Gezi

Dubrovnik’te Gezilecek Yerler

Son güncelleme tarihi: 8 Nisan 2024

Gidip görmediyseniz bile adını muhakkak duyduğunuz bir şehirdir Dubrovnik. Müthiş denizi, harika ‘tarihi şehir merkezi’, kendine özgü coğrafyasıyla, bir tatil yöresi olarak Avrupa’nın ilk akla gelen yerlerinden bir tanesi hiç şüphesiz. Benim aklıma niyeyse Banu Alkan’ı getirirdi burası, kendisi aslen Dubrovnikli olduğu her fırsatta söylerdi, gerçekten de Dubrovnik’te doğmuş, sonradan Türkiye’ye göç etmiş bir ailenin çocuğudur. Elbette bu yazının geri kalanında kendisinden bahsetmeyeceğim.

Dubrovnik’te gezecek bir yer bulmakta sıkıntı yok aslında. Ne kadar turistik olduğunu arkadaşlarımla konuşurken de sürekli vurguluyorum, hatta şehirle ilgili ilk söylediğim şey bu oluyor genelde. Ama benim pek alışık olmadığım türde yerler çoğunlukta, doğru düzgün müze yok denecek kadar az. Ziyaret ettiğim bir şehirde müzeye gitmediğim çok nadirdir, Dubrovnik’te gitmedim. Daha doğal ve tarihi yerlere kendime uygun şekillerde gitmeyi tercih ettim. Bu yüzden yazının yavan kalacağı yerler olacaktır, yine de sadece Srđ tepesine çıkan patikayla ilgili bölüm bile bence farklı birşey yapmak isteyenlere yol gösterecektir diye umuyorum. Yazıya başlamadan önce diğer Hırvatistan yazılarında düştüğüm notu düşeyim, ben gittiğimde (Haziran 2017) 1 Euro yaklaşık 7-7.5 Hırvat Kunası (HRK), 1 Hırvat Kunası ise yaklaşık 50-53 kuruşa eşitti.

Dubrovnik’e Ulaşım
Dubrovnik, neredeyse tüm Dalmaçya kıyı şeridinin sahibi olan Hırvatistan’ın bir parçası olsa da daha büyük ve merkezi kısmıyla kara bağlantısına sahip değil. Arada Bosna-Hersek sınırları içindeki Neum ve çevresi bulunuyor. Bu yüzden Hırvatistan’ın başka bir yerinden buraya ulaşmak için sınır kapılarından geçmek gerekiyor. Bu sınırların bazen nasıl da sinir bozucu olabildiğini Bosna-Hırvatistan sınır geçişleri üzerine yazdığım yazıda anlatmıştım.

Dubrovnik’in aşırı turistik olması, buraya özellikle yaz aylarında çok fazla uçuşun gerçekleşmesini sağlıyor. Türkiye’den THY şehir merkezine 10-15 km mesafedeki, Cavtat bölgesindeki havaalanına sürekli uçuşlar düzenliyor. Bunun dışında Hırvatistan’ın diğer şehirlerinden, Mostar ve Saraybosna’dan, Karadağ’da Kotor ve Budva’dan, Trieste’den, Viyana ve Graz’dan, hatta Bern’den otobüsler bulunuyor. Otobüs garından şehir merkezine gelmek için yaklaşık 25-30 dakika kadar yürüyebilir veya garın hemen dışından geçen belediye otobüslerine binebilirsiniz.

Elbette Dubrovnik’in en çok turisti ağırladığı kısmı, surlarla çevrili Old town bölümü (Stari grad ya da kısaca grad). Burası şehrin her anlamda merkezi. Standart bir Old Town’ın tüm özelliklerine sahip olmasının yanında bir tarafının kayalıklarla çevrili bir deniz kıyısında olması, diğer tarafının ise tepelere doğru yükselen daracık sokaklardan oluşması gibi özgün tarafları da var. Bu bölgede yüzlerce bar ve restoranın yanında birçok kilise ve şehrin katedrali, bir sinagog, hatta bir adet apartman içi camisi gibi dini yapılar da bulunuyor. Katedrale, Cizvitler’in St. Ignatius Kilisesi’ne ve Sırp Ortodoks Kilisesi’ne uğrayabilirsiniz. Hatta zamanınız varsa camiye de gidin derim, enteresan bir deneyim olduğunu söyleyebilirim. Ben gittiğimde tadilat nedeniyle kapalı olan, ‘Rektör’ün Sarayı’ diye geçen Knežev dvor da ziyaret edilebilecek yerlerden biri. Hem mimarisi, hem de içindeki müzesi zaman ayırmaya değebilir, nitekim Dubrovnik şehrinin, özellikle şehirde bir zamanlar hüküm sürmüş Ragusa Cumhuriyeti’nin birçok hatırası burada sergileniyormuş. Pile kapısındaki Onofrio Çeşmesi (Velika Onofrijeva fontana), Orlando sütunu (Orlandov stup) gibi birçok tarihi yapı, sokaklarda dolaşırken zaten gözünüzden kaçmayacaktır.

