Ürdün’le ilgili bilmeniz gerekenler – Ürdün tarihi, gezilecek yerler, dikkat edilmesi gerekenler
Son güncelleme tarihi: 22 Aralık 2023
Ürdün’e 5 günlük bir turla gitmiş olsam da sadece turistik yerleri görmediğime, buranın insanlarına, kültürüne, yaşam tarzına ve biraz da geçmişine dair birçok şey öğrendiğime inanıyorum. Ürdün pek çok nedenden ötürü görülesi bir ülke bence, muhteşem turistik yerleri ve Türkiye’ye yakınlığı bu nedenlerden sadece ikisi.
Bu yazıda hem Ürdün’de gördüğüm şeylerden, hem de kendi araştırmalarım sonucunda öğrendiklerimden bahsetmek istiyorum. Yazdıklarımın Ürdün’e gelmeyi düşünenler için yardımcı olmasını dilerim.
- Ürdün tarihi
- Ürdün’de gezmek
- Ürdün para birimi
- Ürdün bayrağı
- Ürdün’de gezilebilecek yerler
- Ürdün’de yemek
Kısa bir Ürdün tarihi
Diğer Ürdün yazılarımda bahsettiğim gibi Ürdün toprakları çok eski yıllardan beri insanlar tarafından mesken tutulmuş vaziyette. Ürdün derken Ürdün (Şeria) Nehri’nin doğusunda kalan kısımdan bahsediyorum. Bu nedenle İngilizce kaynaklarında Transjordan (Ürdün Nehrinin ötesi) şeklinde adlandırılıyor. Günümüzdeki Ürdün topraklarını oluşturan ve isimlerini bildiğimiz 3 krallık MÖ 1000 civarında serpilmiş: kuzeyde Ammonitler, ortada Moab, güneyde ise Edom Krallığı. Nebatiler bu bölgede MÖ 300 civarlarında kontrolü alıp belki de bu topraklardaki en gelişmiş uygarlığı kurmuş, en basitinden Petra’yı vücuda getirmişler. Sonra Roma İmparatorluğunun bir parçası haline gelip eriyerek kaybolmuşlar.
Roma ve takip eden Bizans devrinde Hıristiyanlık bu topraklara gelmiş. Ancak İslam’ın ortaya çıkışının ardından hızlı bir şekilde İslam coğrafyasının bir parçası olmuş. Emeviler, Abbasiler, Fatımiler, kısa süren ama iz bırakan Eyyubiler’den sonra Kahire merkezli Memluk devletinin toprağı olmuş buralar. Yavuz Sultan Selim’in fetihleriyle birlikte Osmanlı Devleti’ne katılmış ve 1. Dünya Savaşı’nın sonuna dek resmi olarak Osmanlı toprağı olarak kalmaya devam etmiş.
Ürdün Kraliyet Ailesi
Ancak İngilizlerin, özellikle Arabistanlı Lawrence’ın bölgedeki faaliyetleri ve Osmanlı’nın zayıflamasıyla buradaki Arap aşiretleri ayaklanarak Osmanlı’yı bölgeden çıkarmış. Sonrasında Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in çocukları, İngilizlerin cetvelle sınırlarını çizdiği günümüzün Suudi Arabistan’ın öncülü olan Hicaz Emirliği, Irak ve Ürdün’ün -ve kısa sürse de Suriye’nin- başına geçmiş. Ürdün’ün ilk emiri Abdullah olurken, günümüzün Ürdün Krallığının da atası olarak şu anki Ürdün yönetiminin temellerini atmış. Tıpkı Filistin ve Irak gibi bir İngiliz mandası olan Ürdün emirliği 1946’ya kadar bu şekilde varlığını sürdürmüş, sonra da İngilizlerden bağımsızlıklarını kazanmışlar. O günden beri de Ürdün Haşimi Krallığı adıyla biliniyor ve kraliyet ailesi tarafından yönetiliyor. Haşimiler, bilindiği gibi Hz. Muhammed’in büyük dedesi Haşim’den adını alan, peygamber soyundan gelen bir aile. Abdullah da, sonrasında gelen Ürdün kralları da aynı soyu devam ettiriyor.
1. Abdullah‘ın 1951’de Kudüs’te suikaste kurban gitmesinin ardından oğlu Talal tahta çıkmışsa da 1 yıl bile tahtta kalamamış, nitekim şizofreni hastası olduğu için krallığı idare edebilecek durumda değilmiş. Hatta tahttan indirilmesinin ardından ömrünün son 19 yılını İstanbul’da bir sinir hastalıkları kliniğinde geçirmiş, İstanbul’da ölmüş.
