiş) otobüs hattıyla, Euclid Av & E 123rd St Station durağında inmek suretiyle yaklaşık 35 dakikada ulaşılıyor.
West Side Market
Cleveland’ın en önemli meyve sebze ve et ve süt ürünleri pazarı diyebileceğimiz West Side Market, şehrin batısında Ohio City bölgesinde bulunuyor. Meraklıları görebilir, Amerika’da bizim bildiğimiz pazar benzeri ortamların neye benzediğine dair fikir edinebilir. Burada klas mekanlar ve güzel barlar da bulunmakta, not olarak ileteyim.
Hope Memorial Bridge
Cleveland’ın ikiye bölen Cuyahoga Nehri, zigzaglar çizerek Erie Gölü’ne döküldüğü için nehrin iki yakasını bağlayan çok sayıda köprü bulunuyor. Bence şehrin en akılda kalıcı köprüsü. Hope Memorial Köprüsü. 1930’larda trafiğe açılan köprünün iki ucu, art deco tarzda yapılmış toplam 8 adet korkunç karakter barındırıyor. Her biri elinde bir taşıt (otomobil, kamyon, tanker vs) bulunduran bu karakterlere şehrin koruyucuları (guardian) deniyor ve şehrin önemli sembollerinden biri olarak görülüyorlar. Hatta köprünün doğu ucunda stadı bulunan beyzbol takımı Cleveland Guardians’ın isim babaları da bunlar. Çok çirkin olsalar da şehrin dokusunda yer almışlar bir şekilde.
Great Lakes Science Center
Rock’n Roll Hall of Fame’in hemen yanında bulunan bu müze, daha çok gençlerin bilime yönelik ilgisini artırmaya yönelik bir varoluş amacına sahip. Birçok interaktif bölümde ziyaretçiler, fizik, kimya, biyoloji gibi birçok temel bilime dair, ayrıca ABD’nin uzay macerasına dair birçok şey öğrenebiliyor. Ben gittiğimde bakım çalışmaları nedeniyle müze kapalıydı. Çok da üzüldüm diyemem. Giriş ücreti 16 dolardı.
Cleveland War Memorial
Public Square’e yakın bir başka meydanda bulunan bu anıt, 1. ve 2. Dünya Savaşı, Kore Savaşı, Vietnam ve Irak’taki savaş ve işgallerde ölen Greater Cleveland bölgesinden çıkmış Amerikan askerleri anısına yapılmış. Her Amerikan şehrinde benzer anıtlar var, bu da Cleveland versiyonu. Bir havuzun ortasına inşa edilmiş anıtın etrafında ölen askerlerin isimleri yazıyor. Özellikle gitmenize gerek yok, zaten dolaşırken karşınıza çıkar.
Cleveland’da ulaşım ve toplu taşıma
Cleveland bir Chicago veya San Francisco olmamakla birlikte küçük bir yer de sayılmaz. Downtown bölümü yürüyerek rahatlıkla geziliyor, ancak biraz daha dış mahallelerdeki yerlere gitmek için toplu taşıma şart diyebilirim.
Şehrin toplu taşıma imkanları hiç fena değil. RTA kurumu Cleveland’daki toplu taşıma işlerini hallediyor. Yukarıda Kırmızı hattan bahsetmiştim, onun dışında 3 tane daha tren hattı şehrin uzak mahallelerini merkeze bağlıyor. Ayrıca çok sayıda otobüs hattı var ve pek çok yere otobüsle de gidilebiliyor.
Sistemin en güzel tarafı da bütün ulaşım araçlarının aynı biletle kullanılabilmesi. Tren ve Healthline duraklarında bulunan otomatlardan 5 dolarlık günlük biletten almanızı tavsiye ederim eğer gün içinde 1’den fazla kez toplu taşıma kullanacaksanız, çünkü zaten tek biniş bileti 2.5$. Onun dışında, otobüs şoförlerinden de bilet alabilirsiniz, ancak sadece nakit kabul ediyorlar ve para üstü vermiyorlar. O yüzden otomatı tercih edin derim.
Cleveland’da spor
Cleveland’da profesyonel sporlar yakından takip ediliyor. Her ne kadar tarihteki genel başarısızlıklarıyla tanınsa da tüm profesyonel liglerin Cleveland’da bir takımı var. Biz tabii daha çok NBA takımı Cavaliers’ı biliyoruz. Ancak Amerikan futbolu takımı Cleveland Browns ve beyzbol takımı Cleveland Guardians (eski adıyla Indians) da çok seviliyor ve takip ediliyor gördüğüm kadarıyla. Üstelik bütün bu takımların stadyumları şehir merkezinde, bir maç seyretmek veya en azından maç ortamını dışarıdan görmek isterseniz büyük çile çekmeniz gerekmiyor. Browns’ın stadı FirstEnergy Stadium, direkt göl kenarında zaten. Cavaliers’ın salonu Rocket Mortgage FieldHouse ve Guardians’ın stadı Progressive Field yan yanalar ve yine merkezdeler.
Cleveland’da konaklama
Cleveland pek turistik bir yer 0lmadığı için burada ucuz konaklama imkanları da pek bulunmuyor. Zaten ABD’de hostel kültürünün zayıf olduğunu da biliyoruz. Bu nedenle yolunuz Cleveland’a düşerse ya bir otelde, ya da Airbnb ile ayarlayacağınız bir evde kalmak dışında fazla bir seçeneğiniz olmadığını söyleyebilirim.
Cleveland’da mekanlar
Özellikle gece hayatı ifadesini kullanmak istemiyorum, çünkü gece hayatı denince akıllara disko ve kulüpler geliyor. Ben daha çok bar ve restoran anlamında bakmaya çalışıyorum. Bu anlamda çeşitli güzel yerler var. Downtown’da Esat 4th Street ve East Prospect Avenue, batıda Market Square ve çevresinde güzel yerler olduğunu gördüm. Ayrıca Irishtown Bend denen nehir kenarı bölgelerinde mekan ve gece kulüpleri bulunuyor. Sporun çok sevildiğini söylemiştim, o yüzden birçok spor bar olduğunu da söyleyebilirim.
Bütün Amerikan şehirleri gibi Cleveland’da da bir Chinatown var, ancak Boston, Chicago veya San Francisco’daki gibi büyük ve ruhu olan bir yer diyemeyeceğim.
Sanırım Cleveland gibi bir şehir hakkında bundan daha fazla bilgi vermek pek kolay değil. Yazının rağbet göreceğini sanmasam da bu yazının hasbelkader Cleveland’da işi olanlara faydalı olmasını umut ediyorum.
2 Yorum
Toprak
Merhaba, yazınızı dikkatle ve sonuna kadar okudum, bu nedenle “Yazının rağbet göreceğini sanmasam da…” kısmına katılmadığımı belirtmek isterim 🙂 Şehir hakkında bulabildiğim, bilgi içeren ender seyahat notları oldu, kaleminize sağlık. Aksilik olmazsa ekim ayı içerisinde seyahat etmeyi planlıyorum.
Geç Kalmış Yolcu
Merhabalar,
Cleveland’a giden pek turist olmuyor, Amerikalıların bile pek rağbet etmediği bir yer, o yüzden öyle yazmıştım. Ancak sizin işinize yaramış olmasına çok sevindim. Umarım keyifli zaman geçirirsiniz.
Saygılarımla,