Dubrovnik, Stari grad
Lovrijenac’tan Old Town manzarası…

Sürekli sizi kendi mekanlarına çekmeye çalışan standart turist avcıları bulunsa da aşırı rahatsız edici değiller. Akıl almaz ölçüde pahalı olmamakla birlikte mekanların Zagreb’den biraz daha pahalı olduğunu duymak, zannediyorum sizi şaşırtmayacaktır. Old Town içinde pizza olsun, deniz ürünü olsun, bar, restoran olsun çok sayıda yeme içme seçeneği bulunuyor.

Şehirde en çok ziyaret edilen yer, Old Town’ı çevreleyen surlar diyebilirim. Hem eski şehir merkezini, hem denizi, hem de arkadaki tepeleri görebileceğiniz, bol bol fotoğraf çekeceğiniz bir yer. Girişi 150 Kuna, nakit Euro kabul etmediklerini her fırsatta belirtiyorlar. Burayı görmeden Dubrovnik’ten ayrılmazsınız zaten. Burada yürürken surların dibindeki evlerde yerel halkın halen yaşadığını ve turistlere ne kadar alışkın olduklarını balkonlardaki iplere serilmiş çamaşırlardan da anlamak mümkün. Zaten burada kalacak yer bulma konusunda sorun olmadığını da belirteyim, otellerin haricinde ve yerel halkın hostele çevirdiği evlerinin yanında kapısında ‘rooms’ veya ‘apartmanti’ yazan yine Dubrovnik sakinlerinin evlerinde de kalınabiliyor, tabii ki ücreti karşılığında…

Dubrovnik'ten Tepeye Doğru Bakış
Dubrovnik’te şehir merkezinin arkasında tepeler hemen başlıyor.

Surları dolaştığınız bilet, hemen karşıdaki Lovrijenac kalesine de ücretsiz girmenizi sağlıyor. Game of Thrones dizisinde de yer almış bu kale, Stari grad’ın hemen dışında, denize çıkıntı yapmış bir bölümde tek başına duruyor, hemen farkedilir bir konumda. Dışarıdan görüntüsü gerçekten göz kamaştırıcı, ancak Stari grad’a biraz uzaktan bakma imkanı dışında fazla birşey sunmuyor, içi boş.

Şehrin hemen arkasını denize paralel bir şekilde kapatan Srđ tepesi, Dubrovnik’in, özellikle de Old Town’ın en güzel manzarasını bulabileceğiniz yer. Buraya gitmenin kolay ve turistik yolu teleferiğe binmek. Teleferiğin geldiği yerde kafeterya da bulunuyor. Bu arada teleferiğin tek yön ücreti 85 HRK, gidiş dönüş 140 HRK. Burada tepeye kurulmuş eski bir kalenin kalıntıları da yer alıyor. Bu tepe, Yugoslavya Savaşı’nda Sırp-Karadağ güçlerinin Dubrovnik’e gerçekleştirdikleri kuşatmada şehri savunan Hırvat güçlerinin en önemli direniş noktasıymış. İçeride bu kuşatmayla ilgili ayrıntılı bir sergi var. Zagreb’le ilgili yazımda da bahsetmiştim, aynı sergi Zagreb’deki Hırvatistan Tarihi Müzesi’nde de bulunuyor. Hazır bu konuya gelmişken, başka bir hatırlatma yapayım: Old Town’ı dolaşırken, özellikle surlardan, yani yukarıdan gezerken binaların çatılarındaki kiremitlerdeki ton farklılıkları kesinlikle dikkatinizi çekecektir. Şehrin bombardıman altında kaldığı dönemde Old Town’daki binalar da ciddi zarar görmüş. Yeni ve gıcır duran çatıların zarar görüp restore edilmiş, eski duranların ise sağlam kalmış binalar olduğunu aklınızda tutun derim. Dubrovnik savaşın ortasında kalmış ve restore edilmiş bir şehir diyebiliriz yani.