16 yaşındaki Talal’ın oğlu Hüseyin, genç yaşta 3. Ürdün kralı olarak tahta çıkmış sonra. Zor bir coğrafyada yer alan ülkesini bir şekilde tam 47 yıl boyunca idare etmiş. Doğal kaynaklar bakımından fakir ülkesini coğrafyadaki sayısız savaştan bir şekilde sağ salim çıkarabilmiş, halkının sıcak çatışmalardan uzak kalabilmesini sağlamış. Bence en büyük başarılarından biri de Ürdün’ün nispeten güvenli bir turist cenneti olmasını sağlaması, nitekim onun döneminde Petra UNESCO Dünya Mirası listesine girip dünyanın en çok ziyaret edilen turistik noktalarından biri haline gelmiş, Wadi Rum onun devrinde dünyaca ünlü filmlerin platosu haline gelerek tanınmış.
1999’da Kral Hüseyin ölünce yerine şimdiki kral 2. Abdullah geçmiş. Annesi İngiliz olan Abdullah da babası gibi genel anlamda bir denge politikası yürüterek ülkesini idare etmeye çalışıyor. Şu anki veliaht prens ise oğlu Hüseyin, 1994 doğumlu ve çok kısa bir süre önce çok zengin bir Suudi iş insanının kızıyla evlendi.
Bu noktada biraz da Ürdün’de kraliyet ailesinin etkisine değinmek isterim. Ben halktan biriyle bu konuda konuşma şansı yakalayamasam da öğrendiğim kadarıyla kraliyet, halk tarafından genellikle destekleniyor. Bilemiyorum, belki kraliyet olmasa sonlarının Suriye, Lübnan ya da Irak gibi olacağını düşünüyor da olabilirler. Caddelerdeki elektrik direklerinin üzerinde, dükkanlarda, hatta evlerde bile Kral Hüseyin, Kral 2. Abdullah ve -müstakbel 2. Hüseyin- veliaht prensin fotoğraflarını görebilirsiniz. Kraliyet bunu ne kadar zorluyor, ne kadar gönüllü olarak yapılmış ondan emin olmamakla birlikte halk kraliyetin devamından yana gibi göründü bana.
Benim Ürdün’e gittiğim dönemde veliaht prens Hüseyin henüz birkaç hafta önce evlenmişti. Bütün sokaklarda, binaların üzerinde, billboard’larda, aklınıza gelebilecek her türlü halka açık alanda veliahtla yeni eşi Rajwa Al-Saif’in fotoğrafları asılıydı, her yerde karşımıza çıkıyordu. Hatta bazı müzelerdeki ekranlarda düğün görüntüleri döndürülmekteydi. Düğün anlaşıldığı kadarıyla halk tarafından büyük sevinçle karşılanmış, veliahtla eşi üzeri açık arabada halkı selamlarken oldukça kalabalık bir kitle toplanmış gibiydi. Sadece buna bakarak kraliyetin halk nezdinde büyük destek gördüğünü yorumlamak belki kolaya kaçmak olur, ancak şurası kesin ki kraliyet kültü halkın her yerde karşısına çıkıyor.
Ürdün meşrutiyetle yönetiliyor. 1952’den beri ülkede bir meclis var, seçimler yapılıyor ve hükumetin başında başbakan bulunuyor. 130 vekilli mecliste Hıristiyanlara, Çerkez ve Çeçenlere, ayrıca kadınlara ayrılan kontenjanlar bulunuyor. 2020’deki seçimlerde 130 sandalyenin 118’i bağımsız adaylara gitmiş, bunların da çoğu aşiret ağasıymış. Özetle kör topal da olsa bir seçim sistemi olduğu söylenebilir.
Demografi
Günümüzde Ürdün, 11 milyon nüfuslu bir Orta Doğu krallığı olarak varlığını devam ettiriyor. Orijinal Ürdün halkı, ülke sınırları içinde kalan ve yüzyıllardır orada yaşayan Arap aşiret ve toplulukların devamı aslında. Orijinal azınlık olarak sadece 19. yüzyılda Osmanlı eliyle bölgeye yerleştirilen Çerkez ve Çeçenler ile 1915’ten sonra gelen Ermeniler’den söz edebiliriz. Bu topluluklar küçük sayılarda olsalar da hala varlıklarını sürdürüyorlar. Hatta Jerash’taki antik kenti gezerken bize eşlik eden açık tenli ve Avrupai görünümlü müze rehberi, Çerkez kökenli olduğunu söylemişti. Ancak 1940’lardan itibaren diğer Arap ülkelerinden gelen yoğun göçler, Ürdün’ü çok daha kozmopolit kılmış.
1940’larda başlayıp uzun yıllar devam eden çok yoğun Filistinli göçü ülkenin demografik yapısını köklü bir şekilde değiştirmiş, günümüzde en az 2 milyon Filistinli’nin Ürdün’de yaşadığı biliniyor. Tabii bu göçlerin önemli bir kısmı da Ürdün’ün Batı Şeria’yı 1950’de ilhak etmesi, buradaki Filistinlileri Ürdün vatandaşı yapması ve 1967’deki Altı Gün Savaşlarının ardından bu toprakların İsrail’e kaybedilmesinin ardından yaşanmış. Yıllar içinde çıkan başka savaşlar sonucunda Lübnan ve Irak’tan da Ürdün’e ciddi bir göç olmuş. Üstüne bir de 2011’de Suriye İç Savaşı’nın patlak vermesiyle bu sefer yoğun Suriyeli akını gerçekleşmiş Ürdün’e. Her ne kadar ekonomik açıdan pek parlak bir ülke olmasa da en azından savaş yaşanmaması ve aynı dili konuşuyor olmaları, Ürdün’ü diğer Araplar için güvenli bir liman haline getiriyor anlaşılan.
Ama bütün bu topluluklar arasında en çok Filistinliler, Ürdün’ün inkar edilemez bir parçası olmuş denebilir. Zaten çok uzun yıllardır Ürdün’de yaşadıkları için artık buranın yerlisi haline gelmişler. Hele mülteci kamplarında yaşamlarını sürdürenleri saymazsak geri kalan Filistinliler’in önemli bir kısmı vatandaşlık almış ve Ürdün’e büyük ölçüde entegre olabilmişler. Sanat, siyaset, spor ve daha birçok alanda Filistin kökenliler önemli yerlere gelmişler. Hatta Kral 2. Abdullah’ın eşi Rania da bir Filistinli. Ancak son zamanlarda özellikle Suriyelilerin sayısının ciddi derecede artmasıyla Ürdün hükumeti -tıpkı Türkiye gibi- Suriyelileri ülkelerine geri gönderme ve yenilerine engel olma faaliyetlerini yoğun olarak sürdürüyor.
Her ne kadar Yahudilik ve Hıristiyanlığın kutsal bazı mekanları burada olsa da, bir zamanlar tamamen Hıristiyan bir coğrafya olsa da günümüz Ürdün’ünde nüfusun çok çok büyük bir kısmı Müslüman. Kraliyet ailesinin resmi mezhebi Sünnilik. Diğer dinlere de belli ölçülerde yaşam alanı verilmiş vaziyette.
Ürdün’de gezmek ve turistlere olan bakış
Ürdün’e gidiş
Ürdün’e girerken vize almanıza gerek yok. 2009’da iki ülke arasında imzalanan anlaşmayla her türlü pasaport sahibi için vizeler kaldırılmıştı. Dolayısıyla pasaportunuzu cebinize koyup direkt Amman’a giden bir uçağa atlayarak bu şehri ve bütün ülkeyi vizesiz görebilirsiniz.
Ürdün halkı genel anlamda turistlere karşı son derece ılımlı ve yardımsever. Sizi gören standart bir Ürdünlü, turist olduğunuzu anlayınca “Welcome to Jordan” (Ürdün’e hoşgeldiniz) diyor genellikle. Halk çok üst seviye olmasa da bir miktar İngilizce bilebiliyor, dükkan sahipleri ise gayet yeterli seviyede İngilizce konuşabiliyor bence.
Tabii bu misafirperverlik, turist kazıklama faaliyetlerinde bulunmadıkları anlamına gelmiyor. Mısır kadar olmasa da satıcılar genelde yüksek fiyatlar söyleme eğiliminde, ancak pazarlık yaparak fiyatları indirebilmek gayet mümkün.
Jordan Pass
Ürdün’de birçok şehirde gezmeye niyetiniz varsa kesinlikle Jordan Pass almayı düşünmelisiniz. Petra’nın da dahil olduğu 40’tan fazla turistik noktaya ücretsiz giriş sağlıyor bu kart. Kartın ücretleri de Petra’da geçireceğiniz gün sayısına göre değişiyor, tek günlük Petra ziyareti için Jordan Pass ücreti 70 JOD. Zaten sadece Petra’ya giriş 50 Dinar olduğundan bu kartı almak kesinlikle mantıklı. Bu kartla Amman Kalesi, Roma Tiyatrosu, Jerash Antik Kenti, Wadi Rum dahil olmak üzere tüm önemli noktalara ücretsiz girebilirsiniz.
Sokaklarda dolaşmak
Ürdün genel olarak gezme açısından güvenli bir ülke olarak kabul ediliyor. Silahlı veya bombalı saldırılar pek görülmüyor. Şehirler arası yollar da çok tehlike arz etmiyor. Tek veya grup olarak bu açılardan endişe duymadan gezebilirsiniz.
Ancak elbette bazı sorunlar yaşanmıyor değil. Özellikle Amman’da, kalabalık caddelerde bazı taciz vakaları yaşanabiliyor. Caddelerdeki kaldırımlar çok dar olduğu için kalabalık anlarda ilerlemek çok zor olabiliyor. Bazen yoldan yürümek, kaldırımda gitmekten daha hızlı ve güvenli hissettirebiliyor. Amman merkezi kalabalık olsa da özellikle şehrin tepelerine çıkan yollar akşamları tenha ve tekinsiz olabiliyor.
Yollarda taksi bulabilmek mümkün, Uber uygulaması üzerinden de taksi çağırabilirsiniz.
Ürdün para birimi
Ürdün’de Ürdün Dinarı para birimi olarak kullanılmakta, kısaltması JOD. 1995’ten beri Amerikan Doları’na 1 JOD=1.41 USD oranıyla sabitlenen Ürdün Dinarı’nı Amman veya diğer şehirlerde bulabileceğiniz döviz bürolarında az çok aynı oranlarla bozdurabilirsiniz. Bu da şu anlama geliyor, dolar yükseldikçe Ürdün geziniz daha da pahalı hale gelecektir.
Mekanların önemli bir kısmında kredi kartı kullanabilirsiniz, ancak Wadi Rum gibi merkezden uzak yerlerde sadece nakit geçerli olabiliyor. Nakitsiz gezmeyin derim.
Ürdün bayrağı
Ürdün bayrağı, Arap ülkelerinde görmeye alıştığımız şekilde siyah, beyaz, yeşil ve kırmızılı bir bayrak. Bu renklerin tarihsel olarak anlamı var tabii, siyah Abbasileri, beyaz Emevileri, yeşil ise Fatımileri simgeliyor. Soldaki kırmızı üçgen ise ülkeyi yöneten Haşımilerin simgesi. Üçgenin içindeki 7 köşeli yıldız ise Fatiha Sûresi’nin yedi ayetini ve Amman’ın yedi tepesini sembolize ediyor.
Ürdün’de gezilebilecek yerler
Ürdün son derece turistik bir ülke olarak kendini konumlandırabildiği için her yıl milyonlarca turist tarafından ziyaret ediliyor. Ama bu şöhreti kesinlikle boşuna değil, özellikle Wadi Rum ve Petra gibi dünyanın herhangi bir yerinde benzerini bulması çok zor yerler dahil olmak üzere çok sayıda görülesi şehir ve noktayı barındırıyor. Bu yerlerin bazılarıyla ilgili ayrıntılı yazılar yazdım, elimden geldiğince Ürdün’deki önemli noktaları hızlıca tanıtmaya çalışayım.
Amman
Ülkenin başkenti, en kalabalık ve kozmopolit yeri olan Amman’da Orta Doğu başkentlerinden alışık olduğumuz bir kalabalık olsa da Kahire veya Tahran kadar değil bence. Elbette bu şehirlerin verdiği tadı veremese de kendine has engebeli coğrafyası ve tam bir Orta Doğu şehrinde bulunduğunuzu kanıtlayacak türden manzaralarıyla Amman’a en az 2 gün ayırmanızı tavsiye ederim. Amman’da gördüğüm yerlere dair yazımı okumayı da unutmayın.
Madaba
Amman ile Ölü Deniz arasında yer alan bu küçük ama tarihi şehirde Ürdün’de görebileceğiniz en güzel mozaikler bulunuyor. Hele St. George Kilisesi’nde bulunan ve bir kısmı günümüze kadar gelebilmiş haritalı mozaiki mutlaka görün. Bu harita-mozaikte kutsal toprakların önemli şehirleri, özellikle Kudüs oldukça detaylı şekilde gösteriliyor. Nehirlerde yüzen balıklara, çölde ceylan kovalayan aslanlara kadar acayip detayların bulunduğu bu mozaik, kesinlikle göreceğiniz en etkileyici mozaiklerden bir tanesi olacak. Burada başka kilise ve arkeolojik alanlarda da güzel mozaikler bulunuyor, zamanınız olursa buralara da gitmeye çalışın.
Ölü Deniz
Ürdün’le birlikte İsrail’in de en önemli turistik değerleri arasında olan Ölü Deniz veya Lut Gölü, imkanınız varsa görmeniz gereken bir başka yer. %33’leri geçen inanılmaz tuzluluk oranıyla birlikte yüzmekten çok su üstünde salındığınız Ölü Deniz’den ayrıca oldukça şifalı olduğu düşünülen bir çamur çıkıyor, bunu da üzerinize sürebilir veya Ölü Deniz tuzu ve çamurundan yapılan, sabun, krem, şampuan gibi ürünleri de satın alabilirsiniz. Ölü Deniz ile ilgili yazdığım gezi yazımı da okuyabilirsiniz.
Jerash – Ajloun
Jerash (Ceraş) Antik Kenti, Ürdün’ün en önemli turistik değerlerinin başında geliyor. Dünyanın en iyi korunmuş Roma kentleri arasında bulunan Jerash’a hayranlık duymamak elde değil. Üstelik Amman’a son derece yakın olması da burayı ziyaret etmek için ekstra bir neden. Ek olarak büyük ölçüde Eyyubilerin yaptırdığı haliyle günümüze kadar gelebilmiş Ajloun Kalesi’ni de tavsiye etmiş olayım, buraya gidiş biraz daha zor olabilir tabii. Sizin de burayı görme niyetiniz varsa Jerash antik kentine yaptığım geziyle ilgili detaylı yazıyı okumanızı önerebilirim.
Akabe
Sadece 26 kilometrelik daracık bir deniz kıyısı olan Ürdün’ün tek önemli deniz kenarı şehri Akabe. Ülkenin Akabe Körfezi ve dolayısıyla Kızıl Deniz’e açılan kapısı konumundaki Akabe, bir zamanlar kritik bir Osmanlı garnizonuymuş. Çok büyük bir şehir olmasa da görülesi birkaç yeri var, ayrıca Şarm el-Şeyh kadar olmasa da gayet güzel dalış imkanları da sunuyor burası.
Wadi Rum
Sadece Ürdün’ün değil, belki de bütün dünyanın insan eli değmeden, tamamen doğal etkilerle meydana gelmiş en müthiş yeri Wadi Rum (Ram Vadisi) olabilir. Göz alabildiğine uzanan kızıl kumların kapladığı bir çöl, acayip şekillere sahip kayalıklarla kesiliyor. Bu inanılmaz ortam da Arabistanlı Lawrence, Marslı ve en son Dune serisi gibi birçok büyük bütçeli filmin çöl ve Mars sahnelerinin burada çekilmesinin birincil sebebi. Wadi Rum’a yaptığım geziyi ayrı bir yazıda sizlerle paylaşmak istedim, gördüğüm ve öğrendiğim bütün detayları bu yazıda bulabilirsiniz.
Petra
Petra Ürdün’ün hiç şüphesiz en turistik yeri. Nebati uygarlığı döneminde yapılan bu kayalara oyulmuş şehir, sadece o çok bilinen El Hazne ile değil, başka birçok yapısı ve yayıldığı geniş alanla da günümüze gelebilmiş en etkileyici antik kentlerin başında geliyor. Petra’da geçirdiğim günle ilgili yazımı da okumanızı öneririm.
Ürdün’de yemek
Amman’da ve Ürdün’ün diğer şehirlerinde, Ürdün mutfağının önde gelen yemeklerinin neredeyse hepsini tadabileceğiniz yerler mevcut. Tabii Ürdün mutfağı, geleneksel Arap mutfağından çok ayrılmıyor, bu nedenle bizim aşina olduğumuz türden güzel yemekler burada da bulunuyor.
Felafel tabii ki Ürdün’de en bol bulunan yemek. Bazı restoranlar felafelin yanında humus, tabbouleh gibi birçok meze ve salata çeşitlerini getirebiliyor, o yüzden olabildiğince çok farklı lezzeti denemiş oluyorsunuz. En azından birkaç kişilik gruplar için bunu tavsiye edebilirim. Restoranların neredeyse hepsinde felafel bulabilirsiniz. Genellikle bir tabakta 7-8 tane felafel topu şeklinde servis ediliyor. Bunun haricinde felafeli shrak veya markook adını verdikleri lavaşımsı bir ekmekte dürüm olarak satan yol üstü dürümcüleri de mevcut. Bir dürümün fiyatı 1-1.5 dinar civarı, makul sayılabilir.
Şavurma zaten bizim bildiğimiz tavuk dönerin çok benzeri, gezdiğiniz yerlerde bunu da rahatlıkla bulabilirsiniz. Tıpkı bizim tavuk dönerler gibi büyük bir şişe geçirilmiş tavuk etinin kesilip dürüm olarak sunulduğu şavurmacılarla muhakkak karşılaşırsınız.
Biraz daha yöresel bir tat için mensef ve maklube’den söz edebilirim. Mensef (veya mansaf) muhtemelen Ürdün’ün en ünlü yemeği. Keçi sütünden yapılan bir yoğurdun içinde pişirilen et, bir pilavın içinde getiriliyor ve yanda gelen ayranımsı sosla birlikte yeniliyor. Benim Ankara Tava olarak bildiğim yemeğe yoğurt detayları dışında çok benziyor aslında.
Ürdünlüler mensefi elleriyle çiğköfte gibi sıkıp yuvarlak bulamaçlar halinde yeseler de lokantalarda çatal bıçakla ve yanında lavaşla geliyor. Ben lokantadaki garsonun tavsiyesiyle eti ve pilavı soslayarak bir lavaşın içinde yedim, gayet güzeldi. Hele üzerindeki kırılmış ve pişmiş bademler çok güzel bir lezzet katıyor. Dipnot, gittiğim Yemen restoranında mensef’in ücreti 10 dinardı.
Maklube ise bizim de tanıdığımız bir yemek, büyükçe bir pilavın içinde tavuk ve diğer garnitür parçalarıyla birlikte servis ediliyor. Benim gibi pilav sevenler için gayet güzel bir başka seçenek ama çok farklı bir lezzet diyemem.
Tatlı olarak bizim bildiğimiz künefeyi yine çok başarılı şekilde yapan yerler mevcut. Hatta bizdeki çiğköfteciler gibi sadece künefe yapıp satan çok sayıda tatlıcı var. İyi olan yerlerin önünde 30-35 kişilik kuyruklar olabiliyor. Daha orta seviye yerlerde ise yine 1 dinar civarına bir porsiyon künefe yiyebilirsiniz, bence gayet güzeldi Ürdün künefesi de.
Tıpkı Türkiye gibi burada da çay ve kahve çok yaygın. Çayı içine taze nane katarak içiyorlar ve bence gayet lezzetli oluyor. Kahveyi ise kakule ile yapıyorlar, tadının pek güzel olduğunu söyleyemeyeceğim.
Alkollü içecek olarak ise yöresel biralardan Petra (lager) ve Carakale (ale) marka biralardan bahsedebilirim. Yüksek alkollü cinsten ise %50 alkol oranı olan rakının kardeşi arak bir seçenek. Özellikle Türkiye’ye dönmeden önce duty-free’den almayı düşünebilirsiniz yakınlarınızla da paylaşmak gibi bir niyetiniz varsa.
Özetle Ürdün, birçok bakımdan gerçek Orta Doğu deneyimleri yaşayabileceğiniz, nispeten güvenli bir şekilde gezebileceğiniz, gitmek için de çok inanılmaz paralar ve zaman harcamananız gerekmeyen bir ülke. Orta Doğu’ya daha önce hiç gitmemişlere de, gidip gördükten sonra benzer tatlar arayanlara da tavsiye edebileceğim bir ülke. Hele Petra’yı ve Wadi Rum’u da görebilme şansınız varsa kesinlikle gitmenizi tavsiye edebilirim.
İletişim
Bu yazıyla ve diğer yazılarımla ilgili her türlü sorunuzu, yazıların altına yorum yaparak bana iletebilirsiniz.