Tepeye çıkmanın bir diğer yolu da yürüyüş patikasını takip etmek. Bu taşlık yolda tepeden daha güzel Stari grad manzarası bulabileceğiniz noktalar var aslında. Ben 35 dakikada falan çıktım ama normalde 45-50 dakika sürebiliyor bu yolu tamamlamak. Ve de yolun başı orman içinde olsa da bir noktadan sonra çıplak arazide kalındığı için özellikle sıcak havalarda biraz zorlayabilir. Ama yine de bu yoldan çıkmak isteyenler için bir uyarıda bulunayım, patikanın başlangıcı şehir merkezine yakın bir yerde değil, Dubrovnik’in etrafından dolanan çevre yolunun, yani Jadranska cesta’nın üzerinde. Bu çıkışı bulabilmek için Old Town’ın yukarısındaki ara sokaklardan tırmanıp çevre yoluna ulaşmak gerekiyor. Mutlaka bir haritadan yararlanın, tam lokasyon burası. Çıkış zor gelirse en azından inişi buradan yapın derim.

Her zamanki gibi şehrin bilinen bir mezarlığına da gittim. Boninovo bölgesinde. Old Town’dan Babin Kuk tarafına giderken, Branitelja Dubrovnika Caddesi’nde Ortodoks Mezarlığı’nın duvarlarını görünce içeri girin, burada şehrin Ortodoks, yani çoğu Sırp insanlarının gömüldüğü küçük mezarlığa varacaksınız. Zaten mezar taşlarının Kiril alfabesiyle yazılmış olmasından anlarsınız. Buradan bir üst sokağa çıkan çıkışın öbür tarafında Müslüman ve Katolik mezarlıklarına da ulaşılıyor. Katolik tarafında çoğunluk Hırvat olmakla birlikte İtalyan ve Cermen kökenli çok eski mezarlara da rastlayabiliyorsunuz. 90’lardaki kuşatmada ölenler için bir şehitlik de yapılmış. Bir mezarın başında hala hüngür hüngür ağlayan bir teyzeyle karşılaşırsanız muhakkak içiniz burkulacaktır, bende olduğu gibi… Bitişik olmasa da çok yakında bir Yahudi mezarlığı da var, açık bulursanız girebilirsiniz herhalde. Ben gittiğimde kapalıydı.

Babin Kuk dediğim yer ise otogar ve limanın olduğu tarafa giderken sol tarafta kalan yarımada. Burada çok sayıda otel ve denize girebileceğiniz irili ufaklı bir sürü plaj yer alıyor. Yürüyerek gidilebileceği gibi belediye otobüsüyle de ulaşım mümkün (belediye otobüsü bileti 15 Kuna, bilet şoförden de alınabiliyor). Şehir merkezinin kargaşasından uzakta kalmak isteyenler için ideal bir kalma ve yüzme yeri olarak bu bölge dikkatimi çekti. Şehre Split ve Hırvatistan tarafından otobüsle gelenlerin işini oldukça kolaylaştıran Dubrovnik Köprüsü (resmi adı Franjo Tuđman Köprüsü) de buraya yakın, en azından bir fotoğrafını çekebilirsiniz.

Babin Kuk’tan merkeze doğru sahil şeridinden devam ettiğinizde şehrin yüksek yerlerinden 2 ormanlık tepe karşınıza çıkıyor. Park šuma Velika i Mala Petka, yani büyük ve küçük Petka tepeleri parkı da diyebiliriz. Çok uzun olmayan ama son derece dik yokuşlardan tırmanarak orman içindeki büyük tepeye çıktım. Şehir merkezine biraz ters tarafta kalsa da uçsuz bucaksız Adriyatik manzarası için, denize dik 200 metre rakımdaki bu tepeye gerçek tırmanışçılar çıkmayı deneyebilir. Güzel bir doğa yürüyüşü fırsatı veriyor bu kısmı şehrin.

Büyük Petka ve Küçük Petka Tepeleri
Petka tepeleri şehrin en yeşillik bölgesini oluşturuyor.

Bunlar dışında şehir merkezinde dolaşırken size tur satmaya çalışan insanlarla sık sık karşılacaksınız. Bu turlardan bir tanesi ada turları. Dubrovnik açıklarındaki 2-3 adaya gidip günübirlik buralarda takılma şansı bulabilirsiniz. Ya da Game of Thrones turlarına katılabilirsiniz, dizinin çekildiği yerleri gezdiren bu turlara dizinin müdavimiyseniz yine dahil olabilirsiniz. Benim zamanım çok olmadığından, bir de diziyi hiç izlemediğimden ‘excursion’ deyip duran emir kullarını kibarca reddettim.

Ve elbette deniz… Dubrovnik’te eğer gerekli tedbirleri almışsanız denize ücretsiz girebileceğiniz çok sayıda yer var. En çok tavsiye edeceğim tabii ki Old Town’ın dibindeki kayalıklardan denize girmeniz. Surların deniz tarafindaki top boşluklarını takip edin, bazıları kayalık üstüne kurulmuş acayip manzaraları barlara çıkıyor, onların da alt tarafındaki kayalıkların üzerinden denize giriliyor. Buralar parasız, havlusunu serip eşyalarını ortada bırakmayı göze alan herkes girebilir. Şehrin deniz anlamında en çok aklımda kalmış özelliği, alakasız bir şekilde dolaşırken bile size denizi buldurabilmesi. Biraz haritayı bırakıp özgürce yeşilliklerden gitmeye karar verdiğimde önüme çıkan daracık bir patikadan kimsenin olmadığı harika bir kayalık ve denize ulaştım. Bunun gibi bir sürü yer olduğuna eminim. Daha adı sanı belli plajlar isterseniz Old Town’ın birkaç yüz metre dışında doğu sahilinde Banje Plajı var örneğin. Ücretsiz tarafında kilitli dolap yok, bu yüzden ben bütün değerli eşyalarımı kaldığım hostelde bırakıp bir havluyla gitmiştim mesela. Bir de coğrafi yapıyla ilgili olsa gerek, denizin bir anda derinleştiğini belirteyim. Kumsaldan ziyade taşlık alanlar var ama deniz oldukça berrak. Dubrovnik açmadıysa hemen karşıdaki Lokrum adasına veya havaalanı tarafındaki Cavtat’a gitmeyi düşünebilirsiniz.

Şehirde geçireceğiniz gün sayısına göre Dubrovnik Card alabilirsiniz. Toplu taşımadan ücretsiz yararlanmanın yanında birçok müzeye ve surlara ücretsiz giriş ve bazı restoranlarda indirim sağlıyor. Ben toplu taşıma kullanmadığım için almadım, ama kullanacaklar için avantajlı şartları var gibi. 1 günlük kart 190 HRK.

Küçük bir not daha: Stari grad’ın Batı girişi olan ‘Pile Gate’in hemen dışındaki çeşmeden sürekli su akıyor, suya para vermek istemeyenler şişelerini buradan doldurabilir. İçilebilir bir su akıyor, yani ben sürekli buradan içtim ve ölmedim..

Dubrovnik, Stari Grad'dan bir başka manzara
Dubrovnik’in Old Town’ında eski ve yeni çatılar arasındaki ton farkı bariz…

Söylediğim gibi Dubrovnik yakın tarihteki acılarını bir şekilde geride bırakıp (ya da geride bırakmış görünüp) bugün inanılmaz turistik bir şehir olmuş, beni en çok şaşırtan Avrupalı’dan ziyade Amerikalı turistlerin bolluğuydu ki bunun Game of Thrones yüzünden böyle olduğuna eminim. Sokaklarda Hırvatça’dan çok İngilizce duyuyorsunuz. Denize girmek isteyenler için iyi bir seçenek olduğuna şüphe yok, yürüyüş-gezi tabanlı gezi peşinde olanlar için de özellikle merkezin hafif dışında deniz manzaralı ormanlar, tepeler, Hırvatistan’ın geneli gibi harika bir doğa eşliğinde kafa dinleme ve günlük dertlerden uzaklaşma fırsatı veriyor Dubrovnik.

İletişim

Bu yazıyla ve diğer yazılarımla ilgili her türlü sorunuzu, yazıların altına yorum yaparak bana iletebilirsiniz.

Özetle söylemek gerekirse, gezmeye meraklı bir beyaz yakalıyım. Üniversiteyi bitirene kadar hiç yurt dışına çıkmadıysam da, sonrasında elimdeki imkanları olabildiğince kullanmaya çalışarak 40'tan fazla ülkeye gittim. Ülkeleri sokaklarında yürüyerek, bütün müzelere ve tarihi yerlere gitmeye çalışarak, az konuşarak, az yiyip içerek, çok yürüyerek, erken kalkıp erken yatarak gezmeyi severim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir